Açıklamalı - 20.SÖZ- 2.Makam - Kur-an'ın içinde herşey bulunur...

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât


YİRMİNCİ SÖZÜN İKİNCİ MAKAMI


Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân

sozler_306_1.gif

"Ne yaş, ne de kuru hiçbirşey yoktur ki apaçık bir kitapta yazılmış olmasın"
(En'am suresinin 59. ayet)

ON DÖRT SENE EVVEL (şimdi otuz seneden geçti), şu âyetin bir sırrına dair,İşârâtü’l-İ’câz namındaki tefsirimde, Arabiyyü’l-ibâre bir bahis yazmıştım. Şimdi, arzuları bence hemmiyetli olan iki kardeşim, o bahse dair Türkçe olarak bir parça izah istediler.Ben de Cenâb-ı Hakkın tevfikine itimaden ve Kur’ân’ın feyzine istinaden diyorum ki:

Bir kavle göre, Kitâb-ı Mübîn, Kur’ân’dan ibarettir.Yaş ve kuru herşey içinde bulunduğunu, şu âyet-i kerime beyan ediyor. Öyle mi? Evet, herşey içinde bulunur. Fakat herkes herşeyi içinde göremez. Zira muhtelif derecelerde bulunur. Bazan çekirdekleri, bazan nüveleri, bazan icmalleri, bazan düsturları, bazan alâmetleri, ya sarahaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhâmen, ya ihtar tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur’ân’a münasip bir tarzda ve iktizâ-yı makam münasebetinde, şu tarzların birisiyle ifade ediliyor.

Bir bardağın içine su koysak;
İçine bir iki çakıl taşı, biraz şeker, biraz tuz, biraz kum koysak..
Hepsini karıştırsak biliriz ki o bardakta
Hem su hem kum hem çakıl ve hem de şekerle tuz bulunur.
Ama bizim gözlerimiz bunları ayrı ayrı seçmez.
Tuzu görmeyen gözün, kendi görme kuvvetine güvenip
ona isnad edip, bunda tuz yoktur demesi ne kadar muhal olduğu aşikardır.
Bu hali ile kendi acziyetini, kendi kısıtlılığını, kendi düz mantığını ifade ettiği gibi
Hakikati inkar etmesi, o hakikatin yokluğunu gerektirmez, hakikate bir zarar vermez.

Kur'an-ı Kerim kainatı içinde barındıran bir kitap olarak verilmiş bizlere.
Bizler o kitaba ilim gözü ile, iman gözü ile, kalb gözü ile bakıyoruz.
Kendi kabiliyetimiz nisbetinde de içindekileri görebiliyoruz veya göremiyoruz.
"Her şey bu kitapta vardır" a karşılık ben görmedim öyleyse yoktur,
olamaz demek tuzlu suda tuzu görmeyen adamın tuzu inkar etmesine benzer.

Nasıl tuzu sudan ayırmak için bir süreç gerekiyor.
Aynen öyle de Kur'an-ı Kerim’deki hakikatleri de görmek anlamak için bir süreç gerekiyor.

Ezcümle:
Beşerin san’at ve fen cihetindeki terakkiyatlarının neticesi olan havârık-ı san’at ve garâib-i fen olarak tayyare, elektrik, şimendifer, telgraf gibi şeyler vücuda gelmiş ve beşerin hayat-ı maddiyesinde en büyük mevki almışlar. Elbette, umum nev-i beşere hitap eden Kur’ân-ı Hakîm, şunları mühmel bırakmaz. Evet, bırakmamış, iki cihetle onlara da işaret etmiştir.

Zaman oluyor ki madem Kur'an’da herşey var,
Neden teknolojik gelişmeler, nano bilgisayarlar,
kuantum teknolojisi vs orda anlatılmıyor gibi iddalarla karşılaşıyoruz.
Veya şeytan bunlar aklımıza düşürüyor.

İçinde kainatı evveli ahiri her olayı ihtiva eden bir kitabın
böyle konulardan bahsetmemesi, bunların anlatılmıyor olması mümkün değildir.
Biz göremiyorsak, demek doğru bakamıyoruz.

Peki nasıl bakacağız ve nasıl anlatılıyor bu icadlar, durumlar
İki cihetle onlara da işaret etmiştir.

Birinci cihet:
Mu’cizât-ı enbiya suretiyle.

Her bir peygamberin kendine has verilmiş mucizeleri var.
Evet aslında onlar peygamberdir ve pek tabi ki mucizeleri olacak.

Peki bunların bizim kitabımıza girmesindeki hikmet nedir?
Neden bu mucizeler bu kitapta anlatılmış?

Üstad hazretlerinin çağdaşları olan
Onunla aynı dönemlerde yaşamış olan
Ve öncesinde yaşamış olan alimlerin bu konudaki görüşleri mucizedir,
Peygamberlik iddialarının ispatı cihetinde verilen ilahi ikramlardır.

Lakin bir yönü daha vardır ki;
Akla mantığa savaş açılmış bu zamanda
En muannidleri bile susturabilcek cevabı da odur ki
Her bir harfinde bile pek çok hikmetleri bulunan
kitabımızda bu hadiselere yer verilmiş.

İnsaniyetin beşeriyetin çıkabileceği ufukları göstermiş.
Bilime yol açmış, diğer hikmetleri yanında bu hikmetleri için de oraya konmuştur.
Belkıs’ın tahtının göz kapayıp açana kadar
kilometrelerce öteden getirilmesi belki fizikçilere bir yol göstermedir.
Bakın bu kitapta haşa yalan fasarya yok,
Ve böyle bir olay olabiliyor, madem olabiliyor araştırınız bulunuz.

Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesini örnek alınız.
Siz de tıpta çalışınız, ufkunuz bu kadar geniştir.
O bir peygamberdi, mucize ile bu durumu kendisinde zuhur ettirdik.
Siz de beşer olarak, insan olarak, sebebleri bir araya getiriniz.
Size de aynı durumu aynı sonucu verelim.

Sebebleri toplamak, o alanda çalışmayı gerektirir.
Bugün tıp hala ölüleri diriltecek sebebleri bulamadı.
Işınlanmak için gereken sebebleri bir araya getiremedi.
Bu fiili duayı yapabilecek teknolojiyi geliştiremedi.
Trenden, uçaktan söz edip neden bunlar Kur'an’da geçmiyor deniyor.
Ama aslında hala Kur'an da belirtilen ufuklara erişilemedi.
Gericilikten dem vuranların da kulaklarını çınlasın.

İkinci kısım şudur ki:
Bazı hâdisât-ı tarihiye suretinde işaret eder.

sozler_307_1.gif

Hendeklerin sahipleri helâk edildi. (İçi) yakıt dolu ateşin (sahipleri). Ki onlar, onun (ateşin) etrafında oturmuşlardı. Ve onlar, mü'minlere yaptıkları şeyleri seyrediyorlardı. Ve onlardan intikam almaları, Aziz ve Hamîd olan Allah'a îmân etmelerinden başka bir şey için değildi. (Buruc suresi 4-8.ayet)

Kezâ
sozler_307_2.gif

Onlar için ayetlerden birisi de, zürriyetlerini bir gemide taşımamızdır. Daha buna benzer, binmeleri için bir çoklarını yaratmışızdır. (Yâsin Suresi: 41-42)

gibi âyetlerle şimendifere işaret ettiği gibi,
sozler_307_3.gif

Allah, göklerin ve yerin nuru'dur. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir. (Nur 35. ayet)

âyeti, pek çok envâra, esrâra işaretle beraber, elektriğe dahi remzediyor. Şu ikinci kısım, hem çok zatlar onlarla uğraştığından, hem çok dikkat ve izaha muhtaç olduğundan ve hem çok olduğundan, şimdilik şimendifer ve elektriğe işaret eden şu âyetlerle iktifâ edip o kapıyı açmayacağım.

Evet…
Görmek için bakana ne kadar açık kapılar ne kadar engin ufuklar var.
Rabbim gözlüklerden kurtulup gerçekten hakikati arayanlardan eylesin.
Üstad hazretleri Risale-i Nur’u gazete okur gibi okumayın diyor.

Risale-i Nur gazete gibi okunmazda
kaynağı boş gözlerle gelip geçen heveslerle okunabilir mi?
Okuyan ondan bir şey anlayabilir mi?
Anlamayıpta gelip bu da ne yahu olmaz böyle diyen haklı olabilir mi?
Olmadığını kavli leyn ile anlatanlardan oluruz inşallah..

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30'da sohbet kanalında yapılan derstir.
 

La-Tahzen

Well-known member
Rabbim razı olsun kardeşim..üstadım zaman tarikat zamanı değil hakikat zamanı demiş ki hikmetlerinden biri de asrımızın insanı sorularına cevap ararken aklen fikren mantıken isbatlar istiyor ve her şekilde tatmin olmak istiyor ki inansın kabullensin..gözünün görmediğine aklının yatmadığına inanmıyor ...lakin risaleler hakikatın dürbünüyle öyle aşikarane bizlere gösteriyorki ruh kalp akıl tam olarak hissesini alıyor..akılları tatmin kalpleri teskin ediyor...ELHAMDÜLİLLAH ki Rabbim bu risaleleri ve üstadı tanımakla bizleri nimetlendirmiş..binler hamd ve senalar olsun...kalplerimizin asıl sahibi bizlere okuyup anlamayı anladığımızla amel etmeyi nasip etsin inşallah..bol feyizler...
 
Üst