Hz. Yusuf`un Hayatı

muhammed 595

Yeni Üye
hz.yusuf ve züleyha

Hz.MUSA VE Hz.ŞUAYB'IN KIZLARI

Kur'an'da farklı dersler verecek şekilde ele alınan bu iki kıssayı, mümkünse önce bir tefsirden, olmazsa mealden okunmasını tavsiye ederiz.

Hz.Musa, gençlik çağına geldiğinde saraydan çıkmıştı. İsrail oğullarından birisiyle Firavunun askerinin kavga ettiğini görmüş ve yardıma koşmuştu. Maksadını aşan bir yumrukla o kişiyi öldürünce, Firavunun askerlerinden kaçmak zorunda kalmış, Mısır'dan çı kıp Medyen'e Hz.Şuayb'ın yanına gelmişti (28/14 -22).

Medyen'e gelen Hz.Musa suyun başına gitti. İnsanlar hayvanlarını suluyorlardı. Bu arada gözü arka planda iki kadına takıldı. Bunlar, suyun başı erkeklerle dolu ve kalabalık olduğu için yaklaşamıyorlar, hayvanlarını zaptetmeye çalışıyorlardı. Hz.Musa, dertleri nin ne olduğunu sordu. Kadınlar hayvanlarını sulayabilmek için, çobanların çekilmesini beklediklerini, bu iş için babalarının da yaşlı olduğunu söylediler (28/23).

Hz.Musa, Firavunun sarayında eşi Asiye tarafından büyütülmüş, onun elinden saray terbiyesi almıştı. Bu doğal olarak insanlar la, bu arada saraydaki bayanlarla iletişim kurmayı öğrenmiş olduğunu gösterir. Tedirgin ve çekingen tavırlarıyla fark ettiği iki kadına ilk tepkisi, sorunlarını öğrenme isteği şeklinde olmuştu. Güven veren bir ses tonu ve beden dili kullanmış olacak ki, kızlar, daha önceden tanıdıkları anlaşılan çobanların yanına gitmedikleri halde, ilk kez gördükleri, yabancı bir erkekle konuşmuşlar, problemlerinin ne olduğu nu söylemişlerdir.

İki kadın öncelikle, Peygamber terbiyesi almış, hayatın meşakkatini üstlenmiş, geçimleri için koyunlarla ilgilenen fakat hayalı iki genç kızdır. Erkeklerin bulunduğu suyun başına sokulmamakta, sanki fitne unsuru olmak istememektedirler. Hz.Musa da Mısır'da muh temelen böyle çekingen davranan kadın görmemiş olacak ki, dikkatini çekmiş dertlerini sormuştu. Kadınlar ilk görüşte Peygamber kızı olmanın verdiği ferasetle, Hz.Musa'nın görünüşünden güven okumuş, iyi bir izlenim edinmiş olacaklar ki, çobanlar sebebiyle suya gide mediklerini söylemişler, babalarının yaşlı olduğunu belirtmekle de adeta, bizim bir yardımcıya ihtiyacımız var imasında bulunmuşlardı.

Musa bunun üzerine onların hayvanlarını suladı, sonra da bir gölgeye çekilerek, "Rabbim göndereceğin hayırlı bir yardıma muhtacım" diye dua etti. O sırada da yardım ettiği iki kadından birisi utana utana yürüyerek yanına geldi ve "Babam, hayvanlarımızı su lamanın ücretini ödemek için seni çağırıyor" dedi. Musa başından geçeni Şuayb'a anlatınca, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun" de di (28/24-25).

Burda Hz.Musa'nın insaniyet namına iyi niyetle yardım ettiği kadınlardan hemen uzaklaşıp oturduğu anlaşılıyor. Aynı zamanda kadınların da babalarına gidip, hem ahlaki yönüyle hem nezaketiyle hem de işbilirliğiyle dikkatlerini çeken Musa'yı babalarına anlatıp onun dikkatini çektikleri anlaşılıyor. Ayette kadının haya ile utanarak geldiğine dikkat çekilmektedir. Aynı zamanda o ailenin hak bilir, ka dirşinas, emeğe saygılı, iyilik sever bir aile olduğu, Musa'nın da derdini paylaştıkları göze çarpıyor.

Kadınlardan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü o ücretle istihdam edilebilecek en hayırlı kişi, güçlü ve güvenilir olan kişi dir". Sonra Şuayb da 8 veya 10 yıl çalışmasını istemiş, kızlarından birini vermek isteğini dile getirerek, kendisinin de iyi insan olduğunu belirtmiştir (28/26-27)

Dikkat edilirse iletişim baştan beri tamamen güven, dürüstlük ve iyilik üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle kadının Hz.Musa hakkındaki, güvenilir ve güçlü olanların en hayırlısı şeklindeki tanımlaması konumuzun nirengi noktasını oluşturmaktadır. Bu iki özellik kalp-kafa dengesini, ruh-beden birlikteliğini ve iç- dış bütünlüğünü hatırlatmaktadır Ardından da Hz.Şuayb'ın onu damat olarak görmek istemesi oluşan bu güvenin onaylanması demektir. Aile, güven ve iyilik üzerine kurulmuş bir ailedir ve böyle yeni ve güçlü bir çınar aile nin çekirdeği atılmış olmaktadır.

Bu kıssadan yola çıkarak, erkek kadın iletişiminde şu temel özelliklerin bulunması gerektiği fikrine ulaşabiliriz:

1-Güven, samimiyet ve iyi niyet

2-Nezaket, centilmenlik, uygun davranışlar sergilemek

2-Yardım etmek, iyilik yapmayı planlamak

3-Güçlü ve becerikli olmaktır ki günümüzde bu, bilgi, beceri, meslek, kariyer ve ekonomik güç olarak yorumlanabilir.

4-Güven duygusunu, yardım etme niyetini ve sahip olduğu bilgi ve becerisini mutlaka göstermek ve kanıtlamak

5-Fedakarlık yapmak. Hz.Musa, her insanın kolay kolay kabullenemeyeceği 8-10 yıllık bir hizmet süresini gönülden kabullen miştir. Hiç bir damat adayı, herhalde kız istemeye gidince, "10 yıl işlerimde bana hizmet et kızımı vereyim" teklifini kabul etmez...

6-Konunun aileyle paylaşılması. Hz.Şuayb'ın kızları gelip Musa hakkında babalarına bilgi vermiş, fikirlerini söyleyip çalışmasını teklif etmesini istemişlerdir.

Bu özellikler, iletişimlerde ve evlilik hayatında denge, ölçü ve sonucunda mutluluk için, uygulanması yararlı olacak prensipler dendir.

Bu olayda, saraydan çıkmış eğitimli bir gencin, istemeden bir ölüm olayına karışmasından ve zalim Firavun askerlerinden kaça rak yabancı bir ortama gelmesinden sonra, genç iki kızla (ki Kur'an kadın demekle, Peygamber terbiyesiyle kazandıkları olgun hanımlık tavırlarını vurgulamaktadır) ger- çekleşen seviyeli, güzel amaçlı iletişiminden ve örnek davranışlardan söz edilmektedir. Hz.Musa Şuayb Peygamberin kızlarından biriyle evlenmiştir.

Birbiriyle tanışma, çıkma ve flört denilen ilişki biçiminde şayet taraflar arasında bu temel insanî, zarurî ve ahlakî iletişim nitelik leri sağlanamamışsa, hissedilmiyorsa ve somut olarak gözlemlenemiyorsa, bu tür ilişkiler ciddi anlamda gözden geçirilmeli, duygu seli ne kapılıp bilinçsizce hareket edil memeli, doğacak olumsuzluklar göz önünde bulundurulmalıdır.
-------------------------
12bd5.jpg

-------------------------
Hz.YUSUF ve ZÜLEYHA

Yusuf Peygamberin kıssası, bir tefsirden, hiç olmazsa mealden okunursa daha yararlı olur (Yusuf süresi).

23.ayette, özlü olarak olay ele alınıyor

Kadının hissettikleri muhtemelen tamamen cinsellik ürünü değildi, Mısır kadınlarının ifadesiyle (12/30) aşk ateşiyle yanıp tutuşmuştu. Arzusu kalbine kadar işlemiş, vazgeçilmez bir tutkuya dönüşmüştü.

Kadın aynı zamanda son derece zeki ve bir devlet adamı gibi anında tedbirler üreten bir yeteneğe sahiptir. Yusuf'a hamle ya parak gömleğini arkadan yırttığında karşısına çıkanları etkilemek istemesi ve Yusuf'a ceza olarak hapsi önermesi, kadınların ellerine bı çak tutuşturması gibi olaylar bunu gösterir.

Kadının şiddetli duygu patlamaları yaşadığını ve gönül yangınının artık önlenemez hale geldiğini, her şeyi göze alarak Yusuf"u odasına kapatmaya karar vermesinden kolaylıkla anlayabiliriz.

Kadının Yusuf"un nefsinden ciddi talebi vardır, ondan da kendinde bulunan arzunun uyanmasını istemektedir.

Olay kadının evinde, hatta odasında gerçekleşmektedir,Yusuf o evin kölesi durumundadır. Köleler istenilen her yer ve zaman da bulunmak ve her isteneni harfiyyen yapmak zorundadırlar.

Kadının kocası da iktidarsız olabilir veya çocukları yoktu. Çünkü Yusuf'u ilk getirdiğinde evlat ediniriz demişti(12/21).

Kadının böyle bir talepte bulunmasının temel sebeplerinden birisi kuşkusuz Yusuf'un cazibesidir. Kadın kendi elinde büyüt tü ğü delikanlıdaki fiziksel gelişmenin ve güzelleşmenin farkındadır. Bu yeterliliğin, kadının arzusunu gerçekleştirmeye yetecek durumda olduğu inancına varmış olacak ki, belki de ilk kez böyle bir hamle yapmaya karar vermiştir. Yusuf'un davet karşısındaki ciddi tepkisi, ne yin ne olduğunu bilecek yaşta ve fiziki anlayış durumunda olduğunu gösterir.

Zeki bir kadın olan züleyha, olgunlaşmamış bir nefisten nefsani talepte bulunması uygun düşmez. Nefsi uyanmamış bir çocuk karşısında bunca zahmetlere girmesi, saldırması ardından da suçluluk duygusuyla kendini savunması ve suçu ona atmaya çalışması da olaya el koyan kapıdaki iki kişinin gömlek olayına girmeleri de anlaşılır olmaz.

Mısırlı kadınlar da aynı cazibeye kapılmış ve onu birden görünce akılları başlarından gitmiş ve yaşadıkları şok şaşkınlık içine, ellerindeki bıçaklarla meyve yerine ellerini kesmişler ve "Bu insan olamaz ancak kerim bir melektir!" demişlerdi. Burada da cinsel bir duygudan ziyade, kalbin akması ve meyletmesi konusu işlenmektedir.

Kadınlar Yusuf'u ilk kez gördüklerine göre, Zeliha Yusuf'u ciddi bir şekilde kıskanıyor, sahipleniyor, sadece kendine özgü kal masını istiyor ve kimseye göstermiyordu.

Yusuf'un, kadının zaman içinde kendisine gösterdiği ilginin ve yakınlığın farkına varmaması da düşünülemez. Yusuf'un, neler hissettiğini bilmemiz mümkün görülmese de, kadının belki de tek taraflı olduğu söylenebilecek duygularına karşılık vermediğini ve ver meyi de düşünmediğini, Züleyha odasında yapılan teklif ve sonrasında hasımca tavır sergilenmesi ve Kur'an'da görüldüğü kadarıyla Yusuf'un uzun yıllar zindanda kaderiyle başbaşa bırakılması gibi ipuçlarından anlamak olasıdır.

Bunlardan öyle anlaşılıyor ki, Yusuf'a karşı duyulan duygular, kalbî sevgi duygularından tamamen soyutlanmış, sadece cinsel arzulardan oluşan duygular değildi. Kadınların, Yusuf'un sadece yüzünü görmekle kendilerinden geçmesi, Yusuf'u sürekli gören Züleyha'nın duygularını anlamada bir ölçü olabilir. Yusuf'un simasında yansıyan cemalî vasıf, Züleyha'nın adeta aklını başından almış, kalbine işlemiş, varlığının vazgeçilmez bir parçası hali- ne gelmişti ki, onsuz olamayacağı noktasına ulaşmış ve onu elde etmenin baş ka bir yolu olmadığından, olayı odasına taşımıştı...

Züleyha odasında olay şöyle gerçekleşiyor:

Kapılar kitleniyor. "Kapıların kitlenmesi" kadındaki azim ve kararlılığı, tutkusunu gerçekleştirmedeki gözü dönmüşlüğü anlattığı gibi, tedbir adına da planlamadaki hassasiyetini göstermektedir. Bu, kadının, statüsü adına ve evli bir kadın olması durumuyla yaptığı işin, hiç de olumlu bir davranış olmadığının farkında olduğunun, bunca riske rağmen yine de nefsinin arzusunu frenleyemediğinin bir göstergesidir.

Kapıların kitlenmesi aynı zamanda Yusuf'un o güne kadar, duygusal ve davranış olarak Züleyha'ya hiç bir şekilde karşılık ver mediğinin, kadının arzularına ortak olmadığının açık bir kanıtı sayılmalıdır. Muhtemelen kadın, o güne kadar duygularını değişik davra nışlarla belli etmişti; etmişti ki sonunda son hamlesini, her şeyi göze alarak yapma sınırına gelmiş, kölesini duygu ve arzularının kölesi olarak kullanmaya karar vermişti...

Kadınlık avantajları kullanılıyor. Ayetin ifadesinde şuh bir davet edası da ciddi bir ültimatom da sezilmektedir: "Hey! Hadi gelse ne!.." gibi bir şey!..Batılı tasvir adına olmadan, hayalî olarak bu sözde gittikçe hırçınlaşan farklı tonlar da sezilebilmektedir. "Ne olur gel artık!" yakarışı tırmanışı sonucu "Gel diyorum sana!" emir ve tehdidi kendini göstermektedir.

Bir ayet, hassas ve son derece dikkat çekici bir anlatımla, kalbin ve nefsin etkilenmesi konusunda gözün etki gücüne dikkat çe kerken(33/53), bir başka ayet de, kadın sesinin insanın kalbini alt üst edebileceğine işaret etmektedir(332/32).

Ayette odanın dekorasyonu ve kadının kıyafeti konusunda bir ip ucu görülmüyor. Fakat, ses konusundaki ipucu bu konuda düşünmeye gerek bırakmayacak kadar konuyu örtülü şekilde nazara vermiş olmaktadır. Bu konuda da kadının hazırlıklı olduğu söyle nebilir...

Kur'an, yukarda bir nebze temas ettiğimiz gibi, cinsellik konularında nezih, kısa, örtülü ve dolaylı bir dil kullanır. Sadece bir ayette Adem ile Havva'nın yasak meyveden yedikten sonra avret yerlerinin göründüğünden ve cennet yaprağıyla örtmeye çalıştıkların dan söz eder(20/121).

Kurgulanan senaryonun gerçek olmaması için hiç bir engel görünmemektedir, doğal şartlar tamamıyla Züleyha'nın lehinedir...

Bu, Züleyha'nın son ama en kapsamlı ve etkili manevrası ve silahıdır. Hiç denemediği şeyi ilk kez deneyecek, duygu ve arzula rını açıkça belli ederek nihaî teklifini yapacaktır.

Züleyha'nın belli bir şekilde, kendine güvendiği ve amacına ulaşacağından büyük çapta emin olduğu izlenimini ediniyoruz. Bu, Yusuf'un kölelik bilinciyle hareket edip arzusunu yerine getireceği konusundaki anlayışından kaynaklanmış olabilir. Ciddi anlamda yaptı ğı onca hazırlık da bu konuda kadına güven vermiş olabilir. Öte yandan her şeyi göze alarak, yaptığı teklifin reddedilmesi karşısında duyduğu büyük hayal kırıklığı ve duygularının karşılık bulamamasının verdiği psikolojik baskının etkisiyle, hırs ve öfkeyle hareket edip, ne pahasına olursa olsun elde etme amacıyla gömleğini çekip yırtma sı, sonrasında da hapse yollama adına Yusuf'a karşı takındığı acı masız tavır da bu konuda bir belirti sayılabilir.

Kadın önce kadınlığını kullanmış, amacına ulaşamayınca da statüsünü kullanarak cezalandırma ve onurunu kurtarma yoluna gitmiştir.

Burda Hz.Yusuf'un bir insan olarak değerlendirilmesi de çok önemlidir.

22.ayette Yusufun ergenlik çağına girince ilim ve hikmet verildiği belirtiliyor. Bu, Henüz Peygamber olmadığı anlamına da gelir. Züleyha'nın Yusuf"u sıkıştırması olayı, bundan sonra meydana gelmiştir.

"Bürhan" Yusuf'a verilen bu ilim ve hikmete işaret olabilir. Ya da vicdan eğitimli zeka gücü ve sorumluluk şuuru diye de tanımla nabilir. Burhan kavramı bu hikayedeki can alıcı anahtar kavramdır. Çünkü Yusuf'un davranış biçimine yüklenecek anlama ve yoruma kaynaklık etmektedir.

Kur'an'ın, seçilen bir Peygamberin, delikanlılık çağında başından geçen hassas bir deneyimini dile getirmekte, fakat iki-üç keli meyle adeta bütün hayatına denk hatta üstün sayılabilecek son derece önemli bir durumunu dillendirmektedir. Yusuf'un bütün hayatı içinden bir sahne, "O da meylet-ti" şeklinde nazara verilmektedir. Bu olay ve bu olayda bu anlık tutumu, geçmişinde onca ibretli olaylar yaşayan, gelecekte de aynı şekilde uzun süre ha pis kalacak, ama aklanacak ve Peygamberlik ve hükümdarlık yapacak olan Hz.Yusuf'un hayatının, mihenk ve dönüm noktası gibidir.

Bir insanın, özellikle toplumun önünde misyon sahibi tanınmış birinin, geçmiş ve gelecek hayatındaki bütün başarılara ve er demli davranışlara gölge düşürebilecek bir iki kelimeyle ifade edilebilecek küçük bir davranışı, psikolojik bir bakışla o insana o gözle bakmayı sağlayabilir. Cinselliğe ya da paraya zaaflarını önleyemeyen kimi toplum ileri gelenlerinin başarıları ve kariyerleri, basit bir söz veya davranışlarıyla bir anda sönüverir. Aklanmış olsalar da bu tür insanların isimleri her anıldığında, hayatlarının dönüm noktası duru munda olan o kelimeleri ve olayları da beraberinde hatırlanmaktan kurtulamazlar.

Ancak bir iftira söz konusu olursa, bu konu kamu vicdanını ikna edecek tarzda, sözgelimi gizli çekim görüntüleriyle ve iftiracıla rın itiraflarıyla tescillenirse, itimat edilen ve sevilen seçkin kimseler tarafından o kişi sahiplenilirse, mazlum durumda olanın yıldızı daha da parlayabilir.

Hz.Yusuf, "Maâzallah!" reaksiyonuyla hatırlanmaktadır. O'nun durumu en mutemed kaynak olan Kur'an'la açıklanmakta, tebrie edilmektedir.

Benzer olaylara Kur'an'da rastlanır. Hz.İsa'nın, "Beni ve annemi tanrı edinin demedim!" demesi gibi (5/116). İfk olayında Hz. Aişe'nin temiz olduğunun ayetle ilan edilmesi gibi (24/11-16).

Züleyha, davetini hem çekici görüntüsüyle hem cezibeli sesiyle hem de beden diliyle göstermiş olmakta ve Yusuf'a doğru hare kete geçmiş bulunmaktadır.

Buraya kadar kadın her konuda aktif olarak görünmektedir. Deyim yerindeyse Yusuf, beden diliyle köle duruşunda gelişmeleri takip etmektedir. Fakat bu safça, ne olduğunun farkında olmadan, düşünce köleliği duruşu içinde izleniyor değildir. Çünkü Yusuf kendi sinden nefis hamlesi beklenecek rüşt çağına geldiğinde, ilim ve hikmet sahibi bir insan haline de gelmiştir.

Nefis arzularının ve hastalıklarının üstesinden gelebilecek en güçlü iki silah; kalpteki Allah saygısı, zihindeki bilgi ve düşünce gücü olmaktadır.

Yusuf muhtemelen, ateşin kendisini yakacağını hissettiği anda bu köle duruşunu bozmuş, kendine meyleden Züleyha'ya mey letmişti.

Fakat iki meylin hem başlangıcı hem cereyan şekli hem de sonucu birbirinden farklı gerçekleşmiştir.

Kadın, nefis arzularının etkisiyle, ruh ve bedenini günah ilişki ile doyurma amacıyla hamlesini yaparken, Yusuf Ruhundaki inancın, beynindeki ilmin etkisiyle, kadına karşı kendini korumak, hücumunu geri çevirmek için ona meyletmiş olmaktadır.

Kadının meyletme niyetinin nefis arzuları olduğu konusunda, hazırlık aşamasından ve sonrasındaki sert tavırlarından rahatlık la okunmaktadır.

Yusuf'un meyletme niyetinin nefis arzusu olduğuna dair hiç bir emare görünmemektedir.

Bu meyil pekala bir savunma eylemi de olabilir.

Hatta kadına, kadının meylini kırma ve farklı bir meyil kazandırma adına bir meyil girişiminde bulunmasından da söz edilebilir. Çünkü bir taraf tan "Allah'a sığınırım" diyerek kalbini konuşturmuş, vicdan muhasebesi uyarısı yapmış, diğer taraftan da, kadının kocası nı, evli bir kadın olduğunu ve kendi minnet duygularını hatırlatarak, bu kötü eylem sonucu oluşacak vefasızlık, ihanet ve cezalandırılma gibi kötü akıbeti nazara vererek, maddi manevi gerçeklere dikkat çekmiştir. Böylece kadının içinde bulunduğu duygusal ve psikolojik sarhoşluktan uyanması için, belki de tutup ırgalama ve "Kendine gel!" deme adına kadına yönelmiş, hamle yapmış olmaktadır.

Kısacası söz konusu iki meyli anlam ve amaç yönleriyle birbirinden ayırmalıyız: Züleyha, nefis arzularının yönlendirdiği kalbi ve aklıyla Yusuf'a aksiyoner bir durumda meyletmişken, Yusuf İnançlı kalbinin ve ilim ve hikmet boyutlu aklının, nefsini yönlendirmesi sonucu reaksiyoner bir durumda züleyhaya doğru yönelmiştir diye düşünebiliriz.

Şayet Hz.Yusuf"u bir beşer olması sebebiyle, diğer Peygamberlerde de örnekleri görülen ve adına "Zelle-sürçme" adı verilen bir durum açısın bakılacak ve değerlendirilmesi yapılacaksa, konuya şöyle yaklaşmak isteriz.

Allah’ın külli iradesi karşısında insanın cüzi iradesine bir tercih payı ayrılması gibi, beşeriyetin muktezası bir nötr duruş, bulu nuş ve duraklamadan söz edilse bile, "Bürhan" ve "İhlas" kavramlarıyla, bu anlık beşeri boşluğun anında doldurulduğunu okuyabilir ve söyleyebiliriz.Yusuf da bir beşerdir, diğer insanlar gibi cinsel gücü vardır ve bizzat kendisi nefsin kötülük emreden yönüne dikkat çek mektedir.(12/53).

Muhtemelen Yusuf, böyle bir teklifle ilk kez karşılaşmış bir şaşkınlık geçirmişti.

Müfessirlerin bir kısmı, Yusuf'un nefsani bir meyil göstermiş olabileceğini vurgularken, bir kısmı sadece aklından geçirmiş olabi leceği üzerinde dururlar bazı müfessirler de bir Peygamberin böyle bir meyil göstermekten de masum olduklarını savunmuşlardır.

Bu meyli, akıl ve vicdandan bağımsız bir nefsin, fıtrî-yapısal bir yönelişi olarak yorumlayabiliriz. Bu "Ateş yakar", gerçeği gibi bir oluşumdur. Aç olan bir insanın yiyeceklere, çölde kalmış olanın suya doğru doğal yönelişi gibi…

Bu meyli, son derece profesyonelce hazırlanmış bir nefsani tuzak karşısında, Züleyha'nın hem görüntü olarak hem de sesle sağladığı etkileyici bir durumda ve teklif karşısında; Yusuf'un hayat deneyimi olarak yaşanmış ve bilinçaltında depolanmış benzeri gö rüntü ve bilgiler bulunmadığından, hayal aynasında görüntülenen ve tasavvurda oluşan sembolik-timsalî cinsel bir imajdan ibaret olarak da yorumlayabiliriz. Bu durumda bilinçaltı, bağım-sız ve bağlantısız, hatta sınır çizilmemiş nefis hesabına, teklif karşısında oluşan bu belli belirsiz imaja, "Bu da nedir?" diyerek yöneldi.

Durum anlaşılınca da, anında durdu ve öteye geçmedi. Yalın nefisten doğal bir tepki ile gelen bu meyil hissi, bloke edildi, bilin ci aşamadı, bir çeşit bastırıldı.

Bu imajı yorumlamak ve vicdan yelpazesinde nereye koyabileceğini belirlemek için, görünüşte kadına doğru denebilecek bir yönelmeyle; aslın da zihne yansıyan imaja yöneldi, kavradı, geri çevirdi ve tepkisini koyarak, karşı taraftın irade dışı tetiklediği meyil his sine meylederek onu yok etti!..

Bu, güçlü bir patlama duyduğumuzda, gökyüzünde ciddi bir parlama gördüğümüzde refleks olarak başımızı sesin geldiği tara fa çevirmek gibi bir şeydir. Deprem şokunda da insan bilinçsizce ne tarafa yöneleceği ve ne yapacağı konusunda kısa bir şok yaşar, sonra bilinçli davranırız.

Peygamberimiz, ilk vahy ile karşılaştığında yaşamıştı. Ayetlerde bunun ipuçlarını görüyoruz. Unutmama heyecanıyla ayetleri tekrarlamaya çalışmış, dilini oynatmış, ayet de unutmayacaksın acele etme! anlamında uyarmıştı (75/16-17).

Nuh Peygamber de inanıp kendine katılmamış olan oğlunun dalgalar arasındaki halini görünce anlık bir meyil ve tepkiyle, Allah’tan bağışlanmasını istemiş, uyarılınca da istiğfarda bulunmuştu.

Olay zihinde çözümlendikten vicdanda belirlendikten sonra Yusuf, kararlı ve vicdan destekli bilinçli sorumluluk içindeki "Bur hanî" tepkisini hem duygusal olarak hem da zihinsel olarak orta ya koymuş olmaktadır. Yani kadının güçlü meyil çekim gücünü alt edebi lecek, alternatif olarak güçlü bir meyil ve itme gücü oluşturmuştur.

İnsan psikolojik olarak, kendisine bir şey soran bir erkekle, bir kadına karşı farklı tepkiler verir, yaklaşım gösterir. Bu, elde olma dan yapılan bir refleks gibidir. Erkeğin mimikleri yönlendiren yüz kasları, kadın sesi, yüzü ve genel görüntüsü karşısında bir farklı çalı şır. Bir erkekle konuşan erkekler ile bir kadınla konuşan erkekler iyi gözlemlenirse, jest ve mimiklerdeki farklılık beden dili olarak kolay ca okunabilir. Kadına yönelen insanların meyil güçleri daima güçlü refleks gösterir. Bu, karşı cinsteki meyil gücünün yoğunluğuna göre değişkenlik gösterebilir. Erkeklerin bu meyilleri ve beden dilleri doğal olarak, kadının kimliğine ve tavırlarına bağlı olarak da farklılık lar gösterir ve farklı anlamlar ifade eder.

Konuyu şeytanla irtibatlandırmak da mümkündür. Ayette şeytanın peygamberlere bile yaklaşmak istediği belirtilir(6/112). Hz. Ademe ve Havva ya yaklaşması konusu üzerinde genişçe durmuştuk. Ayrıca Yusuf olayıyla ilgili olarak şeytan iki ayette geçer, birinde, hapisten çıkma isteğini iki arkadaşına bildirmiş fakat şeytan onlara unutturmuştu (12/42), diğerinde ise Hz.Yusuf, "Şeytan benimle kar deşlerimin arasını bozdu" der (12/100). Böyle has-sas bir konumda şeytanın müdahale etmek istememesi herhalde düşünülemez.

Bürhan, kesin delil, hüccet, işaret demektir ki afaki olduğu kadar enfüsi yöne de olur. Yani Yusuf'u gördüğü bürhan içte ve dış ta gerçekleşen etkili bir delil olmuştur. Hz.Yusuf, Züleyhanın bütün etki gücüne karşı, vicdanında ve aklında bu fiilin çirkinliğini hem se bep hem de sonuç itibariyle görmüş değerlendirmiştir. "Rabbim" kelimesinde hem Rabbimden korkarım hem de efendime ihanet ede mem diyerek iki ucu birleştirerek tepkisini dile getirmiştir.

Bu olayda son derece önemli mesajlar saklıdır. İlim, hikmet ve Peygamberlik verilen bir insanın bile zorlanabileceği, erkek-ka dın ilişkilerinde, zorlanmayacak insan yok demektir. Diğer taraftan da, şartlar bir cinsin ne kadar aleyhine olursa olsun, nefis meyillerinin önüne geçmek her zaman için mümkün olabilmektedir.

Bu ayetlerde öyle anlaşılıyor ki, Yusuf ve Züleyha'nın şahsında, erkek ve kadının birbirlerine, karşılıklı meyletme duygusuna sahip oldukları konusunda vurgu yapılmakta, inanç ve zihin gücü yani bürhanla ve buna güç katan ihlasla bu meyil gücünün denetim altına alınabileceği dersi verilmektedir.

Buna göre ayetten şu da anlaşılabilir: Kadın meylettiği zaman, erkeğin meyletmeme şansı az olur, bu ihtimal kiminde minimu ma iner, kimisinde sıfırlanır. kimisi de bir çekim gücüne kapılır ve bilincini yitirmiş ve hipnoz olmuş gibi, mehlikâların ardından aşıklar gi bi sürüklenir gider...

Ayetler Hz.Eyyüb'ün Sabır kahramanı olarak ilan edilmesi gibi, Hz.Yusuf'un İffet kahramanı olarak tanımamıza vesile olurken aynı zamanda, Kadın ve erkeğin birbirine meyledebilecek hassas yapıda olduklarına, nefislerdeki çekim gücünün etkisine dikkat çek mektedir. Buna karşı Bürhan gücünü kullanmanın bu tür kötülüklere, nefis-ruh hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna işaret etmekte dir.

Burhan gücü ise iç ve dış donanımıdır ki hem aklı hem de kalbi kapsar. Bürhan gücü, Vehbî olarak bir Peygambere verildiği gi bi, Kalbin Allah saygısı ve ihlasla nurlanmasıyla, aklın da ilim ve hikmetle aydınlanmasıyla elde edilebilir.

Hz.Musa olayında, tanışma, çıkma, flört gibi olgulardan söz etmiştik.

Hz.Yusuf olayında, duygu seline kapılma durumunda bir kadının (Bu erkek de olabilir) nefsi hesabına düştüğü durumlar gözler önüne serilmektedir. Burada erkek, kadının üstün konumu kendisinin de köle olması nedeniyle madur ve mazlum durumdadır. Fakat ka dın evli olması sebebiyle kınanmış ve çevresinde küçük düşmüştür. Ayrıca Yusuf hapisten çıkarken, suçlu olanın kendisi olduğunu itiraf ederek ikinci kez ezilmiştir. Ayet, deyim yerin-deyse, elle yapılan bir taciz hareketi gibi küçük sayılabilecek bir davranış biçiminin olum suz sonuçlarını göz önüne getirerek, daha ileri aşamadaki eylemlerin, insanın hayatında ne gibi olumsuz ve yıpratıcı izler bırakacağı konusundaki düşünmeyi ve öngörüyü okuyucuya bırakmıştır. Flörtlerin bir kısım riskler taşıdığı çıkarımını da rahatlıkla yapabiliriz.

Flörtlerin masum yüzlerinin olduğu savunulur. Birbirlerini çok iyi tanıma ve evliliği sağlam temeller üzerine atma niyeti gii.. Öncelikle bir araya elen karşı cinslerin yalnız kaldıklarında, içlerinden ne gibi duygu ve düşünceler geçtiğini tespit etmeleri gerekir.

İki insan bir araya geldiğinde yaşadıkları heyecan ve yoğun duygular içindeyken, birbirlerini ne kadar mantık ve ileri görüşlü lük penceresinden ölçüp tartabilirler; düşünülmesi gerekir. Çünkü erkek olsun kadın olsun çoğu insan Züleyha gibi nefis, aşk ve arzu baskısıyla hareket edip, bazı talepleri kolaylıkla gündeme getirebilir Fakat çok az insan, erkek olsun kadın olsun, Yusuf gibi davranıp zevke çağıran istekleri ve davranışları elinin tersiyle itebilir!..

Ne Yusuf gibi davranabileceğimizin bir garantisi vardır ne de Züleyha'nın durumuna düşmeyeceğimizin teminatı vardır!..

Birbirlerini anlamak ve tanımak isteyen ve niyetleri ciddi olan tarafların, duygu-mantık dengesini sağlamada katalizör görevi gö recek erdemli ve bilgili, deneyimli ve evli, üçüncü bir şahsın beraberliğinde görüşmeler yapmaları daha sağlıklı sonuçlar verebilir.

Her bir günah Züleyha teklifi gibi algılanabilir. Ve bunlara karşı bürhanla Yusuflaşarak, kalp ve aklımızla "Maâzalâh!" tepkisini gösterebiliriz...

Hz.Yusuf, iffeti, en zor hatta imkansız şartlar altında Rabbisinin yardımıyla elde etmişti. Günümüzün insanı iffeti, Rabbisinin zimmeti, kendisinin himmeti, Yusuf yüzlü ve Yusuf iffetli dost ve arkadaşlarının hizmetiyle elde edebilir.

--------------------------------------

Hz.SÜLEYMAN VE MELİKE BELKIS

Gelen olayda ise, en üst düzey yönetici konumunda olan iki hükümdarın yine güzel amaçlı iletişiminden ve muhatabın durumunu, psikolojisini hesaba katarak etkileyici davranışların sergilenmesinden bahsedilmektedir. Farklı inançta olan bir kadına ve çevresine tevhid inancının kazandırılması- nın çarpıcı, sıra dışı bir hikayesi sunulmaktadır.

Süleyman Peygambere, babası gibi yeryüzü hükümranlığı, farklı ilim ve mucizeler verilmişti. Neml ve Sebe sürelerinde, kuş ve karınca ile konuşmasından, rüzgarla uçmasından, cinleri çalıştırmasından bahsedilir. Ele alacağımız konuda da istihbarat adına kuşla konuşmasından, eşyayı anında aynen nakletmesinden ve eşsiz mühendislik gerektiren yapılardan söz edilmektedir.

Belkıs , çevresi cennete benzetilen Sebe (Yemen) halkını yöneten, son derece zeki, dirayetli, feraset sahibi, otoriter ama mecli sine danışan, değer veren, sevilen ve her şeyi, özellikle büyükçe değerli tahtı olan bir melikedir. Ne var ki o ve toplumu güneşe secde etmektedir. Ve Peygamber, misyonu gereği, insanlığın aleyhine işleyen bu zulüm durumuna son vermek istemektedir. Satır aralarında iki tarafın da, son derece zekice, seviyeli, saygılı, anlayışlı, samimi, lutufkar, ama bir o kadar da diplomatça ve mesafeli tutum ve davra nışlar sergilediklerini, birbirlerine değer verdiklerini ve olumlu psiko lojik bir hava oluşturmak için gayret gösterdiklerini okuyabiliyoruz. Özellikle olayların akışı Hz.Süleyman’ın kontrolünde gerçekleşmektedir.

Belkıs'ın durumunu, Hüdhüd isimli kuştan öğrenen Hz.Süleyman, yine de durumu teyid ettirmek için, kuştan, yazdığı mektubu Belkıs'a götürmesini ve çekilip olacakları izlemesini ister. Hz.Süleyman, Belkıs'la ilk iletişimini mektupla kurar ve çok özlü iki cümleyle amacını belirtir. Mektubu eline alan Belkıs, bunu çevresine duyurur:

"Bana bir kerîm-değerli bir mektup bırakıldı; Süleymandan... Bismillâhirrahmânirrahîm diye başlıyor ve baş kaldırmayın, Müslü man olarak bana gelin diye yazıyor!". Belkıs'ın, mektubu okuyunca önyargılı davranmaması, olumsuz bir tepki göstermemesi, yorum yapmadan göndereni hemen belirleyip, besmeleyi vurgulaması, belki de biraz heyecanlanarak, mektuba "kerim" ifadesiyle bir değer yüklemesi, mektubu gönderen kişinin ismini söyle- mesi dikkat çekicidir.

Öncelikle Hz.Süleyman Allah ismiyle çok hayırlı ve etkili bir başlangıç yapmış, imana davetle gerçek amacını ortaya koymuş, kendisine uymalarını en son cümle olarak zikretmiştir ki bu muhatabın psikolojisini olumlu etkilemiştir denebilir. Nitekim Melikede bir hid det belirtisi görülmemektedir.

Aksine Belkıs'ın çevresine soğukkanlı, dirayetli ve zekice yaklaşımları görülür.Çevresindeki ileri gelenleri onore eder; "Size da nışmadan hiç iş yapmadım, bana fikir verin!" der.O da psikolojik olarak çevresiyle etkili bir iletişim kurmaktadır. Ancak ileri gelenler, "Biz güçlü savaşçı kimseleriz son söz senin deyince, Belkıs'dan, harareti düşürücü, ikinci etkili psikolojik yaklaşım örneği gelir: "Hükümdar lar bir ülkeyi ele geçirince perişan ederler, ileri gelenleri de alçaltırlar, bunlar galiba böyle yapacaklar". Burda savaş yanlılarını yatıştır ma amacı hissedilmekte, savaşın olumsuz sonuçlarına dikkat çekilmektedir.

Ayrıca "Süleyman böyle yapar!" demiyor, genel konuşuyor, adeta onu hedef göstermekten çekiniyor. Ya onun gücünden korku yor, ya zalim olmayan bir yapıya sahip bulunuyor, ya da ilişkilerine daima iletişim kurarak geliştirmeyi istiyor. Bir ihtimal de Hz. Süleyman'a sempati duymuş olabilir.

Ve melike üçüncü ve nokta koyucu hamlesini yapar: "Onlara elçi ve hediyeler göndereyim bakalım sonuç ne olacak!" Dahiya ne çözüm. Kimsenin olumsuz bir düşünce beslemesine imkan vermeden, savaşı reddetmeden ve onaylamadan, önlemiş, aynı zaman da hükümranlığının gereğini yerine getirmiş olmaktadır. İleri görüşlü bir kadın olarak Belkıs, bu tutumunun Süleyman'a yansıyacağını da düşünmüş, öngörmüş olabilir...Ve sanki çevresini, kendisinin ve çevresinin geleceği için, kaçınılmaz belli bir duruma, psikolojik ola rak adım adım hazırlıyor gibidir.

Bu diplomatik atak, aynı zamanda Süleyman’a karşı psikolojik bir yoklama ve tepki ölçme taktiği olarak da görülebilir. Ya hedi yelerle sulhu sağlayacaktır ya da Süleyman’ın gerçek niyetini ve samimiyetini anlayıp tutumunu gözden geçirecektir. Bu, Belkıs'ın Süleyman’a karşı ilk olumlu iletişimi ve dostluk mesajı sayılabilir.

Hz.Süleyman iki tarz tavır sergiler. Birincisi, hediyelerini geri çevirir, Allah'ın verdiği daha hayırlıdır der. İkincisi de tutumunu sertleştirmesidir ki bu aşamada bu, karşı tarafa tam bir psikolojik etki yapacak, tedirginlik ve korku meydana getirecektir: "Karşı koyama yacağınız ordularla gelir, hor ve hakir oradan çıkartılırsınız!"...Bu tarz çıkarılmaktansa kendi rızalarıyla davete icabet etmek en mantıklı yol olacak ve Belkıs çevresiyle yola çıkacaktır.

Bu noktada Hz.Süleyman'ın, deyim yerindeyse, psikolojik harikalar kuşağında cereyan eden sürprizleri bir biri arkasına gele cektir. Her Peygamber tereddütsüz söyleyebiliriz ki birer insan uzmanıdır. Tebliğlerinin gönüllerde ve akıllarda yer etmesi için, evrende cereyan eden, ilahî kelamla anlatılan iletişim prensiplerini en mükemmel şekilde uygulayan örnek önder terbiyecidirler. Her Peygamber kendi döneminde revaçta olan mucizeleri gibi, psikolojik yaklaşımları da benzer noktalarda yoğunlaşmıştır. Musa Asa'sının sihirbazların sihir malzemeleriyle beraber,olumsuz inançlarını, duygu ve düşüncelerini de yutuvermesi gibi...

Belkıs ve hükümranlığı için, yanında taşıdığı büyük, görkemli ve paha biçilmez zinetiyle tahtı her şeyi demekti. Bir de kadınlık meyilleri hesaba katılırsa, Belkıs demek taht demekti!..Zineti ve mücevheri demekti!...Bir de taht, saltanatın bir sembolüydü, onun ele geçirilmesi, hükümranlığın el değiştirmesi anlamına gelecek ve kabulden başka çareleri kalmamış olacaktı... Tekrar hatırlatalım ki, bütün bu tedbirler, o insanın ve çevresinin Allah'a yönelmesi inanması adına yapılmaktaydı...Ayrıca Melike ve ileri gelen çevresi, belli bir yenilmişlik psikolojisi içinde bulunmaktaydı, Peygamber kendisine değil Yaratıcıya inanmak için gelen bu topluluğa, rahatlatma ve mutlu etme adına bir hediye de hazırlamış olacaktır.

Hz.Süleyman, ilk sürpriz olarak, Belkıs gelmeden önce, tahtının anında yanına getirilmesini ve üzerinde değişiklikler yapılması nı ister. (Günümüzdeki ışınlama teorilerine işaret ettiği söylenir). Belkıs gelince, sanki hem ezikliğini hem de yorgunluğunu almak ister cesine, hemen tahta bakmasını ister ve tanıyıp tanımadığını sorar. Belkıs'ın yaklaşımı çok ilginçtir! Sanki konuyu çok ilginç bulmamıştır; alışılmış bir tonda: "Sanki ona benziyor!" der. Ve devam eder: "Bize daha önce bilgi verildi, biz Müslüman olmuştuk! der! Muhtemelen, hükümdar olarak bulunduğu konumu sebebiyle, çevresini aşamamış, inancını açıkça ilan edememiş, duygu ve düşüncelerini açamamış tı!..Fakat özellikle bir kadın için her şeyi anlamına gelen mücevherlerine hiç itibar etmemesi, tevekkül içinde inanmışlığını ön plana çı karması, aslında, açamadığı inancıyla dünya adına çok şeyi aştığını göstermektedir.

Ve bir devlet kadınına, kraliçelere layık billurdan bir köşk takdim edilir. İnancının dünyadaki peşin ödülü olarak. Köşkün avlusu genişçe su kaplıydı. Kadın ıslanmasın diye eteğini tuttu, şaştı kaldı, çünkü su ıslatmıyordu. Süleyman Peygamber, eşsiz bir mühendis lik örneği göstermiş, suyun üstünü şeffaf cam zeminle örtmüştü. Yazır'ın belirttiğine göre tefsirciler inanç mutluluğunu izdivaçla taclan dırdıklarını not düşerler(5/146) .

Bu olay, toplumsal statüsü farklı olan herkese, özellikle de bir hanfendiye karşı iletişimde ve evliliklerde temel amacın yüce tu tulması konusunda güzel ders vermektedir. Olayda iki taraf da birbirlerine asla hakaret ve düşmanlık ifade eden söz kullanmamış, tu tum sergilememiştir. Ne çıkar adına bir adım atılmış ne de nefis zevkleri hesabına bir yol da tutulmuştur. Burdan, dengeli iletişimler, yü ce amaçlar ve ölçülü tutumlarla sağlanabilir dersi çıkarılabilir...

Aynı zamanda evlilik öncesi ve evlilik boyunca, eşlerin birbirini hoşnut ve mutlu edecek davranışlar sergilemesi, hediye alma sı, birbirlerinin kişilik yapısını iyi çözerek, ihtiyaç duyulan maddi manevi gereksinimlerin karşılanması konusunda teşvik de sezilmekte dir.

Belkıs'a sunulan hizmetin birinci sınıf bir hizmet olduğu anlaşılıyor. Bu bize, Dinimizin güzelliklerini dünya insanına tanıtma adı na ip uçları veriyor. Başta kaliteli insan yetiştiren eğitim kurumları olmak üzere, hayatın her alanında, güzelliği temsil eden insanların, üst seviyede yaşadıkları dinin güzelliklerini mümkün olabildiğince üst seviyede temsil etmeleri ve bunu, hak vesilelerle en ideal şekilde gösterme durumunda olmalıdır.

Kur'an, Hz.Süleyman'ın sahip olduğu son derece alımlı, özel yetiştirilmiş ve muhtemelen dünyada o gün için benzerleri bulun mayan atlardan bahseder. Peygamber onlarla yakından ve bizzat eğitimleriyle ilgilenir ve onları çok sevdiğini belirtir. Fakat bu sevgisine şu anlamı da yükler: "Ben mal sevgisini kesinlikle Rabbimi anmak için istedim!"(38/31-33). Rabbi anmak, günümüz insanına O'nu sev dirmek, en alımlı hizmetlerle olma durumundadır.

Musa olayında flört durumunun temel niteliklerinden, Yusuf olayında duygular seline kapılma tehlikesinden söz etmiştik.

Süleyman olayında ise evliliğe giden yolda yüce bir amaç ve niyet belirlemenin ve eşlerin birbirlerinin ruhuna ve yaratılışına uy gun davranmanın öneminden bahsedildiğini söyleyebiliriz. Süleyman Peygamberin evlilik konusunda da, Allah'a yönelmeyi ana hedef edindiğinde kuşku yoktur.
_________________
drmavi
 
Üst