ey sevgili...

kasif1

Well-known member
Ey Sevgili En Sevgili;

Ey nurunun hürmetine âlemler yaratılmış olan,

Ey Nurların En Nurlusu!

Ey sevgili,

Sen pür–cemâl, sen pür–kemâl, Sen pür–rahim ü şefkat!

Ey Sevgili, Rabb–i Hakim’in bizlere rahmetinin tecellisi güzeller güzeli Resülullah. Rahim olan Allah’ın bizlere merhameti. Ey dürr–i yekta! Asi, kibirli, enaniyet denizinde boğulmuş günahkârların umudu, Cilvegâh–ı Enbiya. Aşk ehlinin Sultan’ı. Acıkmış gönüllerin sofrası, bir tek hatırına aşkların feda edildiği Sultan. Kâinâta gönderilen armağan. Ruhlarımızın enisi; Resûl–ü Ekrem... Bütün güzelliklerin biricik merkezi, Nebilerin İmamı, Allah’ın yeryüzünde yarattığı halifelerin mehpeykeri, vatan–ı aslînin cenneti. Sevda mevsimlerinin en güzel iklimi Ey Ahmed–i Mahmud–u Muhammed Mustafa!

Varlığın var oluş gayesi biricik Efendimiz! Kâinât sizinle şereflenmek arzusuyla yanıp tutuşmaktaydı. Cennetin kapısında o güzel ismi gören gözden, yüreklere damıtılan hasretiniz gün geçtikçe dindirilmez bir yangın olmuştu. Her yeni doğan güneşe Seni sormaktaydı Varaka! Goncaları göğüslerinden zorla koparılan annelerin feryatlarıyla inleyen gökyüzü yolunu gözlemekteydi. Fitne, (yol arkadaşı) günahla çığlık çığlığa kol geziyordu Mekke sokaklarında...

Ve bir gece âlemlere rahmet olan nurun Hz. Adem’den beri en temiz silsileyle Amine’ye ulaştı. Bu kutlu haberi alamadı Abdullah. Ve siz geldiniz Ya Resülullah, Membâ–i Lütuf gibi düştünüz kâinâta. Gönüller sükûnet buldu, zulmün sesi kesildi Ahmed–i Muhtarla, gülmeyen yüzler güldü. O çöl sizinle cennet bahçesine döndü...
Ey enfes rayihasıyla cihanı ıtır bahçesine çeviren Gül; sözleriyle madde ve mânâyı hallaç eden, her şeyin ötesini temâşâ etmemiz adına bize sır perdesini aralayan, örnek hayatıyla köhneleşmiş anlayışları tarumar ederek dünyanın cennet yüzünü açan Sevgili!

Daha Seni elestte seçen Rabb’im en büyük görevi vermişti Sana. Öyle bir gayretin vardı ki Senin; kendini unutmuştun adetâ. İlahî îkaz gelmişti inanmıyorlar diye, ama yılmadın. Her defasında Sana hakareti vazife edinmiş Ebû Cehil’in elinden tutma adına, neredeyse kapısında sabahlıyor, bu da yetmiyor onu dualarına alıyordun: “Allah’ım ne olur iki Ömer’den biri!” demiştin, kimseyi unutmamıştın ve hani Ömer İbn–u Hattab gelmişti de şükrü borç bilmiştin Allah’a...

Ey hasır sedirde sabahlayan, kâinâtın ve kalplerin padişahı, dişini kırdılar tebessümünü gösterdin onlara; başını yardılar, önlerine serdin yüreğini; adını sildiler, sineye gömdün. Cennet–i Zehra vücudunu taşa tuttular, o büyük melek onları helak edecekken ellerini açtın Sevgili’ne! Öyle bir hayattı ki yaşadığın, canına kastetmeye gelenler Sen’de can bularak geri döndüler. Sen hep yol göstericiydin bu uğurda. Hiç yılmadan sünnet–i seniyye tohumlarını atıyordun geçtiğin yollara...

Ey ismi Arş–ı Âlâ’da yazılı, meleklerin dilinde teşbih olan Habib–i Zîşân! Efendim; göremedim gözlerini; ama eminim güneşten güzeldi. Duyamadım kokunu; ama eminim rüyalarda avunduğum rânâlar kadar cemîldi. Oysa o kadar isterdim ki terinden güller dermeyi. Yusuf’u gördüğünde ellerini kesen kadınlar, “Seni görseler kalplerini keser.” diyordu Hz. Aişe. “Vallahi Muhammed aydan daha güzeldir.” deyince Câbir b. Semüre, ay hicabından kendini gizliyordu. Ya sana âşık o minicik bulut... Ey Mîraç Şehsuvârı sevgili; o kadar mahzun olmuştu ki gökyüzü, Rabb’im onun da duasını kabul etti. Bu dua vesilesiyle mîraç gerçekleşti. Israr ediyordu melekler dönmemen için geri. Ey merhamet âbidesi, namazdı miracın en güzel hediyesi...

Ey Makâm–ı Mahmûd’un buhurdanı, mahlukâtın en müntehabı ve en müstesnası Beytullâh’ın, aşk sarayının Padişahı! Bak bugün Senin izinde kurtuluş arayan gariplere. Biliyorsun Ebû Bekir’ler, Ömer’ler, Ali’ler, Huzeyfe’ler ve Bilâl’ler seni analarından babalarından, yurtlarından ve yuvalarından daha çok sevdiler. Bu sevgi bitmedi yâ Resûlallâh! Bu sevgi bitmedi. Yeryüzünün her metrekaresinde Senin âşıkların, Senin sevdalıların var. Tek başına millet olacak İbrahim’ler var. Senin perdedârın olacak Sâd b. Ebi Vakkas’lar.

Biz senin çektiğini çekmedik yâ Resûlallâh. Gelecek için yaptığın fedakârlıkları gösteremedik. Ancak Senin yolunda güller topluyoruz. Elimize batan dikenler mi? Seninkinin yanında ne kî?

Ey Rahmeten lil’alemin Efendim! Bir gün arkadaşlarının arasında ufuklara bakıp “Kardeşlerime selâm olsun!” demeseydin katlanılır mıydı bu hasrete? Öyle ki sevgim hüznüme denk, içimde ayrılık, fırtına, nefsimle daima cenk. Hicranla iki büklüm olduk yâ Resûlallâh. Kardeşlerinin adına yaraşır biçimde taşıyamıyoruz emânetini. Kardeşlerin olma şerefinin hakkını veremiyoruz. Korkunç bir belirsizlik var Senin dünyanda. Koskoca bir âlem garip ve zamanzede. Kimilerimiz akla takılıp düz yolda yolsuzluk yaşamakta, kimilerimiz yalancı gönül hülyalarına dalmakta. Ey Hurşid–i Şefaat Efendim! Biz çağın yetimleri çoğu zaman üzsek de Seni, rahmet elini hissediyoruz hep başımızda, bizi affeden o dilâra nefesi...

Ey ölümsüzlük iksiri, ey çölleri cennete çeviren Gül–i Rânâ! Hani ümmetine duanı kıyamete bırakmıştın? Benim gibi biçâreyi de şefaatinle şereflendirir misin? Benim de bu kirli ellerimden tutar mısın? Yoksa yüzüme bile bakmaz beni orada şimdiki gibi mahzun mu bırakırsın? Yâ Resûlallâh madem sen Şefi–ül Müznibîn’sin, mademki “Benim şefaatim ümmetimden büyük günahları olanlar içindir.” buyurdun. Ben de bu şefaati ümit etmekten geri kalamam.

Biliyorum Efendim, sen merhamet âbidesisin. Hani Tâif’te ayaklarını kanatan o gafilleri bile affetmiştin. İşte ümidim bundandır. Bunca badireye katlanıyorsak sana olan sevgimizdendir. Kalbimize gözyaşlarının tadını vermeye gör Sultanım. İnan ki sevgin taze vicdanlarımızda filizleniyor, zaman ihtiyarladıkça Sen gençleşiyorsun. Sevgi fedailerin var nur yolunda kıvranan, Bilâl’ler Senin ismini haykırıyor her ezanda an be an...
Ey Şâhid–i Mukaddes, Sultân–ı Selâtin ve Ey Muhtaç gönüllerimize âb–ı hayat olan Sevgili. Şimdi Sana bu mektup yerine canımı hediye etmeyi o kadar isterdim ki. Ama günahlarım mesafeyi arttırıyor yâ Resûlallâh! Utanıyorum, âcizim, güçsüzüm, çaresizim. Yine de ümitliyim. Belki bir gün duan avuçlarıma kayan bir yıldız olur ve nefsimin daraldığı anlarda lebbeyklerle dönerim yeniden hayata..
.
Ey gönüllerimize işleyen derin nefes. İnsanlık Senin gelmeni bekliyor. Rahip Bahîra’nın, Varaka bin Nevfel’in, Zeyd bin Amr’ın beklediği gibi. Sen ki Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsmail’in muştususun. Sen ey kâinât kitabının müfessiri; o gelişinle nasıl yeşerttiysen dünyayı, sönmeyen ateşleri söndürüp yıktıysan kasırları, şimdi yine doğ kalplerimize, “Ehlen ve Sehlen” diyen heybetinle belir ufukta. Ey insanlığın gönlündeki sümbül! Mademki bağban Sensin, bu bağ niye Sensiz kalsın. Bizi yalnız bırakma, ruhlarımızı Sensizlik ateşi ile yakma...

Ey Sevgili En Sevgili

Sevgin öyle doldurdu ki kalbimi
Hasretin öyle acıtıyor ki benliğimi
Aşkın olmasa hiç kalbim sevmeyi öğrenir miydi?
Gel demeye bilmem dilimin kudreti kâfi mi?
Bu müthiş zamanın dehşeti özletiyor Asr–ı Saadet’i
Özledik Efendim Seni
Gel de güldür gariplerini...
 
Üst