Çok Büyük Bir Şeair Olan(SARIK) Sünneti Ne Kadar Yerine Getiriyoruz?

Namazda SARIK Sünneti Ne Kadar Yerine Getiriyoruz?

  • Sadece Takke Takýyorum..

    Kullanılan: 0 0.0%
  • Sarýk Takamýyorum ama Olsa Takarým....

    Kullanılan: 0 0.0%
  • Ehemmiyetini Bilmiyorum...Öðrensem Ýyi olur!

    Kullanılan: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    1

Nur_Yazar

Well-known member
Çok Büyük Bir Şeair Olan(SARIK) Sünneti Ne Kadar Yerine Getiriyoruz?
67493.jpg

namaz_secde1.jpg
 

Nur_Yazar

Well-known member
:047:SARIKLI GENÇ:047:
Mektubat 349. sahifede geçen bu tabirin mahiyeti nedir?
Evet, senelerden beridir bazı şahıslara mal edilmek istenen bu sarıklı gencin hakikatı bir şahıs değil bir şahs-ı manevi olması gerekir. Çünkü Risale-i Nur’da tekraren beyan edildiği üzere zaman, cemaat ve şahs-ı manevi zamanıdır.
Evet, Hazret-i Üstad der ki: “Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı.” (Kastamonu Lahikası sh: 6)
Yine Hazret-i Üstad diyor:a
“Risale-i Nur'un şakirdleri şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir. Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i maneviye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı İlahiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemalât ve kerameti aramıyorlar.” Emirdağ Lahikası:87 şeklindeki beyanlar, bu meselede de nazara alınmalıdır.
Keza, İslam cemiyetinde sarık en yaygın ve en üstün dinî bir kisvedir.
Evet, en mühim ve en zâhir şeairden olan sarık (imame) hakkında gelen ehadiste, şeair ciheti daha çok nazara verilmiştir.Bir hadis mealinde: “Camilere sarıklı olarak gitmek, müslümanların simasından (alâmetinden) dir” buyurulur. (Ramuz-ul Ehadis. sh: 5)
“Yine İncil'de "Sahib-üt Tâc"dır. Evet "Sahib-üt Tâc" ünvanı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a mahsustur. Tâc, ımame yani sarık demektir.” Mektubat:170
Yani İncil, Peygamberimizi A.S.M. şerefli sarık alâmeti ile nazara veriyor.
Sarığın muhafazası uğrunda ve sarığa karşı çıkarılan şapkaya muhalefetle idamı göze alan Bediüzzaman Hazretlerinin bir hadisesi şöyle nakledilir:
“İslâmî kıyafeti kat'iyyen ve aslâ tebeddül etmeyen ve kıyafetine ilişmek isteyen ve sonra kendi kendini öldürmekle tokadını yiyen Nevzad isminde Ankara valisine: "Bu sarık bu başla beraber çıkar" tarzında konuşarak boynunu göstermesi...” (Emirdağ Lahikası:19) sarık uğrunda gösterilen şehamet-i imaniyenin ibretlik bir hadisesidir.
Gayr-i müslimlerin İslâm şeairine muhalefet göstermeleri de büyük şeair olan sarığın lüzümuna delildir.
Mesela: “Bir âdi Bulgar'a veya bir nefer-i İngiliz'e veya bir serseri Fransız'a "Sarık sar. Sarmazsan hapse atılacaksın!" denilse, taassubları muktezasınca diyecek: "Hapse değil, öldürseniz bile, dinime ve milliyetime bu hakareti yapmayacağım!" Mektubat: 438)
Evet, sarığın şeair cihetiyle İslâmî hayat ve hissiyatı, millî bünyede sosyolojik te’siri ile idame ettirdiğindendir ki gizli cereyan öncelikle sarığı hedef almış ve faaliyetine baştan başlamıştır. Bid’atları tamir etmekle manen vazifedar Bediüzzaman Hazretlerinin de, sarık için hayatını ortaya koyması, çok manidar ve dikkat çekici tarihî bir hadisedir.
Bediüzzaman Hazretleri bir mahkeme müdafaasında diyor ki:
“Yirmisekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-ı Kur'aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki; "Sen Yahudi ve Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ülemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz" denilse, elbette öyle her şeyini hakikat-ı Kur'aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa, kat'iyyen yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek.”Emirdağ Lahikası 2: sh.166
Bediüzzaman Hazretlerinin şeairi korumada gösterdiği bu azimkâr ve metanetli tavrının sebebi ise: Bütün müslüman ırkların cem olmuş olduğu Müslüman Türk milletinin, bin seneden beri ruhunda ve vicdanında yerleşen dinî hissiyat ve yaşayışına muhalif olan tecavüzlere karşı; ve hem bütün hür dünyada değişmez prensipler olan din ve vicdan hürriyetlerini açıkça çiğnemek hareketine karşı, Bediüzzaman’daki bu metanet ve fedailik, İslamî şahsiyetinin icabıdır. Bunlar, unutulmaması gereken tarihî vak’alardır.
Şu halde sarık, umum şeairi temsil etme hakkına sahibdir. Buna göre sarıklı genç tabirinin bir işarî manası olarak, bid’alara karşı ve şeairi korumada hassas ve gayretli Nurun keyfiyetli şahs-ı manevilerine işaret ettiği düşünülebilir. Nurculuk hareketinin bu tarz muhafızlarının muhalifleri olduğu gibi müdafileri de olur. Kadın-erkek bütün müdafiler, bu şahs-ı manevide manen ortak oldukları gibi böyle şahs-ı maneviyi de onlar teşkil ederler.
Şimdi rü’ya bahsinde sarıklı gencin geçtiği kısma giriyoruz. Yani Bediüzzaman Hazretlerinin rüyadaki hakikatlerin te’vili ile gösterdiği işaretlerine başlıyoruz. Şöyleki:
“Senin müjdeli, mübarek ve güzel rü'yanın tabiri, Kur'an için ve bizim için (1) çok güzeldir. Hem zaman tabir etti ve ediyor, (2) tabirimize ihtiyaç bırakmıyor. Hem kısmen (3) tabiri güzel olarak çıkmış. Sen dikkat etsen anlarsın. Yalnız bir-iki noktasına işaret ederiz. Yani bir hakikat beyan ederiz. (4) Senin hakikat-ı rü'ya nev'inden olan (5) vakıalar, (6) o hakikatın temessülâtıdır. (7) Şöyle ki:
O vasi' meydanlık, âlem-i İslâmiyettir. Meydanlığın nihayetindeki mescid, Isparta vilayetidir. Etrafı bulanık çamurlu su, hal ve zamanın sefahet ve atalet ve bid'atlar bataklığıdır. Sen selâmetle, bulaşmadan, sür'atle mescide eriştiğin; herkesten evvel envâr-ı Kur'aniyeye sahib çıkıp, kalbini bozmadan sağlam kaldığına işarettir. Mesciddeki küçük cemaat ise; Hakkı, Hulusi, Sabri, Süleyman, Rüşdü, Bekir, Mustafa, Ali, Zühdü, Lütfü, Hüsrev, Re'fet gibi Sözler'in hameleleridir. (8) Ufak kürsü ise, Barla gibi küçük bir köydür. Yüksek ses ise, Sözler'deki kuvvet ve sür'at-i intişarlarına işarettir. Birinci safta sana tahsis edilen makam ise, Abdurrahman'dan sana münhal kalan yerdir. O cemaat; telsiz âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikatı ise inşâallah tamamıyla sonra çıkacak.(9) Şimdi efradı birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i İlahî ile birer şecere-i âliye hükmüne geçerler. Ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar. Sarıklı küçük genç bir zât ise; Hulusi'ye omuz omuza verecek belki geçecek birisi, naşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir. Bazılarını zannederim, fakat kat'î hükmedemem. (10) O genç, kuvve-i velayetle (11) meydana atılacak bir zâttır. Sair noktaları sen benim bedelime tabir et.” Mektubat:349
Şimdi de altı çizili yerlerin her zamana bakıp hisse verebilir olan manalarına bakalım:
1- Kur'an için ve bizim için : Yani hakaik-ı Kur’aniyeye ve hizmet-i Nuriyenin inkişafına bakan müjdelerine dikkat çekiliyor manasında....
2- ediyor:Yani rüyanın gelecek zamana bakan işaretleri var manasında...
3- kısmen : Yani rüyanın görüldüğü zaman bir kısım manası çıkmış ileride de çıkacak.
4- hakikat beyan ederiz : Yani bu rüya hayalî değil, levh-i mahfuz ve misal aleminde mukadder olup onun temessülatı olan hakikattır.
5- hakikat-ı rü'ya :“Rü'ya üç nevidir: İkisi, tabir-i Kur'anla اَضْغَاثُ اَحْلاََمٍ da dâhildir; tabire değmiyor.” Mektubat:347ifadesiyle bildirilen hayalî rüya değil, gerçek rüya kısmından olan.
6- vakıalar : Lügatta, var olan mevcûd bir hâdise demektir.
7- temessülâtıdır : var olan görüntüleridir.
8- Sözler'in hameleleridir : Yani, Nurcular dairesindeki hâlis ve sâdık şakirdlerden naşir, hâmi, muhafız gibi sıfatlara sahib haslar taifesi kıyamete kadar bulunacaktır. Burada zikredilenler, saff-ı evvel olan zatlardır.
9- sonra çıkacak : Yani saff-ı evvelin devamı manasında olan mu’temed taife, teknik gelişmeler neticesi olarak hakaik-ı Kur’aniye olan Risale-i Nur derslerini bütün dünyaya tebliğini devam ettirecek.
10- Yani Nurculuk hareketinin zaman zaman zaafa düştüğü ve asliyetini muhafaza etmek ihtiyacının doğduğu devrelerde, muhafızlık hareketine, yani şahs-ı manevinin teşekkülüne vesile olan bazı hamiyetkâr şahıslara da müşevvikane işaret olabilir. Yani Hz. Üstad, böyle muhafız bir şahs-ı maneviyi umum zaman ve mekânlara teşmil ve teşvik için muayyenlik vermiyor diye anlıyoruz.
11- kuvve-i velayetle :Yani Risale-i Nurda esas alınan velayet-i kübradır ki, şöyle tarife edilir:
“Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur'aniyeden tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.” Mektubat sh:356
Mezkûr velayet bu manada nazara alınmalıdır.
Ezcümle, neviler içinde bazı mümtaz ferdler ve meziyet sahibleri bulunur. Bunlar taayyün etmedikçe, kıyamete kadar kuvve-i maneviyeyi koruyan ümid ve şevk vesilesi olurlar. Eğer muayyen olsalar, yalnız zamanlarına münhasır kalıp gelecek zamandaki insanlar me’yusiyete düşebilirlerdi diye Bediüzzaman Hz. Şu izahatı veriyor:
Meziyetin Varsa Hafa Türabında Kalsın; Tâ Neşvünema Bulsun
Ey zîhassa-i meşhure! Taayyünle zulmetme, ger perde-i hafanın altında sen kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi.
Herbir ihvanın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimali, herbirine celbeder bir nazar-ı hürmeti.
Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükrim iken altında; üstünde zalim olursun. Güneş iken orada; burada gölge edersin.
İhvanını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zalim birer emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.
Nerede kaldı yalancı tasannu' ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i İlahî, hem o nizam-ı ahsen…” Sözler:720
Şu halde böyle ümid vesileleri, sarahaten taayyün etmemesi gerektiği gibi, tamamen de mechul olmayıp işarî haberle varlığı muhtemel mertebede olmalı.
Bu meselede dikkat edilecek cihetler vardır. Bu en büyük fitne zamanında bu mu’temed şahs-ı manevide bazı meziyet ve hususiyetlerin bulunması zaruridir. Şöyle ki:
Bu fitne-i ahirzamanın esası olan bid’alara cidden muhalif ve şeaire de cidden sahip ve nâşir olmaları ...
Kitaplara bağlı kalmak manasında olan sadakatta hassas davranmaları temayülerine göre davranmamaları...
Kitaba müstenid olarak yaptıkları hizmetin karşılığında ne dünyevî ve ne de uhrevî bir maksad ve menfaatı gaye etmemiş olmaları, fiiliyatlarında görülmesidir. Bu ise ihlasın hakikatıdır.
Mektubat’ın 349. sahifesinden alınan parçada geçen: “...naşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir” ifadesiyle bildirilen: Nurun derslerini neşretme, şahsa bağlılık yerine kitaba bağlı kalma, yani talebelik sıfatına tam sahip olmak şarttır ve bu hükümler külliyattan alınan sarih hükümlerdir.
Mezkûr hakikatlar müvacehesinde Hz.Üstad’ın şu hükmü dikkat çekici oluyor: “Nerede kaldı yalancı tasannu' ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret?” (Sözler:721)
Sarıklı genç meselesine muhatab olan merhum Hulusi Ağabeyimiz şöyle diyor:
“Hulusî Bey, bu mes’elede bazı zatların sun’î şekilde kendilerini o sarıklı genç tasavvur etmelerine üzülüyordu. Ve “Halbuki o mes’ele sun’îlikten uzak olması lâzımdır. Hem de herkesin o olabilme ihtimali vardır. Onu inhisar altına almamak lâzımdır. Edenler ne oldu sanki!.. Evet, herkes evvela gençtir. Ve her bir genç nur talebesi de o olabilme imkânı vardır. Bu açık kapılı ihtimal içindir ki, her zaman da öylesi ferdlerin çıkması mümkündir” diyordu.”
Hz. Üstâd’ımız 1955 senesinde, Isparta’da bir gün “Ben bir zaman o sarıklı genç Ceylan’dır demiştim... Hakikatta o bir kişi değildir. Muteaddid kişilerdir” demişlerdi. (Mufassal Tarihçe-i Hayat Cild 2 Sh:784 dipnotu- İkinci Baskı)

www.ittihad.com.tr
 

Nur_Yazar

Well-known member
Unutulan Sünnetler

Müsafeha etmek(iki mümin karşılaştıkları zaman toka yaparak salavat okumaları)

Kıymetsiz yerlere girerken sol ayakla girilip, sağ ayakla çıkılması
(dalgınlık hali başka)
Mübah olan yerlere sağ ayakla girilip sağ ayakla çıkılması(oda,taksi,dükkanv.s. )

Namazları başı açık kılmamak

Abdestte ayakları üç defa yıkamak

Yolculukta arkadaşlarından birini reis seçmek

Ölen kimsenin kılmadığı namazlar için iskatın yapılması için vasiyet etmesi

İstişare etmek

Sakal ve bıyık bırakmak

Çevreyi temizlemek

Çıplak ayakla namaz kılmamak

Abdest aldıktan sonra kıbleye dönüp su içmek

Suyu üç yudumda oturarak içmek

Kabristandan geçerken selam vermek ve onbir İhlas okumak

Ölüye definden sonra telkin vermek

İslam nikahı kıymak

Tırnak kesmeye şehadet parmağından başlamak

Tırnağını Cuma günü kesmek

Yatarken sağ tarafına yatmak

Abdestli yatmak

Yemeğe tuz ile başlamak

Ayakkabıyı giymeden önce ters çevirmek

Öşür vermek(farz)

Yemeğe düşen sineğin üzerine bastırmak(bir kanadında zehir diğer kanadında panzehir)

Hergün ölümü düşünmek

Gözlere sürme çekmek yatarken

Salavat okumak

Hergün tevbe etmek

Kabirleri ziyaret etmek

Güneş doğduktan yaklaşık 45 dakika sonra bir miktar uyumak

Yolda başı öne eğik yürümek

Biri seslendiğinde seslenene doğru bütün vücudu ile dönmek

Abdest aldığında ve mescide girdiğinde namaz kılmak

Misvak kullanmak

Cuma günü gusul abdesti almak

Güzel koku sürünmek

Mahrem yerleri traş etmek(En fazla15-40 günü geçmemek)

Oturarak küçük abdest bozmak(Ayakta bozmak tahrimen mekruhtur)

Abdest bozarken kıbleye dönmemek

Yemek yerken düşen lokmayı alıp yemek

Yemeği tek bir kaptan yemek

Yemekte sağ ayağı dikip sol ayak üzerinde oturmak(Askerde avcı oturuşu)

Yemekte güzel şeylerden bahsetmek(Yemekte konuşulmaz lafını aslı yoktur)

Buğday ekmeğine arpa unu karıştırmak

Günde iki öğün yemek

Cevizi peynirle yemek(Şifadır)

Başka bir şehire gittiğinde lik önce soğan yemek

Ölüm halinde su içirmek

Ceneza namazı için tesbih çekmeyi TERKETMEMEK

Ceneza namazından sonra ayakta dua yapmamak

Kabr üzerine su dökmek

Kabr balık sırtı yapmak

Cenaze evine yemek göndermek

Kabristana selam vermek(Essalamü aleyküm ya ehlel kubur)

Aksırınca,aksıran Elhamdülillah deyince duyanın Yerhamükellah( Bayanlar için Yerhamukilleh) denmesi

Namazda kıyamda iken rükuya eğilirken sol ayağı sağ ayağın yanına getirmek

Namazda sol ayak üzerine oturmak sağ ayağı dikmek

Gömleğin düğmelerini aşağıdan yukarı doğru iliklemek
Çözerken yukarıdan aşağı doğru çözmek

Üzümle ekmek yemek
 

Nur_Yazar

Well-known member
[SIZE=+2]MİSVAK VE FAYDALARI[/SIZE]



misvak_001.jpg
[SIZE=+3]P[/SIZE]eygamber Efendimiz (s.a.v.), ağız temizliğine ve diş bakımına da çok önem vermişlerdir. Bunun için misvakla dişlerini fırçalamışlar, ümmetine bu konuda tavsiyelerde bulunmuşlardır.


Misvak sıcak bölgelerde yetişen "erak" ağacının kökleridir. Lifli bir yapışı vardır. Biraz ıslatılıp ezilince fırçamsı bir hal alır. Hem mekanik hem de kimyevî olarak pek çok faydaları vardır.​


MİSVAK VE FAYDALARI


- Misvak, ağız için temizlik, Allahu Teala'nın rızasına sebep ve gözlere de ciladır.


- Misvak ağız için temizliktir ve Aziz ve Celil olan Allah'ın rızasına sebeptir.


- Misvakta on hassa vardır: Ağzı tatyib eder, diş etlerim güçlendirir, göze cila verir, balgamı giderir, dişin çürümesini önler, sünnete uygun olur, melaikeyi sevindirir, Rabbi razı eder, hasenatı artırır, mideye sıhhat verir.


- Misvak kullanın. Zira misvak ağzı temizleyen ve Rabbin rızasını kazandıran bir alettir.Bu hadis-i şeriflerde misvakın faydaları zikrediliyor. Misvak kullanmak, ağa için temizlik ve hoşluk sebebidir. Fırçalanmayan dişler sararır. aralarında ve diplerinde gıda artıkları birikir. Bunlar ağız kokusuna ve diş cürüm îlerine sebep olurlar. Diş etlerinde iltihaplanmalar olur. Misvak kullanmakla dişlerin çürümesi ve diş etlerinin iltihaplanması önlenir. Misvakın gözlere canlılık vermesi ve balgam söktürücü etkisi kimyasal özellikleriyle ilgilidir.


Allah-u Teala güze! olan şeyleri, temiz olan şeyleri sevdiği için; peygamberinin tavsiyelerine uyulmasını sevdiği için, misvak kullanılmasından hoşnut olur. Melekler de temiz olan şeyleri severler ve kötü kokulardan rahatsız olurlar. Onun için on!ar da sevinirler.


- Misvak, erkeğin fesahatini artırır.Fesahat, güzel konuşmak demektir. Sesin oluşumunda dişlerin de fonksiyonu olduğu için, temiz ve bakımlı dişlerin sesin güzelleşmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.


- Niçin sararmış dişleriniz i!e huzuruma giriyorsunuz? Misvak kullanınız! Bu hadis-i şerifte ağız ve diş bakımı yapmayanlara bir azarlama var. Kendilerine zarar verdikleri gibi, çevredeki kimseleri de kötü görünüşleri ve ağız kokularıyla rahatsız edeceklerine işaret ediliyor.


- Şu dört şeypeygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, koku sürünmek, misvak kullanmak, evlenmek.


Peygamberler insanlığın rehberleridir. Peygamber Efendimizden önceki peygamberlerin de ağız ve diş bakımına önem verdikleri, misvak kullandıkları ifade ediliyor.


- Misvak ve cuma guslü her Müslüman için gereklidir.​


MİSVAK VE KULLANIMI


- Misvak kullanmadan uyumazlardı.


- Uyudukları zaman misvak başuçlarında bulunurdu. Uyandıkları zaman da ilkönce misvak kullanırlardı.


- Misvakı enlemesine kullanır, suyu emerek içerlerdi. Üç defa nefes alır ve derlerdi ki: Bu türlü içmek daha iyi, hazmı daha kolay ve sıhhate daha uygundur.


- Aişe (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) evine girdiği zaman ilk yaptığı iş, misvak ile dişlerini temizlemek olurdu"


- Ebu Musa şöyle dedi "Ben Peygamber'in huzuruna girdim, misvağın bir ucu dilinin üzerinde bulunuyordu."


- Rasulullah (s.a.v.) hiçbir namaza misvak kullanmadan çıkmazdı.


- Rasulullah (s.a.v.) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığı zaman ağzım misvak ile ovalardı.


- Rasulullah (s.a.v.) geceleri iki rekatta bir selam vererek teheccüd namazı kılar ve her selam verişinde misvak kullanırdı.


- Abdullah ibni Abbas (r.a.), şöyle anlatmıştır:


Bir gece Peygamber'in (s.a.v.) yanında kaldım. Peygamber gecenin sonuna doğru kalkıp dışarı çıktı, semaya baktı, sonra Al-i imran süresinin şu ayetlerini okudu:


"Hakikat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirleri ardınca gelişinde temiz akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta iken, oturur iken, yanları üstünde yatar iken hep Allah'ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler. Şöyle derler: Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru."


Sonra eve döndü, misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı, sonra yattı. Sonra kalkıp tekrar dışarı çıktı ve semaya nazar etti. Yine bu ayetleri okudu. Sonra döndü, tekrar misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı.


Resulullah (s.a.v.) Efendimizin misvakla ilgili emir ve tavsiyeleri şöyle:


- Ümmetimi meşakkate düşürmüyor olsaydım, onlara her namazın önünde misvakı emrederdim.


- Ümmetime zorluk vermemiş olsaydım, her abdestte misvak kullanmalarım emrederdim.


- Oruç tuttuğunuzda sabahleyin misvak kullanın, lakin okşama doğru kullanmayın. Akşam üzeri iki dudağı kurumuş oruçlu bir kimse için misvak uygun olmaz. Zira o kurumuş dudaklar kıyamet gününde gözü önünde bir nur olacaktır.


- Sizden biri gece namaz kılmak için kalktığında misvak kullansın. Zira bir kimse namazında Kur'an okurken bir melek ağzım onun ağzına dayar ve o kimsenin ağzından bir şey çıkmaz ki, o meleğin ağzına girmiş olmasın.


- Sizin ağızlarınız Kur'an için yollardır. Onları misvakla temizleyin.


- Misvak kullanınız. Zira misvak ağzı temizleyen ve rabbi razı eden bir alettir. Cebrail her gelişinde bana misvak kullanmayı tavsiye etti. Öyle ki, bana ve ümrnetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk vereceğinden korkmamış olsaydım misvak kullanmalarım farz kılardım. Ben o kadar çok misvak kullanırdım ki, dudaklarıma iz yapmasından ve dişlerimin aşınacağından korkardım.


- Bana misvak kullanmak o derece emredildi ki, bu konuda bana bir vahiy gönderileceğini sandım.


- Ben, misvak kullanmakla o derece emredildim ki, üzerime farz kılınacağından korktum.


- Cebrail misvak kullanmayı bana o kadar tavsiye etti ki, azı dişlerimden endişe ettim.


- Misvak kullanarak kılınan namazın fazileti, misvak kullanmadan kılınan namazdan yetmiş kat fazladır.


- Misvak kullanarak kıldığım iki rekat namazı, misvak kullanmadan kıldığım yetmiş rekat namaza tercih ederim.


- Misvak olmadığında, parmak misvak yerine geçer.


Hadis-i şeriflerde ağzın her zaman temiz tutulması gerektiğim anlıyoruz. Misvak olmadığı zaman başka bir şeyle de bu temizliğin yapılabileceği ifade ediliyor. İmkanların ve araçların çok fazlalaştığı günümüzde bile toplumlar ağız ve diş sağlığına gereken önemi vermiyorlar. Resulullah (s.a.v.) Efendimizin uygulamalarının ve tavsiyelerinin ne kadar ne kadar güzel ve her zaman geçerli olduğunu görüyoruz.​



 
Üst