Hüsrana uğramamak için neler yapmak gerekir?

müdavim

Üye Sorumlusu

Asr suresinde geçen "Muhakkak insan hüsrandadır." ifadesini ahir zamana münasip olarak nasıl anlayabiliriz? Hüsrana uğramamak için neler yapmak gerekir?

Asr suresi, her asra bakar, her asırda yaşanan insanların hüsranına işaret eder ve onları uyarır. Tabii ki her asrın hüsranı, zararı farklıdır. Hüsranın en fazla olduğu asır, kuşkusuz hasarı en fazla olan ahir zaman fitnesini barındıran asırdır.

Bu asrın manevî hüsranı dinsizliktir, ateistliktir, her türlü despot, tağutî “.. izim” ciliktir.

Maddî hüsranı ise, Birinci ve İkinci Cihan Harbi başta olmak üzere her türlü ahlaksızlık ve dinsizlikten veya iman zafiyetinden doğan anarşi, terörizm, zulüm ve ifsat komiteciliği şeklinde yapılan cinayetler, herc-u merc/ katl-u kital, hırsızlık, kapkaçlık ve benzeri fitne fesatlarla ortaya çıkan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat sahneleridir.

Bu fitneler ferdî olduğu kadar, toplumsal hayatın da bir parçası haline gelmiş, ulusal ve uluslararası resmî ve gayriresmî mafya örgütlerinin ve devletlerin estirdiği teröre kadar varmıştır.


Bediüzzaman’ın ifadesiyle, "Bu asır ilk ve orta çağların işlediği zulüm ve vahşetinin tümünü bir defada kusmuştur."


Kur’an-ı Kerimin değişik yerlerinde ifade edildiği gibi, Asır suresinde de, her asırda geçerli olduğu gibi bu asrın tedavisi için de geçerli olan reçeteler de sunulmuştur.

Bunların birincisi imandır: İman, emniyet kökünden gelir, emniyeti telkin eder ve emniyeti sağlar. Hadis-i şerifte “Komşusunun, kendisinin zulmünden emin olmadığı kimse, gerçek mümin olamaz.” (Müslim İman, 73, 75) manasına gelen ifadeyle, imanın bir emniyet sübabı olduğuna işaret edilmiştir. İnsan, Allah’a ve ahiret gününe olan imanının kuvveti nispetinde kâmil insan olur, karıncayı incitmekten çekinir. İmanın haşmeti, sahibini başkasına karşı zillet göstermekten, kula kul olmaktan koruduğu gibi, imanın şefkati de başkasına zulüm ve tahakküm etmekten alıkoyar.

İkinci reçete salih ameldir: Salih amel, Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde hayatını tanzim etmekten ibarettir. Allah’ın emirlerinin hepsi insanların dünya ve ahiret saadetini temin edecek bir güzellikte olduğu gibi, yasaklarının hepsi de dünya ve ahiret hayatının saadetini bozan, tehlikeye atan kötülüklerin önünü alan birer manevî trafik lambalarıdır.

Üçüncüsü hakkı tavsiyedir: Hakka müşteri olmak, hakkın hatırını âli tutmak, hak ve hakikati başkasıyla paylaşmak insanın fıtratında var olan bir husustur. Ancak, Allah’a iman ve itaat etmek bu vicdânî duyguyu geliştirip parlattığı gibi, imansızlık, fasıklık ve Allah’a isyan da bu duygunun silinmesine vasıta olan bir virüs hükmündedir.

İslam dini hak din olduğuna göre, hakkı tavsiye etmekten maksat İslam dininin hak gördüğü, hakikat olduğunu vurguladığı bütün hakikatleri yaşamak ve yaşatmak, insanların hüsranını minimize eden ilahî bir reçetedir.

Dördüncüsü sabrı tavsiyedir: Kur’an’ın ön gördüğü sabır, insanın iç alemine direnç sağlayan bir dinamiktir. Sabır genel olarak üç kısma ayrılır: iman şuurunun referans olduğu hak ve hakikat üzerinde devam etmek için gösterilen sabır. Aynı şuurun gösterdiği her türlü haksızlık, yanlış ve batıldan uzak durmaya yönelik sabır. Bir imtihan gereği ve hasbe’l-beşer insanların her zaman maruz kalacağı bela ve musibetlere karşı sabır.

Bu surenin, dile getirdiğimiz unsurları barındıran kapsamlı özelliğindendir ki, İmam-ı Şafiî “Şayet Kur’an’da başka bir sure olmasaydı, sadece bu sure insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmeye yeterdi.” demiştir. (bk. İbn Kesîr, s. 499; Muhammed Eroğlu, "Asr Sûresi", DİA, III, 502)
 
Üst