Şeriat & Nefs-i Emmare

Muhakk

Member
1. Cild, 52.Mektup
İmâm-ı Rabbâni (ks) - Mektubat

Bu yolda tek başına gidenler,
kör gibidir ve elbet çukura düşerler.

Ancak kurtarıcı bir dost eli uzatılır,
İşte o zaman saadete yol alır.

*** Hallerimizde sıkıntıları anlatan kısım***

...Aziz kardeşim bilmelisin ki; insanın nefs-i emmâresinin yaratılışında makam ve baş olma tutkusu vardır. Onun bütün hırsı akranlarından üstün olmaktır. Tabiatına kadar sızmış yegâne arzusu, bütün yaratıkların kendisine muhtaç olması, emir ve yasaklarına saygı göstermesidir. Fakat kendisi bir başkasına kesinlikle muhtaç ve bağlı olmak istemez.

İşte bütün bunlar, nefsin ilâhlık davası gütmesinden ve benzeri olmaktan münezzeh olan yüce yaratıcısına kendisini ortak görmesinden başka bir şey değildir. Hatta bundan da öte nefis, Allah Teâlâ ile ortak olmaya bile razı değildir. Bilakis o tek başına hâkim olmayı ve her şeyin kendi hükmü altında olmasını ister.

Hadis-i kudsîde şöyle buyrulur:
“Nefsini düşman bil. Zira o kendisini bana düşmanlığa adamış bulunmaktadır.”
(Âmidî, el-İhkâm, 1/197,198)

Makam, resilik, üstünlük ve büyüklenme gibi nefsin arzuladığı şeyleri kendisine vererek nefsi terbiyeye kalkışmak, gerçekte Allah’a düşmanlık etmesi için ona destek olmaktır. Bu nedenle söz konusu işin ne kadar çirkin bir şey olduğunu idrak etmek gerekir.

Hadis-i kudsîde şöyle varit olmuştur:
“Kibriya ve azamet benim birer elbisem gibidir. Kim bunları benimle birlikte giymeye kalkışırsa kendisine acımadan onu ateşime atarım.”
(Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, nr. 590; Müslim, Birr, 38, nr. 2620; Ebû Davud; İbn Mâce)

*** Bu sıkıntılara tavsiye ve çözüm***

Değersiz dünyanın Allah katında kıymetsiz oluşunun sebebi, dünyanın ele geçmesinin nefsin isteklerinin oluşmasına katkı sağlamasıdır. Şüphesiz düşmana destek veren de lanet ve mahrumiyeti hak etmiştir. Fakirlik Peygamber Efendimiz (sav) için bir iftihar vesilesi olmuştur. Zira fakirlikte nefsin arzuları gerçekleşmez ve nefis acziyet içine düşer.

Peygamberlerin gönderilmesinde ve şer’î sorumlulukların arkasında yatan hikmet bu nefs-i emmâreyi âciz bırakmak ve onu yıpratmaktır. Şeriatlar nefsanî istekleri kaldırmak için gelmiştir. Şeriata uygun bir iş yapıldığında o miktarda nefsanî arzular kaybolur. Bu sebeple şer’î hükümlerden birini yapmak, kendi anlayışına göre bin sene riyazet yapmak suretiyle nefsanî bir arzunun izalesini çalışmaktan daha üstündür. Üstelik bu riyazet ve çalışmalar eğer şeriata uygun değilse nefsanî arzuları takviye eder.

Brahmanlar ve cukiler (Guru) nefsanî eğitim hususunda ihmal göstermezler. Buna rağmen bu eğitimleri şeriata uygun olmadığından bunun faydasını asla göremezler. Sonunda bunların ellerine nefislerini güçlendirmekten başka bir şey geçmez.

Mesela şeriatın emrettiği zekât niyetine bir lira veren kimse, nefsini eğitmek uğruna kendiliğinden binlerce lira veren kimseden daha hayırlıdır. Bunun gibi bayram günü şeriatın hükmü gereği yemek yemek nefsanî arzulara karşı koyma adına kendiliğinden (nafile olarak) senelerce oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Sabah namazını cemaatle kılmak gibi bir sünneti yerine getirmek gece boyu nafile namazı kılmaktan daha faziletlidir.

Özetle nefis, sevdasına kapıldığı büyüklük duygusundan kurtulmadıkça felah imkânsızdır. Ebedî ölüme yol açmaması için bu hastalıktan kurtulmak kaçınılmazdır. Âfâkî ve enfüsî ilâhları yok etmek için vazedilmiş olan lâ ilâhe illallah kelimesi nefsi tezkiye ve arındırma konusunda en tesirli araçtır. Nakşibendî tarikatının büyükleri nefis tezkiyesi için bu güzel kelimeyi tercih etmişlerdir.

“İllallah” sarayında mâsivânın boynuna
“Lâ” kılıcıyla vurmadıkça Allah’a kavuşamazsın.

Nefis inat, azgınlık, ahdi bozma, bozgunculuk yapma gibi kötü âdetlerini sürdürdüğü müddetçe “lâ ilâhe illallah” kelimesini sık sık tekrar etmek suretiyle imanı yenilemek gerekir. Nitekim Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İmanınızı lâ ilâhe illallah sözüyle yenileyin.”
(Ahmed, el-Müsned, 2/359; Deylemî, el-Firdevs, nr. 2564.)

Hatta bu kelimeyi her zaman tekrar etmek gerekir. Çünkü nefs-i emmâre hep pislik içindedir.

Nitekim Peygamberimiz’den (sav) bu kelimenin faziletine dair şu hadis nakledilmiştir:
“Eğer gökler ve yerler terazinin bir kefesine, bu kelime de diğer bir kefesine konsa, bu kefe diğer kefeden ağır gelirdi.”
(Ahmed, el-Müsned, nr. 6583; Heysemî, ez-Zevâid, 4/220; Hâkim, el-Müstedrek, nr. 154.)

Selam hidayete tâbi olan ve Peygamberimiz’e ittibaya devam edenlerin üzerine olsun...

İmâm-ı Rabbâni (ks)
 
Üst