Açıklamalı - Kastamonu lah.- Risale-i Nur'da görülen tekrar gereksiz mi?

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

Bugünlerde, tefsirin ve Onuncu Sözün tevafukatına baktım.
Kendi kendime dedim ki: Bu ziyade tafsilât israftır.
Ehemmiyetli meseleler çoktur, vakit zayi olmasın.

Dikkatimizi çekmiştir ki külliyatın çok yerlerinde.
Benzer meseleler hatta bazen aynı cümlelerle tekrar edilir.
Haşir mevzusu, tevhid-i ilahi, nübüvvet gibi
Ve daha farklı bir çok mesele farklı yerlerde tekrar tekrar anlatılır.

Bunu gören Üstad hazretlerinin, yukarıdaki gibi bir soru geliyor aklına.

Bu ziyade tafsilât israftır.
Ehemmiyetli meseleler çoktur, vakit zayi olmasın.
Birden ihtar edildi ki:
O tevafuk altında çok ehemmiyetli bir mesele vardır.

Tevafuk, rast gelme, içinde kendi kendine olması
mümkün görünmeyecek kadar net şekilde
bir irade olduğu görülen olaylar durumlar.

Hem madem tevafukta bir inâyet-i hâssa
ve iltifat-ı rahmanî Risale-i Nur’a karşı tezahür etmiş,
o iltifata karşı hiss-i şükran ve memnuniyet ve müteşekkirâne sevinç
ne kadar ifratkârâne de olsa israf olamaz.

Evet, Risale-i Nur’daki bu tekrarın
aslında gereksiz bir durum olmadığını
Tersine özel bir ikram, bir inayet olduğunu görüyoruz..
Üstad hazretleri çok yerlerde kendiside ifade etmiştir ki
Bu eserler kendi iradesi ile bilgisi ile
öğrendikleri ile yazılmamış.
Yazılması sırasında yanında olan talebeleri de
durumu bu şekilde anlatıyorlar.

Üstad hazretleri abdest alır, ayağa kalkar, kıbleye döner,
başlarmış anlatmaya …
Bu halleri ve daha farklı bir çok durum,
bu eserlerin başka bir irade ile yazıldığını gösteriyor.

Madem işin içinde bir başka irade var,
O irade, her nasıl yazdırdıysa, nasıl anlattıysa,
O şekilde kalması uygundur.
Madem tekrar etmiş konular, bunda dahi bir inayet vardır.
Ve bu durumun fark edilmesinin ardından,
bu hediyeye ne kadar teşekkür edilse azdır diyor.
Ve yine ihtar edildi diyor, bu şekilde bir uyarı geldiğini ifade ediyor.

Olabilir ki, şuanda bile bu anlatımlar abartılı gelebilir.
İnsan durumları, olanları gördüğü gibi algılamaya,
ve kendi kıstasları ile yorumlaya meyilli..
Biz yaşamadıysak, biz görmediysek olamaz gibi geliyor, abartılı gibi geliyor
Bu kuşkuyu şöyle gidermeye çalışalım ve sonra okumaya devam edelim inşallah..

Her birimiz muhakkak yaşamışızdır ki,
Ne zaman ibadette hassasiyet göstersek
şahsi okumalarımıza, çalışmalarımıza, zikirlerimize ağırlık versek
farklı bir manevi hale gireriz, daha huzurlu oluruz.
ve olayları çok daha farklı değerlendirmeye başlarız.

Bir çiçek bir yağmur damlası bir ayet
Aslında ne kadar çok anlam taşıyor, az biraz görmeye başlarız.

Üstad hazretleri seksen küsür sene ömrünü
hep bu halde geçirmiş.
Kendisini haramdan, günahtan uzak tutmuş.
Ona bu şekilde iltifatlar olası,
"İhtarlar gelmesi", "kalbine denmesi"
kadar doğal başka bir şey olamaz sanırım.

Bu ihtar mücmelini iki cihetle izah edeceğim.

Birincisi:
her şeyde -ne kadar cüz’î de olsa- bir kast ve iradenin cilvesi bulunmasıdır;
tesadüf, hakikî olarak olmamasıdır.
Evet, kesretin en çok dağınık ve en ziyade tesadüfe verilen
kelimattaki hurufatın vaziyetleridir.
Hususan kitabette, madem hiç münasebeti olmayan
ve ihtiyar-ı beşerî karışmayan hurufatın vaziyetlerinde bir tenasüp,
bir nizam bulunuyor; elbette bir irade-i gaybiye tahtında vaziyetler veriliyor.

Hiç birşey daire-i ilim ve kudretinden hariç olmadığı gibi,
daire-i irade ve meşietinden dahi hariç değildir ki,
böyle cüz’î ve dağınık şeylerde dahi bir tenasüp gözetiliyor ve tanzim ediliyor.

Ve o tanzim içinde ve irade-i âmme cilvesinde, bir inâyet-i hassa suretinde,
Risale-i Nur’a bir imtiyaz nev’inde hususî bir teveccüh ve iltifat görülmüş.
Ben, bu derin meseleyi görmek için İşârâtü’l-İ’câz tefsirinin tevafukatına dikkat ettim;
kat’î bir kanaatle o sırrı bildim ve hissettim.

Kelimelerde, cümlelerde, konularda bu şekilde bir tekrarın olması,
kişisel iradenin fevkinde yazılan bu eserlerde
bir ikram-ı ilahi olduğunu gösteren bir işaret olduğu
ve bunun Risale-i Nur'a gösterilen bir teveccüh ve iltifat olduğu ifade ediliyor.

Çok kusurlu ve aciz kul olduğunu her fırsatta yineleyen
Üstad hazretleri bunca iltifatın, bunca ikramın kendisine değil,
dine savaş açanlarla savaşacak olan Risale-i Nur’a yapıldığını görüyor ve gösteriyor.

İman hakikatlerinin bu kadar sert düşmanlarına,
Bu kadar büyük ve acımasız saldırılara karşı
tek ve sarsılmaz kitabımız Kur'an-ı Kerim'i,
O’nu bize yaşayarak anlatan, gösteren Habib-i Zişan Efendimiz'i a.s.m
savunacak olan, şaşırmış, karışmış akıllara
net ifadelerle yeniden açıklayacak olan
O düşmanlarla aynı, hatta daha üstün silahı kullanmalı.

Akla, mantığa savaş açılmış.
Felsefeden, fenden saldırılar yapılmış.
O zaman kuvvetlendirilecek olan ordu, bu alanda olmalı,
Savaşacak asker bu alanda gelişmeli.
Bunu da o gün, bugün yapan ve yapmaya devam edecek olan
Risale-i Nur’dur.

Bu ehemmiyetli vazifesine karşı da
Hem vazifesindeki başarısına bir ödül,
Hem bir kuvvet, hem bir onay olması cihetleri ile
İlahi iradenin bu eserlere yerleştirdiği ikramlara karşı
ne kadar teşekkür edilse, teşekkürde ifrata kaçılsa
mazur görülür, ve görülmelidir de ..

Cenab-ı Hak, dinini sahibsiz bırakmadı, bırakmayacakta ..
Her dönemde, dönemin düşmanına uygun silahlarla
Dinini korudu elhamdulillah
Şimdi de Risale-i Nur’la koruyor..

Nasibimiz ziyade olsun inşallah ..

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

22.00’da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 
Üst