11.lemanın beşinci nüktesi

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Dördüncü Nükte:

Bir zaman rabıta-i mevtten ve اَلْمَوْتُحَقٌّ kaziyesindeki tasdikten ve âlemin zeval ve fenâsından gelen bir hâlet-i ruhiyeden, kendimi acip bir âlemde gördüm. Baktım ki, ben bir cenazeyim, üç mühim büyük cenazenin başında duruyorum.

Birisi: Benim hayatımla alâkadar ve mazi kabrine giren zîhayat mahlûkatın heyet-i mecmuasının cenaze-i mâneviyesi başında bir mezar taşı hükmündeyim.

İkincisi: Küre-i arz mezaristanında, nev-i beşerin hayatıyla alâkadar envâ-ı zîhayatın heyet-i mecmuasının mazi mezarına defnedilen azîm cenazenin başında bulunan, mezar taşı olan bu asrın yüzünde çabuk silinecek bir nokta ve çabuk ölecek bir karıncayım.


Üçüncüsü: Şu kâinatın kıyamet vaktinde ölmesi, muhakkaku'l-vuku olduğu için, nazarımda vâki hükmüne geçti. O azîm cenazenin sekeratından dehşet ve vefatından beht ve hayret içinde kendimi görmekle beraber, istikbalde de muhakkaku'l-vuku olan vefatım o zaman vuku buluyor gibi göründü ve
b526.gif
-ilâ âhirihî- sırrıyla, bütün mevcûdât, bütün mahbûbât, benim vefatımla bana arkalarını çevirip, beni terk ettiler, beni yalnız bıraktılar. Hadsiz bir deniz sûretini alan ebed tarafındaki istikbâle ruhum sevk ediliyordu.

O denize ister istemez atılmak lâzım geliyordu. İşte o pek acîb ve çok hazîn hâlette iken, îmân ve Kur'ân'dan gelen bir meded ile
b527.gif
âyeti imdâdıma yetişti;


Yaklaşık meali; "eğer senden sırt çevirirlerse deki Allah bana yeter ondan başka ilah yoktur ben ona tevekkül ettim ve o büyük arşın rabbidir. "

Ve gayet emniyetli ve selâmetli bir gemi hükmüne geçti. Ruhum, kemâl-i emniyetle ve sürûrla o âyetin içine girdi. Evet anladım ki; âyetin ma'nâ-yı sarîhinden başka bir ma'nâ-yı işârîsi, beni teselli etti ki; sükûnet buldum ve sekînet verdi.

Evet nasıl ki âyetin ma'nâ-yı sarîhi, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a der: “Eğer ehl-i dalâlet arka çevirip, senin şerîat ve sünnetinden i'râz edip Kur'ân'ı dinlemezlerse, merak etme! Ve de ki: 'Cenâb-ı Hak bana kâfîdir. O'na tevekkül ediyorum. Sizin yerlerinize ittibâ' edecekleri yetiştirir.' Taht-ı saltanatı her şeyi muhîttir. Ne âsîler, hududundan kaçabilirler ve ne de istimdâd edenler mededsiz kalırlar!”

Öyle de, ma'nâ-yı işârîsiyle der ki:
“Ey insan ve ey insanların reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcûdât seni bırakıp fenâ yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden mufârakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terkedip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalâlet seni dinlemeyip zulümâta düşerse, merak etme! De ki: 'Cenâb-ı Hak bana kâfîdir.' Madem o var, her şey var. O halde, o gidenler ademe gitmediler. Onun başka memleketine gidiyorlar. Ve onların bedeline o Arş-ı Azîm sâhibi, nihâyetsiz cünûdundan ve askerlerinden başkalarını gönderir. Ve mezaristana girenler, mahvolmadılar, başka âleme gidiyorlar. Onların bedeline başka vazîfedârları gönderir ve dalâlete düşenlere bedel, tarîk-i hakkı ta'kîb edecek mutî' kullarını gönderebilir. Madem öyledir, o, her şeye bedeldir. Bütün eşyâ, bir tek teveccühüne bedel olamaz!” der.

İşte şu ma'nâ-yı işârî vâsıtasıyla; bana dehşet veren üç müdhiş cenaze, başka şekil aldılar.

Evet, mezkur ayetin sarih manasından başka, insanın en yakınından en yakınından tut tediricen tum kainat insana sırt çeviribi terkedib gidiyorlar göruntusu var. Bu ayet diyor ki; halıkin başka alemlerine gittiler; yok olmadılar, kaybolmadılar. Hem gidenleri yeri boş kalmadı, bir bahar gitti ama yeni taze bir bahar geldi. Eğer insanlar senin anlattığın hakikati dinlemez sırt çevirirlerse, merak etme az sabr et, o seni dinlemeyenler giderler yerlerini seni dinlyecekler gönderilirler. Demek o hasbuna'dır; o bize yeter, o bize yetiştirir. O var herşey var.

Yani hem Hakîm, hem Rahîm, hem Âdil, hem Kadîr bir Zât-ı Zülcelâl'in taht-ı tedbîr ve rubûbiyetinde ve hikmet ve rahmeti içinde hikmetnümâ bir seyerân, ibretnümâ bir cevelân, vazîfedârâne bir seyahat sûretinde bir seyr u seferdir, bir terhîs ve tavzîftir ki; böyle kâinât çalkanıyor, geliyorlar, gidiyorlar.

Kainata ism-i hakimin muktezası olan hikmet nazarı ile bakmak, kainata ism-i baki nin muktezası olan beka nazarı ile bakmak, kainata ism-i hafiz in muktezası olan beka hıfz nazarı ile bakmak, kainata ism-i hafiz in muktezası olan hıfz nazarı ile bakmak.. hakeza çoğaltılabilir; gösteriyor ki; herşey muhafaza ediliyor, hiçbir şey yok olmuyor. Herşeyde hikmet ve maslahat takib ediliyor. Halbuki bu hakikatler görülmediği zaman, her şey seni terk eder, kaybolur gider. Terkedenlerin elemi yaktığı gibi, terkedeceklerin dahi elemi insanı yakar daha dunyada azab çeker insan.

Demek insanın kalbinin gıdası ruhunun nuru, hayatının hayatı; imandır, Kur'an'dır, sunnettir.

Allah hidayetimizi tezyid eylesin ve bizi istikamet uzere huzuruna vasıl eylesin

b457.gif
 

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Beşinci Nükte

b528.gif

mealinde ki; "eğer Allah'a muhabbetiniz varsa, bana ittiba ediniz allahda sizi sevsin" bu ayet bize bir ölçü veriyor. Peygamber efendimiz asv.ı esas ve merkez gösteriyor ve onun sunnetine ittiba ettiğiniz derecede kullarını seveceğini ifade ediyor.

Evet biz zaten Allah'ı seviyoruz, asıl olan Allah bizi seviviyor mu sorusunun cevabıdır. Bu ayet bize diyor ki; ne kadar sunnete teslimiyet o kadar Allah sevgisi. Elbette sunnetin tamamını yaşamaya muktedir olamayız ama itikad edebilir isteyebilir teslim olabiliriz.


b528.gif
âyet-i azîmesi, ittibâ'-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat'î bir sûrette i'lân ediyor. Evet şu âyet-i kerîme, kıyâsât-ı mantıkiye içinde, kıyâs-ı istisnâî kısmının en kuvvetli ve kat'î bir kıyâsıdır.


Mantık ilminde kıyasın nevleri vardır. En keskin ve istisnai kısmını bu ayet göstermektedir bize, şöyle ki;

Nasıl mantıkça kıyâs-ı istisnâî misâli olarak deniliyor: “Eğer güneş çıksa, gündüz olacak.” Müsbet netice için denilir: “Güneş çıktı, öyle ise netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.” Menfî netice için deniliyor: “Gündüz değil, öyle ise netice veriyor ki, güneş çıkmamış.” Mantıkça, bu müsbet ve menfî iki netice kat'îdirler. Aynen öyle de; şu âyet-i kerîme der ki: “Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa,

Evet, bu soruyu kalbimize soralım

“Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa, Habîbullâh'a ittibâ' edilecek. Eğer ittibâ' edilmezse, netice veriyor ki; Allah'a muhabbetiniz yoktur.”

Yaşantısında sunnete ehemmiyet vermeyenleri kulakları çınlasın.

Eğer muhabbetullâh varsa, netice verir ki: Habîbullâh'ın sünnet-i seniyesine ittibâı intâc eder. Evet Cenâb-ı Hakk'a îmân eden, elbette ona itâat edecek. Ve itâat yolları içinde en makbûlü ve en müstakîmi ve en kısası, bilâ-şübhe Habîbullâh'ın gösterdiği ve ta'kîb ettiği yoldur.

Elbette imanı olan Allah'ı sever ama bu sevginin bir istikameti olmalı, amacına uygun istimal edlilmeli. Madem bizde iman var elbette Allah'ı seviyoruz sevmemek olamaz. Madem Allah'ı seviyoruz elbette ona itaat edeceğiz; ona itaat ona sevgimizin isbatıdır. Ama bu itaat nasıl olmalı hangi şekillerde olmalı hangi tavır ve usullerde olmalı, bunu biz kendimiz bilemeyiz ve tayin edemeyiz ve tesbit edemeyiz. Bütün ümmeti bu itaatte disipline eden bir birlik içine koyan ve ummeti ummet eden peygamber efendimizin sunnetidir. Sunnet-i seniyye bize Allah'a nasıl itaat edeceğimizin pusulasıdır en kısa ve selametli ve mustakim yoludur.
Allah'u teala bizim imandan gelen muhabbetimizi sunnet-i seniyye bağlayarak bizi disipline ediyor ve zaten levlake sırrına mazhar olan efendimize olan eşsiz muhabbetinide bu ayetle bize gösteriyor. Adeta diyor ki; ben habibimin her hal ve hareket ve tavır ve tarz ve ima ve işaret herne sudur etti ise ben onu sevdim, sizde onun yaptığı gibi yapınki ona benzeyesiniz ona benzediğiniz surece ben sizide seveceğim.

Evet bu kâinâtı bu derece in'âmât ile dolduran Zât-ı Kerîm-i Zülcemâl, zîşuûrlardan o ni'metlere karşı şükür istemesi, zarûrî ve bedîhîdir.

Arkadaşlar askerin komutanına nisbeti ne ise emir ve itaat noktasında kulun Allah ile munasebeti böyledir yani Allah bizlere nimetleri her gun her an her hafta her sene gönderiyor, fakat biz hayvan gibi tuketelim diye göndermiyor elbette bize şuur vererek işaret ediyorki; "hayvanlarada rızık veriyorum ama onlardan şükür istemiyorum, ama size şuur verdim; sizden şükür istiyorum. Benim istediğimi yapın, hayvanlara bakıp onları yaptığını yapmayın." Bu mana kainata bakılsa bize gelen nimetlere bakılsa bedihidi, açıktır görunür.

Hem bu kâinâtı bu kadar mu'cizât-ı san'atıyla tezyîn eden o Zât-ı Kerîm-i Zülcelâl, elbette ve bilbedâhe zîşuûrlar içinde en mümtâz birisini kendine muhâtab ve tercüman; ve ibâdına mübelliğ ve imam yapacaktır.

Ve yapmışta; peygamber efendimiz bize Kur'an-ı Kerim'in elçisi olduğu gibi; Kur'an-ı kebir-i kainatında elçisidir. Peygamber efendimiz asv. bize Kur'an-ı Kerim tebliğcisi ve muallimi olduğu gibi; Kur'an-ı kebir-i kainatında tebliğcisi ve muallimidir. Peygaber efendimiz asv. bize Kur'an-ı Kerim'le gelen emirlere nasıl itaat edeceğimizin imamı olduğu gibi; Kur'an-ı kebir-i kainatta dahi cari olan adetullah kanunlarına nasıl itaat edeceğimizin imamıdır. Elhamdulillah o ne guzel bir imam ne guzel bir rehber ne guzel rasuldur.

Hem bu kâinâtı had ve hesaba gelmez tecelliyât-ı cemâl ve kemâlâtına mazhar eden o Zât-ı Cemîl-i Zülkemâl, elbette ve bilbedâhe sevdiği ve izhârını istediği cemâl ve kemâl ve esmâ ve san'atının en câmi' ve en mükemmel mikyâs ve medârı olan bir zâta, herhalde en ekmel bir vaz'iyet-i ubûdiyeti verecek; ve onun vaz'iyetini sâirlerine numûne-i imtisâl edip, herkesi onun ittibâına sevkedecek.

Tâ ki o güzel vaz'iyeti, başkalarında da görünsün.

Elbette bu bir rehber-i ekmel, bize kainat halıkının istediği bir yaşantıda ekmel bir rehberdir ve tum asırlara bir modeldir. Tüm insanların insan gibi yaşamasının ölçüdür. İnsan gibi yaşamak isteyen nasıl yaşayacağını ondan görecek, öğrenecek ve hayvan olmakdan kurtulacak.

Allah rasulunun yaşantısını yaşantısına yansıtmayanlardan istikamette olan var mıdır? Onun sunnetinden başka istikamet mi olur? Ondan başka imam ondan başka rehber ondan başka muallim mi olur?Evet tüm alimlerimiz o rasul-i zişanın talebeleridir.

Elhâsıl: Muhabbetullâh, sünnet-i seniyenin ittibâını istilzâm edip, intâc eder. Ne mutlu o kimseye ki; sünnet-i seniyeye ittibâından hissesi ziyâde ola! Veyl o kimseye ki; sünnet-i seniyeyi takdîr etmeyip, bid'alara girmiş ola!

Hem bid'alara giriftar ol hem Allah'ı seviyorum diye dava et .. ne kadar garib ..



b457.gif
 
Üst