Risale-i Nurların Hizmet Düsturları

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Üstad hazretleri Risale-i Nur hizmetinin(Mesleğinin) hizmet esaslarını özellikle Lahika mektuplarında göstermiştir.Bu manada Risale-i Nurlarda çok yerlerde düsturlar vardır.Bir kısmını aşağıya alalım ve bu konu başlığı altında "Risale-i Nurların Hizmet Düsturlarını" paylaşmaya çalışalım inşallah.Tüm kardeşlerimizin katkılarını bekliyoruz.
  • Yalnız bunu ihtar ediyorum ki, mesleğimiz, sırr-ı ihlâsa dayanıp, hakaik-i imaniye olduğu için, hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve tarafgirliğe ve mübarezeye sevk eden hâlâttan tecerrüt etmeye mesleğimiz itibarıyla mecburuz.(Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 162)
  • Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir.(Yirmi Birinci Lem'a)
  • Yirmi Birinci Lem'ada kardeşlerine verdiği öğütlerden birinci düstur: "Amelinizde rıza-i İlâhî olacak, maddî menfaat fikri olmayacak." Bu yazılarda, "Ben, sofî değilim," "Mesleğimiz tarikat değildir." "Hubb-u câh ve nazarı kendine celb etmek, ruhî bir marazdır. Buna gizli bir şirk denir." "Eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu; o makama çok namzetler olurdu. Mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz..." (Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 4)
  • Halbuki mesleğimiz, müsbet hareket etmektir. Değil mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor.(Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 157)
  • Madem mesleğimiz âzamî ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek âzamî ihlâsın iktizasıdır. (Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 151)
  • Ve mesleğimiz , terk-i enâniyet ve uhuvvet olmasından, (On Üçüncü Şua)
  • Kur'ân-ı Hakîmin sırr-ı hakikatiyle ve i'câzının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur'un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedîsinden iman-ı tahkikî ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.(Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 12)
  • Evet, mesleğimiz şükürdür. Ve her şeyde bir vech-i rahmeti, bir cihet-i nimeti görmektir. (Zühretü'n-Nur)
  • Mesleğimiz müsbettir; menfî hareketten Kur'ân bizi men ediyor.(Tarihçe-i Hayat - Isparta Hayatı)
  • Hem mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan, şahsiyet ve enaniyet cihetinden bir rekabet olmaz.(Tarihçe-i Hayat - Denizli Hayatı)
  • Mesleğimiz, bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terk-i enaniyetle olabileceğini kat'î kanaatimiz olduğu gibi, yirmi senedir nefs-i emmarem ister istemez o mesleğe itaate mecbur olmuş.(Sikke-i Tasdik-i Gaybî)
  • Biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleğimiz itibarıyla cidden kaçıyoruz. Hususan acip bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir hodfuruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir. Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız itibarıyla ondan ürküyoruz. Yalnız Kur'ân'ın feyzinden gelen ve i'câz-ı mânevîsinin lemeatı olan ve hakikatlerinin tefsiri bulunan ve tılsımlarını açan Risale-i Nur'un revacını ve herkesin ona ihtiyacını hissetmesini ve pek yüksek kıymetini herkes takdir etmesini ve onun pek zahir mânevî kerâmâtını ve iman noktasında zındıkanın bütün dinsizliklerini mağlûp ettiklerini ve edeceklerini bildirmek, göstermek istiyoruz ve onu rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz.(Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 145)
  • Mesleğimiz tecavüz değil tedafüdür. Hem tahrip değil, tamirdir. Hem hâkim değiliz, mahkûmuz. Bize tecavüz eden hadsizdirler. Mesleklerinde, elbette çok mühim ve bizim de malımız hakikatler var. O hakikatlerin intişarına bize ihtiyaçları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lâzım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esaslar ve âli hakikatler kaybolmasına vesile olur.(Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 49)
  • Nur Risalelerini okuyanlara mürid ve tarikat diye beni tarikat dersi vermekle itham ediyor. Halbuki beni tanıyanlar biliyorlar ki, mahkemelerde de sabit olduğu gibi, ben tarikat dersi değil, imanın, Kur'ân'ın hakikatlerini ders veriyorum. Dersimi dinleyenlere Nur talebesi denir.Mesleğimiz tarikat değil, imanın hakikatleridir.(Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 118)
  • Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihyâ etmektir.(Divan-ı Harb-i Örfî)
 

mihrimah

Well-known member
Çok önemli bir paylaşım ama nedendir bilmem az okunmuş. Buda risale okuma tahtasının bir göstergesidir. Risale okunmazsa Hocamızın kitaplarını anlayamayız, bize neler anlatılmak isteniyor, ızdırap nedir tam manasıyla bilemeyiz. Lütfen bu konuların üzerine daha fazla eğilelim, gerekiyorsa yorum yazalım konunun gündemde kalması için destekleyelim.....
Varmı başka yol, varsa eklensin okuyalım değil mi? bunlar okunmuyorsa gösterge budur, ihtiyacım yok diyemi düşünüyoruz acaba. Biraz ağır oldu galiba kusura bakmayın içimden geldi vardır bir Hikmeti...

Hikmet mi'minin yitiğidir (sav)
 

ARİF

Well-known member
Çok önemli bir paylaşım ama nedendir bilmem az okunmuş. Buda risale okuma tahtasının bir göstergesidir. Risale okunmazsa Hocamızın kitaplarını anlayamayız, bize neler anlatılmak isteniyor, ızdırap nedir tam manasıyla bilemeyiz. Lütfen bu konuların üzerine daha fazla eğilelim, gerekiyorsa yorum yazalım konunun gündemde kalması için destekleyelim.....
Varmı başka yol, varsa eklensin okuyalım değil mi? bunlar okunmuyorsa gösterge budur, ihtiyacım yok diyemi düşünüyoruz acaba. Biraz ağır oldu galiba kusura bakmayın içimden geldi vardır bir Hikmeti...

Hikmet mi'minin yitiğidir (sav)

katılmamak mümkün değil size mihrimah allah razı olsun ahsen kardeş
 

Hudabin

New member
konuyu yeni gördüm kardeşim...
Hem mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan, şahsiyet ve enaniyet cihetinden bir rekabet olmaz.

bu cümlede anlatılmak istenen???

Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi: Birtek şeye çok eller uzanmasından ve birtek makama çok gözler dikilmesinden ve birtek ekmeği çok mideler istemesinden, müzâhame münakaşa, müsabaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir şey-i vâhide çoklar talip olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar. Fakat, âhirette tek bir adama beş yüz sene Haşiye mesafelik bir cennet ihsan edilmesi ve yetmiş bin kasır ve huriler verilmesi ve ehl-i Cennetten herkes kendi hissesinden kemâl-i rızâ ile memnun olması işaretiyle gösteriliyor ki, âhirette medar-ı rekabet bir şey yoktur ve rekabet de olamaz. Öyleyse, âhirete ait olan a'mâl-i salihada dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyâkârdır; a'mâl-i saliha suretiyle dünyevî neticeleri arıyor. Veyahut sadık cahildir ki, a'mâl-i saliha nereye baktığını bilmiyor ve a'mâl-i salihanın ruhu, esası, ihlâs olduğunu derk etmiyor. Rekabet suretiyle evliyaullaha karşı bir nevi adâvet taşımakla, vüs'at-i rahmet-i İlâhiyeyi itham ediyor.


Bu hakikati teyid eden bir vakıa:
Eski arkadaşlarımızdan bir adamın, bir adama karşı adâveti vardı. O adamın yanında senâkârâne onun düşmanı amel-i salihle, hattâ velâyetle tavsif edildi. O adam kıskanmadı, sıkılmadı. Sonra birisi dedi:
"Senin o düşmanın cesurdur, kuvvetlidir."
Baktık ki, o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir rekabet damarı uyandı. Ona dedik:
"Velâyet ve salâhat hadsiz bir hayat-ı ebediyenin pırlantası gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir. Sen buna bu cihette kıskanmadın. Dünyevî kuvvet öküzde ve cesaret canavarda dahi bulunmakla beraber, velâyet ve salâhate nispeten, bir âdi cam parçasının elmasa nispeti gibidir.
"O adam dedi ki:"
Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmişiz. Oraya çıkmak için basamaklarımız da kuvvet ve cesaret gibi şeylerdir. Onun için kıskandım. Âhiret makamâtı hadsizdir. O, burada benim düşmanım iken, orada benim samimî ve sevgili kardeşim olabilir."
 
Üst