Huzur Seccadede

Ali Said

Well-known member
Seni öyle zengin bir adam kabul edeceğiz ki, yediğin her lokma bir altın kıymetinde olsun. Kapında en pahalı cinsten araban, uçakların, helikopterlerin olsun. İstersen sabah kahvaltını Londra’da, öğle yemeğini Paris’te ye… Ama unutma beyim!.. huzur yinede seccadede…


Kasa dolu, kalp boşsa, beden eğlenip ruh ağlıyorsa, nefis konuşup akıl susmuşsa neye yarar? Neye yarar zenginliğin beyim?


Başkası açlıktan kıvranırken, çoluk-çocuk kömürsüz-odunsuz kışlar geçiriyorsa, sen akşam yemeğini de diyelim ki Amerika’da yesen neye yarar?


Paylaşmadıktan sonra, fakirin hakkı olan zekatı vermedikten sonra, onlara yardım elini uzatıp hayır duasını almadıktan sonra neye yarar?


Sakın zannetme ki fakirlik edebiyatı yapıyoruz. Bizi zengin düşmanı da sayma. Bizimkisi sitem… Kuşlara ev yapan bir ecdadın torunlarıyız. Bize ne oldu ki, yanı başımızda inleyen adama bakmıyoruz bile? Ağlayan insanlara gülüyoruz. “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölsün bana ne” diyoruz… merak ettiğimiz bu işte… Minarenin başında iken dibine nasıl düştük?


Gel öyleyse, seni secdeye davet ediyoruz. “Kalbin gıdası, ruhun Ab-ı hayatı” olan namaza davet ediyoruz. İçki masasında akıttığın göz yaşlarını birazda seccadeye akıt. Başlar birazda Alemlerin Yaratıcısına eğilse ne olur?


Ne olacağı belli…


“ Adeta namazın bir elektrik lambası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunması gibi, o alemin zulümatını dağıtır.” “Sana bakan alemin tenevvür eder.” “Senin o günkü alemini o nurun in’ikasıyla ışıklandırır. Senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.” (Sözler S. 283)


Şu inşaat işçisine bir bak. Akşama kadar durmadan cüz-i bir ücret mukabilinde çalışıyor. Belki yatacak bir yeri de yok, inşaatın bir yerinde kıvrılıp yatıyor. Ama namaz vakitlerinde bir tahtanın üstüne baş koyup huzurun zirvesine çıkıyor. El açıp bir Mabud-u Baki’ye dua ediyor. O zengin Zat’ın kapısını çalıyor…


Bunu gördüğümüz halde kaloriferli evde oturup, sıcak sulardan abdest alıp namaz kılmamak, kavuşulan bu nimetlere bir şükürsüzlük sayılmaz mı?


Yoksa diyorsun ki; “ Hele dur şu apartmanı da bir tamamlayayım” Sakın ha… Kaç adam bilirim bu şekilde düşünmüş, beşinci katın briketlerini pazarlarken Azrail(a.s.) yakasından tutmuş götürmüş… Gidiş o gidiş… Sen yine de apartmanları yap, fabrikalar kur, çünkü İslamiyet kalkınmaya, refaha karşı değil, bilakis bunlara insanı teşvik eder. Ama sen; “Laakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakiki istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviyye olan bir mescide veya bir seccadeye at.” (Sözler S. 283)


Dünyanın bütün lezzetlerini tadabilir, zevklerini alabilirsin. Seher vaktinin lezzetini tattın mı hiç? O vakitte kuş cıvıltılarını bir kez olsun dinledin mi? Karanlıkları yırtan Ezan-ı Muhammedinin , ruhları serinleten ne hoş, ne ulvi bir çağrı olduğunu bilir misin?

Öyleyse seyahatlerinin yönünü değiştir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerine uğra hele… bak sana neler verecekler… Kalp ve ruhun nasıl rahat edecek, sızlayan yaraların nasıl dinecek, sen dahi şaşarsın…


Eğer “uğramam” diyorsan, biz de sözümüzde ısrar edeceğiz; sabah kahvaltısını Londra’da, öğle yemeğini Paris’te, akşam yemeğini Amerika’da yesen, huzur yine de seccadede beyim!...


vanasyanur.net
 
Üst