Hafız Ali Ağabey'in Üstadımızın yerine ölmek istemesi

mihrimah

Well-known member
Hafız Ali Ağabey'in Üstadımızın yerine ölmek istemesi ve ölmesi hususunu nasıl değerlendirmeliyiz, başkasının yerine ölmek var mıdır?

Burada dua meselesi vardır. Yani insan çok sevdiği birisi için "Allah’ım benim ömrümden al, ona ver." diyebilir. Şayet bu dua Allah’ın hikmetine uygun ise bu duayı kabul edip öyle muamele edebilir; bunun Kur’an ve sünnet ile çelişen bir tarafı yoktur.

Nasıl bir iyilik ya da sadaka -ölüm de dahil- belaları geri çevirebiliyor ise, pekala dua da bela ve musibetleri, hatta ölümü de geri çevirebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) "Sadaka belaları def eder." demiştir. Bu gibi hadisler zımni olarak duayı da içine alabilir. Her hadisenin Kur’an ve sünnetten zahir bir şekilde gösterilmesini istemek uygun bir yaklaşım tarzı değildir. Nitekim fıkıhta bir çok şeyler kıyas yolu ile halledilmiştir. Bu olayda sünnetten bir delil gösterilememesi olayın batıl ya da yanlış olduğu anlamına gelmez.

Üstad Hazretlerinin talebelerinin, halisane dua ile ömürlerini Üstad Hazretlerine bahşetmeleri ve bunun da Allah tarafından kabul edilmesi, gayet makul ve caiz olan bir hadisedir. Sahabelerin harp meydanlarında Peygamber Efendimize (asv) cansiperane set olmaları, bir nevi bu fedakarlığın başka bir boyutudur.

Bu ömür bahşetme işlemi, elbette ilanihaye devam edip insanı beş altı yüz yıl yaşatacak bir hal değildir. Allah’ın kainata koymuş olduğu genel geçer kurallar dahilinde bu işler oluyor.

Zaman şeridi denilen Levh-i Mahv-ı İspat, yazar bozar bir tahta hükmünde olduğu için, yazılar ve mukadderat son hali ile yazılı değildir, şart ve meşrut kuralı vardır. Yani Allah der "Kulum şu şartı yaparsa, ben de ona şöyle muamele ederim."

Mesela Allah bir kulunun ömrünü, sağlığına dikkat etmek kaydıyla seksen yıl tahsis eder, ama o kul sağlığına dikkat etmez. Allah da Levh-i Mahv İspata yazmış olduğu seksen yılı siler, onu elli yıla çevirir.

İşte sadakanın belayı def edip ömrü uzatması bu hakikatin bir neticesidir. Dua da sadaka hükmüne geçip aynı işlemi gerçekleştirebilir.

Ama insanın ömrüne dair bu son hali, şartları ile beraber Levh-i Mahfuz'da vardır, burada bir değişme olmaz. Yani Allah zaten onun sağlığına dikkat etmeyip ömrünü elli yıla düşüreceğini ezeli ilmi ile biliyordu ve bunu Levh-i Muhfuz'da kaydetmişti.

sorularla risale
 

OrhanCAN

Active member
Talebeleri, Hafız Ali Ağabeyi anlatıyor:

Hacı Ahmet Lütfi Sönmez


Hafız Ahmed Lütfi Sönmez 1922 İslâmköy doğumludur. 1939’da hâfızlığa başlarken hocası Hâfız Ali Efendi kendisine,


“Önce git, Bediüzzaman’ın duâsını al” diyerek İslamköy’den Barla’ya gönderir. İslamköylü Abdullah Çavuş’la beraber giderler.

Bediüzzaman Hazretleri ellerini avucuna alarak küçük Ahmed’e duâ eder…

Üçüncü ziyareti, Hâfız Ali Efendinin vefatından epey sonra 1956’da Isparta’da olmuştur. “Bu ziyaretim çok dokunaklı olmuştu” diyor kendisi.

Bediüzzaman Hazretleri çok sevdiği talebesi Hâfız Ali’nin hatırasına binâen kendisine çokça alâka gösterir. Üç kere: “Hâfız Ali benim canım… Hâfız Ali benim canım… Hâfız Ali benim canım…” dedikten sonra, “O benim yerime gitti” diyerek o çok sevdiği talebesini hasretle yâd eder.

http://www.risaleforum.net/risale-i-nur-talebeleri/41004-daima-risale-yazar-kur8217anla-mesgul-olurdu/
 

age

Active member
بِاسْمِهِ سُبْحَانَه

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Ben merhum Hâfız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazan böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur'ana, İslâmiyete büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor. Medar-ı hayrettir ki; ben şimdi onun manevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasılki buradan Isparta'daki kardeşlerimize selâm gönderip muarefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de: Hâfız Ali'nin tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ bu gece, mesmuatıma göre buradan birisi oraya gönderilmiş. On defadan ziyade teessüf ettim. Ne için Hâfız Ali'ye onunla selâm göndermedim. Sonra ihtar edildi ki: Selâm göndermek için vasıtalara ihtiyaç yok; kuvvetli rabıtası telefon gibidir, hem o gelir alır. O büyük şehid, Denizli'yi bana sevdiriyor, daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed Zühdü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i imaniye ve Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temaşa ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-yı azîmenin dairesinde kıymetli hizmet noktasında mevki almalarından, ben de o ikisinin Hâfız Mehmed'le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yâdedip hediyelerimi bağışlıyorum.
(Şualar - 330)
 

OrhanCAN

Active member
Emirdağ Lâhikası (1)
Sıra No: 137
Pek çok alâkadar olduğum ve Risale-i Nur'un gayet ehemmiyetli bir merkezi ve az zamanda pek çok Nur işini gören Denizli Hüsrev'i ve gayet ciddî ve sadık rüfekaları, hususan hâkim-i âdil ve Muharrem ve Hafız Mustafa ve sairenin namına bayram tebrikiyle, Hasan Feyzi'nin şiddetli ve tehlikeli hastalığını beyan eden bir mektubu, çok ehemmiyetli bir kardeşimiz olan Muharrem'den aldım.

Kanaat-i kat'iyem geldi ki, Hasan Feyzi, aynen şehid Hafız Ali (rahmetullahi aleyh) gibi, benim musibetimin kısm-ı âzamını kendine alıp mânevî bir fedakârlık eylemiş. Hafız Ali, benim bedelime birkaç emare ile berzaha gittiği gibi, bu Hasan Feyzi de aynı hastalığım zamanında, aynı vakitte, aynı müddette, aynı tarzda, aynı sıkıntılı dışarıya çıkmamakta tevafuku kuvvetli bir emaredir ki, bana çok acıyan ve şefkat eden o kardeşimiz, mânen hastalığımı kısmen kendine aldı.

Bu dört cihetle tevafuk içinde yalnız bir fark var. Benimki zehirden, tesemmümden, onunki soğuktan gelmiştir. Elbette Hastalar Risalesi bizim bedelimize onu tesellî edip iyadetü'l-mariz gibi keyfini sormuş ve hastalıktaki büyük sevaplar ve sıkıntılarını sürura kalbetmiş. Cenab-ı Hak, şifa-i âcil ihsan eylesin. Âmin.
 
Üst