Abdülmecid nursî

faris

Well-known member
Üstad Bediüzzaman’ın kardeşi ve talebesidir. 1884 yılında doğdu. İlk eğitimini burada aldı. Nurs Köyünden sonra Arvas’ta eğitimine devam etti. 1900’de buradan Van’a gitti. Van’da kaldığı on dört yıl boyunca buradaki Horhor Medresesinde ağabeyi Üstad Bediüzzaman’ın nezaretinde iki yüzü aşkın talebe ile birlikte eğitimine devam etti. Özellikle Arap Dili ve Edebiyatı alanında çok büyük ilerlemeler katetti. Nitekim bu sebepten dolayı Üstad Bediüzzaman, İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye isimli eserlerinin Arapça’dan tercüme edilmesi işini ona vermişti.

Abdülmecid Nursî, Birinci Dünya Savaşının başlaması ve Ruslardan cesaret alan Ermenilerin saldırıları üzerine Bediüzzaman’ın idaresinde harbe katıldı. Bu savaşta Üstad Bediüzzaman yaralı olarak Ruslara esir düşerken, yeğeni Ubeyd şehid oldu. Bu sırada Van ve çevresi Rusların eline geçti. Şehir harabe haline geldi. Uzun süre eğitim gördükleri medreseler de bu tahribattan nasibini aldı. Abdülmecid Nursî, Rusların hücumundan ve istilasından kurtulan bazı akrabaları ile birlikte Van’dan ayrılarak Diyarbakır üzerinden Şam’a gitti. Üç yıl burada kaldıktan sonra 1917 yılında Diyarbakır’a geri döndü.

Abdülmecid Nursî, Diyarbakır’da bulunan Askerî Rüşdiyede (Askerî Lise) Arapça öğretmenliği yaptı. Ancak bir süre sonra bu okulun kapanarak Erkek Sanat Enstitüsüne dönüştürülmesinden sonra buradan ayrıldı ve 1920 yılında tekrar Van’a döndü. Van’da da öğretmenliğe devam etti. Burada yedi yıl kaldı.

Şeyh Said hadisesi (bk. Şeyh Said maddesi) ile başlayan ve Üstad Bediüzzaman’ın mecburî ikamete gönderilmesiyle neticelenen süreçten nasibini aldı. Öğretmenlik görevinden alınınca Van’dan Ergani’ye geçti. Ergani’de bir manifatura dükkanı açtı. 1936 yılına kadar Ergani’de yaşadıktan sonra çocuklarının eğitimi sebebiyle Malatya’ya göç etti. Burada da manifaturacılık yaptı. Örnek bir ticarî ahlâka sahip olması, kısa zamanda çevresinin dikkatini çekti. Siftah ettikten sonra gelen müşterilerini henüz siftah yapmamış komşu esnafa göndermesi çevre esnafların büyük takdirini kazandı.

Malatya’da dört yıl kaldıktan sonra Ürgüp’e müftü olarak tayin edildi (1940). Ürgüp’te on iki yıl müftülük yaptı. Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinden İşaratü’l-İ’caz ile Mesnevi-i Nuriye’yi Arapça’dan Türkçe’ye burada tercüme etti. Bu eserlerden talebelerine dersler okuttu. Diğer taraftan hayatında çok büyük iz bırakan evlat acısını burada yaşadı. Üniversitede okuyan ve gelmesini dört gözle beklediği oğlu Fuad’ın (bk. Fuad maddesi) vefat haberini burada aldı.

Abdülmecid, on iki yıl boyunca sürdürdüğü müftülük görevinden alınınca Ürgüp’ten ayrılmak istedi. Ancak, sevenleri bir süre daha yanlarında kalması için ısrar ettiler. Talebelerinin ve Ürgüplülerin ısrarı üzerine üç yıl daha burada kaldı. Gerek müftülüğü sırasında, gerekse görevden alındıktan sonra iman hizmetini devam ettirdi. Çok sayıda talebe yetiştirdi. Her fırsatta imanî konularda çevresinde bulunanları aydınlatmaya gayret sarf etti. Mantık, Haleb-i Sağir ve Kaside-i Bürde Şerhi’ni de kaleme aldı.

Abdülmecid, 1955 yılında Konya’ya gitti. Buraya gelmesinin sebeplerinden birisi kızının Konya Kız Öğretmen Okuluna başlamasıydı. Buraya geldikten sonra Isparta’ya giderek çok uzun zamandan beri ayrı düştüğü Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip, hasret giderdi. Bu ziyaret Bediüzzaman Hazretlerini de son derece sevindirmişti.

Abdülmecid, Konya’ya yerleştikten bir süre sonra, Konya İmam Hatip Okulu Koruma Derneği idarecilerinin ve bazı hocaların daveti üzerine tekrar öğretmenliğe başladı. Bu sırada 74 yaşında olmasına rağmen okula yaya olarak gidip geldi. Derslerine aralıksız devam etti. Öğrencileri onun yorulmaması için oturarak ders vermelerini rica etmeleri üzerine; “Bu, helâket ve felâket asrında iman, Kur’an dersi almaya gelen, malumat-ı diniyeyi öğrenmeye koşan sizin gibi gençlerin karşısında oturarak ders vermekten hicap duyuyorum ve bu hareketimle huzur duymaktayım. Ben vücudumun değil, ruhumun rahat etmesini temine çalışıyorum” şeklinde karşılık vermişti.

Abdülmecid, 1967 yılı geldiğinde herkes ile vedalaşmaya başladı. Ona göre ölüm vakti gelmişti. Çünkü, Üstad Bediüzzaman son buluşmalarında kardeşine, kendisinden yedi yıl sonra vefat edeceğini söylemişti. Nitekim 11 Haziran 1967’de Cuma günü vefat etti.
 
Üst