Yapan Bilir bilen Konuşur

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.
(Demek oluyor ki bizim karşımıza gelen her hadise Allah’ın tasarrufunda.Öyleyse neden böyle böyle oldu sorusunu sorarsak Allah’ın hikmetine itiraz etmiş oluruz ki; Üstad hazretleri "Rahmetini ittiham etme,hikmetine itimad et..."diyor."Rahmeti ittiham eden rahmetten mahrum kalır".Biz kuluz.Ve kulun vazifesi emre itaat ve yasakları yapmamakla sahibinin sadece rızası için çalışmak.Yine Üstad hz. başka bir risale de "…nasıl ki mahir bir san’atkâr, kıymettar bir elbiseyi murassâ ve münakkaş surette yapmak için, bir miskin adamı, lâyık olduğu bir ücrete mukabil model yaparak, kendi san’at ve maharetini göstermek için, o elbiseyi o miskin adam üstünde biçer, keser, kısaltır, uzatır; o adamı da oturtur, kaldırır, muhtelif vaziyetler verir. Şu miskin adamın hiçbir hakkı var mıdır ki, o san’atkâra desin: "Beni güzelleştiren bu elbiseye neden ilişip tebdil ve tağyir ediyorsun ve beni kaldırıp oturtup meşakkatle benim istirahatimi bozuyorsun?".Anlaşılıyor ki şu kainatın Sahibi her işi hikmetle yapıyor ve itiraza hakkımız yoktur.)

Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.
Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.
Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır.
Madem insan nev’iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kàbil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.
Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.
(Peygamber Efendimizin (S.A.V) hem risaletine hem habibullah olmasını Üstad hazretleri çok güzel izah etmiş..İşte bu güzel izah başka izahlara ihtiyaç bırakmamış.Madem Resulullah(S.A.V) bize rehberdir,öyleyse Resulullah(S.A.V) a uymak hem lazım hem elzemdir.Rabbim kendisine hakkıyla kulluk eden ve Efendimiz(S.A.V) e tabi olanlardan eylesin.)
 

mihrimah

Well-known member
O’nsuz Olmaz Kâinat

Bir çekirdekti kâinat.

Big Bang’la çatladı filiz verdi.

Yıldızlarla galaksilerle dal budak saldı muhteşem bir ağaç oldu.

O muhteşem ağaç, Big Bangdan 15 milyar sonra birgün, en tatlı meyvesini verdi.

Kâinata dünya doğdu.

Bir çekirdekti dünya.

Güneşle ve diğer gezegen kardaşleriyle beraber uzay toprağına düştü.

Milyarlarca yıl boyunca, görünmeyen bir yaratıcının kudret ve hikmetiyle şekilden şekle girdi.

Serpildi, gelişti ve güzelleşti.

Mas mavi, şirin bir gezegen oluverdi.

Ve 5 milyar sene sonra, dünya da en tatlı meyvesini verdi.

Yeryüzünde hayat doğdu.

Bir çekirdekti hayat.

Hiçten ortaya çıkan, görünmezden beliren, çatlar çatlamaz her yeri istila eden bir çekirdek...

Gezegenin karalarını ve denizlerini, yerin altını ve üstünü kapladı hayat. Her yere yayıldı. Binlerce, milyonlarca, milyarlarca meyveler verdi.

Nihayet hayat ağacı da bir gün en mükemmel meyvesine ulaştı.

yeryüzüne insan ayak bastı.

Bir çekirdekti insan, yeryüzüne düştü, orada filizlendi.

Ve kâinatın bütün güzelliklerini kendisinde topladı. Bütün kâinatta tecellî eden ilâhî isimlerin en güzel parıltıları onda yoğunluştı.

Küçücük bir varlıktı insan, ama üzerindeki sanat kâinattan daha büyüktü.

Birgün geldi, insanlık ağacı da olgunluğa erdi ve en mükemmel meyvesini verdi.

Kâinata Muhammed Aleyhisselâm doğdu.

Kâinatın en mükemmel meyvesi olan insanlık âleminin bütün mükemmelliklerini tek başına kendisinde toplayan, tek başıyla bir kâinat olan en mükemmel varlıktı O.

Onun gelişiyle kâinat olgunluğa erdi. çünkü kâinat olgunluğa ersin diye yaratılmıştı. Bir düşünün, “Onsuz bir dünya neye yarardı?” diye.

O zaman anlarsınız kâinatın onun için yaratıldığını.
 
Üst