Elif Şafak'ın 'Aşk' romanı yakında sinemalarda...

Ukbaa

Well-known member
Yazar Elif Şafak’ın ‘Aşk’ romanı sinema filmi oluyor.

Türkiye’de çok satan romanların başında gelen; Amerika, İngiltere dahil birçok ülkede yayınlanan “Aşk”, Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü ve Ezel gibi dizilerin yapımcısı olan Ay Yapım’ın ilk sinema filmi projesi olacak.

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi etrafında gelişen eser kendi döneminde ve günümüzde geçecek. Filmin oyuncu kadrosunda uluslararası isimler de olacak.
 

Turab3

Well-known member
Güzel kitaptı..Fakat yaprak dökümü gibi yaparlarsa o zaman kitabın güzelliğini bozarlar ki olmaz umarım...

Hani Ali Rıza Bey gibi elli kere kalp krizi geçirip de ölmeyen bir dizinin yapımcısı beni kuşkulandırıyor bu :005::005:
 

iLtERiÞ

Member
İyi bir roman. Ama roman. Ama sadece roman. Akıcı bir üslup. Aksiyonu eksik değil. Cinayet var. Entrika kol geziyor satırlarda. Cinsellik ve hatta erotizm bile var. Dinsellik had safhada. Yeri geliyor, keskin ve sarsıcı bir vaaz dinliyorsunuz. Yeri geliyor, vahyin en derindeki akıntılarından mistik kokular alıyorsunuz. Bu dünya ve öte dünya öyle içiçe ki, bir anda kendinizi ahiretten dünyaya bakarken buluyorsunuz. Müthiş! Aşk'a gelince, ön kapaktan arka kapağa kadar her satıra sızmış. Flörtüöz takılmalar, dokunmalar, öpüşmeler... Siber boyutlara kadar taşmış romanın aşk/ın boyutları... Böyle bir roman her yerde kolayca bulunur. Yazanların, yazabilenlerin ellerine sağlık. Henüz bir roman bile yazamamış bir adamım. Belki de kıskanıyorum. Rabbim hassetten korusun. Beni ilgilendirmez de yazılanlar. Bana düşmez de hesap sormak... Hele eleştirmek asla haddim değil. Ama... Modernist düşüncelerin sığ ve paspal uzantılarını yalakalık ve sululuk üzerinde akan söylemlerini Hazreti Mevlânâ'nın ağzına koyuyorsan, Helal ve haram sınırlarının kasıtla aşındığı, aşıldığı laubali el hareketlerine, kaçamak bakışlara, doğallık ve içtenlik kılıfına gizlenmiş şehvet kıpırtılarına Hazreti Şems'i özne yapıyorsan, Bir de "sufilik" ve "sufi" gibi kavramlar üzerinden sanki "müslümanlık" ve "müslüman" hiç yokmuş gibi, olsa bile kale alınası değilmiş gibi, ana akım dinî yaşantıyı kenara itip Hz Mevlana ve Hz. Şems üzerinden, kadınların "dinsel dans" ederek kıvırtmalarının teşvik edildiği, sanki tesettür hiç olmamış, namazı hiç duyulmamış, şarap içilse n'olurmuş ki vurdumduymazlığını ince ince besleyen, "mühtedi" bir adamın hem de ömrünün son demlerinde bile isteye zina edebildiği kaçkın ve serkeş bir "yeni din" telkin ediyorsan, Herkese -evet, evet herkese- farz olan "tasavvuf"u, bir tür "alternatif İslam" gibi, sanki birilerinin lüksü ve hobisiymiş gibi "şeriat"ın yani İslam'ın karşısına ve yerine koyma teşebbüslerine katılıyor ve katkıda bulunuyorsan, Kadının, vahiyce net olarak tanımlanış, isteyenin azıcık kafa yorma pahasına pekâlâ hakikatini öğrenebileceği asıl ve asil yerini, Hazreti Mevlana'nın ve Hz. Şems'in hanımları üzerinden ırgalamaksa niyetin, Romansı kurgular hatırına iffetle anılması gereken bir İslam büyüğü ve hanımının "gerdek gecesi" detaylarını kanlı çarşafa varıncaya kadar görmüşcesine, göstermek isterlercesine, en azından gösterilmesini dert edinmediklerini ima edercesine fantezi konusu haline getirmekte sakınca görmüyorsan, Ayrıca, inanmadığım ve inanmak istemediğim iddialara göre, içimizden biri ve bir müslüman olarak, tüm bunları bize üstten ve dışarıdan bakan bir oryantalist edasında ve sistemli olarak icra ediyorsan... ..."aşk"ın sonunu getirdin, aşk'ı aşkın'ın karşısına koydun demektir. İnsanın içine işleyen üslubunun; farklı, itilmiş ve unutulmuş olanı gören/gösteren sıradışı bakışının, bizim "buralı" olarak kanıksadıklarımızı bize yeniden hatırlatarak aklımızı bıçak sırtında tutan tahlil yeteneğinin, birilerinin tanımladığı "Aşk"ı değil, bizim "Muhabbet"imizi anlama/anlatma yolunda istihdam edilmesi için dua etmekten başkası gelmiyor elimden, dilimden... Kalbimin ettiğini ise saklamayayım. Kalbimde buğz yok değil yazdıklarına... Yazılanların tahrip gücünü sezdiği kadar, hikayeleştirilerek "gizlenen", vahiyle bağı koparılarak "silikleştirilen", sığ tercümelerle "klişeleştirilen" malum Rumi figürüne katkısını da "görüyor." Buğzum var ama kinim yok; olsun da istemiyorum. Zira, Hz. Mevlana'nın yorumuyla "buğz" hastalık yapan bakteriye ya da virüse düşman olmaktır; "kin" ise hastaya düşman olmaktır. Vahiy buğzu emreder, kini kınar.
SENAİ DEMİRCİ


ALINTI: Senai Demirci
 

iLtERiÞ

Member
1. elif şafak'ın aşk kitabına dair yorum yazdım. bunu yaparken ben de beni okuyanlar ve yorum yapanlar da bilmeli ki, elif hanımın kendisini eleştirmiyoruz, eleştiride hedef kişi değil, kişinin ürünü ve/ya hizmetidir. yoksa, bir kardeşimizin gıyabında hakkında doğru olanları-ki doğru da olmayabilir-konuşmakla gıybete girmiş oluruz. (bakınız. söz yangını!) 2. belirttiğim gibi benimkisi bir roman eleştirisi değil, kendimi edebiyatçı saymıyorum; sadece edebiyat üzerinden yapıldığını düşündüğüm farkında olmadan yapılmış olması muhtemel sap(tır)maları gündeme getirmeye çalışıyorum. bu da kitabı tavsiye ediyor musunuz abi, diye yolumu kesen kardeşlerime cevap olması için yaptığım bir iş. diyeceksiniz ki, sen müfettiş misin? haşa, ben okuyucuyum, sadece okuyucuyum. okuyucunun satın aldığı, ciddi okumak için ömründen saatleri verdiği bir üründen memnuniyetini ya da memnuniyetsizliğini bildirme hakkı vardır. 3. bununla birlikte elif hanımın kendisini de niyetini de sorgulama hakkımız yok; kendisini iyi bilirim; sandığımdan bile iyi olması için dua ederim, bir yazarda olması gereken içtenliğe sahiptir. yazdıklarına kalıbını değil kalbini koyduğunu biliyorum. eliyle değil yüreğiyle yazıyor. 4. aşk kitabı, mevlana'yı gündeme getirerek, umuyorum ki, kimi tanıklıklarımın da gösterdiği gibi, mesnevi'ye ve diğer eserlere dikkat çekerek okuyucuyu gerçek aşkı okumaya teşvik etmiştir, edecektir. kitabın itikada dair malul yanları ise, yeterince içeriden yaşanmamış, henüz aşkla içine girilmemiş ama bir an önce yazma aşkıyla yanıp tutuşulmuş bir konuyu yazarken ortaya çıkacak olağan acemilikler ve sakarlıklar olarak görülmeli. sen daha iyisini yazdın mı da, elif şafak'ı kötü yazmakla eleştiriyorsun diye sorarlar adama. 5. kitap, çokça unuttuğumuz bir gerçeği, mevlana ve şems etkileşimini ortaya koymuş, altını çizmiştir. bundan böyle konya'ya gidenler bir de şems'in kabrini ziyaret edip, şems'in kitabını da sorarlar ümidindeyim. ki bir kitabı var; o da kitabın kendi yapısından kaynaklanan tercüme zorluklarıyla malul, inşaallah yakında hep birlikte bu sorunu çözülmüş olarak güzel güzel okuruz. 6. mevlana'yı sadece mesnevi'den okumak yeterli değil; kaldı ki mesnevi'den okusanız bile, sığ tercümelerle klişeleştirilmiş, kur'an ve hadis bağları kopartılarak gizlenmiş ve en kötüsü hissesi bir kenara bırakılmış kıssalarla hikayeleştirilmiş mesneviler okumuş olabilirsiniz. fihimafih (ille de iz yayıncılık'ınki) ve divan-ı kebir, mecalis-i seb'a da okunmalıdır. 7. kitabın daha detaylı ve teknik, bana göre hayli insaflı olmakla birlikte keskin bir eleştirisini okumak isterseniz. dücane cündioğlu'nun üç uzun yazısını salık veririm: Mevlana ve Şems ve aşk - Dücane Cündioğlu - 05.08.2010 - Yazarlar - Yeni Şafak Aklın kaleminden kırk kurallı aşk - Dücane Cündioğlu - 30.08.2009 - Yazarlar - Yeni Şafak New age: Müzik ve dans ve dua - Dücane Cündioğlu - 05.08.2010 - Yazarlar - Yeni Şafak 8. peki, kitap hepten mi kötü; hiç ele alınmamalı mı? haşa! kitabın hiç mi olumlu yorumu yok... elbette ki var, hak verebileceğiniz o kadar çok olumlu yorumu var ki.. dilediğiniz kadar okuyabilirsiniz. 9. kitabı okuyanlar zarar mı etti; hayır en azından "okudular", ellerinde bir kitapla göründüler. lüzumsuz bir sürü detayı, salyangoz süratiyle gösteren, seyircisini aptal yerine koyup-hoş seyirci de aptal yerinde durmaya hevesli gibi-üç saniye sonra bitecek bölüme 15 dakika reklam sokan, elde sıfırın altını bırakan diziler karşısında geçirilen vakte göre son derece asil ve onurlu bir eylemdir elif şafak'ın aşk kitabını okumak, okuyacak olmak. ben bir defa daha okumaya hazırım... 10. yazma eylemi, hakkını veremeyeceğimiz kadar büyük bir emektir; yazan herkese saygı duymalısınız; fikrine olmasa da en azından emeğine... ki elif şafak bunları kat kat hak ediyor. okuma eylemi de son derece asil bir eylemdir; seyreden değil okuyan olduğunuz müddetçe doğruya yakın olursunuz. elif şafak okumak da israf değildir.
SENAİ DEMİRCİ
ALINTI: Senai Demirci
 

nurul reþha

Well-known member
Elif Şafak'ın aşk romanını bitirdikten sonra bir hafta kendime gelemedim. sinemasınıda izlersem bilemiyorum artık birde en son yürekler ölürü bir gecede bitirdiğimi bilirim 250.sayfasından sonrasını ağlayarak okumuştum :(
 

duygu_bulut

Well-known member
Modernist düşüncelerin sığ ve paspal uzantılarını yalakalık ve sululuk üzerinde akan söylemlerini Hazreti Mevlânâ'nın ağzına koyuyorsan, Helal ve haram sınırlarının kasıtla aşındığı, aşıldığı laubali el hareketlerine, kaçamak bakışlara, doğallık ve içtenlik kılıfına gizlenmiş şehvet kıpırtılarına Hazreti Şems'i özne yapıyorsan, Bir de "sufilik" ve "sufi" gibi kavramlar üzerinden sanki "müslümanlık" ve "müslüman" hiç yokmuş gibi, olsa bile kale alınası değilmiş gibi, ana akım dinî yaşantıyı kenara itip Hz Mevlana ve Hz. Şems üzerinden, kadınların "dinsel dans" ederek kıvırtmalarının teşvik edildiği, sanki tesettür hiç olmamış, namazı hiç duyulmamış, şarap içilse n'olurmuş ki vurdumduymazlığını ince ince besleyen, "mühtedi" bir adamın hem de ömrünün son demlerinde bile isteye zina edebildiği kaçkın ve serkeş bir "yeni din" telkin ediyorsan, Herkese -evet, evet herkese- farz olan "tasavvuf"u, bir tür "alternatif İslam" gibi, sanki birilerinin lüksü ve hobisiymiş gibi "şeriat"ın yani İslam'ın karşısına ve yerine koyma teşebbüslerine katılıyor ve katkıda bulunuyorsan, Kadının, vahiyce net olarak tanımlanış, isteyenin azıcık kafa yorma pahasına pekâlâ hakikatini öğrenebileceği asıl ve asil yerini, Hazreti Mevlana'nın ve Hz. Şems'in hanımları üzerinden ırgalamaksa niyetin, Romansı kurgular hatırına iffetle anılması gereken bir İslam büyüğü ve hanımının "gerdek gecesi" detaylarını kanlı çarşafa varıncaya kadar görmüşcesine, göstermek isterlercesine, en azından gösterilmesini dert edinmediklerini ima edercesine fantezi konusu haline getirmekte sakınca görmüyorsan, Ayrıca, inanmadığım ve inanmak istemediğim iddialara göre, içimizden biri ve bir müslüman olarak, tüm bunları bize üstten ve dışarıdan bakan bir oryantalist edasında ve sistemli olarak icra ediyorsan... ..."aşk"ın sonunu getirdin, aşk'ı aşkın'ın karşısına koydun demektir. İnsanın içine işleyen üslubunun; farklı, itilmiş ve unutulmuş olanı gören/gösteren sıradışı bakışının, bizim "buralı" olarak kanıksadıklarımızı bize yeniden hatırlatarak aklımızı bıçak sırtında tutan tahlil yeteneğinin, birilerinin tanımladığı "Aşk"ı değil, bizim "Muhabbet"imizi anlama/anlatma yolunda istihdam edilmesi için dua etmekten başkası gelmiyor elimden, dilimden... Kalbimin ettiğini ise saklamayayım. Kalbimde buğz yok değil yazdıklarına... Yazılanların tahrip gücünü sezdiği kadar, hikayeleştirilerek "gizlenen", vahiyle bağı koparılarak "silikleştirilen", sığ tercümelerle "klişeleştirilen" malum Rumi figürüne katkısını da "görüyor." Buğzum var ama kinim yok; olsun da istemiyorum. Zira, Hz. Mevlana'nın yorumuyla "buğz" hastalık yapan bakteriye ya da virüse düşman olmaktır; "kin" ise hastaya düşman olmaktır. Vahiy buğzu emreder, kini kınar.
SENAİ DEMİRCİ


ALINTI: Senai Demirci

Senai hocamız hislerime tercüman olmuş gerçekten :), ben bu yorumunu okumamıştım... bende beğenmemiştim ve açıkcası okunmamasını istiyordum, çevremdeki insanlara tavsiye etmiyordum.. tabi beğenenlerede saygı duyuyorum... paylaşım için teşekkürler..
 
Üst