Açıklamalı - 11. Lem'a- Üçüncü Nükte - Sünnet-i Seniyye'ye İttiba

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Üçüncü Nükte: Bu fakir Said, Eski Said'den çıkmaya çalıştığım bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmârenin gururundan gayet müdhiş ve ma'nevî bir fırtına içerisinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh Süreyyâ'dan serâya, kâh serâdan Süreyyâ'ya kadar bir sukut ve suûd içerisinde çalkanıyorlardı.

Kardeşler Hazreti Üstad ve Üstad gibilerde kendilerini pür kusur görmek bir ihsan-ı ilahidir ve tam inayete sebebdir. Hazreti Üstad birinci said zamanında bidiuzzaman idi. 14 yaşında tum alimleri malub etmiş idi, ilmin izzeti onu haramlara yaklaştırmıyordu. Tüm islam kitablarını ezberlemişti ve istesem 3 günde Kur'an-ı Kerim'i ezberlerdim ama Kur'ana hurmeten 15 gunde ezberledim demiştir. Hazreti Üstad bu birinci Saidden çıkıyor.

Dikkatini çekmek isterim 1.Dunya savaşında at ustunde her an şehid olmanın beklentisi halinde İşaratü'l-İ'caz tefsirini yazdırmıştır; toplar gulleler arasında, o halde nasıl bir ihlas olur insanda tahmin ediniz. O tam muhteşem ihlas o ortamdan sonra kısmen azalabilir belki ama Risale-i Nur'un telifi başlangıncında İkinci Said devri başlamıştır ki; o harbdeki ıhlasın İkinci Said zamanında daima mevcud olması anlamınada gelir. Demek Risale-i Nur'a tam teslim olan imana Kur'an'a tam ihlas ile hizmetkar olabilir. Allah nasib etsin inşallah.

Bu izahı şunun için yaptım, sukut ve suud yani aşağılara yuvarlanmak ve vasatı terk etmek, hakiki manada bizim haytımızda var. Bazan haramlara girmemiz bizim sukutumuzdur, bazan kafamıza göre amelimizde bizim suudumuz yani ifradımızdır. Hazreti Ustadı kendi makamına göre yorumlamak lazım bizimle karıştırmamak lazım. Hiç gunah işlemeyen muhafaza edilen bir zatın sukutu nasıl olur ona göre yorumlamak lazım yoksa bizim gibi sanmak hata olur.


İşte o zaman müşâhede ettim ki, sünnet-i seniyenin mes'eleleri, hatta küçük âdâbları; gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümâtlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum.

Hem o seyâhat-i rûhiyede çok tazyîkat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaz'iyette kendimi gördüğüm zamanda, sünnet-i seniyenin o vaz'iyete temas eden mes'elelerine ittibâ'ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hıffet buluyordum. Bir teslîmiyetle tereddüdlerden ve vesveselerden, “Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır?” diye endişelerden kurtuluyordum. Ne vakit elimi çekse idim, bakıyordum, tazyîkat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümâtlı. Ne vakit sünnete yapışsam; yol aydınlanıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyîkat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum.

İşte o zamanlarda İmâm-ı Rabbânî'nin hükmünü bilmüşâhede tasdîk ettim.

Evet İmam-ı Rabbani hz.lerinin hukmunu böyle anlamak ve yorumlamak lazımdır, hayatımızın her anında sunneti tercih etmek. İş kururken eşler arası munasebetin ölçüsünde, çocuk terbiyesinde, ibadet ederken, hatalara duşmemenin çaresi sunnettir. Bazıları mesleğinin virdini o derece yüksek görür ki; farzı acele kılar, virdine koşar. Halbuki o virdin milyonlar kat fazla menfaati o bir farzda var. Demek sünnet-i seniyenin herbir düsturu ve emri insanı acabalardan kurtarır, tereddüdlerden kurtarır, ifrad ve tefridden kurtarır.


Had-ı vasata kavuşturur rahat ı kalb ve huzur ile bir maddi ve manevi hayat geçirir Elhamdülillah..

b457.gif


el Fatiha

 
Üst