Allah'ın birliğine inanmanın kolaylığı...

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
BEŞİNCİ LEM’A

Nasıl ki bir kitap, eğer yazma ve mektub olsa, onun yazmasına bir kalem kâfidir. Eğer basma ve matbu olsa, o kitabın hurufatı (harfleri) adedince kalemler, yani demir harfler lâzımdır, tâ o kitap tab’ edilip vücut bulsun. Eğer o kitabın bazı harflerinde gayet ince bir hatla o kitabın ekseri yazılmışsa Sûre-i Yâsin, lâfz-ı Yâsin’de yazıldığı gibi o vakit bütün o demir harflerin küçücükleri, o tek harfe lâzım, tâ tab edilsin.


Aynen öyle de, şu kitab-ı kâinatı, kalem-i kudret-i Samedâniyenin (Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah’ın kudret kalemi)yazması ve Zât-ı Ehadiyetin (herbir varlıkta birliği görünen Zât, Allah)mektubu desen, vücub derecesinde bir suhulet ve lüzum derecesinde bir mâkuliyet yoluna gidersin. Eğer tabiata ve esbaba isnat etsen, imtinâ (imkansızlık)derecesinde suûbetli (zor)ve muhal derecesinde müşkülâtlı ve hiçbir vehim kabul etmeyen hurafatlı şöyle bir yola gidersin ki, tabiat için ya herbir cüz toprakta, herbir katre suda, herbir parça havada milyarlarca madenî matbaalar ve hadsiz mânevî fabrikalar bulunması lâzım tâ ki, hesapsız çiçekli, meyveli masnuâtın teşekkülâtına mazhar olabilsin. Yahut herşeye muhit bir ilim, herşeye muktedir bir kuvvet onlarda kabul etmek lâzım gelir tâ şu masnuâta hakikî masdar olabilsin.

Çünkü toprağın ve suyun ve havanın herbir cüz’ü ekser nebâtâta menşe olabilir. Halbuki herbir nebat, meyveli olsa, çiçekli olsa, teşekkülâtı o kadar muntazamdır, o kadar mevzundur, o kadar birbirinden mümtazdır, o kadar keyfiyetçe birbirinden ayrıdır ki, herbirisine, yalnız ona mahsus birer ayrı mânevî fabrika veya ayrı birer matbaa lâzımdır. Demek, tabiat mistarlıktan masdarlığa çıksa, herbir şeyde bütün şeylerin makinelerini bulundurmaya mecburdur.

İşte, bu tabiatperestlik fikrinin esası öyle bir hurafattır ki, hurafeciler dahi ondan utanıyorlar. Kendini âkıl zanneden ehl-i dalâletin nasıl nihayetsiz hezeyanlı bir akılsızlık iltizam ettiklerini gör, ibret al!

Elhasıl: Nasıl bir kitabın herbir harfi, kendi nefsini bir harf kadar gösterip ve kendi vücuduna tek bir suretle delâlet ediyor; ve kendi kâtibini on kelime ile tarif eder ve çok cihetlerle gösterir. Meselâ, “Benim kâtibimin hüsn-ü hattı var. Kalemi kırmızıdır, şöyledir, böyledir” der. Aynen öyle de, şu kitab-ı kebir-i âlemin herbir harfi, kendine cirmi kadar delâlet eder ve kendi sureti kadar gösterir. Fakat Nakkâş-ı Ezelînin esmâsını bir kaside kadar tarif eder ve keyfiyetleri adedince işaret parmaklarıyla o esmâyı gösterir, Müsemmâsına şehadet eder. Demek, hem kendini, hem bütün kâinatı inkâr eden sofestâi gibi bir ahmak, yine Sâni-i Zülcelâlin inkârına gitmemek gerektir!


22.söz
İkinci makam
5.lem'a
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor.

Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor.

Biri talep et; başkaları lâyık değiller.

Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar
virg.gif
zevâl perdesinde saklanıyorlar.

Biri bil; mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır.

Biri söyle; Ona âit olmayan sözler
virg.gif
mâlâyânî sayılabilir
 
Üst