Açıklamalı - 16.MEKTUB-3.Nokta-Sana gelen sıkıntılara nasıl sabrediyorsun?

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkibetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain,alê rasulüne salevât

16. MEKTUB

ÜÇÜNCÜ NOKTA

Halimi, istirahatimi düşünen ve her musibete karşı sabırla sükûtumu istiğrap eden dostlarımın şöyle bir sualleri var ki:
“Sana gelen zahmetlere, sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun?
Halbuki eskiden çok hiddetli ve izzetli idin; ednâ bir tahkire tahammül edemezdin.”

Elcevap:
İki küçük hâdiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz, cevabını alınız.

Birinci hikâye:
İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebepsiz, gıyabımda tezyifkârâne, hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum.
Sonra, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle şöyle bir hakikat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip o adamı da bana helâl ettirdi.

O hakikat şudur:

Nefsime dedim:

Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar şahsıma ve nefsime ait ise,
Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler.

Eğer doğru söylemişse, beni nefsimin terbiyesine sevk eder
ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır.

Eğer yalan söylemişse, beni riyadan
ve riyanın esası olan şöhret-i kâzibeden kurtarmaya yardımdır.

Ben nefsimle barışık değilim
Ve barışmam…
Ben övüldüğü zaman sevinen
Yenildiği zaman üzülen biri değilim
Ben kendi nefsimi överek yücelterek bakmıyorum ki
Onun için benim nefsime karsı iyi sözler söylemeyenler benden yanadır.

Evet, ben nefsimle musalâha etmemişim. Çünkü terbiye etmemişim.

Bu mektubu şu dersleri okurken beni fazlaca duygulandırıyor.
Burdan çok büyük dersler veriyor Üstad.
Bizde nefsimizle barışmayalım.
Bizi yerenlerden olalım.
Nefsinle kavgalı olursan,
Kendi kusurlarınla kavgalı olursun.

Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse,
ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir.

Çünkü o akrep beni sokabilir
Benim kusurum .
Nefsim bana zarar verirken,
o kusuru bana söyleyen adam
beni akrepten kurtarmış olur.
Ama o hakaretvari sözler
ben imana ve kurana hizmet ediyorum diye ise o bana ait değildir.
Kime düşman olduğu belli o adamın
onuda Kuran’ın sahibine havale ediyorum diyor.

Eğer o adamın tahkikatı, benim imana ve Kur’ân’a hizmetkârlığım sıfatıma ait ise, o bana ait değil.
O adamı, beni istihdam eden Sahib-i Kur’ân‘a havale ediyorum.
O Azîzdir, Hakîmdir.

Haksız öyle bir bağırmış ki,
Haklının ödü patlamış derler.
O haksızlar öyle bağırırlar ki,
mahkemelerde seni haksız düşürürler.
Sana ceza verdirecek yolları aralar.
Bunu için biz her defasında Allah’a havale ediyoruz.
Allah bir sakilde mazlum insanların hakkını alır.
Çok kısa zamanda da karşılığını bulurlar
O Azİzdir.
Hakimdir

Eğer sırf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev’inden ise, o da bana ait değil.
Ben menfi ve esir ve garip ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalışmak bana düşmez.

Ben esir edilmiş bir adamım.
Benim kendi haysiyetimi kendi elimle düzeltme gibi bir imkanım yok.
Aksine misafir sayıldığım bu köye,
Oralarda yöneticilik yapanlara aittir.
Benim hukukumu müdafaha etmek,
Köleye ilişirsen kölenin sahibi onu müdafa eder.
Buranın yöneticileri burayı idare etsin diyor.

Bakın önce Kuran’a havale etti
Çünkü dedi Kuran’a hakaret ediliyor
Sonrada şahsıma hakaret edenleri de
buraların yöneticisi olan yöneticiler beni müdafa etsin.

Belki misafir olduğum ve bana nezaret eden şu köye, sonra kazaya, sonra vilâyete hükmedenlere aittir.
Bir insanın elindeki esirini tahkir etmek, sahibine aittir; o müdafaa eder.

Madem hakikat budur. Kalbim istirahat etti,

وَاُفَوِّضُ اَمْرِۤى اِلَى اللهِ اِنَّ اللهَ بَصِيرٌ باِلْعِبَادِ
“Ben işimi Allah’a havale ediyorum.
Muhakkak ki Allah kullarını hakkıyla görür.”
Mü’min Sûresi, 40:44. dedim.

O vakıayı olmamış gibi saydım, unuttum. Fakat maatteessüf sonra anlaşıldı ki, Kur’ân onu helâl etmemiş.

Bu cümle olayın nasıl sonuçlandığını bize anlatıyor.
Bakın arkadaşlar
Önce diyor ki ben Allah’a havale ettim
Kuran onu helal etmemiş diyor.
Bizlerde bir çok kez aynı durumdayız
Sizlerde Kuran’a havale edin
Allaha havale edin
Çünkü kendinizi hukuki yollardan müdafaa etmeye baksanız
Belki bir derece imkan var
Ama hala büyük çapta
Direk olarak Allah’a havale etmek en kestirme yoldur.
Sahibimiz dilediği gibi hükmeder


İkinci hikâye:
Şu senede işittim ki, bir hâdise olmuş.
O hâdisenin vukuundan sonra, yalnız icmâlen vukuunu işittiğim halde, o vakıa ile ciddî alâkadarmışım gibi bir muamele gördüm. Zaten muhabere etmiyordum; etsem de, pek nadir olarak bir mesele-i imaniyeyi bir dostuma yazardım. Hattâ dört senede kardeşime bir tek mektup yazdım. Ve ihtilâttan hem ben kendimi men ediyordum, hem de ehl-i dünya beni men ediyordu. Yalnız bir iki ahbapla haftada bir defa görüşebiliyordum. Köye gelen misafirler ise, ayda bir ikisi, bazı bir iki dakika, bir mesele-i âhirete dair benimle görüşüyordu.

Bu gurbet halimde, garip, yalnız, kimsesiz, nafaka için çalışmaya benim gibilere muvafık olmayan bir köyde, herşeyden, herkesten men edildim.

Hattâ, dört sene evvel, harap olmuş bir camii tamir ettirdim. Memleketimde imamlık ve vaizlik vesikam elimde olduğundan, o camide dört senedir Allah kabul etsin imamlık ettiğim halde, şu mübarek geçen Ramazan’da mescide gidemedim.

Bazan yalnız namazımı kıldım, cemaatle kılınan namazın yirmi beş sevabından ve hayrından mahrum kaldım.

İşte, başıma gelen bu iki hâdiseye karşı, aynen iki sene evvel o memurun bana karşı muamelesine gösterdiğim sabır ve tahammülü gösterdim.
İnşaallah devam da ettireceğim. Şöyle de düşünüyorum ve diyorum ki:

Eğer ehl-i dünya tarafından başıma gelen şu eziyet, şu sıkıntı, şu tazyik, ayıplı ve kusurlu nefsim için ise, helâl ediyorum.
Benim nefsim belki bununla ıslah-ı hal eder; hem ona keffâretüzzünub olur.

Dünya misafirhanesinin safâsını çok gördüm. Azıcık cefâsını görsem, yine şükrederim.
.....

Eğer imana ve Kur’ân’a hizmetkârlığım cihetiyle ehl-i dünya beni tazyik ediyorsa, onun müdafaası bana ait değil.
Onu, Azîz-i Cebbâra havale ediyorum.

Eğer asılsız ve riyaya sebep ve ihlâsı kıracak bir şöhret-i kâzibeyi kırmak için teveccüh-ü âmmeyi hakkımda bozmak murad ise, onlara rahmet! Çünkü teveccüh-ü âmmeye mazhar olmak ve halkların nazarında şöhret kazanmak, benim gibi adamlara zarardır zannederim.

Benimle temas edenler beni bilirler ki, şahsıma karşı hürmet istemiyorum, belki nefret ediyorum. Hattâ kıymettar mühim bir dostumu, fazla hürmeti için belki elli defa tekdir etmişim.(Neden böyle yapıyorsun demişim.)

Eğer beni çürütmek ve efkâr-ı âmmeden düşürtmek, iskat ettirmekten muradları, tercümanlık ettiğim hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye ait ise, beyhudedir.

Zira Kur’ân yıldızlarına perde çekilmez.
Gözünü kapayan, yalnız kendi görmez; başkasına gece yapamaz.

Subhâneke lâ ilmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de’vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin

21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: Açıklamalı - 16.MEKTUB-3.Nokta-Sana gelen sıkıntılara nasıl sabrediy

Bu mektubu şu dersleri okurken beni fazlaca duygulandırıyor.
Burdan çok büyük dersler veriyor Üstad.

Bizde nefsimizle barışmayalım.
Bizi yerenlerden olalım.
Nefsinle kavgalı olursan,
Kendi kusurlarınla kavgalı olursun.
____
Insallah
 
Üst