Açıklamalı - 23.Söz_2.Mebhas_3.Nükte/ fiil/infial cihetinde Ahsen-i Takvim

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

YİRMİ ÜÇÜNCÜ SÖZ

İKİNCİ MEBHAS/ ÜÇÜNCÜ NÜKTE

İnsan, fiil ve amel cihetinde ve sa’y-i maddî itibarıyla
zayıf bir hayvandır, âciz bir mahlûktur.
Onun o cihetteki daire-i tasarrufâtı ve mâlikiyeti
o kadar dardır ki, elini uzatsa ona yetişebilir.


Hattâ, insanın eline dizginini veren hayvânât-ı ehliye,
insanın zaaf ve acz ve tembelliğinden birer hisse almışlardır ki,
yabanî emsallerine kıyas edildikleri vakit, azîm fark görünür.
(ehlî keçi ve öküz, yabanî keçi ve öküz gibi).

23.sözde insanın ahsen-i takvimde
yaratılmış olması ile alakalı ayetin tefsiri yapılıyor.
Ahsen-i takvimin ne olduğunu,
insanın nasıl ahsen-i takvimde yaratıldığı sözün tamamında anlatılmış.

Ahsen-i takvim'in sözlük karşılığı tam olarak manayı karşılamıyor.
En güzel suret deniyor ki bu sureti, cismi çağrıştırıyor.
Ama ahsen-i takvim bu değildir.
Ahsen-i takvimde yaratılan insanın ruhudur.
Ve vücumuz ruhun evidir, aynasıdır.
Ruha verilen istidatların ortaya çıktığı,
Ruhtaki özelliklerin vücut bulduğu mekandır.
Ki bu cihetle suretde ahsen-i takvimdedir.

Misal tutma özelliği vardır ona uygun olarak el yapılmış.
Veya düşünme kabiliyeti var ona göre işleyecek beyin yaratılmış ila ahir..
Madde itibariyle düşünüldüğünde çok kısıtlıdır aslında.
Maddi vücudumuzun özellikleri kainatla boy ölçüşemez.
Hatta bir küçük mikropla yarışamaz, savaşamaz ki kainata sıra gelsin.
Ve maddi özellikleri kullanarak çalışma,
ortaya bir şeyler koyma konusunda da kısıtları çok fazla.
Acziyeti hadsizdir.

Dairesi elinin yetişebildiği yere kadardır.
Kendisine verilen cihazları, istidatları, kabiliyetleri
sadece maddi dünya için sarf etmek istese
çok kısıtlı bir alanda bunları kullanabilir,
kısıtlı bir alanda iş görebilir.

Misal bilgisayarın klavyesi diğer odada olsa ben şuanda buradan yazı yazamam.
Elim oraya uzanmayacağından yazma kabiliyetim ortaya çıkamaz.
Bu çok basit bir örnek.
Ama diğer bütün haller bu kıyasla değerlendirilebilir.

Fakat o insan, infial ve kabul ve dua ve sual cihetinde,
şu dünya hanında aziz bir yolcudur.
Ve öyle bir Kerîme misafir olmuş ki,
nihayetsiz rahmet hazinelerini ona açmış;
ve hadsiz bedî masnuâtını ve hizmetkârlarını ona musahhar etmiş;
ve o misafirin tenezzühüne ve temâşâsına ve istifadesine
öyle büyük bir daire açıp müheyyâ etmiştir ki,
o dairenin nısf-ı kutru, yani merkezden muhit hattına kadar, gözün kestiği miktar,
belki hayalin gittiği yere kadar geniştir ve uzundur.

İnfial, fiilden etkilenme
Fiil cihetinde kısıtlı olan insan, infial cihetinde sonsuzdur.
Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin etkisini
Onların yansımalarını gösterme cihetinde
bu açıdan değerlendirdiğimizde etki dairesi, hadsizdir.

Kainat bir saray…
İnsan da o saray sahibinin yani Cenab-ı Hakk’ın bir konuğudur.
Fiil cihetinde insan bi apartmanda kirada oturuyor.
Ama infial cihetinde sarayda bir konuk.
Her şey ona musahhar, onun için çalıştırılıyor.
En fakir adam her gün dünya turu atıyor.
Her yıl güneş turu atıyor.

İşte, eğer insan enâniyetine istinad edip,
hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i hayal ederek, derd-i maişet içinde,
muvakkat bazı lezzetler için çalışsa,
gayet dar bir daire içinde boğulur, gider.

Ona verilen bütün cihazat ve âlât ve letâif,
ondan şikâyet ederek haşirde onun aleyhinde
şehadet edeceklerdir ve dâvâcı olacaklardır.

Eğer kendini misafir bilse, misafir olduğu Zât-ı Kerîmin izni dairesinde
sermaye-i ömrünü sarf etse, öyle geniş bir daire içinde
uzun bir hayat-ı ebediye için güzel çalışır ve teneffüs edip istirahat eder,
sonra âlâ-yı illiyyîne kadar gidebilir.

Ev sahibinin yanında misafirin hatırı
Ev sahibinin kabiliyeti kadardır.
Maddi olarak fakir bir aileye konuk gitsek
Bize sunulacak ikramlar ile,
Bir saraya gitsek bize sunulacak ikramlar arasında fark vardır.
Bu durumu misafir açısından da değerlendirebiliriz.
Bir saraya bir fakir işsiz insan gitse göreceği ikramlar,
bir esnaf gitse onun göreceği ikramlar,
bir vali gitse göreceği ikramlar,
bir sadrazam gitse göreceği ikramlar derecesine göre farklı farklı olur.

İnsan dünyada bir misafir
Ev sahibi, Allah`u Teala (c.c)
Cenab-ı Hakk’ın ikramları hadsiz.
Ve insanı diğer varlıklarla kıyaslasak
Misal bitkiler topraktan besleniyor, toprak bitkiye hizmetçi kılınmış.
Hayvanlar bitkilerden besleniyor bitkiler hayvana musahhar.
Bir derece daha üst…

İnsan ise hepsi ile besleniyor,
Hepsi ve her şey ona hizmet ediyor.
İnsan, misafiri yiyen misafir…
Şu halde hem ev sahibi, hem misafir ,
Fiil ve infial cihetinde sonsuz kabiliyete sahipler.
Ve bunun neticesi güzellikte, letafette, ihsanatda
sonsuz bir cennete varmak/vardırılmak için hiçbir engel yok.
İş ki insan ev sahibinin sözünden çıkmasın.
Kendi enaniyetine kendisini hapsetmesin.

Kainat ve içindekileri insana hizmet ediyor dedik az önce..
Misal bir gecekonduyu yıkınca
yerine apartman yapılması beklenir,
Yada daha güzeli yapılması beklenir.
Ancak daha güzeli yapılırsa,
o gecekonduyu yıkmak anlamlı ve güzel bir amaca hizmet eder.
Bir gökdeleni yıkıp yerine gecekondu yapan adam
ne kadar akıl karı olmayan bir iş yapmış olur, ziyan eder.

Aynen öyle de insan bitkiyi yiyor, onu yıkmış oluyor
Bitki zikrediyordu, ibadet ediyordu.
İnsan o ibadete, o zikre, isimlerin tecellilerine son verdi.
Hayvanı yiyor, onun ibadetini zikrini tecelli hallerini kesmiş oldu, yıkmış oldu.
O zaman yerine daha iyisini koymalı ki; yaptığı işin bir anlamı olsun.

Gece gündüz bu kainatı kullanan insan
Kainatın yaptığı bütün zikirlerin, ibadetlerin daha iyisini yapmalı ki
Kullandığı onca şeyin ücretini bir nebze ödesin, karşılığını versin.
Ve o kullandıkları ondan davacı olmasın.

Hem de bu insana verilen bütün cihazat ve âlât,
ondan memnun olarak âhirette lehinde şehadet ederler.

Emaneti yerinde kullanmayan insan, nefsine zulmediyor.
"Ben kendime malik değilim" madem değilim,
Bu gözü istediğim yerde kullanamam.
Kendi keyfime kullanamam.
Kullansam zulmetmiş olurum.
Sahib nerede kullanılmasını emrediyorsa, orada kullanılacak
Hata etsek, tevbe ve arkasından ona karşılık iyilik yapacağız.
Sünnette uygulama böyledir.

Evet, insana verilen bütün cihâzât-ı acîbe,
bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil,
belki pek ehemmiyetli bir hayat-ı bâkiye için verilmişler.
Çünkü, insanı hayvana nisbet etsek görüyoruz ki, insan,
cihazat ve âlât itibarıyla çok zengindir,
yüz derece hayvandan daha ziyadedir.
Hayat-ı dünyeviye lezzetinde ve hayvanî yaşayışında,
yüz derece aşağı düşer.

Demek, ahsen-i takvim suretinde yaratılan insan,
hayat-ı dünyeviyeye hasr-ı fikir etse,
yüz derece sermayece hayvandan yüksek olduğu halde,
yüz derece serçe kuşu gibi bir hayvandan aşağı düşer.

Kendisine verilen sermaye ile dünyayı almaya kalksa insan,
hiç bir yapamıyor, elli atmış sene ömründe ne kadar toprak alır.
Ne kadar zevk yaşar elinde ne kalır.
Ama bu ömrü ve kendisine verilenleri ahireti için sarf etse
Belki binler dünya gibi cennetleri alabilecek bir kabiliyeti var.

Hangisi daha karlı ise onu seçmeyi ve ona uygun yaşamayı nasib etsin inşallah

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30’da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 

Zuhr

Talebe
Cevap: Açıklamalı - 23. SÖZ - 2.Mebhas - 3. Nükte / Ahsen-i Takvim

Prof. Dr. Alaaddin Başar 'ın dersinden alıntıdır, dersin tamamını izlemek için tıklayın

quotation_marks_1.png
insan Ahsen-i takvim de yaratılmıştır deniyor. Ahsen-i takvim in ne olduğu bu derslerin tümünden anlaşılabiliyor.
kelime anlamıyla en güzel suret deniyor ama bu, asıl anlamı karşılamaya yetmiyor.
en güzel suret, en güzel şekil deyince görüntü geliyor akla ki bu yetersiz kalıyor.

beden ruhun hanesidir diyor ustad hazretleri
beden ruhun evidir.
o halde Ahsen-i takvimi ruhda aramak lazım.
insanın ruhu Ahsen-i takvimde yaratılmış, en güzel surette yaratılmış.
beden de ruha göre yaratıldığından, o da en mükemmel surette oluyor.


misal, tavuğun mahiyeti bellidir, ona göre kümes yapılır.
arının mahiyeti bellidir, onda göre kovan yapılır.
bir de padişahın mahiyeti bellidir, ona göre saray yapılır.
bedenlerdeki farklılıklar ruhlardan geliyor.

Cenab-ı Hak her ruha göre beden yaratıyor.


insan Ahsen-i takvimde yaratılmış deyince,
insanın ruhu en mükemmel istidatta yaratılmış, yani insan ruhunun istidatlarının kabiliyetlerinin mükemmelliği anlaşılacak.

bu mükemmelliğe göre de Cenab-ı Hak beden vermiş ona.


ruhda faraza anlama ve anladığını yazma kabiliyeti var da ona göre yazar el verilmiş.
elle akıl arasında, anlama arasında anladığını yazma arasında, ilim arasında bir münasebet var.
hayvana Cenab-ı Hak el niye versin, bir şey yazdıracağı yok nasıl olsa.


Ahsen-i takvimi ruhda arayacağız.
burada üzerinde duracağımız cihette,

iki cihet var, bir fiil ciheti, bir infial ciheti.
infial cihetinde arayacağız diyor üstad hazretleri, insanın Ahsen-i takvimde olmasını, infial cihetinde arayacağız.


fiil; bir iş yapma, kendinden bir iş ortaya koyma
kendisi bir iş yapıyor, bu insanın fiil ciheti.
infial da, insanda bir iş yapılıyor.
Allah insan da icraatlar yapıyor
infial ciheti de bu, fiili kabul etme.

misal, kağıda yazı yazıyoruz, kağıt yazıyı kabul ediyor, infial ciheti var, bu fiili kabul ediyor, ama havaya yazı yazamıyoruz, suya yazı yazamıyoruz. su yazıyı kabul etmiyor, bu fiil için infial ciheti yok.


Cenab-ı Hakkın isim tecellileri var. esma tecellileri var. bu tecellileri insanın mahiyeti kabul ediyor. insanın mahiyetine göre o isimler tecelli ediyor.
mesela taşta Rezzak ismi tecelli ediyor mu? etmiyor, taş rızık almayı kabul etmiyor. onda isim tecelli etmiyor, infial odur.
ama hayvanda tecelli ediyor.


fiil ciheti de, insanın kendi yaptığı işleri; masa yapıyor, sandalye yapıyor, uçak yapıyor vs. bunlar bizim yaptığımız işler.

infial bizde yapılan işler, Cenab-ı Hakkın bizde yaptığı işler.
yaratılmayı kabul etmişiz, her mahluk kabul etmiş yaratılmış, suret almayı kabul etmişiz, rızıklanmayı kabul etmişiz taş etmemiş, Rezzak ismi tecelli etmiş üstümüzde,
görmeyi kabul etmişiz görmeye uygun yaratılışımız itibariyle, Allah ın basir ismi tecelli etmiş bizde, ağaçda tecelli etmemiş,
hakim ismi tecelli etmiş bizde, hem her şeyimiz hikmetli yaratılmış bizim, bir de bize hikmeti anlayan bir mahiyet verilmiş, bizde faydayı anlıyoruz, zararı anlıyoruz, yaptığımız işi planlıyoruz, hikmetli yapıyoruz. bir de bu şekilde hakim ismine ayna oluyorz
ila ahir


bir ayna düşünelim, ustad hazretlerinin misali, güneş orada tecelli ediyor,
ayna güneşin, ışığını, yedi rengini, ısısını kabul ediyor, onlar bunlar aynada görünüyor, taşda bunlar görünür mü ağaçda görünüyor mu yok. onlarda güneşin bazı icraatları oluyor ama, bu manada bu kadar berrak bir ayna değiller.

şimdi ustad hazretleri diyor ki, ayna güneşe tutulduğunda, güneşi ışığıyla, yedi rengiyle, hararetiyle ve bir de mesafesiyle içine alır. burası çok önemli, mesafesiyle içine alır.

mesafeyi biliyoruz, fizikte bir kaide var, insan aynadan ne kadar uzaklıkta ise, görüntüsü aynada o kadar içerde tecelli ediyor, benimle ayna arasında altı metre varsa, görüntümde aynadan altı metre içerde tecelli ediyor. buna göre aynayı güneşe tutuğumuzda, güneş aynanın 149 milyon kilometre içinde tecelli ediyor. aynanın kendisi iki milim, üç milim, fiil cihetiyle. infial cihetiyle 149 150 milyon kilometre olabiliyor.
fiili kabul etme cihetiyle, 150 milyon kilometrelik bir mesafeyi kabul ediyor.
kendi mesafesi ne kadar, iki milim, üç milim beş milim.

insanın da fiil ciheti var, yaptığı işler; üç milimlik ayna gibi,
bir de infial ciheti var, fiili kabul etme; bu ciheti Ahsen-i takvim işte. Ahsen-i takvim bu ciheti.


Allah ın en mükemmel mahluku insan.
en mükemmel mahluku, en kabiliyetli mahluku, en istidadı geniş mahluku insan.




mesnev-i nuriyede istidad ile alakalı şöyle diyo,
insan öyle bir fiilin mahsuludur ki, istidadı irade ettiği şeyi kendisine veriyor.
neyi irade etse, onu kendisine veriyor.
Allah ın böyle başka bir mahluku yok, cinler belki biraz, onlar da imtihana tabiler ama onlar da kısıtlı,

insandan sonra en mükemmel melekler geliyor, meleklerin en mükemmeli Cebrail a.s. ama Cebrail a.s. istese Mikail a.s. olabilir mi? olamaz. onun yaptığı işi yapamaz,
elma ağacı istese armut verebilir mi, veremez, serçe ipek örmek istese örebilir mi öremez,

insan istese, her şey oluyor.

ne isterse oluyor, terzi olacağım oluyor, müezzin olacağım oluyor, doktor olacağım oluyor,
alim olacağım oluyor, zalim olacağım yine oluyor, hırsız olacağım yine oluyor. sahtekar olacağım, oluyor.

mümin olacağım, oluyor; müsaade etmiş Cenab-ı Hak, kafir olacağım ona da müsaade etmiş, onu da oluyor,

bütün ilimleri tahsil edebiliyor, müsbet ilimleri, ahlak-ı hasenenin bütün şubelerine sahib olabiliyor,

ahlak-ı seyyienin de bütün şubelerine sahib olabiliyor insan. bize bırakmış.

mütevazi olacağım oluyorsunuz, mağrur olacağım yine oluyorsunuz, hiçbir mahlukda bu yok.

Ahsen-i takvim bu, insanın istidadının çok mükemmel, geniş olması. derin olması, yüksek olması.
beden de ona göre yaratılmış, beden de Ahsen-i takvim de olmuş.
quotation_marks_2.png
 
Üst