öfke

ARİF

Well-known member
* İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün): "Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?" diye sordu. Ashab radıyallahu anhüm:
"Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Hayır, dedi, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir."
* Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kuvvetli kimse, (güneşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir."
* Ebu Vail radıyallahu anh anlatıyor: "Urve İbnu Muhammed es-Sa'di'nin yanına girdik. Bir zat kendisine konuştu ve Urve'yi kızdırdı. Urve kalkıp abdest aldı ve: "Babam, dedem Atiyye radıyallahu anh'tan anlattı ki, o, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini nakletmiştir:
"Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın."
* Ebu Zerr el-Gıfari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize buyurmuştu ki: "Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala geçmezse yatsın."
* Hz. Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor. "İki kişi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın huzurunda küfürleştiler. (Öyle ki) birinin yüzünde (diğerine karşı) öfkesi gözüküyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa, kendinde zuhur eden öfke giderdi: Eûzu billahi mineşşeytanirracim" buyurdular."
* Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Bana kısa bir nasihatta bulun, uzun yapma! Tâ ki nasihatini unutmayayım" demişti (ve birkaç kere tekrar etmişti). Aleyhissalatu vesselam (bir kelimeyle): "Öfkelenme!" cevabını verdi!"
* Sehl İbnu Mu'az İbni Enes el-Cüheni, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini tutan kimseyi, Allah Teâla Hazretleri, Kıyamet günü, mahlukatın başları üstüne davet eder; tâ ki, (onlardan önce) dilediği huriyi kendine seçsin."
* İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Uyeyne İbnu Hısn (Medine'ye) gelince, kardeşinin oğlu Hürr İbnu Kays'ın yanına indi. Hürr İbnu Kays ise Hz. Ömer'in yakınlarındandı. Onun meclisinde yaşlı veya genç bir kısım kurrâ ve fakihler müşavere heyeti olarak bulunurdu. Uyeyne İbnu Hısn: "Ey kardeşimin oğlu! Emirü'l-mü'minin'in yanına girmem için izin taleb et!" dedi. O da izin istedi. Ancak yanına girince: "Yeter artık! Ey İbnu'l-Hattab sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!" dedi.
Hz. Ömer radıyallahu anh pek öfkelendi. Neredeyse dövmek için üzerine yürüyecekti ki, Hürr radıyallahu anh atılıp: "Ey emire'l-mü'minin! Allah Teâla Hazretleri, Resûlüne: "Affı eses tut, ma'rufu emret ve cahillerden de yüz çevir!" (A'raf 199) emretmiştir. Bu adam da cahillerden biridir" dedi. Vallahi, Hürr ayeti okuyunca, Hz. Ömer olduğu yerde kalıp hiçbir şey yapmadı. Hz. Ömer Kitabullah'ın yanında hemen durur, onu koyup geçmezdi (radıyallahu anh)." memba
 

ARİF

Well-known member
ÖFKEYİ YUTMAK
Ma’ruz kaldığımız kötülükler veya can sıkıcı başka hâdiseler karşısında, kızmama, öfkelenmeme insan tabiatına zıddır ama, bizden beklenen de işte budur! Zaten bir insan, hiç kızmıyor ve öfkelenmiyorsa, o insanın mutlaka eksik bir yanı, eksik bir tarafı vardır. Kur’ân’ın bu mevzuda bizden istediği öfkemizi yutmak, öfkelendiren şeyi sineye çekip sabretmektir. Öfkelenmeme ile öfkeyi yutmak arasında çok fark vardır. Öfkelenmeyen, kızmayan insan, bu gayr-i tabii davranışından dolayı sevap kazanamaz. Ama yanardağlar gibi lav püskürtmeye hazırlanmışken öfkesini yutabilen insan, bazen bu davranışıyla velayet derecesi bile elde edebilir.Fasıldan Fasıla 2, s:94
Al-i İmran / 134. O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.
 

ARİF

Well-known member
Güzel Sözler

ÖFKE
En kuvvetliniz, öfke anında nefsine hakim olanınızdır. (Hadis-i Şerif)
Tartışmalarda öfkelendiğimiz an, geçek için değil, kendi hesabımıza çalışmaya başlarız. (T. Carlye)
Sabırlı adamın öfkesinden sakının. (John Dryden)
Öfke ekilen yerden pişmanlık biçilir. (A.Manzoni)
Öfkesini yenen kimsenin kusurunu Allah örter. (Hadis-i Şerif)
Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmanına ya varır, ya varmaz. (Sadi)
 

mihrimah

Well-known member
hayırdır niye özellikle bayanlara aksine biz erkekler daha hırçınızdır diye düşünüyorum öfke kontrolü oyunu başlatcem bende.:)


Erkeğin öfkesi çok zarar vermez versede en fazla birinci dereceden yakınlarına ama bayanın öfkesini düşünemiyorum daha doğrusu yazıya dökmek istemiyorum.Sonra erkeği bir şekilde susturabiliyorsunuz ama bayanı asla!Uzattıkça uzatır sözü sonu gelmez... Bazen sokaklarda görüyoruz hemcinsim ama bayan olmaktan utandığım anlar olmuştur. Bağırmaları, küfürleri,gülmeleri, dikkat çekmek için yapılan bakşa fiili davranışlar vs.vs. Allah hidayet versin.Buna binaen o yorumu yaptım...
 

Ahsen38

Member
Biz bayanlar cok duygusaliz.. bundan kaynaklaniyor bence.. Aaaa sizde kizdirmayin canim bazen insanin canina tak ediyo:p .. siz erkekler yokmusunuz.. kokune kibrit suyu:p:p:p
 

harun43

Member
S.a :

Öfke, engellenme, incinme, tehdit vb. karşısında ortaya çıkan
kızgınlık veya saldırganlık tepkisidir.1 Öfke, insanlarda
küçük yaşlardan itibaren görülür. Çocuklar, engellendikleri
zaman öfkelenirler. Ergenlik döneminde, fazla eleştirilmek,
öfkeye yol açar. Yetişkinlikte ise, birçok nedenle insanlar
öfkelenebilmektedir.
Yüce dinimiz de, insandaki bu duyguyu yok saymamanın yanında,
onun nasıl eğitileceği konusunda müminlere ışık tutar. Nitekim
Kur’anı Kerim, öfke duygusunu tanımlarken, her şeyden önce onu
önemli ve gerekli görür. İnsanın yaratılıştan bu duyguya sahip
olduğunu ve bu duygunun tümden yok edilmesinin imkânsız ve
faydasız olduğunu açıklar. Nitekim Yüce , Kur’an’da müminleri
tanımlarken “öfkelerini kontrol ederler” şeklinde ifade
kullanır. Buradaki ifadeye dikkat edersek, “onlarda öfke
olmaz” yahut “hiç öfkelenmezler” denmemektedir. Hatta Kur’an’ı
Kerim’in başka bazı yerlerinde öfke duygusu, yeri geldiğinde
kullanmaya teşvik bile edilmiştir: “Muhammed ’ın elçisidir.
Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı (şiddetli),
birbirlerine karşı merhametlidir.” (Fetih,48/29)
“Ey inananlar! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın, (onlar,
sizde bir katılık bulsunlar. Bilin ki korunanlarla
beraberdir.” (Tevbe,9/123)
Bütün bu ayetler, öfke duygusunun gerektiğinde kullanılması
bağlamındadır. Bununla birlikte dinimizde genel olarak,
öfkelenmemek, mülayim ve sakin olmak önerilir. Nitekim
Kur’an-ı Kerim’i şahsında en iyi yaşayan müminlerin örneği Hz.
Muhammed (s.a.v)’in en önemli özelliklerinden biri, bu
mülayim, nazik ve sevecen yönüdür. Hatta bunu sadece yaşamakla
kalmamış, müminlere tavsiyeleri de bu çerçevede olmuştur.
Bizzat hayattayken ashabını, öfke duygularına hâkim olmaya
teşvik etmiştir. Nitekim bir gün, ashabına, “pehlivan kimdir,
siz bilir misiniz?” diye sormuş, ashabının: “Kimsenin
yenemediği kişi” cevabına karşılık Rasulü şöyle demiştir:
“Hayır, pehlivan kızgınlık anında kendine hâkim olandır.”
(Müslim, Ebu Davud, Şeybani, 111/246 )
Öfkeyi yenme konusunda Hz. Muhammed (s.a.v), sürekli örnek
davranışlarda bulunmuştur. Kötülük gördüğü pek çok yerde bile
öfkelenip kızmak bir yana, af, güler yüz ve iyilikle karşılık
vermiştir. Onun bu özelliğine en çok şahit olanlardan biri
olan Enes (r.a)’ın anlattığına göre, bir gün Rasulullah
(s.a.v) ile birlikte yürürlerken, arkalarından bir bedevi
yaklaşmıştır. O sırada Rasulullah (s.a.v)’ın sırtında Necran
kumaşından yapılmış sert kenarlı bir hırka vardır. Bedevi yani
çöl arabı, Rasulullah (s.a.v)’ın hırkasını hızla çekmiştir.
Enes (r.a.) o anı, “Rasulullah’ın omzuna baktım çekişin
şiddetinden boynunda iz kalmıştı.” ifadeleriyle anlatmıştır.
Bedevi: “Ya Muhammed ! Yanındakilere ’ın malından bana
vermelerini emret!” demiş ve buna karşılık Rasulu (s.a.v),
kızmak bir yana, adamın yüzüne bakıp gülmüş, sonra
yanındakilere ona bir şeyler vermelerini söylemiştir.
(Buhari,1/537)
Rasulü (s.a.v) da bir insandır ve onda da öfke duygusu
vardır. Ama o, görüldüğü gibi olur olmaz yerde
öfkelenmemektedir. Çünkü olur olmaz yerde ve ani öfkelenme
durumlarında, insan sağlıklı düşünme yetisini kaybeder. Bu
durumda da daha sonra pişman olabileceği davranışlar
yapabilir. Bu yüzden insanı olgunlaştırmayı ve güzel
davranışlara yönlendirmeyi hedefleyen dinimiz, insanın öfke
duygusunu sükûnetle atlatabilmesine ve onun akla egemen
olmasını engellemeye çalışır. Çünkü atalarımızın dediği gibi
“öfke baldan tatlıdır”. İnsanlar, kızdıkları anlarda, öfke
duyguları öylesine baskıcı olur ki, bu duygusallıkla o anda en
doğru düşündüklerine inanırlar. Ama pişman olduğumuz pek çok
olay, hep öfke anlarında ortaya çıkar. Üstelik öfke, insanı
söz ve davranışla şiddete yöneltebilir. Şiddet ise, İslâm’ın
hedeflediği birey ve toplum yapısında, asla yeri olmayan bir
davranış biçimidir.
İslâm dininin ortaya koyduğu bütün bu yaklaşımların yanında,
ülkemizde yapılan kimi araştırmalar, öfkeyi yenme konusundaki
kontrolün yeterince gerçekleşmediğini göstermektedir.2 Bu
durumda, her ne kadar mümin olduğumuzu ifade etsek de,
kendimizi yeterince değerli ve güvenli hissetmediğimiz
anlaşılmaktadır. Bu nedenle de bazılarımız, çevremizden
gelecek eleştirilere katlanamamaktayız. Bu da sık sık öfke
nöbeti doğurabilmektedir.
Sonuç olarak, İslâm dini müminlerde öfke duygusunu kontrol
etmeyi emretmiştir. Rasulullah (s.a.v), yukarıda açıklandığı
gibi, bunu sadece tavsiye etmekle kalmamış, öfkeye nasıl hâkim
olunacağını bizzat davranışlarıyla da göstermiştir. Çünkü
öfkeyi yenmeyi becerebilen insan güçlü bir iradeye sahip kimse
demektir. Bu iradeyi gösterebilen kimse ise, arzu ve
isteklerinin kölesi değil, nefsini yenerek ona hâkim olmayı
başarabilmiş gerçek müminden başkası değildir.
Nitekim gerçek anlamda mümin, gönül insanıdır. En önemli işi
ise, insanlara öflenmek değil, gönüller kazanmaktır. O halde,
öfkelerimizle hareket edip, gönüller kıracağımıza; Hz.
Muhammed (s.a.v)’in örnekliğinde olduğu gibi yumuşaklıkla
hareket edip gönüller kazanalım. Bazen kin ve nefrete yol açan
öfkelerimizi terk ederek, güler yüz ve yumuşak tavırlarımızı
artıralım. Sevelim, sevilelim kardeş olalım.
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Öfke, Kİbİr, Haset, Korkaklik, Zan İle İlgİlİ Hadİsler

414. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi söndüren de sudur. Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın!"
Ebû Vail radıyAllahu anh. Ebû Dâvud.

415. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz ayaktayken öfkelenirse, hemen otursun. Öfkesi giderse iyi, gitmezse hemen yatsın."
Ebû Zer radıyAllahu anh. Ebû Dâvud.

416. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, öfkesinin gereğini yerine getirmeye gücü yettiği hâlde, kendini firenlerse, Allah onu, kıyamet gününde, yaratıkların huzurunda çağırır ve hurilerden dilediğini almakta serbest bırakır."
Sehl radıyAllahu anh. Tirmizî.

417. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem sordu:
"Siz kime pehlivan dersiniz?"
"Yenilmeyen kişiye."
"Hayır, asıl pehlivan, kızgınlık anında öfkesine hâkim olan kimsedir," buyurdu.
İbn Mesûd radıyAllahu anh. Müslim.

418. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem sordu:
"içinizde kimi müflis sayarsınız?"
"Malı kalmayan kimseyi."
"Hayır, asıl müflis, kıyamet gününde, ona sövmüş, buna zulmetmiş, berikinin malını almış olarak gelen kimsedir. Orada ne dinar vardır, ne de dirhem. Sevapları alınıp o kimselere verilir. Yetmez, bu defa onların günahları sırtına yüklenir. işte müflis odur.
İbn Mesûd radıyAllahu anh. Rezîn.

419. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Öğretin, kolaylaştırın ve güçleştirmeyin! Biriniz kızdığı zaman, sussun!"
İbn Abbas radıyAllahu anh. Ahmed.

420. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Hasetten, kıskanıcılıktan şiddetle kaçının! Çünkü haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, sevapları yer bitirir."
Ebû Hureyre radıyAllahu anh. Ebû Dâvud.

421. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"insanlarda bulunan huyların en kötüsü, tutkulu bir cimrilik ve şiddetli bir korkaklıktır."
Ebû Hureyre radıyAllahu anh. Ebû Dâvud.

422. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Size, sizden önceki milletlerin hastalığı olan haset ve kin bulaşmış. Bunlar kazıyıcıdır. Ancak, ben saç kazımayı kastetmiyorum. Onlar din kazıyıcısıdır.
Canım elinde olan Allaha yemin ederim ki, îman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de tam îman etmiş sayılmazsınız.
Birbirinizi sevmenizi sağlayacak bir şeyi size göstereyim mi? Aranızda selâmı yaygınlaştırın!"
Zübeyr radıyAllahu anh. Tirmizî.

423. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Zandan uzak durun! Çünkü zan, sözün en yalanıdır.
Başkalarının gizli konuştuklarını yaymayın!
Birbirlerinizin ayıplarını araştırmayın!
Gereksiz yere rekabete girmeyin!
Birbirinizi kıskanmayın!
Birbirinize kin tutmayın!
Birbirinize sırt çevirmeyin!
Ey Allahın kulları, Allahın size emrettiği gibi kardeş olun!
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona ne zulmeder, ne de onu yüzüstü bırakır. Ona hakaret de etmez."
Sonra kalbini gösterdi:
"Takva buradadır, takva buradadır, takva buradadır!
Kişinin, müslüman kardeşini hor görmesi, kötülük bakımından kendisine yeter de artar bile.
Müslümanın herşeyi müslümana haramdır: kanı, şerefi, malı...
Allah, sizin ne bedenlerinize, ne biçimlerinize ve ne de amellerinize bakmaz, kalblerinize bakar."
Ebû Hureyre radıyAllahu anh. Buhârî.

424. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah buyuruyor:
izzet ve büyüklük benim elbisemdir. Bu ikisinde her kim benimle çarpışırsa, ona azap edirim."
Ebû Saîd radıyAllahu anh. Müslim.

425. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem:
"Kalbinde zerre kadar kibir, büyüklenme bulunan kimse cennete giremez!" buyurdu.
Bir adam, "Fakat kişi, elbisesinin ve ayakkabılarının güzel olmasını ister."
Şöyle buyurdu:
"Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, Hakkı inkâr edip, insanlara üstten bakmaktır."
İbn Mesûd radıyAllahu anh. Müslim.

426. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"insanlar, ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan ölmüş atalarıyla övünmekten vazgeçerler, ya da Allah katında, burnuyla pislik yuvarlayan böcekten daha âdi bir dereceye düşerler.
Allah teâlâ sizlerden kötü dönem kibrini temizledi. Artık kişi, ya günahtan sakınan bir mümindir, ya da azgın bir günahkâr.
insanların tümü Ademin çocuklarıdır. Adem ise topraktan yaratılmıştır."
Ebû Hureyre radıyAllahu anh. Tirmizî.

427. Allah Resûlü sallAllahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah bana, "alçakgönüllü olmanız, birbirinize karşı büyüklenmemeniz, böylece kimsenin kimseye tecavüz etmemesi," hususlarını bildirdi."
Iyad radıyAllahu anh. Ebû Dâvud
 

ARİF

Well-known member
Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedir, Medine'ye geldi. Yeğeni Hurr b. Kays'ın evinde konakladı. Hurr, Hz. Ömer'in meclisine yaklaştırdığı kişilerdendi. Zira kurra, Hz. Ömer'in meclisinin müdavimleriydi. İster genç, isterse ihtiyar olsunlar onun istişaresine mazhar olurlardı. Uyeyne, yeğenine "Ey yeğenim! Şu emrin yanında senin sözün geçer. Bana huzuruna girmek için izin ister misin?"dedi. Bunun üzerine Hurr Hz. Ömer'den izin istedi. Amcası Hz. Ömer'in huzuruna girdiğinde "Ey Hattab'ın oğlu! Allah'a yemin ederim, bize değer vermiyorsun. Aramızda adalet yapmıyorsun"dedi. Bu sözler üzerine Hz. Ömer öfkelendi. Hatta onu dövmek istedi. Hurr "Ey Mü'minlerin Emri, Allah Teâlâ, Peygamberi'ne "Bağışlayıcı ol. Marufu emret ve cahillerden yüz çevir"(A'raf/199) buyuruyor. Bu amcam da cahillerdendir!"dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer hemen sakinleşti; çünkü Hz. Ömer, Allah'ın kitabına karşı çok hassas ve hürmetkârdı.
Ömer'in hiçbir zaman öfkelenip de, Allah'ın zikri kendine hatırlatıldığında veya Allah'ın azabından söz edildiğinde, derhal yapmak istediğinden vazgeçmediğini görmedim .
Bilal-i Habeşî, bana "Ey Eslem! Siz Hz. Ömer'i nasıl görüyordunuz?"dedi. Ben de "Hz. Ömer çok hayırlı bir insandı. Fakat kızdığında, bir tuhaf olurdu"dedim. Bilal "Öfkelendiğinde onun yanında Kur'an'dan bir ayet okunsa, öfkesi hemen giderdi"dedi.
Hz. Ömer bir gün bana bağırdı ve kamçısıyla vurmak istedi. Fakat ben ona "Sana Allah'ı hatırlatıyorum"dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer kamçıyı attı. "Sen bana büyük bir şeyi hatırlattın"dedi .
 

Tarihci

Marmara Tarih
öfke ve gazap hissi, Allah ın içimize yerleştirdiği cevherlerden birkaçıdır.. bu cevherler yeri ve zamanı geldiğinde kullanmamız için bize verilmiştir..

Müslüman kardeşinin küçük bir hatasından dolayı kızmak öfkelenmek için bu hasletler bize verilmemiştir..

vatana millete mala mülke ırza namusa evlada dine Kuran a Peygambere Rabbe dil uzatıldığında, tecavüz edildiğinde taciz edildiğinde bu hisler kullanılmalı bunları yapana öfkelenmeliyiz.. öfke olmasa kıskanclık olmasa eşimize uzanan bir tehlikeyi bertaraf etme isteği o kişiye öfke duyma olmasa eşi koruma isteği nerden nasıl hasıl olabilridi.. Bu öfkelenme gazap duyma kızma cevherleri ateş gibidir yemeği pişirmeye de kullanılabilir, insanları öldürmeye de kullanılabilir.. Allah öfkemizi yutabilenlerden yerinde kulanabilenlerden eylesin..
 

ARİF

Well-known member
Öfkeyi yenmek için:
1- nefsin ve şeytanın dediğini yapmamak
2- öfkelendiği zaman susmak
3- öfkelendiği zaman abdest almak
4- öfkelendiği zaman yer değiştirmek
5- dini ve imani konuları okuyarak nefsini ikna etmek
6- dua, tesbih, ibadet, namaz, oruç gibi ibadetlere dikkat edip devam etmek
7- haksız yere zarar verince zararı telafi edip özür dilemek
8- ölümü çok düşünmek
9- bize verilen güzelliklerin Allah’ın emaneti olduğunu bilerek ona göre hareket etmek
10- Öfke, ahlâkî eksikliklerdendir. İnsanda varolan gazab kuvvetinin ifrat derecesi olan öfke, bir âfettir. Öfke anında insan doğru düşünemez. Normal davranışlarda bulunamaz. Öfkeli olarak yapılan işler hep sonradan pişmanlık duyulan işlerdir. Bunun için "Öfke ile kalkan zararla oturur" denilmiştir
 

ARİF

Well-known member
Öfkelenen, dilediğini yapmaya gücü yettiği halde, yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur.) [İbni Ebid-dünya]

(Öfke, şeytanın vesvesesinden hasıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Sinirlenince, abdest alın.)
[Ebu Davud]


Kızınca..Allahümmagfir li-zenbi ve ezhib gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan okumak, hadis-i şerifte bildirildi. (İbni Sünni)
 

kayýp_gül

Well-known member
Öfke

Öfke

Engellenme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen şiddetli kızgınlık duygusu; gazap, hiddet. Kişi kendisine yapılan kadar, başkasına karşı yapılandan da incinebilir ve bundan dolayı öfkelenebilir.

Öfke, ahlâkî eksikliklerdendir. İnsanda varolan gazab kuvvetinin ifrat derecesi olan öfke, bir âfettir. Öfke anında insan doğru düşünemez. Normal davranışlarda bulunamaz. Öfkeli olarak yapılan işler hep sonradan pişmanlık duyulan işlerdir. Bunun için "Öfke ile kalkan zararla oturur" denilmiştir.

Bir anlık öfke ile cinayet işleyenlere sık sık rastlanır. Öfke ev ve iş yerlerinde huzursuzluklara ve rahatsızlıklara sebep olur. İnsan, iradesini kullanarak öfkesini yenmeye, kendisini öfkelendirenleri bağışlamaya çalışmalıdır. Cenab-ı Hak;

"(O takva sahipleri) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini tutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever" (Âl-i İmran, 3/ 134) buyurmuştur.

Peygamberimiz´e gelerek kendisine öğüt vermesini isteyen bir adama Resulullah (s.a.s); "Öfkelenme!" demiş ve
bu sözünü birkaç kere tekrarlamıştır (Riyazü´s-Salihîn, I, 80).

Öfke anında Allah´a sığınmak ve öfkenin geçmesini istemek gerekir. Öfkeli birisini gören Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Ben bir kelime biliyorum ki, eğer şu adam o kelimeyi söylese muhakkak öfkesi geçer. O kelime: Eûzü billahi mineş-şeytânirracîm", sözüdür" (Müslim, Birr ve Sıla, 109).

Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:

"Kuvvetli ve kahraman pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Kuvvetli ve kahraman pehlivan ancak öfke zamanında nefsine mâlik olan ve öfkesini yenen kimsedir" (Müslim, Birr ve Sıla, 107).

Peygamber Efendimiz bir başka hadisinde şöyle buyurmuştur:

Bir kimse öfkesinin gereğini yapmaya kadir olduğu halde öfkesini yenerse, Allah Teâlâ kıyamet gününde halkın gözü önünde onu çağırır, huriler içinden istediğini seçmekte muhayyer kılar" (Riyazü´s-Salihîn, I, 80).

Kur´an-ı Kerim´de genellikle kâfirlerin müminlere karşı duydukları öfkeden bahsedilmiştir. Aksine müminler öfkelerini yenen insanlardır.

Peygamber Efendimiz, Cenab-ı Hakk´a sığınmayı öfkenin ilâcı olarak tavsiye etmiş, insanın kendi kendine telkinle ulaşacağı irade sağlamlığının onu öfkelenmekten kurtaracağına işaret etmiştir. Yine Peygamberimiz öfkeyi güç ve kuvvetin değil zayıflığın ve aczin alâmeti olarak görmüştür. Öfke nefse hâkim olamamanın işaretidir. Nefislerine hâkim olamayanların sonu ise hüsrandır. Müslüman, işlerini öfke ile değil; teennî, sabır ve yumuşaklıkla halletmelidir.

Akif KÖTEN
 
Üst