Tevazu sahibi alimin yaptığı en büyük enaniyet..

Tarihci

Marmara Tarih
bir alim yıllarca tevazuyla yaşar hatta bu konuda adı duyulmuş tevazusuyla meşhur olmuştur.. çok güzel kıymetli ve hacimli eserler yazmıştır.. ağzından "ben" kelimesini duyan olmamıştır..

bir gün bir ilim seyahatine çıkmıştır, yolda rastladığı medreselerden birine girer ve oturup dersi dinlemeye başlar..alimin tevazusu kılık kıyafetine de yansımıştır sıradan basit bir köylü gibi giyinmektedir.Orda hazır bulunup dersi dinleyenlerden bazıları bu alimi tanıyorlar ancak ders esnasında olduklarından selam verip konuşamıyorlar..

Alim bakar ki kendi eseri okutuluyor, okuyan ve açıklayan hoca bir maddeyi yanlış şerh edince bu bizim yüksek tevazu alim söze karışıyor ve yine tevazusuyla öyle olmadığını aslında başka bir şeyin denilmek istendiğini anlatıyor.. Hoca onca dinleyenler huzurnda bu köylü kılıklı adamın kendi yanlışını düzeltmesini hazmedemiyor,bunu kabul etmeyip alaylı alaylı "sen anlamazsın" der gibi laflar edip geçiştiriyor.. bizim alimin nefsi ilk kez biraz kıpırdıyor ve diyorki o okuduğun ve ders yaptığın kitabı "ben yazdım"...

bu alimin ağzından ilk kez ben kelimesini duyan insanlar şaşkın gözlerle ona bakıyorlar, bizim tevazulu alim burda şeytana ve nefsine yeniliyor ve "ömrümde bu kadar enaniyet yapmadım" diyor.. ve bunca yıllık tevazusunu yıkıp mahvediyor..

bu kitabı ben yazdım demesi neticede doğru bir bilgidir ve ehli takva için bile az bir enaniyettir hatta avam için enaniyetten sayılmayabilir.. bu kadar küçük bir enaniyet ifşa olunca, aslında öyle biri olmadığını aslında o güne kadar hiç enaniyet yapmadığını nefsinin ve şeytanın zoruyla bir anda söylüyor, bu demektirki, ben aslında böyle biri değilim, ben aslında hiç enaniyet yapmadım bu kadar küçüğünü bile ilk kez şimdi yaptım yani daha önceki ömrümde bu kadarcığını bile yapmamıştım..

işte bütün tevazusu bu cümle ile yıkıp mahvediyor.. Hiç enaniyet yapılmadığının söylenmesi en büyük enaniyettir..
 

huve

Well-known member
ne ilginç, sen allame ol, yıllarca dilini tut tut, bir saniyede belki de gizli şirk dediğimiz olayın içine kadar gir... boşuna denmemiş "yapmak zor, tahrip kolay".. bir âna bakar...
 

mihrimah

Well-known member
Karanlık aydınlığa gebeyse, umudu solukluyorsa çehreler,umutsuzluk kime, zimamdarı belliyse asrın bu ENE niye?


Kardeş bu ne güzel bir sözdür Allllllah senden ebeden razı olsun.
Ben güzel söz aşığıyım, ne derin manalar içeren bir cümle bu böyle...

Takva sahibi ise, yazıp konuşan eğer
Nasihat ettiğine, sözü de tesir eder
 

GÖNÜLSIZIM

Well-known member
İnsanı, mükemmellik semasına yücelten ve yücelik damına çıkaracak olan kemalatın merdivenlerinden biri de tevazudur. Tevazu, “Başkan olmayı bırakıp sessizliği tercih etmek; büyüklenmekten ve fazla ikram görmekten rahatsız olmaktır. Ve insanın bazı faziletlerle gururlanmaktan, mevki ve malla övünmekten, kibir ve gururdan uzak durmasıdır.” (Muhyiddin-i Arabi)

“Tevazu; kendini dünyaca senden aşağı olandan aşağı tutmaktır. Böylece dünyanın senin yanında önemi olmadığını göstermiş olursun ve yine dünya bakımından senden üstün olanı kendinden aşağı görmektir. Böylece dünyalık sebebiyle senin yanında kıymetli olmadığını göstermiş olursun.”
(Abdullah b. Mübarek)

Malik b. Dinar der ki: “Eğer camide birisi, sizin en hakiriniz dışarı çıksın diye çağırırsa, zor olmadan benden önce kimse dışarı çıkmaz.” İbni Mübarek bunu duyunca, “Malik b. Dinar'ın büyüklüğü bundandır.” dedi. Öyleyse ey Müminler, mütevazi olun. Gökteki yıldızlar gibi olursunuz. O yıldızlar ki, onlar çok yükseklerdedirler. Fakat bakana suyun yüzünde parıldarlar. Fezanın yüksekliklerine yükselen duman gibi olmayın. O duman ki kendi kendisine yükselir; fakat o aslında alçaklarda, yerdedir.

“Abidin makam binası bununla (tevazuyla) yükselir, derecesi bununla artar. Allah ve insanlar katındaki izzet ve şerefi bununla (tevazuyla) kemale erer. Dünya ve ahirette istediği şeylere bununla güç kazanır.

Bu haslet, bütün hasletlerin aslı ve kemal sebebidir. Kul; bollukta ve darlıkta Allah'tan razı olan salih kimselerin derecelerine bununla ulaşır. Takvanın kemale ermesi bununladır.

Tevazu, insanın gördüğü herkesin kendisinden daha faziletli olduğuna inanmasıdır. Belki bu, Allah katında benden daha iyidir, derecesi daha yüksektir, demesidir.”
(Şeyh Abdulkadir Geylani)

“Sakın ha! Tasavvuf ve tarikat ehlinden olmakla böbürlenme. Zira böyle bir davranış gerek Allah'a karşı ve gerekse diğer insanlara karşı edepli bir davranış değildir. Tasavvufun ve tarikat yolunun esası, tevazu ve alçak gönüllülük üzerine kurulmuştur. Şurası muhakkak ki, Allah yolunun yolcuları mütevazi ve alçak gönüllü kişiler oldukları için Allah tarafından da kendilerine bir izzet bahşedilmiştir.” (Ahmed Er-Rufaî)

“Tevazuyu başlarınıza, büyüklenme duygusunu ayaklarınız altına alın, boyunlarınızdaki kibri atın. Tevazuyu kendiniz ile düşmanınız olan iblis ve askerleri arasında bir sığınak edinin. Çünkü, onun her ümmetten orduları, yardımcıları, yayaları ve atlıları vardır. Allah kendisine hiçbir üstünlük vermediği halde, şeytanın burnuna üflediği kibirle, kalbindeki öfkeyle tutuşan büyüklük ateşine düşüp nefsindeki haset düşmanlığı yüzünden, kardeşine (Habil'e) kibirlenen kişi (Kabil) gibi olma. Allah kibri yüzünden onu cezalandırdı, pişmanlığa düşürdü, kıyamete kadar adam öldürenlerin günahından onu da sorumlu tuttu.

Zamanın musibetlerinden Allah'a sığındığınız gibi, kibir aşısından Allah'a sığının. Allah, kullarından birinin kibirde bulunmasına izin verseydi, onu nebileri ve evliyası arasından seçerdi. Fakat onlara büyüklük taslamayı kötü gördü, onlar için tevazuya razı oldu. Onlar da yanaklarıyla yere kapandılar, yüzlerini toprağa dayadılar. Kanatlarını mü'minler için yaydılar. Onlar, mustazaf bir topluluktu.” (Hz. Ali -r.a.-)

“Buluttan bir damlacık indi denize. Enginliği görünce utandı. Kendi kendine, denizin karşısında ben de kimim ki... Onun varlığına göre, ben yok sayılırım” dedi. Kendisini küçük gördüğü için sedef gönlünü açtı ona, bağrına bastı ve korudu. Naz ile besledi damlacığı sedef. Kader onu o denli yüceltti ki, sultanların tacına kondurdu sonra, inci olarak. Damla kendisini alçak gördüğünden yüceldi, yokluk kapısına kapılandığı için var oldu.”
(Şeyh Sadi-i Şirazi)

Allah (c.c.) bizi kibrin zilletinden, tevazunun yüceliğine ulaştırsın. Bizleri, kul olduğunun bilinciyle hareket edenlerden eylesin ve bizleri kibir havasından korusun. Amin.
 
Üst