Imam-i Azam Ve Kadilik

ARİF

Well-known member
İMAM-I AZAM VE KADILIK
Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu.

Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.

- Ben kadılık yapamam, dedi.

Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı:

- Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın!

İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi:

- Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam,
 

Tarihci

Marmara Tarih
İMAM-I AZAM VE KADILIK
Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu.

Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.

- Ben kadılık yapamam, dedi.

Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı:

- Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın!

İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi:

- Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam,


ve yapana kadar da her gün arttırılarak kırbaç cezasına çarptırılmış ve bu şekilde vefat etmiştir..
 

efe43

Well-known member
ve yapana kadar da her gün arttırılarak kırbaç cezasına çarptırılmış ve bu şekilde vefat etmiştir..
ALLAHALLAH hadiseyi biliyordum ama sonucunun böyle olduğunu değil hayret halife hem layık göreceksin hemde ceza vereceksin insanlar böyle işte kendi dedikleri olmadımı ...ALLAH hepimizi af etsin.
 

Tarihci

Marmara Tarih
halife layık görüyor evet ve otorite olarak da tek kişi imamı Azam ancak görevi kabul etmiyor, kendisinin binlerce içtihadı var ama iş iki kişi arasında realde hükm vermeye gelince o vebale girmek istemiyor, halife de işi ehline vermek istiyor ve emrine karşı gelindiği için otoritesini de korumak adına ceza veriyor..
 

ARİF

Well-known member
halife layık görüyor evet ve otorite olarak da tek kişi imamı Azam ancak görevi kabul etmiyor, kendisinin binlerce içtihadı var ama iş iki kişi arasında realde hükm vermeye gelince o vebale girmek istemiyor, halife de işi ehline vermek istiyor ve emrine karşı gelindiği için otoritesini de korumak adına ceza veriyor..

sizce halife haklımı yani daha doğru bir ifadeyle kim haklı?:confused:
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Himmm şöyle Düşünebiliriz Imam-i Azam 12 Büyük Imamdan Biri Karşisindaki Halife
Fakat Halifelerin Bazilarinda çözülme Olabilmiş Ama Yine De Halife

Imam-i Azam'in Cevabi çok Güzel

Halifenin Cezasi Da çok Fena ...

Sonuç Nur Hadimi Işin Içinden Yine çikamaz:(
 

ARİF

Well-known member
ben imam-ı azam dan yana tavır alıyorum taraf oluyorum (bence halife o müthiş cevap karşısında o nu tekrar taktir etmeliymiş)
HALİFE ÖMER:Peygamberimiz?in amcası Hz. Abbas anlatır. Bu çarpıcı hâdiseyi şiirleştirmek de Akif'e nasip olur.
Hz. Ömer'in halifeliği devrinde (634-644) bir gece, Hz. Abbas evinden çıkar. Devlet başkanı konumunda olan Hz. Ömer'i görmek, ziyaret etmek ister. Akşam olmuş, gece epeyce ilerlemiştir. Hz. Abbas, Medine'nin ıssız sokaklarından, Hz. Ömer'in evine doğru ilerlerken, karanlığın içinde bembeyaz bir hırkaya bürünmüş, heybetli heybetli yürüyen bir adamla karşılaşır, selâmlaşırlar. Kâinatın Efendisi'nin amcası, bir bakar ki, karşısındaki Hz. Ömer'dir. Ona, ?Ya Ömer! Böyle geç vakit, bu ne iş?? diye sorar. Hz. Ömer, Medine'nin mahallelerini dolaşmaya çıktığını söyler ve gel beraber dolaşalım diye onu da davet eder.
İki büyük insan, Medine sokaklarını birlikte dolaşmaya başlar. Etraf, büyük bir sessizlik içindedir. Medine, huzur içinde uyumaktadır. Çünkü başında, insanlık tarihine adalet timsali olarak geçecek, hükmettiği geniş İslâm coğrafyasına hak ve hukuku hâkim kılacak Hz.Ömer bulunmaktadır. Hz. Abbas bir huzur içinde uyuyan mutlu ve kutlu beldeye, bir de halifeye bakar. Ömer, o yüce kâmetiyle ona, bir sıyanet meleği, bir nur yığını içinde uyanık bir yıldız gibi görünür. Ömer her evin önünde durur, içerdekilerin haberi olmadan dinler. Böylece, en harap bir yapıyı, en küçük bir evi bile ihmal etmeden, Medine sokaklarını adım adım dolaşırlar. Nihayet evler biter, şehrin dışına çıkarlar. Orada bir çadırla karşılaşırlar.
Çadırda, ihtiyar bir kadın ve ?açız açız!? diye feryat eden minnacık çocuklardan başka kimse yoktur. Akif, bu manzarayı ne güzel anlatır:
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın,
"Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının,
Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini;
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini
-Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek?
Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek
Çocukların yeniden başlamıştı nâleleri?
Bu hazin tablo karşısında Hz. Abbas ve Hz. Ömer, selâm verip çadıra girerler. İhtiyar kadın, asık bir yüzle selâmlarını alır. Ömer, ihtiyar kadına sorar:
-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?
Kadın:
-Bugün ikinci gün, aç kaldılar? diye cevap verir.
?O halde niçin önlerine biraz yemek koyup, karınlarını doyurmuyorsun?? diye soran Hz. Ömer'e kadın, ekmeklerinin ve yemeklerinin olmadığını, çömleğin içinde çakıl taşları bulunduğunu, onları kaynatarak çocukları avutmaya çalıştığını anlatır. Bunun üzerine Ömer, kadına; kocası, oğlu, kardeşi, bir yakın akrabası, onlara yardım edecek hiçbir kimsenin de mi olmadığını sorar. Kadın bütün erkek akrabalarının öldüğünü, kimi kimsesi olmadığını, yanında ?açız? diye feryat eden bu çocukların torunları olduğunu söyler. Bunun üzerine Ömer, kendini tanıtmadan, hâlini niçin emire (halifeye) anlatmadığını sorar. Fakat kadından hiç beklemediği çok ağır bir cevap alır. Kadın karşısındakinin Halife Ömer olduğunu bilmeden şöyle beddua eder:
Emir?e öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah!
Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun?
Ömer, belâsını dünyada isterim bulsun!
Halife Ömer, büyük bir hayret içindedir. "Ne yaptı teyze, Ömer böyle beddua edecek" diye sorar. Kadın, kendisinin yetim avuturken, halifenin uyumaması gerektiğini, kendilerinin halifenin idaresinde, ona Allah'ın bir emaneti olduklarını, ama arayıp sorulmadıklarını yana yakıla anlatır. Ve kendisine "Zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez, gidip söylemezsen ne haldesin bilemez." diye mazeret sayıp döken Ömer'in hiçbir mazeretini kabul etmez. ?Mademki, insanlarıyla gereğince ilgilenemeyecekti, o halde niçin hilafeti zamanında kabul etti.? der, bu özrün çürük bir özür olduğunu ifade eder.
Bu arada, çocukların feryatları daha da yükselir. Torunlarının bu içler acısı durumu karşısında ihtiyar kadının öfkesi artık çılgın bir hâl alır. Ve kadın bu öfke ile ellerini açar. Halife Ömer'e beddualar yağdırır:
-Şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine,
Ömer! Savâik-ı tel'in olur, iner tepene!
Yetîmin âhını yağmur duâsı zannetme:
O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir ademe!
"Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver?"
"Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!"
Gidip de söyliyeyim hâ?... Dilencilik yapamam!
Ömer de kim? Benim ondan kerim adamdı babam,
Ölür de yüz suyu dökemem sizin Halîfe?nize!...
Ömer, kadının bu son sözleriyle, beyninden vurulmuşa döner. Sesi titreyerek "Haklısın teyze, avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim." der. Sonrasını ise Allah Resûlü?nün amcası Hz. Abbas şöyle anlatır:
Halife önde, bitik, suçlu, münfa?il, nâdim;
Ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık
Sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
Köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor!
Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına;
Dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.
Halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle
Arandı her yeri, bir mum yakıp ale?l-acele.
-Şu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;
Bu testi yağ doludur, el verir o yük de sana.
Çuval Halîfe?de, yağ bende, çıktık anbardan;
Kilitleyip geri döndük deminki yollardan.
Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer yaralı;
Dedim ki:
-Ben götüreydim? Verir misin çuvalı?
-Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
Vebâli kendine aittir İbni Hattâb'ın.
Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?
Yarın huzûr-ı İlâhî?de, kimseler Ömer'in
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle
Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer?den onu!
Bir ihtiyar karı bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!
Yetîmi, girye-i hüsrân alır, Ömer mes'ûl!
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri,
O damla, bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!
Ömer duyulmada her kalbin inkisarından;
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
Ömer halîfe iken, başka kim çıkar mes'ûl?
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü cehûl!
Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den?
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı (yükü) sırtına sen?
Medine'nin karanlık sokaklarında, yük altında inleyen ve mesûliyet duygusuyla perişan olmuş Ömer'i, Hz. Abbas teselli etmeye çalışır. Un çuvalının altında yorulan ve iki büklüm olan Ömer: ?Uzak mı yol? Daha çok var mı?' diye sorar. Hz. Abbas çok az kaldığını söyler. Nihayet ihtiyar kadının çadırına gelirler. Ömer'in artık mecali kalmamıştır. Nefes nefese sırtındaki un çuvalını indirir. Kenara koyar. Ardından tenceredeki çakıl taşlarını atar, tencereye un ve yağ katar. İhtiyar kadın da yakmak için yaş diken getirir. Bu yaş dikenleri tutuşturmak için Ömer, beyaz sakalları ile yerleri süpürerek terler içinde mücadele eder, dumanlar içinde kalır. Nihayet ocak tutuşur, yemek pişer. Ömer, pişen yemeği çocuklara bir bir yedirir. Çocuklar doyunca, çadırda mâtem havası biter, cıvıl cıvıl, sevinç dolu bir hava eser. Çocuklar oynamaya başlar, ihtiyar kadın da neşe içindedir. Bu tabloyu gören Ömer, mutluluktan kendinden geçer. Bu arada neredeyse sabah olmaktadır. Bundan sonrasını yine Allah Rasûlü'nün amcasından dinleyelim:
-Dedim:
-Sabah oluyor kalkalım?
-Evet, haydi!
Yarın Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul;
Emîr'e söyleriz, elbette hayr olur me'mul. (bir hayır umulur)
İhtiyar kadın, hâlâ karşısındakinin, mü'minlerin emîri Hz. Ömer olduğunu bilmemektedir. Sevinç içinde, yüzü güler ve geleceğini söyler. Sonrasını yine Hz. Abbas anlatır:
Biz de çıktık vedâ edip artık
Hiç görünmeksizin gelip geçene,
Doğru indik Halîfe'nin evine
"Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver."
Diye, koyvermiyordu, çünkü, Ömer.
Az sonra sabah olur. Etraf aydınlanır. Gece boyu huzur içinde uyuyan şehir, tamamen uyanır. Allah Rasûlü'nün Halifesi Ömer'le, Allah Rasûlü'nün amcası Hz. Abbas sabahleyin erkenden birlikte halifenin makamına gelirler. Öğleden sonra, akşamki ihtiyar kadının yanlarına çıkagelir. İhtiyar kadını büyük bir sevgi ve saygıyla karşılayan Hz. Ömer, ona şöyle hitap eder:
-Galibâ, teyze, uykusuz kaldın!
İşte bağlanmak üzredir nafakan,
Alacaksın her ay gelip buradan.
Şimdi affeyledin, değil mi beni?
İhtiyar kadın, büyük bir şaşkınlık içindedir. Akşam çadırına gelen, onca beddua ettiği, lânetler yağdırdığı, daha sonra sırtında çuvalla un getiren, ocağı yakan, yemeği pişiren, torunlarını bir bir doyuran adam, uçsuz bucaksız ülkelerin hâkimi, Allah Resûlü'nün Halifesi Hz. Ömer'dir. Bunca bedduayı işitmesine rağmen, hiç kızmamış, hiç öfkelenmemiş, büyük bir mesuliyet duygusu içinde hareket etmiş, şimdi de kendisine hazineden maaş bağlamış, karşısında iki büklüm olmuş af dilemektedir.
Bu tablo karşısında hayretler içindeki ihtiyar kadın, mütebessim çehresi ve sevinç dolu ışıl ışıl gözleriyle Allah Resûlü'nün Halifesi?ne bakar, başı dimdik bir şekilde, ona, bir tek cümleyle cevap verir:
Böyle göster, fakat adâletini.
insanın o devirde yaşayası geliyor...halife var halife var demekki...
 

osman43

Well-known member
imamı azamın küçükken 10 yaşlarında bir çocukken yaşadığı bir hadise geldi aklıma adamın biri allahın hakikatlerinin anlatıldığı bir ortamda gelip kafa karıştırmak ister ve derki ben görmediğim bir şeye inanmam der oradakiler adama cevap veremezler imamı azam kalkarak derki sana görmediğinşeyi düşünmene sebep aklını göster bakalım der ve adamı orada mat eder.hadiseyi aklımda kaldığı şekliyle aktarıyorum hata ve kusurumuzu af ediniz.
 
Üst