Nur talebelerinin inşallah kabre imanla girmesi mevzusu kimleri kapsar ???

akna

Well-known member
Risale-i Nur talebelerinin inşallah kabre imanla girmesi mevzusunda; dost ve kardeş olanlar bu müjdeye mazhar değiller mi?

Risale-i Nur'un iman hakikatlerinden feyiz alan ve bunu kalp ve ruh dünyasına perçinleyen birisi, inşallah imansız kabre girmez. Dost ve kardeş sınıfında olan birisi, bu iman hakikatlerinden istifade eder, bunu da gönül dünyasına nakşeder ise inşallah imansız kabre girmez. Lakin talebe gibi yüksek bir makama da ulaşamaz.

Risale-i Nurlar, sadece Nur şakirtlerine değil bütün İslam alemine bir kandildir; kim bu kandilden istifade ederse elbette onun hakikatleri o istifade edeni muhafaza eder. Öyle ise ne kadar istifade edersek, o kadar muhafazaya mazhar oluruz.
Dostluğu kardeşliğe, kardeşliği talebeliğe çevirmek de hayatımızda bir gaye ve misyon olmalıdır.

"Bediüzzaman, Risale-i Nur'u, hiçbir makam ve meşrebin tesiri altında kalmadan, maddî-mânevî hiçbir menfaat ve hissiyat karışmadan, doğrudan doğruya Kur'ân-ı Hakîmin, umumun istifade edebileceği ve umuma hitap eden hakikatlerini tefsir etmiş, bu hakikatlerin tercümanlığını yapmıştır. Telif ettiği âsârından herkes istifade edebilmektedir. Bu taifeye, bir sınıf halka mahsus değildir. Bu Tarihçe-i Hayat, okuyucuların nazarını, bu zamanda Kur'ân'ın hikmet nurları olan Risale-i Nur'a çevirip, ondan istifadeyi gösterecektir. Said Nursî ise, Kur'ân'ın hizmetinde fedakârane çalışmış, sünnet-i Peygamberîye ittibâ etmiş, nümune-i imtisal bir zat olarak görünmektedir."(1)

(1) bk. Tarihçe-i Hayat, Giriş.
 

akna

Well-known member
Cevap: Nur talebelerinin inşallah kabre imanla girmesi mevzusu kimleri kaps

Nur Talebeleri imanla kabre girer..

Bismillahirrahmanirrahim
Azîz, sıddık kardeşlerim,
Latîf, manidar ve beşaretli iki hadiseyi beyan ediyorum.

Birincisi: Me'yusane bir hatıradan müjdeli bir ihtar.
Bugünlerde hatırıma geldi ki, hayat-ı içtimaiyeye giren, hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara maruz kalıyor; her cihetle, günahlar, serbestçe insanı sarıyorlar. "Bu kadar günahlara karşı insanların husûsi ibadatı ve takvası nasıl mukabele edebilir?" diye me'yusane düşündüm. Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur Talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur Şakirtleri hakkında, necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işârât-ı Kur'âniyeyi ve beşâret-i Aleviye ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedimki: "Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?" diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:

Risale-i Nur'un hakîki ve sadık şakirtleri mabeynindeki düstur-u esasî olan iştirak-i a'mal-i uhreviye kanunuyla ve samîmi ve sadık tesanüd sırrıyla, herbir halis ve hakîki şakirt, bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara karşı bin dil ile mukabele eder. İhlâs ve sadakat ve Sünnet-i Seniyyeye mutabakat ve hizmet derecesine göre o küllî ubûdiyete sahip olur.
Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bazı melaikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi, halis ve hakîki müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak olur, inşaallah.


İkincisi: Eski zamanda on dört yaşımda iken icâzet almanın, alâmeti olan üstad tarafından bir cübbe bana giydirmek vaziyetine manileri bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığını; saniyen o zaman büyük alimler bana karşı üstadlık vaziyetini değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana bir cübbe giydirmek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı ve evliya-i azîmeden dört beş zatın da vefat etmeleri cihetiyle elli altı senedir icâzetin zâhir alâmeti olan cübbeyi giymek, bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı, bu günlerde yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlana Zülcenaheyn Halid Ziyaeddin kendi cübbesini pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini, bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek yüz yaşında Haşiye cübbeyi giyiyorum, Cenab-ı Hakka şükrediyorum. (Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî)

Bediüzzaman Said Nursi

risalehaber.com
 
Üst