Risale-i Nur'da İmanın Altı Esası !!!

akna

Well-known member
Îmânın Altı Esası


Allah'a (cc) İman
1. Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahibsiz olamaz. Bir harf kâtibsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki,
nihâyet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur ?
2. Muntazam bir fiil, failsiz olmaz. Manidar bir kitap, katipsiz olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşsız olmaz.
3. Acaba o kadar yollar ve ihtimaller arasında o zerrenin macerası, lisân-ı hâliyle, Sâni'in kasd ve hikmetine delâlet etmez mi ?
4. En a'lâ bir sebeb, en âdî bir müsebbebe kuvveti yetmiyor. Demek esbab bir perdedir. Müsebbebleri yapan başkadır.
5. Semâvat ve arzın hilkatı, bilbedâhe gâyet kemâlde bir Kudret-i mutlakayı ister.
6. Madem sinek kanadından tâ semavat kandiline kadar mükemmel bir intizam var. Öyle ise O Hâkim birdir.

Ahirete İman
1. Kıyâmetle, saâdet-i ebediyenin geleceğine en büyük delil, Rahmettir.
2. Şu dâr-ı dünya, beşerin rûhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka
âleme gönderilecektir.
3. Adem-i israf gösteriyor ki; insanda olan hadsiz istidâdât-ı mâneviye ve nihâyetsiz âmâl ve efkâr ve müyulât dahi israf
edilmeyecektir.
4. Yer altına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yer altına giren bir insan da, Âlem-i Berzah'ta,
elbette bir hayât-ı bâkiye sünbülü verecektir.
5. Nasıl bu nebâtâtı, Kudretimle bu ölmüş memleketten çıkarıyorum; sizin haşirdeki hurûcunuz da böyledir.
6. Madem Allah var, elbette âhiret vardır.

Peygamberlere İman
1. Ekser Esmâ-i Hüsnânın her biri, Risalet-i Ahmediyeye birer parlak bürhandır.
2. Bu güzel âlemin bir Mâliki bulunmaması muhâl olduğu gibi, kendisini insanlara bildirip tarif etmemesi de muhâldir.
3. Gâyet mânidar bir kitab, onu ders verecek bir muallim ister.

Kitaplara İman
1. Mâdem bu sarayı, bu şehri bize güzel bir misafirhane ve ticaretgâh yapmış; elbette bize karşı münasebatını ve bizden
arzularını gösterecek bir defteri, bir Kitabı bulunacaktır.
2. Kendini tanıttırmak için kâinatı, bu kadar hadsiz masraflarla, baştan başa hârikalar içinde yaratan ve binler dillerle
kemâlâtını söylettiren, elbette kendi sözleriyle dahi kendini tanıttıracak.
3. Nasıl gündüzün ziyâsı " Güneş'ten geldim " der. Kur'an dahi, " Ben, Hâlık-ı Âlemin beyânıyım ve kelâmıyım " der.

Meleklere İman
1. Mâdem bu nihâyetsiz tezyinât, nihâyetsiz bir vazife-i tefekkür ve ubûdiyet ister. Hâlbuki ins ve cin, şu nihâyetsiz
vazifeye, şu hikmetli nezârete, şu vüs'atli ubûdiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir. Demek bu nihâyetsiz
ve çok mütenevvi olan şu vezâif ve ibâdete, nihâyetsiz melâike enva'ları, rûhâniyat ecnasları lâzımdır
2. Nasılki hüsün elbette bir âşık ister, taam ise aç olana verilir. Öyle ise, şu nihayetsiz hüsn-ü san'at içinde gıda-yı ervah
ve kût-u kulûb; elbette melâike ve rûhânîlere bakar, gösterir.
3. Cereyan eden namuslar, şu hükmeden kânunlar; itibârî emirlerdir, vehmî düsturlardır, ademî sayılır. Onları temsil
edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak melâike denilen ibâdullah olmazsa; o namuslara, o
kânunlara bir vücud taayyün edemez.
4. Şu mevcûdât-ı hâriciyenin, her birisinin üstünde, birer melek-i müekkel var olmak lâzım gelir. Tâ ki o cismin gösterdiği
vezâif-i ubûdiyet ve hidemât-ı tesbihiyesini âlem-i melekûtta temsil etsin, dergâh-ı Ulûhiyete bilerek takdim etsin.
5. Mâdem O var, melâikeleri de var.

Kadere İman
1. Kader mes'elesi, teklif ve mes'uliyetten kurtarmak için değil, belki fahr ve gururdan kurtarmak içindir ki, îmâna girmiş.
Cüz'-i ihtiyârî, seyyiâta merci' olmak içindir ki, akîdeye dâhil olmuş. (cüz'-i ihtiyârî, adem-i mes'uliyetten kurtarmak içindir)
2. Kendinden sudûr eden kemâlât ve hasenât ile gururlanmamak için kadere bakar, fahr yerine şükreder.
Başına gelen musibetlerde kaderi görür, sabreder.
3. cüz'-i ihtiyârîye istinad ederek mes'uliyeti deruhde eder. Seyyiâta merciiyeti kabûl edip, Rabbini takdis eder.
4. Mâziye, mesâibe kader nazarıyla ve müstakbele, maâsiye teklif noktasında bakmak lâzımdır.
5. İnsanın ihtiyarî eserindeki adem-i kemâl; cebri nefy , ihtiyarı isbat eder.
6. İrâde-i Külliye-i İlâhîye abdin irâde-i cüz'iyesine bakar. Yani bunun bir fiile taallukundan sonra, o taalluk eder.
Öyle ise cebir yoktur.

NETİCE :
1. îmânı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur'dadır.

2. Taklidî bir îman, hususan bu zamandaki dalâlet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî îman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir.
 
Üst