Açıklamalı - 31. Söz Mirac-ı Nebeviyeye (a.s.m) dairdir.

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkibetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain,alê rasulüne salevât


OTUZ BİRİNCİ SÖZ



Mirac-i Nebeviyeye (a.s.m.) dairdir.

İHTAR:
Miraç meselesi, erkân-i imaniyenin usulünden sonra terettüp eden bir neticedir.
Ve erkân-i imaniyenin nurlarından medet alan bir nurdur.
Erkân-i imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı, elbette bizzat ispat edilmez.
Çünkü, Allah’ı bilmeyen, Peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen
veya semâvâtin vücudunu inkâr eden adamlara Miraçtan bahsedilmez;
evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor.

Miraç kelime manası arapça çıkış, yükseliş hatta merdiven ve asansör demek
İsra suresine ismini veren gece yürüyüşü demek
27 recep gecesi Efendimiz s.a.v.
Ümmü Hani'nin evinde iken Cebrail a.s.gelip
Kendisinin miraca davet edildiğini, bunun üzerine,
Mescidi Haram’a kadar beraber gideceklerini
Resulü Zişan Efendimiz nasıl gideceğiz diye sorduğunda
Cebrail as burak denen bir binekle cevabını veriyor.
Ama burağın nasıl olduğu tarih edilmiyor.
Manevi bir binek.
Bildiğimiz mercedes gibi algılanmasın.

Efendimiz,Hz. Cebrail ile birlikte necma-enbiya olan,
Peygamberlerin toplantı yerleri olan Kudüs’e geldiklerini
Ve Kudüs’te Mescidi Aksa’ya gelip ordan
Cenab-ı Hakk’a ibadet ettiklerini naklediyor.

Üstad buyuruyor ki; buraya kadar olan kısmı
mahiyetini anlamak bile inkar eden kafir olur.
Resullullah sav gördüğünü anlayabilir,
Duyduğunda idrak edebilme kabiliyetine sahip
Bunu şöyle düşünün;
Tıp okumayan birisi analiz sorularını görür ama anlayamaz.
Resulu Zişan Efendimiz her gördüğünü anlayabilme kabiliyetindedir.

Necm Suresinde Miraçtan bahsediyor.
Ama en açık şekilde hadislerde anlatılmıştır:
Efendimiz s.a.v dünyevi saat içerisinde bu seyahati
bir kaç dakika içersinde gerçekleştirmiştir.
Bunu da şuradan anlıyoruz:
Döndüğüm zaman yatağım halen sıcaktı diyor.
Ama manevi alem itibari ile buna bastı zaman diyoruz
Yani zamanın genişlemesi…

Çünkü Cenab-ı Hakk’ın dünyaya indiği
bir an bizim için seneler olabiliyor.
Üstad hz bunu çok müthiş bir şekilde ispat ediyor.
Başka bir risalede anlatıyor ve diyor ki;
Dünyanın yönüne göre jupiterin yönü
100 bin defa daha büyüktür.
Yani dünyanın günüyle jupiterin günü aynı değildir.
Jupiterin ki çok büyüktür.
Zaman izafi bir kavramdır.

Mescidi Aksa’da başlayan ve tekrarda
Ümmü Hanin evine kadar olan kısma miraç denir.
Ve Cenab-ı Hak ile konuşma gerçekleşiyor.

Mukaddimede 31.sözün başında
4 işlemi bilmeden cebir problemi çözülmez diyor.
Toplama çıkarmayı bilmeyen 2 bilinmeyen bir denklemi çözemez
Aynen öyle de islamiyette de temel iman esaslar vardır.
Allaha iman,
Ahirete iman,
Allah’ın isim ve sıfatlarına iman,
Kadir ve ilim sahibi olduğuna,
Peygambere cennete iman vs. Kadere iman.

Allah'a iman etmeyene miraç'tan (cebir pb) bahsetmek manasızdır.
İnsan kendisi yapamadığını başkasının da yapamadığını zannediyor.
Eğer bir kaç sene önce aya gidileceğini söyleselerdi
O adam deli diye bakırköye yatırılırdı.
Halbuki bugün inanmayanı yatırırlar.
Çünkü artık aya "dolmuş çalışıyor"
20 milyon doları veren gidebiliyor.

Yer kuresi:1 milyon kusur saniyede 30 km hızla gider.
Saatte 108 bin km lik bir mesafeyi 1 sene kat ettiriyor.
Efendimiz semalara yükselmesi yaradan tarafından gerçekleştiriliyor.


Erkan-ı imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karsı elbette bizzat ispat edilmez.

Çünkü Allah’ı bilmeyen Peygamberi tanımayan ve melaikeyi kabul etmeyen
veya semavatın vücudunu inkar eden adamlara
Miraçtan bahsedilmez evvela esasları ispat etmek gerekiyor.

İmanlı birine ama şüpheye düşmüş
aklen anlayamamış birine Miraçtan bahsedilir.


Öyle ise, biz, Miracda istib’âd ile vesveseye düsen

bir mü’mini muhatap ittihaz ederek, ona karsı serd-i kelâm edip ara sıra,
makam-ı istimâda olan mülhidi nazara alip serd-i kelâm edeceğiz.
Bazı Sözlerde hakikat-i Miracın bir kısım lem’aları zikredilmiştir.
ayrı o lem’aları hakikatin aslıyla birleştirmek ve
kemâlât-i Ahmediyenin (a.s.m.) cemâline birden bir âyine yapmak için,
inayeti Allah’tan istedik.

İmami Suyuti,600 tane kitap yazmış bir islam alimi.
Bir bilim adamını asıl manada tanıyabilmek için eserlerini okumak gerekir.
Bu kişi annesi babası dayısı olsa dahi
eserlerini okumadan o kişiyi tam anlamıyla tanıyamaz.
Tıpla alakalı 7-8 kitap yazmış bir alim.
Kimya ile alakalı 6 kitap
Hadis ile alakalı yaklaşık 60-70 ciltlik bir eseri var.
Tefsirle alakalı yaklaşık 12 ciltlik ebduri-mensur
Arap dili ve edebiyatı ile alakalı 100 ciltlik bir eseri var.
Ne zaman nasıl yazmış? Vakti nerden bulmuş?
Bizim ise bu kitapların hepsini okuyacak zamanımız yok.
Her kitabi anlayacak terminolojimiz yok.
600 kitapla bu insanı tanıyabilmek için en az fihristeyi okumak lazım.

Allah'ın yarattıklarında bir tek insanla alakalı bir çok kitap yazılmış.
Allah’ın sanat eserlerini fihristini görmek lazım.
Tam manasıyla anlamasakta miraç budur.
Emri kün feyekün ile deniyor oluyor.

Hayvanda cereyan eden kurallarla insandakiler farklı
Her hayvanın hayatıyla alakalı doktora tezleri yapılmış ve
her mevcudun kendi arasında tabakaları var.
Gölün çeşitleri, farklı renkleri, kokuları mevcut.
Hepsinin konumu farklı.

Beşerin (insanın) eli karıştığı isler haricinde
mizansızlık bozukluk hiç göremiyoruz.
Bütün ayrı tabakalar ubudiyet vazifelerini ve
bütün mevcudatın kulluk vazifesini görünce
Cenab-ı Hakk’ın kainatta nasıl bir saltanat hakimiyet kurduğunu
"Terbiye Saltanatı" nı görüyoruz.
Hiç bir şekilde itiraz yok.
Bizim memlekette bu sene yaz gelmedi.
Karpuz ektim domates çıktı diyen olmadı.
Kainatın kuralları hiç aksamadı.

Bu nimetleri bize veren zatın emirlerine,
Bizden istediklerine dellal olmak gerek.
Bu Zat'ın eserlerini anlamak mümkün değil ama
en azından fihristsini anlamak lazım.

Miraç Hz. Muhammed s.a.v Kudüs’ten başlayarak
bütün mahlukat tabakalarını ve mevcudat dairelerini
teker teker musahabe ederek,
Kuran'ın ifadesiyle
"Gördüğünü anlayıp duyduğunu idrak ederek
cennet ve cehennemi seyredip ve nihayet kainatı bitirip (fihristini bitirip)
Onun yaratıcısı olan Allah'a yöneliştir.’’
İşte alemi imkan dediğimiz kainatın bitme noktasıyla
Allah'a muhatap olma noktasına kab-ı kavseyn diyoruz.

Üstad hazretleri alemi imkan ile Alemi vücubun ortası diyor.
Allah'ın zatını isimlerinin ve sıfatlarının dairesiyle imkan dairesi
Kabi kavseyn'den önceki dairesi Arşı Azam
Daireyi azamiyesi unvanı olan arşı Azam'a gidecek...

Kainat Arsi Azamdir, Cenabi Hakk’ın rububiyet ve
Hakimet dairesi burdaki en geniş noktaya Kuran-i Kerim Arşı azamı indirmiş.
Orayı bitirdikten sonra Kabi Kavseyne,
yani imkan ve vücut ortasına bu makama gelecek.
Cemal ve Celal sahibi Allah ile görüşecek.

Efendimiz bu miraç meselesini ilk önce Hz. Hatice (r.a)'a anlatıyor
Ve iman ediyor ve tasdik ediyor.
Daha sonra müşrikler Hz. Ebubekir'e gidiyorlar
Ve arkadaşın uzun bir seyahatten bahsediyor (miraç için) diyorlar.
Hatta Ebu Cehil "delirmiş o’ diyor.
Ve bunun üzerine Kabe'de peygamberimizi ortalarına alıp
Sorguya tabi tutuyorlar.
Sen yalan söylüyorsun diyorlar.
Sultanlar Sultanı o anda daralıyor.

Cebrail as hemen yetişiyor haber getiriyor.
Sen şimdiye kadar Kudüs’e hiç gitmedin
Sorsunlar Mescidi Aksa hakkında her bilgiyi ver onlara diyor.
Sultanlar Sultanı ama ben hatırlamıyorum diyor.
Merak etme diyor Cebrail Aleykum selam
Ben senin gözünün önüne getireceğim.

Ve başlıyorlar sormaya:
Mescidi aksa nedir?
Resulu Zişan Efendimiz sav sanki
Tam karşısındaymış gibi hepsini tek tek görüyor.
Ve cevap veriyor.
İnanmıyorlar diyorlar ki;
Muhammedin büyüsü semalara da işledi.
Bunun üzerine efendimiz a.s.v
Niye ticaret kervanlarınızı merak etmiyorsunuz der?
Onların nerde olduklarını da mı biliyorsun derler.
Evet ben giderken şu noktadalardı,
Şu saatlerde yerlerine ulaşacaklar diyor.

Bütün Mekke müşrikleri o kervanın geleceği dağlara yöneliyor
ve tam Sultanlar Sultanı’nın söylediği anda kervan geliyor.
Ebu Cehil:"Muhammed'in büyüsü semayı da etkisi altına aldı’ diyor.
İnanmamaya devam ediyor.

Miraç'ta ettehiyyatü duasını okuyor.
15.şuada etteiyyatünün anlam ve izahı çok müthiş anlatılmış.
Kişi namazda :


"Ey Allah'ım bütün gezdiğim kainattaki mahlukatın, mevcudatın,

özellikle hayat sahiplerinin sana karşı ibadetlerini
Onlar namına vekaleten sana takdim ediyorum Ya Rabbi. "Bütün güzellikler sana aittir" diyor.

Cenab-ı Hakk:

"Esselamu aleyke eyyühen nebiyyu ve rahmetullah ve berakatuhu"

Dünya ve ahiretin selamı benim rahmetim ve bereketim
Ey şanlı peygamber senin üzerine olsun diyor.

Efendimiz s.a.v bu cevap üzerine ümmetini düşünüyor

"Essalamu alleyna ve ibadillahi ve sallihi Ya Rabb,

Selam hem bizim üzerimize ve hem salih kullarının üzerine olsun"

Bütün bunları makam olarak çok uzaktan seyreden Cebrail a.s şehadet getiriyor:

"Bende şahitlik ediyorum ki Allah'tan başka ilah yoktur ve

yine şehadet ediyorum ki
Hz. Muhammed O'nun hem kulu hem de peygamberidir.

Miraç bununla sona eriyor ve efendimiz Ümmü Saninin evine geri dönüyor.
Miraç: Resullulah'ın Allah'ın yardımıyla
Allah'ın eserlerini görmek üzere kainatın seyrü seferidir.

Ettahıyyetü duasıyla namaz müminin miracı olmuş oluyor.
Ve efendimizin geçmiş olduğu kabi kavseyni
Ve arşı azamı hayalde olsa gezmiş oluyor.

Subhâneke lâ ilmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de’vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin el fatiha meas salavat


21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir.

 

FaKiR

Meþveret Bþk.
BİR MİRAÇ YAZISI


Risale-i Nur külliyatına 31.söz olarak giren bu mevzuu Ankara’daki arkadaşlarımla beraber yapmış olduğumuz bir mütealadan, karşılıklı okumalardan sonra kıymetini ve güzelliğini anladığım, anlamaya çalıştığım bir şaheser. Bu risaleyi okumayı ve sohbet ortamlarında paylaşmayı sadece miraç kandillerine hasretmemek lazım olduğunu anladım.

Zira Anamızdan, babamızdan hatta yapabilirsek nefsimizden de fazla sevmemiz lazım gelen Rasülü Ekrem Aleyhisselatü vesselam efendimiz hazretlerini miraç risalesi, daha ziyade tanımaya, sevmeye ve hayran olmama vesile oldu.

Miraç risalesi Peygamberimizin velayet yönünü yani kulluktaki terakkisinin neticesinde daha bu dünyada ulaştığı manevi makamının nihai mertebesinin çok kıymetli bir tahlilidir.


Şöyle bir soru soralım. Rasülü Ekrem Aleyhisselatü vesselamı Habibullah yapan şey nedir? Zira onu Cenab-ı hak terbiye etmiş sürekli kontrolü altında tutmuş gelmiş ve gelecek bütün hatalarını affetmiş, öyleyken; Nasıl habibullah, (rabbimizin sevgilisi) olmuş? Evet miraç mevzu bize bunun sırrını öğretiyor. Rasülü Ekrem efendimizin miracının onun velayet yönünün en büyük bir kerameti olduğunu gösteriyor. Keramet evliyalarda olur peygamberlerdeki harikulade olan şeyler mucizedir mi diyoruz. O vakit peygamberimizin abd yönünü unutuyoruz demektir.

Evet o zat aleyhisselatü vesselam hem rasuldür hem kuldur. Bizde kelime-i şehadette Abduhu ve rasülühü diyoruz. Öyle bir abd ki. abdiyetin en zirvesinde, bu yönü itibariyle velayet mertebesinin en nihayetinde. Bunu nerden mi anlıyoruz? Birçok delili var fakat sadece miracın bu zat aleyhisselatü vesselama münhasır olması buna delil olarak yeter.


Peygamberimizin velayet yönü bilinmeyince veya nazarlardan kaçınca o zatın (s.a.v.) hayatına, fiillerine şöyle yanlış bir bakış açısı olabiliyor; “O peygamber o yapar” diyerek bize örneklik teşkil ettiği yönleri bizim için ulaşılamaz hatta hiç yapılamaz gibi gelebilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) gelen vahyi evvela bir abd olan, velayet mertebesinin en yükseğinde olan kendi zatına tebliğ ediyor. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol emri adeta ihtiyarlatıyor. Rabbini zikret diyerek emreden rabbimizi en ziyade o anıyor.


Öyle ki; Hz.Aişe annemizi şaşırtacak kadar, Ya Rasulullah geçmiş gelecek hataların affedildiği halde niye bu kadar kendine eziyet ediyorsun diyence peygamberimizin, şükreden bir kul olmayım mı? demiş. Yine bir sahabe efendimiz peygamberimizin secdesinin uzadığını görünce vefat ettiğini düşünmüş, bir rekâtta bakara suresi gibi uzun ayetleri okuduğu olmuş. Ona o ayetleri okumasını cenabı hak mı emretmiş hayır, kendi kulluğuyla yani velayetiyle yapmıştır.


Hayatı boyunca kendisinden meşru olarak istenilen hiçbir şeye hayır dememiş. O zat (s.a.v.) sadece şahsi ibadetlerinde değil her halinde bizim hayalimizi zorlayan bir kulluk yaşamış, Taif’de taşlandığı zaman Rabbimiz tarafından eğer istersen şu dağı üzerine bırakayım diye gönderilen Cebrail’e (a.s.) velayetiyle hayır demiş ve onlardan sonraki nesillerin Kur’ana sahip çıkacağını söyleyerek mertebei şefkatinin ne kadar yüksek olduğunu göstermiştir.


Peygamberimiz tebliğ ettiği emirlerde ilk muhatab olarak bizzat kendisi vahyi yaşamış öyle bir yaşamış ki bu hayatı onu miraca çıkaracak bir şerefiyete nail etmiştir.


Miraç mevzu, peygamberimizin bilhassa velayet yönünü anlatıyor. Bu risaleyi okurken Onu habibullah yapan sırrı daha iyi anlıyorsunuz. Ayrıca O zatın ümmeti olmayı isteyen Hz. İsa (a.s.) nın bu isteğindeki sırrı bir nebze hissediyorsunuz.


“İHTAR: Miraç meselesi, erkân-ı imaniyenin usulünden sonra terettüp eden bir neticedir. Ve erkân-ı imaniyenin nurlarından medet alan bir nurdur. Erkân-ı imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı, elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü, Allah'ı bilmeyen, Peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücudunu inkâr eden adamlara Miraçtan bahsedilmez; evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyleyse, biz, Miraçta istib'âd (akıldan uzak görme ile) ile vesveseye düşen bir mü'mini muhatap ittihaz ederek, ona karşı beyan edeceğiz. Ara sıra, makam-ı istimâda (dinleme makamında olan zata) olan mülhidi nazara alıp serd-i kelâm edeceğiz.” Diye başlayan miraç risalesinde miracın lüzumunun sırrı, hakikati, hikmeti ve meyveleri gayet güzel temsillerle izah edilmekte, farazi olarak muhatap kabul edilerek Hem müminin kafasını kurcalayan hususlara ki bu sorular bir çok müslümanın iman edip fakat izahını yapamadığı hususları bu zamanın insanına gayet güzel ve ikna edici bir üslupla anlatır. Hem de hiç inanmayan dinsiz mülhide, cenabı hakkın, melaikenin vücudu, peygamberlik vazifesinin gereği gayet beliğ ifadelerle isbat edilir.


Cenab-ı Hak Lokman suresi 6.ncı ayette: “Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar.


İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.” Buyurmaktadır. Bu ayette ifade edilen lehvel hadis kavramı (boş söz ile insanları hak kelamdan uzak tutmaya çalışan müşriklere karşı bir tehdit olmakla beraber mü’minlere karşıda bir ikazdır. Günümüzde Müslümanları Kur’an dan, hak sözlerden, güzel sohbetlerden ve onun hakikatlerini anlatan eserlerden uzaklaştırmak için yapılan bil umum tezgahları biliyorsunuz İnsanların zihinleri öylesine dolduruluyor ki orada iman hakikatlerine yer kalmasın.


Amerika’da hapse düşen bilhassa zenciler arasında Müslüman olma oranı oldukça yüksekmiş, onlara şu soruyu soruyorlarmış. Neden dışarıda Müslümanlığı tercih etmediniz de burada hapisde Müslüman oldunuz. Verilen cevap gayet manidar. Dışarıda vaktimiz yoktu. Bizde de durum öyle değil mi? Tek bir misal verecek olursak müçtehit edasıyla saatlerce bir futbol maçını tahlil eden insanlar bizimde kıymetli zamanımızı boş şeylerle işgal etmiyorlar mı? Öyleyse gelin o boş insanların hakikatte boş olan bütün tezgahlarını boşa çıkaran Rasülü Ekrem Aleyhisselatü vesselamı tanıyalım.


Zira tanıyan sever, Tuttuğu takımın 11’ni sayan nesil eğer Rabbinin 11 ismini manasıyla bilemiyor, Peygamberini tanımıyorsa nasıl sevecek ve sevilmeyi bekleyecek.
Mirac Kandiline yaklastigimiz bu vakilerde tekrardan Mirac risalesini okuyup, O'nu (sav) taniyalim, zira O'nu sav taniyan sever.Muhabbetimizde baki ve samimi olmak icin okunmali...
Begenerek okudugum bir yazi Mirac hakkinda, istifademiz bol olsun...

_________________

Siz siz olun 31.söz Mirac-ı Ahmediye ye dair olan bu risaleyi okumak için miraç kandillerini beklemeyin. Mümkünse bir okuma grubu oluşturun beraber okumaya başlayın, İnşallah bizim kısmen tanıttırmaya çalıştığımız güzelliklerinin tamamına, istidadınız, kabiliyetleriniz ve ıhlâsınız nispetinde nail olun. Ve o Zata, Aleyhissalatü vesselamın sünnet-i seniyye”sine uymaya daha bir gayret göstermeye ve okuduğumuz salatü selamları daha bir içten yapmaya vesile olsun İnşaallah.

Enes KARA
 

sahici159

Well-known member
Evet o zat aleyhisselatü vesselam hem rasuldür hem kuldur. Bizde kelime-i şehadette Abduhu ve rasülühü diyoruz. Öyle bir abd ki. abdiyetin en zirvesinde, bu yönü itibariyle velayet mertebesinin en nihayetinde.
Amerika’da hapse düşen bilhassa zenciler arasında Müslüman olma oranı oldukça yüksekmiş, onlara şu soruyu soruyorlarmış. Neden dışarıda Müslümanlığı tercih etmediniz de burada hapisde Müslüman oldunuz. Verilen cevap gayet manidar. Dışarıda vaktimiz yoktu. Bizde de durum öyle değil mi? Tek bir misal verecek olursak müçtehit edasıyla saatlerce bir futbol maçını tahlil eden insanlar bizimde kıymetli zamanımızı boş şeylerle işgal etmiyorlar mı? Öyleyse gelin o boş insanların hakikatte boş olan bütün tezgahlarını boşa çıkaran Rasülü Ekrem Aleyhisselatü vesselamı tanıyalım.

Ve o Zata, Aleyhissalatü vesselamın sünnet-i seniyye”sine uymaya daha bir gayret göstermeye ve okuduğumuz salatü selamları daha bir içten yapmaya vesile olsun İnşaallah.
Güzel paylaşım için teşekkürler.Allah binlerce kez razı olsun inş.
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
31.Söz Mi'raç Risalesinden;

İkinci temsil: Seninle biz sahrâ-yı kebir gibi bir mevkideyiz. Kum denizi fırtınasında, gece o kadar karanlık olduğundan, elimizi bile göremiyoruz. Kimsesiz, hâmisiz, aç ve susuz, meyus ve ümitsiz bir vaziyette olduğumuz dakikada, birden, bir zat, o karanlık perdesinden geçip, sonra gelip bir otomobil hediye getirse ve bizi bindirse, birden cennet-misal bir yerde istikbalimiz temin edilmiş, gayet merhametkâr bir hâmimiz bulunmuş, yiyecek ve içecek ihzar edilmiş bir yerde bizi koysa, ne kadar memnun oluruz, bilirsin.

İşte, o sahrâ-yı kebir bu dünya yüzüdür. O kum denizi, bu hadisat içinde harekât-ı zerrat ve seyl-i zaman tahrikiyle çalkanan mevcudat ve biçare insandır. Her insan, endişesiyle kalbi dağdar olan istikbali,müthiş zulümat içinde, nazar-ı dalâletle görüyor. Feryadını işittirecek kimseyi bilmiyor. Nihayetsiz aç, nihayetsiz susuzdur. İşte, semere-i Miraç olan marziyât-ı İlâhiye ile, şu dünya gayet kerîm bir Zâtın misafirhanesi, insanlar dahi Onun misafirleri, memurları, istikbal dahi Cennet gibi güzel, rahmet gibi şirin ve saadet-i ebediye gibi parlak göründüğü vakit, ne kadar hoş, güzel, şirin bir meyve olduğunu anlarsın.

Makam-ı istimâda olan zat diyor ki: "Cenâb-ı Hakka yüz binler hamd ve şükür olsun ki, ilhaddan kurtuldum, tevhide girdim, tamamıyla inandım ve kemâl-i imanı kazandım."

Biz de deriz: Ey kardeş, seni tebrik ediyoruz. Cenâb-ı Hak bizleri Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın şefaatine mazhar etsin. Âmin.


Rabbimiz Hissemizi Ziyade etsin...
 

Muvahhid1

Well-known member
Miraç gecesinde Yüce Allah(c.c) ile Huzurda Peygamberimiz(s.a.v) ne konuştu?

"Sual: Teşehhüdün (Ettehıyatu) mübarek kelimâtı(sözleri), Miraç gecesinde Cenâb-ı Hak ile Resulünün bir mükâlemeleri (konuşmaları) olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?

Elcevap: Her mü'minin namazı, onun bir nevi miracı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise Mirac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmda söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin mânâları cüz'iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihâtalı mânâlar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teâlî edip genişlenir.

Meselâ: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenâb-ı Hakka karşı selâm yerinde ETTEHİYYATU LİLLAH demiş. Yani, "Bütün zîhayatların (hayat sahiplerinin), hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sânilerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim, sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla sana takdim ediyorum

Evet, nasıl ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ETTEHİYYATU kelimesiyle bütün zîhayatın(canlıların) ibâdât-ı fıtrîyelerini(fıtri ibadetlerini) niyet edip takdim ediyor.

Öyle de, tahiyyatın hülâsası (özü) olan ELMÜBERAKATU kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekâllah dediren ve mübarek denilen ve hayatın ve zîhayatın hülâsası olan mahlûklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini (kulluklarını) temsil ederek, o geniş mânâ ile söylüyor.

Ve mübarekâtın hülâsası olan kelimesiyle de, zîhayatın hülâsası (canlıların özü) olan bütün zîruhun(ruh sahiplerinin) ibâdât-ı mahsusalarını(özel ibadetlerini) tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihâtalı mânasıyla arzediyor.

Ve ETTİYYİBATU kelimesiyle de, zîruhun(ruh sahiplerinin) hülâsaları(özü) olan kâmil insanların ve melâike-i mukarrebînin, salâvatın hülâsası olan ile nuranî ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mâbuduna (İbadet Edilene) tahsis ve takdim eder.

Hem nasıl ki o gecede Cenâb-ı Hak tarafından ESSELAMUN ALEYKE YA EYYUHEL NEBİ demesi, istikbâlde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa ESSELAMUN ALEYKE YA EYYUHEL NEBİ demelerini âmirâne iş'ar(işaret) eder ve o selâm-ı İlâhî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mânâ verir. Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, o selâma mukabil ESSELAMU ALEYNA VE ALA İBADİLLAHİSSALİHİN demesi istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin salihleri, selâm-ı İlâhîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetin umumî bir şiarı olan mü'minler ortasındaki ESSELAMU ALEYKE VE ALEYKEL SELAMU umum ümmet demesini râciyâne(ümit eder), dâîyâne(dua edercesine) Halıkından istediğini ifade ve ihtar eder.

Ve o sohbette hissedâr olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i İlâhî ile o gece EŞHEDU ELLAİLAHE İLLELLAH VE EŞHEDU ENNE MUHAMMEDEN RESULULLAH demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirâne(müjde edercesine) haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi(mukaddes konuşmayı) tahattur(anma) ile kelimelerin mânâları parlar, genişlenir.

Bu mezkûr(bahsedilen) hakikatın inkişafında bana yardım eden garip bir hâlet-i ruhiyedir:

Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hali hazırda olan bu koca kâinat hayalime câmid, ruhsuz, meyyit, boş, hâlî, müthiş bir cenaze göründü. Geçmiş zaman dahi bütün bütün ölü, boş, meyyit, müthiş tahayyül edildi. O hadsiz mekân ve o hudutsuz zaman, karanlıklı bir vahşetgâh sûretini aldı. Ben o hâletten kurtulmak için namaza iltica ettim. Teşehhüdde ETTEHİYYATU dediğim zaman birden kâinat canlandı; hayattar, nuranî bir şekil aldı, dirildi. Hayy-ı Kayyûmun parlak bir aynası oldu. Bütün hayattar eczasıyla beraber, hayatlarının tahiyyelerini ve hedâyâ-yı hayatiyelerini daimî bir sûrette Zât-ı Hayy-ı Kayyûma takdim ettiklerini ilmelyakîn, belki hakkalyakîn ile bildim ve gördüm.

ESSAMU ALEYKE YA EYYUHEL NEBİ dediğim vakit, o hudutsuz ve hâlî zaman birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın riyaseti (reisliği) altında, zîhayat ruhlar ile vahşetzar suretinden ünsiyetli(dost) bir seyrangâh suretine inkılâp etti.

Şua'lar
 
Üst