celcelutiyeye inanmayan kafir olur mu?

üstadý fakir

New member
celcelutiye neden süryanice telif olunmuş.vahiy ise neden sahabelerden gizlenmiş.neden anlaşılmaz manalar içeriyor?şifreli olmasının sebebi nedir?muhyiddini arabi neden celcelutiyeden bahsetmiyor?keşfi nakıs mı kalmış?
 

Zuhr

Talebe
celcelutiye neden süryanice telif olunmuş.vahiy ise neden sahabelerden gizlenmiş.neden anlaşılmaz manalar içeriyor?şifreli olmasının sebebi nedir?muhyiddini arabi neden celcelutiyeden bahsetmiyor?keşfi nakıs mı kalmış?


benzer sorular şöyle cevaplanmıştı,

Celcelutiye konusunda sizlere birkaç sorum olacaktır. Celceluyiye vahiy suretiyle gelmiş ve peygaberimiz aleyhissalatü Vesselam tarafından Hz. Ali RA. yazdırıldığı rivayet ediliyor. Celceluyiye'nin anlamını yazabilir misiniz? Celcelutiye konusundaki Kaynakları da bildirirseniz memnun olurum?



Değerli Kardeşimiz;



Cevap 1:

Hz. peygambere gelen vahiy, biri sarih/açık vahiy, diğeri zımnî/gizli vahiy olmak üzere iki çeşittir.

Sarih Vahiy: Bu çeşit vahiy, doğrudan doğruya Allah'tan geldiği için, Hz. Peygamber (a.s)'in onda hiç bir müdahalesi yoktur. O, bu hususta sadece bir tebliğci veya bir tercümandır. Bu sarîh vahiy iki şekilde ortaya çıkmıştır:

a. Kur'an-ı Kerim: Hz. Peygamber (a.s)'in buradaki görevi, sırf tebliğden ibarettir.

b. Kudsî hadisler: Mânası Allah tarafından ilkâ edilen bu çeşit vahiyler konusunda da Hz. Peygamber (a.s)'in görevi sadece tercümanlıktır.

Zımnî Vahiy: Zımnî vahiylerde söz konusu olan her hangi bir husus, özet halinde gelir ve genel hatlarıyla vahiy ve ilhama dayanır. Konunun tasviri, şekillendirilmesi, detaylarla ilgili açıklanması ise, Hz. Peygamber (a.s)'e bırakılır. Hz. Peygamber (a.s), vahy-i zımnî ile gelen hususları bazen ilhamla, bazen vahiyle, bazen de kendi feraset ve içtihadıyla açıklar. (Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 86.)

Celcelutiye kasidesinin kendisi değil, onun aslını teşkil eden muhtevası itibariyle bir kudsi hadis gibi veya zımnî bir vahiy olarak telakki edilebilir. Bu tür vahiylerin Kur’an’da yeri yoktur.

Cevap 2:

Aslî muhtevası itibariyle zımnî bir vahiy olarak telakki edilen Celceltuıyiyeyi, Hz. Ali şerh edip açıklayarak manzum bir kaside halinde düzenlemiştir. Kasidenin kendisi Arapça’dır ve Arapça kaside sitilinde tanzim edilmiş, ancak Allah’ın bazı isimleri ve diğer bir takım sözcükler Süryanîcedir. Bunun bir çok hikmeti olabilir:

Evvela, âlimlerin birldirdiğine göre, Celecelutiye, engin bir kapsama sahip sırları ihtiva eden ve ism-i azam sırrını taşıyan bir kasidedir. Daha önce İbranîce ve Süryanîce konuşan bir çok peygamber bu kasidenin aslî muhtevasıyla münacatta bulunmuş ve o sayede değişik sıkıntılardan kurtulmuşlardır(bk. Gümüşhanevî, Mecmuatu’ahzab, Şazelî bölümü, s. 508-525). Hz. Ali de bu muhtevayı tanzim ederken eski peygamberlerin hatırasını yad etmek maksadıyla Süryanîce sözcükler kullanmış olabilir.

İkincisi; Bu sırlı ve ism-i azam sırrını taşıyan bu kasideyle ehil olanların dikkatini çekmiş ve bazı sırları onlarla paylaşmış olabilir.

Cevap 3:

İmam Gazalî, hocası İmam Nureddin el-Isfahanî, İmam Ahmed el-Bunî ve Şeyh Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’ye göre, Celcelutiye kasidesinin aslı vahiydir.

Zahir ve Batın ilimlerinin ünlü üstadları olan bu alimlerin kanaatlerine iştirak etmek ve onların bilgi ve beyanlarına itimat etmekte –ilmen ve dinen- bir sakınca görmemekteyiz. Ancak bu kasidenin aslının vahiy olduğuna inanmamak da, inanmak da, kişiyi dinen bir sorumluluk altına sokmaz.

Cevap 4:

Celcelûtiye, Hz. Resul-i Ekrem'in (SAV) derslerine istinaden, Hazret-i Ali (RA) tarafindan te'lif edilen Süryanice bir kasidedir. Esas manasi bedi' demektir. Mecmuat-ül Ahzab'ın birinci cildinde yer almaktadır. Bediüzzaman, Gazali gibi çok imamların Celcelûtiye'yi şerh ettiklerini söylemiştir. Konu ile ilgili bir çok kitap mevcuttur.

İmam Gazali’nin celecelutiye şerhi, Ziyaaddin Gümüşhanevî hazretlerinin derlediği Mecmuatu’l-Ahzap adlı eserinin “Şazelî” adlı cildin 508. sayfasından itibaren başlar. Ancak bu şerhler, kelimelerin açıklamasından ziyade Kasidede yer alan beyitlerin hassalarını açıklayan bir mahiyettedir. Süryani kelimelerden az bir kısmının anlamı verilmiştir.

Celcelutiyenin kendisi ise, aynı cildin, 499-531 sayfaları arasında yer almaktadır. Kasidedeki bütün beyitlerin altında onların ebced değerleri de yazılmaktadır.

Hazret-i Ali radiyallahü anh tarafından Celcelutiye adıyla ve cifir ilmine göre bir çok tarih de düşürülerek Süryani diliyle nazmedilmiş ve kaside haline getirilmiştir. Yüksek ve tesirli bir duadır. Bir isimler hazinesidir. Allah`ın rahmetini celb etmesi hasebiyle bir rahmet hazinesi veya bir Cennet hazinesi demek de mümkündür. Allah`ın en büyük ismi olan İsm-i Azam bu duanın içerisinde gizlenmiş olduğundan, bu duayı okuyarak Allah`a sığınan kimsenin, dünya ve ahiret işlerinde çok kolaylıklar ve bereketler göreceği müjdelenmiştir.

İmam-ı Gazali Hazretleri nakleder ki: Cebrail Aleyhisselam Peygamber Efendimiz`e (asm) dedi ki:

`Ya Muhammed! Rabb`in sana selam ediyor ve selamın en mükerremini sana tahsis buyuruyor. Sana bu hediyeyi ihsan buyurdu.`

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm): `Ey kardeşim Cebrail! Bu hediye nedir?` dedi.

Cebrail Aleyhisselam: `Bu hediye, içinde İsm-i Azam ile en kapsamlı kasem bulunan büyük duadır` diye cevap verdi.

Peygamber Efendimiz (asm): `Ey kardeşim Cebrail! Bu duanın adı nedir? Keyfiyeti nasıldır?` diye sordu.

Cebrail Aleyhisselam dedi ki: `Ya Muhammed! Bu duanın adı Bedi`dir (Celcelutiye). İçinde en yüksek kasem ve İsm-i Azam vardır. O İsm-i Azam ki:

1-Arş-ı Ala`nın kenarına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Allah`ın arşını taşıyan melekler bu arşı kaldıramazlardı!

2-Güneşin kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, güneşin ışığı ve nuru olmazdı!

3-Ay`ın kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, ay ışık veremezdi.

4-Cebrail Aleyhisselam`ın kanadına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Hazret-i Cebrail yer yüzüne inemez, semaya çıkamazdı!

5-Mikail Aleyhisselam`ın başına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı yağmurlar ve damlalar ona itaat etmezlerdi.

6-İsrafil Aleyhisselam`ın alnına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı sur üfleyemezdi.

7-Azrail Aleyhisselam`ın elinin üzerine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, mahlukatın canlarını alamazdı.

8-Yedi kat göklere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı gökler yükselemezdi.

9-Yedi kat yerlere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, yedi kat yerler, şimdi olduğu gibi sabit olmazdı! Bu ismi Adem Aleyhisselam okumuştur! (İmam-ı Gazali, Celcelutiye, s.5,61)




Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

Zuhr

Talebe
Celcelutiye'nin mahiyyeti nedir? Cevşen ile arasındaki fark nedir? Bir müslümanın hayatında yeri ne olmalıdır?



Celcelutiye, Hazret-i Ali (ra)’ın meşhur kasidelerinden biridir. Arabça olmakla beraber, içindeki Esma-i Hüsna’nın çoğu Süryanî ve bir kısmı İbranî dilinde yazılmıştır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’da Celcelutiye hakkında bazı malumatlar vermiştir. En mühimmi, Celcelutiye’nin aslı olan üç dua ve zikrin Peygamber Efendimiz (sav)’e aynen Cevşen gib indirilmiş bir vahiy olmasıdır. Şöyle der:

“Celcelutiye'nin esası ve ruhu olan, ‘El-Kasemü’l-Cami ve Ed-Da’vetü’ş-Şerife ve El-İsmü’l-Azam (dır.)’ İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet'in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (R.A.) diyor ki: ‘Onlar vahy ile Peygamber'e (A.S.M.) nâzil olduğu vakit İmam-ı Ali'ye (R.A.) emretti: Yaz. O da yazdı. Sonra nazmetti.’ İmam-ı Gazalî (R.A.) diyor: “…Şüphesiz o, dünya ve ahret hazinelerinden bir hazinedir.” (Sikke-i Tasdik)

Burada Kur’an’dan başka vahiy olabilir mi suali akla gelebiliyor. Bunu cevabı evet başka vahiy çeşitleri de vardır. Mesela, hadisler vahy-i zımni sınıfına dahildirler. Bununla birlikte vahyin hiçbir çeşidi Kur’an derecesinde değildirler. Daha önce Celcelutiye’nin vahiy oluşuyla alakalı bir suale verdiğimiz cevab için şu linki okuyabilirsiniz.

Celcelutiye’nin muteber bir kaynak olduğunu gösteren büyük bir delil, İmam-ı Gazalî gibi büyük alimlerin onu şerh etmiş olmalarıdır. Bediüzzaman da buna şöyle işaret eder:

“İmam-ı Gazalî, İmam-ı Nureddin'den ders alarak bu Celcelutiye'nin hem Süryanî kelimelerini, hem kıymetini ve hasiyetini şerhetmiş.” (Sikke-i Tasdik)

“İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi çok imamlar Celcelutiye'yi şerh etmişler.” (Sikke-i Tasdik)

Celcelutiye’nin konusu, aslen Allah Teala’ya karşı, Esma-i Hüsnası ve Kur’an surelerinin isimleriyle ile yapılan bir münacattır. İçinde İsm-i Azam’ı taşıyan bu dua, ilm-i cifir ve ebced hesabı kaideleriyle gelecekten bazı haberlerin şifrelerini taşır.

İnternet sitelerinde bazı tercüme denemeleri olmakla beraber, içinde Süryani ve İbrani isimler hakkıyla anlaşılamadığından, henüz layıkıyla bir tercümesi yapılamamıştır. Şu linkten mevcut meallerinden birine ulaşabilirsiniz.

Risale-i Nur’da, Celcelutiye’nin konusu hakkında şu ifadeler vardır:

“Celcelutiye'nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden (gelecekteki işlerden) haber veriyor.” (Sikke-i Tasdik)

“Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın en meşhur Kaside-i Celcelutiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile te'lif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmış.” (Sikke-i Tasdik)

“Celcelutiye, Süryanice bedi' demektir ve bedi' manasındadır.” (Sikke-i Tasdik)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ahirzamanın dehşetli imansızlık fitnesi içinde imana çok büyük hizmetler eden Risale-i Nur’un, Celcelutiye’nin işaretleri içinde çok mühim bir yer tuttuğunu şu ifadelerle anlatır:

“Celcelutiye, Süryanice bedi' demektir ve bedi' manasındadır İbareleri bedi' olan Risale-i Nur, Celcelutiye'de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereşşuhatı göründüğünden, kasidenin ismi ona bakıyor gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı, benim değildi; belki Risale-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş. Demek, Süryanice bedi' manasında ve kasidede tekerrürüne binaen kasideye verilen Celcelutiye ismi işarî bir tarzda, bid'at zamanında çıkan bedi-ül beyan ve bedi-üz zaman olan Risale-i Nur'un; hem ibare, hem bereketiyle, beni teşettütten perişaniyetten hıfzeyle ya Rabbi!" meali; tam tamına o risale ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle kelâm mecazî delalet ve İmam-ı Ali Radıyallahü Anh ise, gaybî işaret eder diyebiliriz. Hem madem Celcelutiye'nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden haber veriyor.” (Sikke-i Tasdik)

“Geceleyin Celcelutiye'yi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur ile çok meşguldür. Mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdar risalelerine de işaret derecesinde remzedip îma ediyor. Eğer sarih bir surette gaybdan haber vermek çok zararları bulunduğundan, hikmete münafî olduğu cihetle hikmet-i İlahiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti.” (Sikke-i Tasdik)

“Ben Celcelutiye'yi okuduğum vakit, sair münacatlara muhalif olarak kendim bizzât hissiyatımla münacat ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyla taklidkârane olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i Nur ile münasebetini gördüm ve anladım ki; o halet, bu münasebetten ileri gelmiş. (Sikke-i Tasdik)

“İkincisi: Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.)… (Celcelutiye’yi) bir hazine-i ulûm olarak gösteriyor. Halbuki zahirinde yalnız bir münacattır. Hattâ İmam-ı Ali'nin (R.A) hakikat-feşan sair kasideleri ve ilmî başka münacatları gibi, esrar-ı ilmiye ile tam münasebeti görünmüyor. Benim hususî kanaatım şudur ki: Celcelutiye, madem Risale-i Nur'u içine almış ve sînesine basıp manevî veled gibi kabul etmiş, elbette “Mahlukatın ilimlerinin sırrı (Celcelutiye’de) toplanmıştır.” fıkrası ile, kendi hazinesinin bir kısım pırlantalarını âhirzamanda neşreden Risale-i Nur'u şahid gösterip Celcelutiye'yi bir hazine-i ulûm ve bir define-i ilmiyedir diye bihakkın medh ü sena edebilir.” (Sikke-i Tasdik)
Sikke-i Tasdik Mecmuasında, Celcelutiye’nin Risale-i Nur’a olan işaretlerini anlatan 28. Lema ve 8. Şua adında iki risale vardır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu risalelerde, İlm-i Cifrin yardımıyla bu işaretleri şerh etmiştir. Hazret-i Ali’nin ve Celcelutiye’nin Risale-i Nur’a işaretlerinin hikmetini 8. Şua’da şöyle anlatır:

“Malûmdur ki, bazı vakit olur bir dakika; bir saat ve belki bir gün, belki seneler kadar.. ve bir saat; bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ: Bir dakikada şehid olan bir adam, bir velayet kazanır; ve soğuğun şiddetinden incimad etmek zamanında ve düşmanın dehşet-i hücumunda bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir.

İşte aynen öyle de: Risale-i Nur'a verilen ehemmiyet dahi, zamanın ehemmiyetinden, hem bu asrın şeriat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) ve şeair-i Ahmediyeye (A.S.M.) ettiği tahribatın dehşetinden, hem bu âhirzamanın fitnesinden eski zamandan beri bütün ümmet istiaze etmesi cihetinden, hem o fitnelerin savletinden mü'minlerin imanlarını kurtarması noktasından Risale-i Nur öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki; Kur'an ona kuvvetli işaretle iltifat etmiş ve Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) üç kerametle ona beşaret vermiş ve Gavs-ı A'zam (R.A.) kerametkârane ondan haber verip tercümanını teşci' etmiş.

Evet bu asrın dehşetine karşı, taklidî olan itikadın istinad kal'aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü'min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur'aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde -hizmet-i imaniye itibariyle- âdeta birer gizli kutub gibi, mü'minlerin manevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip, mü'minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar.” (8. Şua)

Cevşen ile Celcelutiye, ikisi de Peygamberimiz’e (sav), vahiy yoluyla Cebrail (as) tarafından getirilmiş ve Hazret-i Ali ve Ehl-i Beyt İmamları kanalıyla bu günlere ulaşmıştır ve Gümüşhanevî Hazretleri’nin Mecmuatü’l-Ahzab kitabında vardır.

Celcelutiye’yi yukarıda bahsettik. Cevşen ise Allah’ın 1001 ismini içinde bulunduran bir zikir ve dua kitabıdır.

Celcelutiye, Bedi (emsalsiz güzel) manasına gelirken, Cevşen zırh anlamındadır. Cevşen hakkında daha önce yayınladığımız bir cevap için şu linke bakınız.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin düzenli okuduğu virdlerden biri de Celcelutiye idi.
Yukarıda geçtiği gibi, Celcelutiye için İmam Gazali dünya ve ahiret hazinelerinden bir hazinedir buyuruyor. Onun dünyevi ve uhrevi faydalarından faydalanmak isteyen kişiler onu her gün, hiç olmazsa haftada bir gün okudukları bir vird haline getirebilirler.


risaleonline
 

üstadý fakir

New member
bu vahiyden neden diğer sahabelerin haberi yok.hz Ebubekr r.a veya hz ömer r.a veya ebu hureyre r.a böyle bir vahiyden bahsetmiyor.hem madem bu kadar kıymetli,hem geleceğe bakıyor,hem çok özel bir dua neden ümmeti muhammed istifade etmesin diye gizlenmiş.vahiy neden beyit haline getirilmiş,demekki vahyolunduğu gibi yazılmamış kaside olarak şifrelenmiş.vahiy değiştirilmiş mi?üstad vahiydir diyor sizler ise inanıp inanmamak dinden çıkarmaz diyorsunuz.Ancak bu kasidenin aslının vahiy olduğuna inanmamak da, inanmak da, kişiyi dinen bir sorumluluk altına sokmaz.9 maddelik bir özellik sıralanmış ve bunları çok okudum, çok düşündüm .celcelutiye kitabınıda aldım.sabah namazından sonra çok okudum.kendime dedim nereye gidiyorsun diye.cevap veremedi kendim kendime.ya benim öğrendiğim din yanlıştı veya bu işte bir yanlış anlama ve gidişat vardı.acaba üstad şiaya kapımı açıyor diyede düşündüm.12 imam akaidinide iyi okudum ve bu sulukten gelen hiçbir şeyi kabuledecek kadar geniş olamadım.vahhabilik kadar tehlikeli gördüm.ve bu 9 madde tam alevi bektaşi tekerlemesi gibi olmuş,saydı ve seydi lerle başlayan ve sonu olmazdılarla biten ifadeler'' rabbim dilemese idi hiç bir şey olmazdı'' veya ''kün fe yekun'' emri ilahisi ile bağdaşmadığını gördüm.kanunlar Allahın,uymak ise yarattıklarına düşer.uymayan lain olur.
 
Üst