Açıklamalı 2.Lem'a Dersleri - Birinci Nükte-Eyyüb as. Münacatı

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm, elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

2. LEM’A

besmele_i_serif.gif

lemalar_15_1.gif
Hani, o (Eyyub aleyhisselâm) Rabbine şöyle yalvarmıştı:
Bana gerçekten zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(Enbiya Suresi: 83)


Sabır kahramanı Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın şu münâcâtı,
hem mücerreb (denenmiş) hem tesirlidir.
Fakat, âyetten iktibas suretinde, bizler münâcâtımızda
lemalar_15_2.gif
demeliyiz.

"Bana gerçekten zarar dokundu, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin."

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki:
Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde,
o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış.

Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman,
zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için,
o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil,
belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş:
“Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor”
diye münâcât edip, Cenâb-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için
o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş,
kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş.

"Marifet-i İlâhiye’nin mahalleri olan kalb ve lisan"
Cenab-ı Hak’kı tanıdığımız yer kalbimiz ve lisanımız
Yani manevi vücudumuzun kalbi
Tasdik mekanizması olarak çalışan
Kalbimiz ve lisanımız…
Bu iki yerde olabilecek rahatsızlık
Allah’ı tanımamıza mani olmaya başlıyor.
Tanıma olmadan iman da edemiyoruz
Ve imana zarar dokunmaya başlıyor.

Hz. Eyyub as fiziki olarak çok büyük hastalıklara mübtela olmuş.
Ama hiç bir aşamasında şikayet etmemiş, isyan etmemiş ve şifa da istememiş.
Bu haşa asla büyüklenme değildir.
Tersine tam bir teslimiyet ve tevekkül halidir.
Halim Halıkıma malumdur O’ndan ne gelirse amenna diyerek sabrediyor.
Taki hastalık zikrini ve ubudiyetini zedelemeye başlayana kadar
O anda ettiği duası, münacatı en safi en halis duası
merhameti sonsuz Rabbimiz tarafından kabul buyruluyor.
Ve şifa veriliyor.

Bu münacatın kuvveti denenmiştir diyor üstad
O teslimiyet ve farkındalık ile
bu şekilde dua eden peygamberine cevab veren Rabbimiz
O azim hastalıklara şifa veren Rabbimiz
Bizim de aynı kelimelerle aynı halde dua etmemiz halinde
Bize de cevab verecektir inşallah.
Bunun müjdesi veriliyor.

Peki bizim bu kadar tesirli bir duaya, bir münacata ihtiyacımız var mı?

Hiç birimiz görüntüde öyle azim bir hastalığın pençesinde değiliz.
Değiliz ki şuan da bilgisayar başında oturabiliyoruz.
Bunun cevabını risalenin devamında arayalım inşallah.

İşte bu Lem’ada Beş Nükte var.

BİRİNCİ NÜKTE
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili,
bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.

İç dışa, dış içe bir çevrilsek,
Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.

Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe,
kalb ve ruhumuza yaralar açar.

Şu zamanda hiç kimse diyemez ki ben böyle bir insan değilim
Hiçbi rşey yapmasak bile
Kendimizi bütün haramlardan günahlardan uzak tuttuğumuzu düşünsek bile
Her dakika üzerimize yüzer günah haram şüphe kuşku
sair olumsuz haller hücum ediyor.

"Kafamıza giren herbir şüphe"
Yeri gelmişken şunu da ifade edelim.
Bu ifade aslında bize şunu da söylüyor;
Aklımıza takılan küçük veya büyük her ne soru varsa
Bunu çözmemiz gerekiyor.
Misal risale-i nurda bir pasaj okunduğunda anlaşılmayan kısım mı var?
Bir cümle bir kelime bir şüphe mi oluşturdu.
Ya da herhangi bir yerde hizmetle islamla imanla vs
ilgili bir durum oldu da bu aklımıza mı takıldı?
Bunu çözmemiz lazım.
Çözemiyorsak sormamız lazım.

Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları,
kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu.
Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.

O münâcât-ı Eyyubiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler.

Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan
vesveseler, şüpheler -neûzu billâh- mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip
imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip
zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.

Herkes müslüman fıtrat üzere doğar diyor Efendimiz a.s.v
Sonra ailesinin dini ne ise ona göre yetiştirilir ve o dine mensub olur.
Bizler elhamdulillah müslüman ailelerde doğmuşuz.
Müslüman doğup müslüman yetişmişiz.
Ve çevremizde gördüğümüz hemen her insan da
-ülkemiz sınırları için- benzer durumda müslümanlar
Ama ezan vakitlerinde camiler boş…
Cuma saatlerinde dükkanlar mağazalar açık…
Ramazanda insanlar ellerinde hamburgeri simiti vs. Sokaklarda dolaşıyor.
Hırsızlıklar gasplar cinayetler almış gidiyor.
Müslüman kimliğine yakışmayan ne kadar olumsuz durum varsa
Bunları görebiliyoruz

Peki nasıl oluyor da bu kadar uzaklaşabiliyoruz, uzaklaşılabiliyor?
Tohumu toprağa atarız, aradan günler geçer.
Yağmur yağar güneş açar.
Bir süre sonra bir balkarız koca bir ağaç olmuş.
Halbuki biz hiçbir şey yapmadık, görmedik, anlamadık
Ama o tohum yeşerdi büyüdü ağaç oldu.

Bizim mahall-i iman olan olan kalbimize
Bir küçük günah tohumu bir küçük şüphe girer
Reklamlardan, dizilerden, gazetelerden, oradan buradan
Ve biz hiçbir şey yapmazsak orada yeşerir, büyür.
Bir bakarız Ramazan gelmiş ağzımızda sakız sokaklarda dolaşıyoruz ..
İkindi ezanı okunmuş aa öğlen ne çabuk geçti tüh kılamadık
Neyse deyip izlediğimiz filme devam ediyoruz.

Lisanımız farkında olmadan kullandığımız kelimeler
Kurduğumuz cümleler..
Yağmur yağıyor ne güzel
Çiçeklere bak ne kadar güzeller
Otobüs gelmedi ondan geç kaldım vs vs
Farkında olmadan bir de bakaırız ki iş işten geçmeye başlamış
Hele bu günaha karşı olunca
Nefs-i emmare şeytandan da destek alıp
bize galebe çalmaya başlıyor.
İmanımızdan ibadetimizden verdiğimiz her taviz başka birisini doğuruyor.

Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra,
tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.

Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var.

O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse,
kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.

Efendimiz a.s.v
En sevgili kul,
En temiz insan,
En kamil insan,
Günde ne kadar çok tevbe istiğfar ettiğini hepimiz biliyoruz.
Evliyalar, asfiyalar.. Mübarek zatların hepsi,
Kendilerini haramdan günahtan korumakla yetinmiyorlardı.
Her daim dillerinde tevbe istiğfar da vardı.

Meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen
bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı
tekdirden müteessir olan o adam,
Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı
farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor.

Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki,
keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı!
Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır.
Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse,
kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder;
büyük bir helâket kapısı ona açılır.

O bedbaht bilmiyor ki,
inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil,
inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder.
Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.

Mutaffin suresi 14. Ayette
"Kazandıkları günahlar, kalplerini kaplayıp karartmıştır"
Buyuruyor Rabbimiz
Kur'an-ı Hakim’de çok geçer.
Gözleri kördür,
Kalpleri katılaşmıştır,
Kulakları duymaz
Bunu insan kendi kendisine yapıyor.

Allah hepimizi günahlardan muhafaza eylesin
Nefs-i emmaremizn şerrinden şeytanın şerrinden muhafaza eylesin
Hz. Eyyub a. S ın münacaatını dilimizden düşürmeyelim inşallah
Düşünerek tefekkür ederek okumaya devam edelim inşallah.

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha
 

heysem

Well-known member
Hani, o (Eyyub aleyhisselâm) Rabbine şöyle yalvarmıştı:
Bana gerçekten zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(Enbiya Suresi: 83)

Burada dikkatimi ceken ve ben etkileyen en alici noktayi beyan etmek istiyorum .

Eyyub a.s bu duayi ancak hastaligi kalbine ve diline ulastigi zaman ediyor .

Yani daha önceki halini hastaliktan saymiyor , halbuki bütün vucudu yaralar icindeyken herkes ondan yüz cevirmisken hastaliginin bulasici ihtimali var diyerek kimse onun yanina yaklasmamisken ve sehrin disina gönderilmisken bir cok seyle karsilasmisken hic bir zaman sikayet etmiyor . Sabrini ve dualarini elden birakmiyor .
Sanki o vücut kendisine ait degil gibi hastalik cekmiyor gibi öyle ibretli ve düsündürücü bir vasif ki bu her halukarda en güzel bir sekilde sabrediyor.
Sonunda bu niyazda bulunuyor Yarabbi hastalik bana ilisti diyor ve kullugunu yerine getiremeyeceginden dolayi korkuyor .

Bu hastalik bana ilisti demek ne kadar manali ve önemli bir ibare .

Eyyub a.s kissasindan ibret almali ve en ufak bir bela veya musibet hastalik aninda nasil hareket ediyoruz bir düsünmeli .
 

teblið

Vefasýz
Allah (c.c) razı olsun kardeşim..güzel bir seçim..

işte aramızdaki fark..Ahir zaman müslümanlarıyla o devirdeki Hakk aşıklarının duasının rengide bir başka oluyor öyle değilmi?

Tevafuk ben de hz Eyyüp(as) kıssasına her denk geldiğimde en çok etkilendiğim kısım bu son duası ve niyazıdır Rabbine;Esasen hep şöyle bilinir hz Eyyüp(a.s) bir tek hastalıklara düçar olarak imtihan olunduğu zannedilir..Halbuki en baştan bakarsak bu mubarek peygamberin hayatına çok farklı imtihanlardan geçtiğini görürüz..Mesala çok zengin ve evladları gelinleri çok olan bir peygamber..Rabb teala peyder pey kulunun sabrını dener..önce mallarını alır evleri yıkılır sonra evladlarını alır..ve git gide fakirleşen Hz Eyyüp (a.s) en sonunda hastalıklara düçar olur..;

Bence bu kıssanın en can alıcı noktasıda sizinde dikkat buyurduğunuz gibi en son duası ve yakarışı;yANİ DİLİNİN KALBİNİN VE AKLININ alınmaması için dua eder ve ağlar hüzünle;

Sanıldığı gibimidir hz eyyübün isteği ,yani nefsi ve bedeni için mi bu istek..elbette ki değil;

Bu sabır peygamberinin tek korkusu vardı ;Rabbini zikreden bu üç organını giderse Rabbiyle tüm irtibatı kesilir korkusu ve endişesiyle ağlayıp yalvardı..Duasıda kabul gördü elh;ve imtihanını verdi bu teslimiyet ve sabır peygamberi;

Akıllar duruyor bu kıssayı teffekkür edince..İlahi bu nasıl bir beden ,nasıl bir sabır ,nasıl bir teslimiyet;

ZERRESİNE TALİBİM İLAHİİİİİİ...................................
 

teblið

Vefasýz
kıymetli ukba kardşim;Bu dersi devam ettirirseniz faydalı olacaktır kanımca;

yazıda sadece birinci nükteye değinilmiş.2,3,4,5,.nci nükteleride eklerseniz konu dahada pekişecek inşl..özellikle

Beşinci nüktede, asıl musibetin dine gelen musibet olduğundan bahsedilerek, insanların maruz kaldıkları musibetlerin önemsememeleri tavsiye edilir..

bu konu çok kıymetlidir..inşl fayda lanırız hep beraber;

bu bir tavsiyedir kardeşim ..tabiki karar sizindir..selametle..
 

heysem

Well-known member
ALLAH c.c sizdende razi olsun teblig .

Evet konuyu biraz daha detayli sekilde ele alirsak Eyyub a.s israilogullarina gönderilmis bir peygamberdi.
Cok mali ve ogullari vardi. ALLAH c.c Eyyub a.s imtihan etmek istedi . Ve bütün mallari elinden cikti. Bir deprem neticesinde ogullarini kaybetti . Ve en sonunda hastalik ile imtihana tabi tutuldu .Bahsettigimiz gibi vucudunu saran yaralardan dolayi bütün ahbablari muhabbet ettikleri Eyyub a.s terkettiler. Sadece hanimi Rahime terk etmedi.
Hastaligin ilerlemesinden ve bulasici ihtimalinden dolayi sehirden cikarildilar .
Bir seferinde hanimi dayanamiyor ve Eyyub a.s incitiyor. Eyyub a.s hanima diyorki eger iyilesirsem sana 100 degnek vuracagim.Bütün herseye teslim oluyor sabrediyor ve ALLAH c.c zikretme noktasinda kalbinin ve dilinin engel teskil edecegini anlayinca niyazda bulunuyor.
Sonra ALLAH c.c duasina icabet ediyor ve buyuruyor.


ارْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ

Ayagini yere vur iste bu serin icilecek ve yikanacak su .Sad suresi 42.
( Eyyub a.s o derece vucuduna hastalik ilismistiki her tarafi yaraa bere icierisindeydi ve yerden cikan su ile yikandiktan sonra vücudundaki bütün yaralar iyilesiyor . Ve ictigi su ilede icerindeki hastaliklardan kurtuluyor : Burada söyle anliyabiliriz bu insanliga verilmis bir mesajdir bazi yerlesim yerlerimizde sifali su kaynaklari vardir . Bu ayette bu sifali sularin bir habercisi hükmündedir .)
Ve akabinde devam eden ayettede :

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ
صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Ve (Ey Eyüp!) eline bir demet sap al onunla vur, yeminini bozma. Muhakkak ki Biz, onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu. Muhakkak ki o, Allah'a ulaşmıştı .Sad suresi 44
Iyilesince Eyyub a.s hanimina yüz defa vuracagim dedigi icinde ALLAH c.c böyle bir yol gösteriyor ve ahdinde dur diyor . Yas ve kuru otlardan bir demet al ve bir kere vur diye kolaylik gösteriyor . Bir baska rivayettede bugday tarlasina gidip 100 daneli bir basak aldigi ve onunla bir defa ya mahsus olmak üzere yeminini yerinde getirdigi ifade ediliyor .

Bir diger nokta ise Eyyub as. hastaligi dünyalik gelip gecici bir hastalikti ve mükafatini sabretmesi karsiligi aldi .

Peki biz ahirzaman insanlarinin vucudundan daha ziyade ruhi hastaliklara ducar oldugu görülüyor . IMAN gibi degerli bir emanetimiz var ve biz onu kalbimizde sakliyoruz .
Öyle ise kalbimizde emanet olan imanimizi en güzel sekilde muhafaza etmemiz gerekir BUda günahlardan korunmak kacinmakla mümkündür .
Eger biz kalbimizi ALLAHIN yasak ettigi seylere acarsak emanette emin olamayiz ve fitrata ters hareket etmis oluruz .
Böylecede nasilki bir altin ve ya gümüs bir esyamiz olur ve onu kullandikca tazeligini yitirir ve pasanir , parlamasi icin ise cilalanmasi gerekir.

Öylede bizlerin kücük gördgü günahlarin zamanlara kalpte yer etmesi ile kalbimizde siyah noktalar olusur ve bu noktalar birlestikce kalp tamamen kararir. kalbimizin cilasi ise tövbe ve zikirle mümkündür .

RAD suresinde buyruldugu gibi : Dikkat edin kalplar ancak ALLAHI zikretmekle tatmin olur .

Bu hafta islemis oldugumuz dersimiz idi ve anladiklarimi sizlerle paylasmak istedim .

Eyyub a.s sabri gibi Rabbim hepimize sabirlar versin ve onu anma ve zikretme noktasinda her daim dilimizi aklimizi ve kalbimizi sabit kilsin InsALLAH .
 

Huseyni

Müdavim
Sanki o vücut kendisine ait degil gibi hastalik cekmiyor gibi öyle ibretli ve düsündürücü bir vasif ki bu her halukarda en güzel bir sekilde sabrediyor.
Sonunda bu niyazda bulunuyor Yarabbi hastalik bana ilisti diyor ve kullugunu yerine getiremeyeceginden dolayi korkuyor .

Bu hastalik bana ilisti demek ne kadar manali ve önemli bir ibare .


O zaman insana ait, yapması gereken ibadetlerden başka bir şey yoktur diyebiliriz. Bunun haricinde bir mülkü olsaydı Eyyub aleyhisselam daha öncesinde dua ederdi.
 

teblið

Vefasýz
O zaman insana ait, yapması gereken ibadetlerden başka bir şey yoktur diyebiliriz. Bunun haricinde bir mülkü olsaydı Eyyub aleyhisselam daha öncesinde dua ederdi.

Cahil olan ben hacca gidinceye kadar bu bedenin sahibi kendim olduğunu düşünürdüm..Üstelik iman etmiş ben demekki nefsi dizginleyememeiş olmalıyımki bedenimin hükmünün kendi elimde olduğunu düşünürdüm önceleri;

Haşri ve ölümü taklidi olarak hacc'da yaşayıncaya kadar fikrim hep böyleydi..Aslında Hz eyyübün kıssasını iyice içime sindirmiş olsaydım bu hataya düşmeyecektim elbetteki;

Anladım ve bildimki Kutsal topraklara gittiğimde ;MALİKİ MÜLK YANLIZ VE YANLIZ ALLAHU TELADIR...amenna;

ihrama girdiğimizde dedilerki hocalarımız dikkat edin siz ihramdasınız yani ölümün provasıdır..bedeninizdeki hiç bir şey sizin değil..tek bir saçınızın teli dahi yere düşmezsin..keffaretini ödersiniz..çok şaşırmıştım..Ama ben yaşıyorum daha ölmedimki;

Hayır diye sert bir uyarı..;

SEN YAŞIYORSUN AMA SAHİBİNDEN EMANET ALDIN BU BEDENİ DİKKAT ET..ALDIĞIN GİBİ GERİ VERECEKSİN..SADECE SANA BU DÜNYADA İMTİHANIN İÇİN VERİLEN BİR ARACI BU BEDEN UNUTMA'!!!!!!!!!!!!!!!1

evet anlamıştım o zaman işin hakikat boyutunu...Ve neden hz eyyübün kendi nefsi için bir şey istemediğini anlamıştım artık.......

 

teblið

Vefasýz
Sitede denk gelince Hz eyyüp(as) kıssasını biraz daha değişik kaynaklardan okuma ihtiyacı hisettim;Belkide sabır konusunda biraz daha öğrenmeye ve teffekkür etmeye ihtiyaç duydu rumuhuz;

ve okuduğum bir kitapta geçen bir ayeti celile tamamen Hz eyybü hatırlattı bana;

bismillah ;

“Andolsun biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!”
Bu dar-ı imtihanda hiç kimsenin asude bir hayat yaşadığı vaki olmamıştır. İnsanın yaratılışından beri hal, bu minval üzere devam etmektedir. Bu değişmez ezeli bir kanundur, kıyamete kadar da böyle gidecektir. Bu dünya bir imtihan salonu olduğundan insanlar çeşitli şekillerde imtihana tabi tutulmaktadırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Dünya dar-ül meşakkattır.” buyurarak, dünyada rahat, huzur ve gerçek saadetin olmadığını vurgulamışlardır.

Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm'ın zahiri yara hastalıklarının mukabili bizim bâtını ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb'den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünki işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm'ın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdid ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdid ediyor. O münacat-ı Eyyübiyeye, o Hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.

Rabbim EYYÜBÜ SABIRLARLA ŞU DAR_İ DÜNYADAN GÖÇ ETMEYİ NASİP ETSİN;
 
Üst