Salavat Getirmenin Ehemmiyeti

zeyhak_

Well-known member
Sual: Salavatın bu kadar kesretle hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı nedir?
Elcevab: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a salavat getirmek, tek başıyla bir tarîk-ı hakikattır. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm nihayet derecede rahmete mazhar olduğu halde, nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir. Çünki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ümmetin dertleriyle alâkadar ve saadetleriyle nasîbedardır. Nihayetsiz istikbalde ebed-ül âbâdda nihayetsiz ahvale maruz ümmetin bütün saadetleriyle alâkadarlığının ihtiyacındandır ki, nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir.
Hem Resul-i Ekrem hem abd, hem resul olduğundan ubudiyet cihetiyle salât ister, risalet cihetiyle selâm ister ki; ubudiyet halktan Hakk’a gider, mahbubiyet ve rahmete mazhar olur. Bunu اَلصَّلاَة ifade eder. Risalet Hak’tan halka bir elçiliktir ki, selâmet ve teslim ve memuriyetinin kabul ve vazifesinin icrasına muvaffakıyet ister ki, سَلاَم lafzı onu ifade ediyor.
Hem biz سَيِّدِنَا lafzıyla tabir ettiğimizden diyoruz ki: Ya Rab! Yanımızda elçiniz ve dergâhınızda elçimiz olan reisimize merhamet et ki, bize sirayet etsin.
اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ رَسُولِكَ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

Barla Lahikası s.270
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
SALAVATIN EHEMMİYETİ


Bir zahid Efendimiz (Sallallahü aleyhi vesellem)'i rüyada gördü. Peygamberimiz ona dönüp bakmıyordu bile...

Zahid:

— Ya Resûlallah! Sen beni tanımıyor musun? dedi.

Efendimiz:

Tanımıyorum, buyurdular.

Sen bana dargın mısın ya Resûlallah!?, dedi.

Efendimiz:

— Dargın değilim, buyurdular.

O zaman zahid:

Ben filân zahidim, dedi. Resûlüllah (s.a.v.):

Ben seni tanımıyorum, buyurdu.

Zahid:

—- Ya Resûlallah! Ben ulemadan işittim; buyururlar ki, Nebî ümmetini, ana - babanın evlâtlarını tanıması gibi bilir, derlerdi.

Peygamber Efendimiz:

Ulema doğru söyledi! Nebî ümmetini ana-babadan daha iyi bilir, lâkin Nebiye salavat okuyan ümmetini bilir, buyurdu.

Bu hâdiseden o zahidin Peygamberimize salavat getirmeye lüzum görmediği ve Peygamberimizin onu ikaz ettiği anlaşılmaktadır.

*Büyük Dini Hikayeler
 

zerrat

Well-known member
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li'l-âlemîn ünvânıyla Kur'ân'da tesmiye edilen Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebâiyetidir. Ve bu Rahmeten li'l-âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salâvâttır.

Evet, salâvâtın mânâsı rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duâsı olan salâvât ise, o Rahmeten li'l-âlemînin vüsûlüne vesîledir. Öyle ise, sen, salâvâtı kendine o Rahmeten li'l-âlemîne ulaşmak için vesîle yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmâna vesîle ittihaz et. Umum ümmetin, Rahmeten li'l-âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir kesretle rahmet mânâsıyla salâvât getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir sûrette ispat eder.

Sözler | On Dördüncü Lemanın İkinci Makamı | 21-22
 

zerrat

Well-known member
Elhâsıl: Hazîne-i rahmetin en kıymettar pırlantası vekapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı dahi "Bismillahirrahmanirrahim" 'dir. Ve en kolay bir anahtarı da salâvâttır.

On Dördüncü Lemanın İkinci Makamı | 21
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Allah (c.c), “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler ! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” (Ahzab, 33/56) buyurarak bizlerden Efendimiz’in (s.a.v) ismini andığımız zaman salavat getirmemizi istiyor. Bu ayetten hareketle âlimlerimiz, Allah Resulü’nün (s.a.v) isminin geçtiği yerde bir defa salât ve selam getirmenin vacip olduğunu, isminin tekrar edilişi sayısınca ise salâvat getirmenin müstehap olduğunu söylemişlerdir.

Salâvatın mü’minlere bakan yönü de kulu Allah’a yakınlaştıran vesilelerden birisi olmasıdır. Nebiler Serveri’ne (s.a.v) bol bol salavat getiren bir kul, Efendimize (s.a.v) dolayısıyla da Allah’a yaklaşmış olacaktır. Nitekim “Ona yaklaşmaya vesile arayın.” (Mâide, 5/35) ayeti, Allah’a yaklaşmak için vesileleri kullanmamızı emretmektedir. İşte Efendimize (s.a.v) getirdiğimiz salat ü selamlar bizi Allah’a yaklaştıran önemli vesilelerdendir.

Bir gün Resûlullüh sevinçli olarak geldi. Kendisine: “Sizi sevinçli görüyoruz!” denilince, şöyle buyurmuşlardır: “Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: “Ey Muhammed! Rabb”in diyor ki: “Sana salât eden herkese benim on rahmette bulunmam, selâm eden herkese de benim on selâm etmem sana (ikram olarak) yetmez mi?” (Nesei, Sehv, 55)
 

zerrat

Well-known member
Haşiye2: Evet, münâcât-ı Ahmediye (a.s.m.) zamanından şimdiye kadar bütün ümmetin bütün salâtları ve salâvâtları onun duâsına bir âmin-i dâimî ve bir iştirâk-i umumidir. Hattâ ona getirilen herbir salâvât dahi onun duâsına birer âmindir ve ümmetinin herbir ferdi, herbir namazın içinde ona salât ve selâm getirmek ve kametten sonra Şâfiîlerin ona duâ etmesi, onun saadet-i ebediye hususundaki duâsına gayet kuvvetli ve umumi bir âmindir. İşte bütün beşerin fıtrat-ı insaniyet lisân-ı haliyle, bütün kuvvetiyle istediği bekâ ve saadet-i ebediyeyi, o nev-i beşer nâmına zât-ı Ahmediye (a.s.m.) istiyor ve beşerin nurânî kısmı, onun arkasında "âmin" diyorlar. Acaba hiç mümkün müdür ki, şu duâ kabule karîn olmasın?

Sözler | Onuncu Söz | 70
 

zerrat

Well-known member
• Üçüncüsü, nurânî ruhların aksidir. Şu akis, hem hayydır, hem ayndır. Fakat aynaların kabiliyeti nisbetinde tezâhür ettiğinden, o ruhun mahiyet-i nefsü'l-emriyesini tamamen tutmuyor.

Meselâ, Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, Dıhye sûretinde huzur-u Nebevîde bulunduğu bir anda, huzur-u İlâhîde, haşmetli kanatlarıyla Arş-ı Âzamın önünde secdeye gider. Hem, o anda hesabsız yerlerde bulunur, evâmir-i İlâhiyeyi tebliğ ederdi. Bir iş, bir işe mâni olmazdı.
İşte, şu sırdandır ki, mahiyeti nur ve hüviyeti nurâniye olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyada bütün ümmetinin salâvâtlarını birden işitir ve Kıyâmette bütün asfiyâ ile bir anda görüşür; biri birisine mâni olmaz. Hattâ evliyâdan, ziyâde nurâniyet kesb eden ve abdâl denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşâhede ediliyormuş. Aynı zât, ayrı ayrı çok işleri görüyormuş.
Evet, nasıl cismâniyâta cam ve su gibi şeyler ayna olur; öyle de, ruhâniyâta dahi hava ve esîr ve âlem-i misâlin bâzı mevcûdâtı ayna hükmünde ve berk ve hayal süratinde bir vâsıta-i seyir ve seyahat sûretine geçerler. Ve o ruhânîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazîfede, o menâzil-i latîfede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler.

Sözler | On Altıncı Söz | 178
 

zerrat

Well-known member
Meşhudâtımızın tafsilâtını başka vakte ta'lik edip, o mu'ciznümâ ve hidâyetedâya bir kısım kati mu'cizâtına işaret eden bir salâvât getirmeliyiz:


b865.gif

b866.gif

b867.gif

b868.gif

b869.gif

b870.gif

b871.gif

b872.gif

Rahmân-ı Rahîm olan Allah'ın, Furkan-ı Hakîmi Arş-ı Azîmden üzerine indirdiği zât olan Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) ümmetinin iyilikleri adedince milyon salât ve milyon selâm olsun.

Risâletini İncil, Tevrat ve Zebûr'un müjdelediği; nübüvvetini
doğduğundan hemen önce ve doğumu ânında meydana gelen hârikulâde hallerin, cinnî hâtiflerin, insanlardan evliyâ ve kâhinlerin haber verdiği; işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) ümmetinin alıp verdiği nefesler sayısınca milyon salât ve milyon selâm olsun.

Çağırmasıyla, ağaçların, yanına geldiği, duâsıyla yağmurun süratle yağdığı, bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı, bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakları arasından suyun üç defa Kevser gibi aktığı; Allah'ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı, taşı ve çakıl taşlarını onun için konuşturduğu; Mi'racın ve, "Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı" (Necm Sûresi: 17.) âyetinin sahibi Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed'e, (a.s.m.) ilk indiği andan itibâren Kıyâmete kadar Kur'ân'ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında Allah'ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selâm olsun.

Bu salâvâtların her birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız!
(Amin elfü elfi Amin.)

 
Üst