Ağır ol molla desinler!

mihrimah

Well-known member
Yusuf Has Hacib, yeni Müslüman olan Türk toplumunun sosyal yapısı ve kültürü hakkında zengin malumat ile dolu olan ölümsüz eseri Kutadgu Bilig'de şöyle nasihatte bulunmaktadır:
İve işleme iş meger din işi
İveg işte asgın bulımaz kişi

Günümüz diliyle şöyle demektir: "Din işinden başka işlerde acele etme; insan acele işin faydasını görmez."
Şeyhî'nin Harname adlı eserinden bir beyit hatırlıyorum:

Gazab ta'cîl ile câhillerindir
Teennî hilm ile âkillerindir

Bu beyit de aşağı yukarı "Öfke ve acelecilik (veya çarçabuk öfke göstermek) cahillere, acelesizlik ve yumuşak davranış (veya güler yüzlülükle ağırdan alma) akıllılara özgüdür." anlamını taşır.
İmdi, bu iki beyitten ilki on ikinci, ikincisi de on dördüncü yüzyılın anlayışından bir kesit yansıtır ve neredeyse Türk insanına aynı telkinde bulunur. On yedinci yüzyıldan itibaren ise bu babda meşhur olan ve halk arasında neredeyse atalar sözü haline gelen bir başka beyit vardır. Bu beyitteki mânâ öylesine güzeldir ki dilden dile dolaşırken şairi bile unutulup gitmiştir. İşte bakınız:

Erişir menzil-i maksûduna âheste giden
Tîz-reftâr olanın pâyına dâmen dolaşır

Yani ki "Yavaş yavaş ilerleyenler maksatlarının son durağına erişirler; acele edenlerin ise etekleri ayaklarına dolaşır."
Türk ata sözleri arasında aceleciliği men eden pek çok telkin ve tavsiye olduğunu hepimiz biliriz. "Acele işe şeytan karışır", "Acele işin sonu nedamettir", "Acele giden yolda kalır" vs..
Zikredilen şu üç beytin de, üç ata sözünün de ilhamını "Her şeyde teenni hayırlıdır, ahiret ameli müstesna!" veya "Teenni Rahman'dan, acele ise şeytandandır." sahih hadislerinden aldıkları bir gerçektir. Ne çare ki hadis metninde yer alan "teenni" kelimesine yüklenen anlam,yanlış algılamalar neticesinde insanları gitgide tembelliğe yöneltmiş, hadisi rahatlarına uygun yorumlayıp öyle anlamak işlerine gelen kişilerin telkinleriyle de toplumda neredeyse miskinlik revaç bulmuş, sonuçta "Osmanlı tavşan avlamaya faytonla gider." denilecek soytarılıklara kapı aralamıştır.
Hadiste söz konusu edilen teenni kelimesine sözlükler "yavaş hareket etme, acelesiz davranma" karşılığını verirler. Bu açıdan bakıldığında sanki "teenni" ile "acele" tamamen birbirlerinin zıddı gibi görünmektedir. Oysa acele kelimesiyle birlikte bir de "hızlı" kelimesi olduğunu unutmamak, teenni kelimesinin de "İşin önünü ardını düşünme, dikkatli davranma, aceleciliği terk ile temkinli olma, düşünceli hareket etme" anlamlarına gelebileceğini hesaba katmak gerekirdi. Acele gidenin eteğinin ayağına dolaşma varsayımı zamanla "Ağır ol molla desinler!" deyimini de çerçevesine almıştır ki bir vakitler mollaların (ilim tahsiline meşgul olanların) ağırbaşlı hareketleri için kullanılan itibarlı bir deyimin birdenbire anlam sapmasına uğrayıp nasıl argolaşıverdiğini göstermek bakımından zikredilmeye değer.
Son yüzyıllarda bu beyti bir vecize misali evlerin duvarına asanlar hiç şüphesiz önceleri oradaki "aheste gidiş"ten hadisteki "teenni"yi anlamışlar acele etmek ile hızlı gitmeyi birbirinden ayırmışlardı. Ne var ki on yedinci yüzyıldan sonra devletin pek çok kurumunda olduğu gibi "rahavet", "hızlı gitme"ye tercih edilip çalışma azmi ekseninden saptırılarak, memleket, ağır ve miskin hareket etme felsefesinin istilasına uğratılmıştır. Avrupa'nın koştuğu bir çağda bizimkilerin etekleri ayaklarına dolaşmasın diye deve adımlarıyla ilerlemeleri ya bütün bu beyitlerdeki felsefeyi anlayamadıklarına veya anladıkları halde tembellik ettiklerine delalettir. Devlet umurunda veya hükümeti ilgilendiren hususlarda elbette onları bu yavaş tavra yönlendiren anlayışın ortaya çıkış amilleri de önemlidir ve hızlı olamayışın sebepleri üzerinde ayrıca durmak gerekir; ama kişisel hususlarda bir insanın acelecilik ile hızlılığın ayırtına varamaması şahsî bir sorumluluk, hatta dinî bir vecibenin terki sayılmaz mı?!..
Eskiden Anadolu kadınlarının ağzında bir söz dolaşırdı:

- Eteklerimi bir kere topladım mı, on kişinin beceremediği işi yapar, çıkarım.

Maşallah diyelim, büyüklerimiz arasında elhak böyle kadınlar da yaşardı. Bu söz bize, eteğin iş görme esnasında, elbette bir engel payının olduğunu gösteriyor. Vaktiyle erkeklerin cübbe, biniş, aba, entari, çakşır modalarına göre uzun etek kıyafetler giymeleri belki onlara da bu beyti haklı göstermiş olabilir. Ama nedense bir Osmanlı erkeği ağzından "Eteklerimi bir kere topladım mı.." sözünü kayda geçiren hiçbir tarihi kaynak yok.

Gelelim şimdiki zamana ve bobstil beyefendilerimizin rehavetine... Tembellik mi? Beceriksizlik mi? İş kolayı bilmeme mi? Ama eğer onlar da "Erişir menzil-i maksûduna âheste giden" diyenlerden iseler vay halimize!.. Bugünkü kıyafette eteğin ayağa dolaşması ihtimali kadınlarda bile kalmamıştır. O halde çağımız insanı hızlı gitmek, koşmak, uçmak zorundadır. Rallilerin yapıldığı, uçakların vızır vızır işlediği, mekiklerle Mars'a gidildiği bir çağda ilmî, fennî, sınaî veya ticarî ilerlemelerde hiç kimse korkmasın ki hızlı giderse eteği ayağına dolaşmayacak.
Acele etmeyin; ama koşun, Allah aşkına koşun!..

LAF OLSUN DİYE
Aceleye gerek yok
Hırsızın biri bir evin tahta çitlerinden atlayarak içeri girmeye çalışırken tahtalarla birlikte büyük bir gümbürtü ile yere düşmüş ve ayağını kırmış. Bu sırada gürültüye koşan evin hanımı "Yakalayın hırsız vaaar!" diye bağırırken adam sükunetle cevap vermiş:
- Acele etmene gerek yok. Ben bugün, yarın ve daha sonraki gün buradayım.

BERCESTE
Ne denli cehd edersen bir murâde
Nasip olmaz mukadderden ziyâde Laedrî

İskender PALA
 
Üst