Açıklamalı -18.SÖZ-2.Nokta-Çirkin gibi görünen hadiselerin altındaki hikmet

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

18. SÖZ 2. NOKTA

sozler_280_1.gif

"Allah herşeyi en güzel şekilde yarattı" ( Secde Suresi 32:7)
âyetinin bir sırrını izah eder.

Şöyle ki: On sekizinci sözün ikinci noktasında bu ayetin izahını buluruz.
Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır.

Evet, kâinattaki herşey, her hadise, ya bizzat güzeldir,
ona hüsn-ü bizzat denilir;
veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.
Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir.
Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.

Hep deriz bardağın dolu tarafını görmek lazım
Pozitif yaklaşmak lazım
Güzel bakmak lazım
Güzele yönelmek lazım
Bunlar polyannacılık oyunları değildir.
Polyanna olumsuz kısımları yok kabul eder.
Sadece olumlu olmaya çalışır.

Ama işin aslı olan her olay, yaşanan herşey
Var edilmiş her şey zahiri olumsuzlukları çirkinlikleri olsa da
bir şekilde gerçekten güzelliğe döner, hayra ulaşır.
Bu Rahman ve Rahim isimlerinin muazzamlığının
iktiza ettiği bir durum desek yanlış olmaz.

Rabbimiz ‘‘Merhametim, rahmetim gazabımın önüne geçmiştir.’’ diye buyuruyor.
Demek biz gerçekten görmek istesek
Her olayın, her yaratılanın arkasındaki güzellikleri
Hikmetlerle vardırılan güzellikleri görebileceğiz.

Ezcümle: Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında,
nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış.

Ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazin firak perdeleri arkasında,
tecelliyât-ı celâliye-i mazharı olan kış hadiselerinin tazyikinden
ve tâzibinden muhafaza etmek için, nazdar çiçeklerin dostları olan
nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber,
o kış perdesi altında nazenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir.

Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen
pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır.
Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri,
zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir.

Bu cümleyi kocaman harflerle yazıp duvara assak yeridir.
Her sıkıntılı anda okusak bize ne içinden çok şifalar çıkacak.
Zahiri çirkin görünen hadiseler içimizdeki istidat tohumlarının çatlayıp
filizlenmesi için birer vesile…
Onlar olmasa ot gibi yaşayıp giderdik.
Fark etmeden, anlamadan, yaşamadan istidatlar inkişaf etmezdi.
İşimize gelmiyor ilkin ama sonradan çok faydasını görüyoruz anlıyoruz inşallah.

Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.

Şems diyor ki;
''Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir'' diye endişe etme.
Nerden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmadığını...
Birşeyler değişmeden, zorlanmadan, sıkılmadan, sıkıştırılmadan
Güzellikler ortaya çıkmıyor.

Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm (kendi keyfini düşünen)olduğundan,
zahire bakıp çirkinlikle hükmeder.
Hodgâmlık cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek
şer olduğuna hükmeder.
Halbuki, eşyanın insana ait gayesi bir ise, Sâniinin esmâsına ait binlerdir.

Evet bu da olayın başka bir yönü…
Kendi istidatlarımızın inkişafı gibi,
dahil edildiğimiz kader programı içinde çevremizdeki
çok şeyler ile etkileşim halindeyiz ve onların yaşantılarında da etkili oluyoruz.
Ve bir cihette de yaşantılarımızın ve varlığımızın yine esmaya ayna olma cihetleri var.

Her isim inkişaf etmek ister.
Bilinmek tanınmak anlaşılmak ister.
Ve insan da onları anladıkça, ruhu beşerin en safi sevinci,
en halis süruru iman-ı billah, muhabbetullah olduğundan,
Ve muhabbet tanımakla geliştiğinden
Yine insanında huzuru, mutluluğu, sevinci bunlara bağlanmış.

Misal hastalık olmadan şafi ismi anlaşılmaz.
Allah dese ki ben rızık vericiyim ama ikramlar olmasa
yemek ihtiyacı duymasak açlık olmasa rezzak ismini anlayamayız.
Bilgimiz sadece taklit boyutunda kalır.
Ama açlığı yaşadığımızda ve rızkımız verildiğinde
O nimetin arkasındaki gerçek nimet sahibini ve nimeti bize vereni görme
bizim hakiki anlamda Rezzak ismini tanımamıza vesile olur.
Ve bu tanıma anlama ile ruhumuz da gıdasına ve huzuruna kavuşur.
Elhamdulillah der…

Meselâ, kudret-i fâtıranın büyük mu’cizelerinden olan
dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telâkki eder.
Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar.

Botanik ilminde ve ziraat ilmindeki gelişmelerle araştırmalarla
bu cümlenin kelime kelime ne kadar doğru olduğunu gördüğümüz gibi
yaşantımızın geneline de bu cümleleri uygulayabiliriz.

Misal çiçeklerin dallarındaki çevrelerindeki dikenler
onların bir nevi savunma mekanizmaları olarak çalışıyor malum.
Böceklerden ve çevredeki gelebilecek olumsuz etkilerden çiçeği özü korumak için.

Bizim mücehhez kahramanımız neler?
Bizim düşmanımız kimse ona göre kullanacağımız kahramanlarımız
koruyucularımız olmalı!!!
Dua her zaman bizim silahız olduğu gibi
İlim kalemi cahiliyete karşı bir diken
Ve iman nuru, dalalet karanlığına karşı bir kalkan oluyor.

Bunu şöyle de düşünebiliriz.
Güzellik korunmak ister.
Korunmazsa dağılır kaybolur bozulur.
Biz güzel olmak istiyorsak korumalı,
Güzele ulaşmak istiyorsak ta o güzelliğin çevresindeki engelleri aşmalıyız.
Hakeza bu konu farklı şekillerde farklı kapılar açabilir.

Meselâ, atmaca kuşu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez.
Halbuki, serçe kuşunun istidadı, o taslitle inkişaf eder.
Meselâ, “kar“ı pek bâridâne ve tatsız telâkki ederler.
Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler
ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez.

Üstada bu meseleler ilhamla yazdırılmış.
Verdiği misaller rastgele seçilmiş örnekler değiller.
Bu konuların her birisi gerçekten üzerine araştırma yapıldığında
içlerinde bir sürü hikmeti barındırdığı görülüyor.

Hem insan, hodgâmlık ve zahirperestliğiyle beraber,
herşeyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiğinden,
pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri hilâf-ı edep zanneder.


Sanki dünyanın merkezi bizmişiz gibi herşeyi kendimize bakan yönleri ile
ele almanın nasıl bir gaflet olduğuna gelen vurgu...

Meselâ, alet-i tenasül-ü insan, insan nazarında bahsi hacâlet-âverdir.
Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir.
Yoksa, hilkate, san’ata ve gayât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki,
hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edeptir, hacâlet ona hiç temas etmez.

İşte, menba-ı edep olan Kur’ân-ı Hakîmin bazı tâbirâtı bu yüzler ve perdelere göredir.
Nasıl ki, bize görünen çirkin mahlûkların ve hadiselerin zahirî yüzleri altında
gayet güzel ve hikmetli san’at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki,
Sâniine bakar; ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar;
ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki,
pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir.

Başta Rabbimizin Rahmetinin ne kadar geniş olduğunu bilmek,
Ve buna iman etmek sonra o’nun hikmetlerinin sonsuz olduğuna iman etmek,
Her şeyin o’nun kudreti ile yaşatıldığı ve yapıldığına iman etmek,
Ve bizi ne kadar çok sevdiğini bilmek ve iman etmek,
Onları anlamaya götürecek…
Ve bize muazzam bir kuvvet olacaktır…

Rabbim gözlerimizin önündeki perdeleri kaldırsın.
Bizi görenlerden duyanlardan anlayanlardan eylesin inşallah
Okuduklarımızı hakkıyla anlamayı, anladıklarımızı yaşamayı
Ve yaşadıklarımızı muhafaza etmeyi nasib etsin…

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 
Üst