Nur Ayeti'ne dair...

GÖNÜLSIZIM

Well-known member
İmam Gazalî, Nur Sûresi'nin o "nurlu" 34. ayetini tefsir ediyor:
Allah semâvatın ve arzın nûrudur. O'nun nurunun temsili, içinde misbah bulunan bir mişkât gibidir. O misbah bir zücâc içindedir; o zücâc da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir zeytin ağacından çıkan yağdan tutuşturulur. Yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.

Önce, ayetteki üç kavramı Kur'ân kelimeleriyle bir kenara yazalım. (Çünkü, "fanus", "cam", "kandil", "lamba", "oyuk" gibi mealden meale değişen, hatta şaşırtan kelimeler arasında kalakalıyoruz. Divan şiirinde sağlanmış iç tutarlı "mazmun" geleneği meallerde de gerçekleşse de, netliğin kapısını daha bir aralar olsak):
1. Mişkât 2. Zücac 3.Misbah
Ayete göre, misbah zücâc içindedir, zücâc da mişkât içindedir. Yani, en dışta mişkât, mişkâtın içinde zücâc, zücâcın içinde misbah vardır.
Misbah: tevhid nuru.
Zücâc: kalbimiz
Mişkât: puslu/paslı/şerli hallerimiz
İnsan kalbi şeffaftır; içindeki tevhid nurunu olduğu gibi yansıtır. Bu yüzden "sanki inciye benzer bir yıldız gibidir." Ama, kalbimizi çevreleyen, beşeriyetimiz (şer işleyebilir halimiz) gölgelidir, paslıdır, pusludur, kara(lı)dır. Zaten ışığa parlaklık veren, ışığın aydınlığını fark ettiren etrafındaki karanlık değil midir?
Yeniden özet: İman kalp içre, kalp insan içre. Kalp ise "sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir zeytin ağacından çıkan yağdan tutuşturulur."

***
İmam'ın ayetin "doğuya da batıya da nisbet edilemeyen" ifadesine dair yorumu ise sürpriz bir kapıyı aralıyor:
Tevhid ehlinin kalbindeki tevhid nuru ne doğudan tutuşturulur ne batıdan tutuşturulur. Yani: Ne (doğudan) cennet ümidiyle parlar ne (batıdan) cehennem korkusuyla yanar.
Şu halde, ayetteki "zeytin ağacı" inceliğinin tarifini de Yunus Emre'ye bırakmak gerek: "Bana Seni gerek Seni!"

***
Nûr Suresi'nin "nurlu" ayetinin "zeytin ağacı"yla ilgili tefsirini, tam da gündemimde olduğu günün ertesi, bir Erzurum sabahında tanıştığım Nazlı ablamdan öğrendim: "Zeytin ağacı ne doğuya aittir ne batıya. Yusufeli'nde zeytin göreceksin. Mutlaka tadına bak. Giderken de eve götür." Yusufeli ve Artvin'e yolcuydum o sabah. Memleketin batısınde, Ege'de görmeye alıştığım zeytin ağaçlarını, memleketin en doğusunda, Yusufeli'nde, Artvin'de hem de karlar içinde her gördüğümde, "doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek zeytin ağacı" ifadesinin tefsirini okur gibi oldum. Bu işte bir iş var ama ne acaba?

Senai Demirci
 
Üst