Bediüzzaman (r.a) Mürşidmiydi, Alimmiydi ? her ikisimiydi?

aczmendi reþha

Well-known member
ve bihi nesteinu

Bu Kardeşiniz hem elektrikçidir hemde avrupada elektroteknik eğitimi almıştır.. Hiç bir yerde bağlantısı olmayan bir tesisat göremedim, her biri belirli bağlantılar ile ana kaynağa bağlanır ve ordan nur alır..Evinizdeki elektriklere bakın..

üstad r.a hın verdiği elektirik misaline bakalım ne ders vermiş hemde sözlerde hemde 24. söz gibi bir derste:
..Meselâ:
Nasılki bir saray bulunsa, büyük bir dairesinde büyük bir elektrik lâmbası bulunur. O elektrikten teşa'ub etmiş ve onunla bağlı küçük küçük elektrikler, küçük menzillere taksim edilmiş
. Şimdi birisi o büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirip ziyayı kapatsa, bütün menziller derin bir karanlık içine ve bir vahşete düşer.

Ve başka sarayda büyük elektrik lâmbasıyla merbut olmayan küçük elektrik lâmbaları, her menzilde bulunuyor. O saray sahibi büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirerek kapatsa, sair menzillerde ışıklar bulunabilir. Onunla işini görebilir, hırsızlar istifade edemezler.

İşte ey nefsim! Birinci saray, bir müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır
. Eğer onu unutsa, el'iyazü billah kalbinden onu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabul edemez. Belki hiçbir kemalâtın yeri ruhunda kalamaz, hattâ Rabbini de tanımaz.
Mahiyetindeki bütün menziller ve latifeler, karanlığa düşer ve kalbinde müdhiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin? Hangi menfaati bulup o tahribat zararını onunla tamir edersin?

Halbuki ecnebiler, o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince bazı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onlarınmanevî kemalât-ı ahlâkiyelerine medar olacak Hazret-i Musa ve İsa Aleyhimesselâm'a bir nevi imanları ve Hâlıklarına bir çeşit itikadları kalabilir.
(24-s,öz 5.dal)

..O Hâkim-i Zîşan bu kasrı, şu mezkûr maksadlar için bina etmiştir. Şu maksadların husulü ise, iki şeye mütevakkıftır:

Birisi: Şu gördüğümüz ve nutkunu işittiğimiz üstadın vücududur.
Çünki o bulunmazsa, bütün maksadlar beyhude olur. Çünki anlaşılmaz bir kitab, muallimsiz olsa; manasız bir kâğıttan ibaret kalır.

İkincisi: Ahali, o üstadın sözünü kabul edip dinlemesidir. Demek, vücud-u üstad vücud-u kasrın dâîsidir ve ahalinin istimaı, kasrın bekasına sebebdir.
Öyle ise denilebilir ki: Şu üstad olmasaydı, o Melik-i Zîşan şu kasrı bina etmezdi. Hem yine denilebilir ki: O üstadın talimatını ahali dinlemedikleri vakit, elbette o kasr tebdil ve tahvil edilecek.
(11.Söz)

..Şimdi soruyoruz, varis-i nebi r.a ne demektir,varisler ESERE SADIK KALARAK,KAYNAĞI BOZMADAN TAHRİF ETMEDEN vazifesi EDA EDER, peki varis nedir, ..her yüzyılda bir varisi nebi gelir diye olan rivayetleri nasıl anlayacaz ? velilerin, alimlerin, gizli birer kutub olan nur talebelerinin, benim vekilim, aynım oldu diye hitablara mazhar olanlar, dairemizde ne vazife görmekteler..?
 
Konunuza biraz yabancıyım ama naçizane birşeyler eklemek isterim.
Kardeşimin anlattığı şuna benzermi
Allah[cc]lafzının zılli olmaz [yansıması]
ama esma-ül Hüsnanın zılli Efendimiz[sav]nin sadrına yansımıştır.Ondan Ebubekir sıddık[ra]efendimize ondan Salman-ı Farisi[ra]devam edip günümüze değin geliyor.
yani teşbihte hata olmaz derler.
Allah-ü-zZülcelal hazretlerinin esmasından hasıl olan nur bir ayna misali olan efendimiz[sav]in göğsüne oradan yansıyan nurda altın silsile takibiyle günümüze ulaşıyor.
Tanıyabildiğim kadarıyla Bediüzzaman[Rha]hazretleri irşad makamında olduğu için mürşid-i kamil dir gerek islam yaptığı hizmetler gerekse Allah[cc]ın verdiği ilim [ki herkeze nasib olmaz sizler bir sayfasını anlatana kadar saatlerce kan ter içinde kalıyorsunuz]onu alim konumuna getirmiştir.
Efendimiz[sav]in hadis-i şerifleri mucibince ''alimler peygamberler[as ecmain]in varisidir''hadis-i şerifincede varis tir.Bizlercede böyle bilinir
selam ve dua ile
 

aczmendi reþha

Well-known member
ve bihi nesteinu

Bizleri azçok tanıyanlar bilir bir şey demek istedikmi açıkça deriz ve sonuna kadar arkasında dururuz, yeterki doğru olsun, doğruluğunuda kur'an ve sünnet mihenginden alsın yani şer-i ve mesleki emir ve yasaklar ölçüsünde olsun..


Bu dersin maalesef kasdettiğiniz makam ile ilgisi yok, bir mürşidden, risale-i nur dairesindeki saffı evvel olanlardan fenafilihvanın yaşanabilmesi için gerekli olan mürşidden bahsediyoruz..


Bunun içinde mesleğin kurucusu olan bediüzzaman r.a alimmiydi, mürşidmiydi, diye kardeşlerimizin ne anlayıp ne tatbik ettiklerini derse açtık, ifadelerimizde bahsettiğiniz hitaba mazhar olacak manalar olmasa gerek, o yazdığımız derslerde risale-i nurdan dı, ONLAR KANUNDUR ADETULLAHTA, ister birileri kabul etsin ister etmesin, kanun değişmez, zira sünnetullahtır..

şimdi sizden ricamız kendi anlamanız ile her dersin hududlarını çizmeyi bırakıp müsaade etmeniz olur..


Burda şer-i ve mesleki esaslar dışına çıkılmadığı müddetce yazmak serbest olsa gerek, zira formun adı RİSALEFORMU, eger sadece BİR GURUBA HİZMET için açtı iseniz burayı ismini değiştirip.........CEMAATİ, VEYA .................GURUBU , gibi bir ifade ile belirtirseniz, bizlerde ,has ve hususi olan dairelere girip yazmayız şimdiye kadarda o tür yerlere yazmamışız..


şidi dersimizi tekrar yazıyoruz ve silinmemesini rica ediyoruz görevli kardeşimizden..!!

evet heppimiz üzüm yeriz fakat, Bizler ÜZÜMÜ SAPI İLE TANIYORUZ NE YAPALIM..!!
Allah üzüm salkımlarını kuru üzüm çubuğuna takarak yaratıyor..!!


.....................................
ve bihi nesteinu

Bu Kardeşiniz hem elektrikçidir hemde avrupada elektroteknik eğitimi almıştır..

Hiç bir yerde bağlantısı olmayan bir tesisat göremedim, her biri belirli bağlantılar ile ana kaynağa bağlanır ve ordan nur alır..Evinizdeki elektrik le ışık saöan lambalara bakın..

Yani evinizi aydınlatan lambaların açıktan görünmesede, KENDİ KENDİNE NURLANIYOR GÖRÜNSEDE,O LAMBALAR NUR VERMEDEN EVVEL TESİSATLAR İLE HATLAR İLE BİR ANA MENBAA KADAR BAĞLAR İLE BALIDIR, velevki siz görmesenizde, görünmemesi yok doluğuna delil değilde, sanatkarın sanatını nasıl icra ettiğine delil olur..

üstad r.a hın verdiği elektirik misaline bakalım ne ders vermiş hemde sözlerde hemde 24. söz gibi bir derste:
..Meselâ:
Nasılki bir saray bulunsa, büyük bir dairesinde büyük bir elektrik lâmbası bulunur. O elektrikten teşa'ub etmiş ve onunla bağlı küçük küçük elektrikler, küçük menzillere taksim edilmiş. Şimdi birisi o büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirip ziyayı kapatsa, bütün menziller derin bir karanlık içine ve bir vahşete düşer.

Ve başka sarayda büyük elektrik lâmbasıyla merbut olmayan küçük elektrik lâmbaları, her menzilde bulunuyor. O saray sahibi büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirerek kapatsa, sair menzillerde ışıklar bulunabilir. Onunla işini görebilir, hırsızlar istifade edemezler.

İşte ey nefsim! Birinci saray, bir müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır. Eğer onu unutsa, el'iyazü billah kalbinden onu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabul edemez. Belki hiçbir kemalâtın yeri ruhunda kalamaz, hattâ Rabbini de tanımaz.
Mahiyetindeki bütün menziller ve latifeler, karanlığa düşer ve kalbinde müdhiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin? Hangi menfaati bulup o tahribat zararını onunla tamir edersin?

Halbuki ecnebiler, o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince bazı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onlarınmanevî kemalât-ı ahlâkiyelerine medar olacak Hazret-i Musa ve İsa Aleyhimesselâm'a bir nevi imanları ve Hâlıklarına bir çeşit itikadları kalabilir.
(24-s,öz 5.dal)

..O Hâkim-i Zîşan bu kasrı, şu mezkûr maksadlar için bina etmiştir. Şu maksadların husulü ise, iki şeye mütevakkıftır:

Birisi:Şu gördüğümüz ve nutkunu işittiğimiz üstadın vücududur. Çünki o bulunmazsa, bütün maksadlar beyhude olur. Çünki anlaşılmaz bir kitab, muallimsiz olsa; manasız bir kâğıttan ibaret kalır.

İkincisi: Ahali, o üstadın sözünü kabul edip dinlemesidir. Demek, vücud-u üstad vücud-u kasrın dâîsidir ve ahalinin istimaı, kasrın bekasına sebebdir. Öyle ise denilebilir ki: Şu üstad olmasaydı, o Melik-i Zîşan şu kasrı bina etmezdi. Hem yine denilebilir ki: O üstadın talimatını ahali dinlemedikleri vakit, elbette o kasr tebdil ve tahvil edilecek.
(11.Söz)

..Şimdi soruyoruz,
varis-i nebi r.a ne demektir ?
varisler ESERE SADIK KALARAK,KAYNAĞI BOZMADAN TAHRİF ETMEDEN vazifesi EDA EDER, peki varis nedir ? ..
her yüzyılda bir varisi nebi gelir diye olan rivayetleri nasıl anlayacaz ?
velilerin, alimlerin, gizli birer kutub olan nur talebelerinin, benim vekilim, aynım oldu diye hitablara mazhar olanlar, dairemizde ne vazife görmekteler..?
 

Oflaz1

Member
Evet bu asrın ehemmiyetli ve manevî ve ilmî bir mürşidi olan Risalet-ün Nur'un heyet-i mecmuası, sair şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvafık ve hakikat-ı ilmiyesine münasib, birkaç nevide ve bilhâssa hakaik-i imaniyenin izharında, intişarında azîm kerametleri olduğu gibi; üç keramet-i zahiresi bulunan Mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.), Onuncu Söz, Yirmidokuzuncu Söz ve Âyet-ül Kübra gibi çok risaleleri dahi herbiri kendine mahsus kerametleri
bulunduğunu çok emareler ve vakıalar bana kat'î kanaat vermiş. Hattâ sekeratta bulunan talebelerine imanını kurtarmak için mürşid gibi yetiştiğine müteaddid vakıalar şübhe bırakmıyor.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 188 )

 

Oflaz1

Member
Eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi, makam bir olurdu veyahut mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzed olurdu. Gıbtakârane bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzahameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder...(Lem'alar 166)
Hizmet Rehberi ( 34 )​





Reşha ağabey evvela neden Bediüzzaman ın zat ı adına sordunuz bu soruyu anlayamadım.. Mükerrer defa zaman şahıs zamanı değildir derken neden byle bir soru? Selametle İbrahim kardeşiniz : )
 

age

Active member
Eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi, makam bir olurdu veyahut mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzed olurdu. Gıbtakârane bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzahameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder...(Lem'alar 166)
Hizmet Rehberi ( 34 )​





Reşha ağabey evvela neden Bediüzzaman ın zat ı adına sordunuz bu soruyu anlayamadım.. Mükerrer defa zaman şahıs zamanı değildir derken neden byle bir soru? Selametle İbrahim kardeşiniz : )

Selamun Aleykum ibrahim kardeş üstad zaman tarikat zamanı değil cemaat zamanı derken üstad kendini hariç tutmuş başkalarını değil. :)
 

aczmendi reþha

Well-known member
ve bihi nesteinu


Mevzuyu bu makamda açmamızın, sebebi hikmetleri ve meyveleri ilerde kendilerini gösterecekler inşaallah, bizim açma sebebimiz ise risale-i nura ve ihlas dusturlarına uygundur..


Risale-i nur mesleği eger bir irşad mesleği
ise mürşid şarttır, Bediüzzaman r.a mürşid idi ise, irşad ettiği talebelerinden erkan ve varis olanlarda mürşiddi ve irşad devam etmektedir..


Malum alimlerin talebeleri ile mürşidlerin talebeleri, arasında ilim olarakta, usul olarakta, keyfiyet olarakta, eğitim olarakta, sonuç olarakta farkllıklar mevcuddur..


Lem'alarda bir düsturda ise daire içerisinde mürşid arayabilir denmiş.

Mürşidlik vaziyeti takınmak yasaktır denmiş, mürşid yoktur denmemiş..Yani dairemizde mürşid konumuna gelen zevatı kiramlar ders verdikleri kardeşlerine birer mürşid tavrı ile değilde birer ders arkadaşı tavrı ile muamele ederler, üstad r.a bunu ilk kendisi tatbik etmiştir, yani kendi dediklerini yapmış ve numunelerini göstermiştir..

Peki üstad r.a kendini talebelerine ders arkadaşı gördü ve dedi diye, ders alan talebeleri üstadlarına karşı nasıllardı ?


Risale-i nur mesleğine bu noktadan bakılırsa, irşad mesleği olarak karşımıza neler çıkar, bir alimin eserleri nazarı ile bakılır ilim tahsili baz alınırsa karşımıza neler öıkar veya her ikiside bir olursa nasıl olur, bunu risale-i nurdan delillendirerek ders yapmak isteriz, zira MENBANIN NE OLDUĞU ANLAŞILIRSA MUHATABDA KENDİSİNİN NE OLDUĞUNU ve neler yapması gerektiğinide derslerden anlaması gerek diye kardeşlerimizle mütaala etmek isteriz..
 

Oflaz1

Member
Abicim şimdi ihlas risalesinde bir yerde mürşid arayabilri denilmiş diyerek bu meseleyi savuşturamayız.. defalarca ve defalarca şahsa temas edilen meseleler den uzak durulmuş.. şahsı maneviden bahsedilmiş.. Risale-i Nur lar nazara verilmiş.. Şimdi bütün bunları göz ardı edip neden hala Bediüzzaman ın şahsı üzere dönüyor mesele ben merak ediyorum..




«Hattâ Said de—el’iyâzü billâh—Risale-i Nur’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâ­kımızı inşaallah sars­mayacak”» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 125)


«Yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır. Marifet değil, şehadettir, şuhud­dur. Taklit değil, tah­kiktir. İltizam değil, iz’andır. Tasavvuf değil, hakikattir. Dâvâ de­ğil, dâvâ içinde bur­handır.» (Mektubat sh: 376)



bu örnekler çoğaltılabilir.. fakat siz görmezden geliyorsanız ben orasını bilemem.. selametle...
 

age

Active member
Üstadım bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba'-ı sünnet et, yedi kebairi işleme dersini vermiştir. Ben gerek bu derse, gerek Risalet-ün Nur ile verilen derslere, Kur'an'dan istinbat buyurarak gösterdiği hakikatlara karşı Allah'ın tevfikiyle can ü dilden belî dedim, tasdik ettim ve bana böylece hakikat dersini veren bu zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim.

Hulusi
(Barla Lahikası - 29)

Üçüncü fark: Hazret-i Mevlâna Hâlid, zülcenaheyndir. Fakat zamanın muktezasıyla ilm-i tarîkatı ve Sünnet-i Seniyeyi esas tutmak cihetiyle tarîkatı daha ziyade tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise şu dehşetli zamanın muktezasıyla ilm-i hakikatı ve hakaik-i imaniye cihetini iltizam ederek, tarîkata üçüncü derecede bakmışlar.
(Barla Lahikası - 165)

Hem hocamız tarîkat zamanı olmadığını, mütemadiyen dostlarına söylüyor. İmanı kurtarmak zamanıdır diyor. Buna delil, dokuz senedir hiçbir kimseye tarîkat talim etmemesidir.
(Barla Lahikası - 301)


saniyen: Şu zaman-ı isyan ve tuğyan ve küfranda mahz-ı inayet ve lütf-u Hak olan, ümmet-i İslâmiyeyi hakaik-i imaniyeye sevk ve irşada memur edilen zât-ı hakîmanelerini bütün ümmet-i Muhammediyeyi olduğu gibi bu âcizi de nurlu Sözler ile tarîk-ı Nur'a irşad buyurduğunuzdan dolayı hürmet ve minnetle daim yâd eder, dünyevî ve uhrevî muradlarınızı hasıl eylemesini Rahîm, Kerim olan Allah-u Zülcelal Hazretlerinden abîdane niyaz ve istirham eylerim, efendim.

Hulusi
(Barla Lahikası - 33)

Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat bu âsi bîçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden Muhammed-ül Küfrevî Hazretlerine doğru açılan tarîk-ı Nakşibendîye idhal eylemişti. Sonra muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş, zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken nurlu Sözler'inizle zulmetten nura, girdabdan selâmete, felâketten saadete çıktım. اَلْحَمْدُ لِلَّهِ هَذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّىFerman buyuruyorsunuz ki: "İmanı kurtarmak zamanıdır."

عَلَى الرَّاْسِ وَالْعَيْنِ

Hulusi
(Barla Lahikası - 32)

Baş göz üstüne :)
 

age

Active member
Ben de derim: Hey efendiler! Ben şeyh değilim, ben hocayım. Buna delil: Dört senedir buradayım; bir tek adama tarîkat verseydim, şübheye hakkınız olurdu. Belki yanıma gelen herkese demişim: İman lâzım, İslâmiyet lâzım; tarîkat zamanı değil.
(Şualar - 463)
 

age

Active member
Napolyon'un dediği gibi, "Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla i'dam edeyim." Beşerin ağzından çıkan hangi cümle vardır ki, tevillerle cürüm ve suç teşkil etmesin.
(Şualar - 497)
 

aczmendi reþha

Well-known member
ve bihi nesteinu

Zaman tarikat zamanı değil,imanı kurtarmak zamanıdır sözü 1930 larda kullanılmış, yani camiler kapalı ezanlar yasak olduğu dönemlerde, ve bu söz tasavvuf mesleği için kullanılmış.

1950 lerden sonra ise Bediüzzzaman r.a şu ifadeleri kullanmıştır..''

..Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi..
(Emirdağ Lahikası-2)

Hem tarikat zamanı değil demek tasavvuf mesleğini tatbik etmek zamı değil demektir. Yoksa ALLAH'A VASIL EDEN TARİK TARİKAT (YOL) llar kapandı demek değildir, bu mümkünde değildir,

Zeyl
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ


[Bu küçücük zeylin büyük bir ehemmiyeti var. Herkese menfaatlidir.]

Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'andan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur'andan istifade ettiğim "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarîkıdır. Evet acz dahi, aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki; ubudiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi, Rahman ismine îsal eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder. Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder. Şu tarîk, hafî tarîkler misillü, "Letaif-i Aşere" gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi "Nüfus-u Seb'a" yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki "Dört Hatve"den ibarettir. Tarîkattan ziyade hakikattır, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın: Acz ve fakr ve kusurunu, Cenab-ı Hakk'a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. Ve bilhâssa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.
Sözler
yani Risale-i nura külli bir ihata ile ve herdersi makam ve mevzularında görmek ile bakılırsa, her dersin bir birine kuvvet verdiği destek olduğu görülmektedir..

gerçi mevzumuz bu makamda ders değildi, soruya cevap nevinden yazdık..

asıl dersimizden devam edelim inşaallah..

Üstad r.a'hı bazıları alim diye ifade ediyor, bazıları mürşid diye ifade ediyor, bazıları her ikisidir diyor, bazılarıda mütefekkir diyerek felsefe hastalığına girdiğini ilan ediyor, bizlerde risale-i nurlardan bu dersi mütaala edelim inşaallah..
 

age

Active member
Eğer haddin varsa buna karşı itiraz parmağını uzat gör, nasıl parmağın bürhan kuvvetiyle kırılıp, senin gözüne sokulacak.
(Sözler - 290)

:)
 

age

Active member
Envâr-ı Muhammediyeyi ve maarif-i Ahmediyeyi ve füyuzat-ı şem'-i İlâhîyi en müşa'şa bir şekilde parlatması ve Kur'anî ve Hadisî olan işârât-ı riyaziyenin kendisinde müntehi olması ve hitâbât-ı Nebeviyeyi ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle o zât, hizmet-i îmâniye noktasında Risaletin bir mir'ât-ı mücellâsı ve şecere-i Risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı Risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem'-i İlâhînin hizmet-i îmâniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaâdeti olduğuna şüphe yoktur.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 265)

son the end
 

aczmendi reþha

Well-known member
Napolyon'un dediği gibi, "Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla i'dam edeyim." Beşerin ağzından çıkan hangi cümle vardır ki, tevillerle cürüm ve suç teşkil etmesin.

ve bihi nesteinu

Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz(Münazarat )

Bediüzzaman r.a hın risale-i nurlrda kur'an ve sünnete tesr düşecek tek kelam etmediğinide biliriz, risale-i nurların her satırının ve ifadesinin kur'an ve sünnete ve ehl-i sünnet velcemaat itikadi ve ameli ölçü ve esaslarına tam uygun ve ordan dersler olduğunu biliriz ve buna iman etmişiz ve teslim olmuşuz ve bunu isbatta ederiz..



Geriye kalır bizlerin ANLAMALARIMIZI RİSALE-İ NURDAKİ MİZAN VE MUVAZENELERE VE MUKAYESELERE VURARAK ORDAN ÇIKAN ANLAMALARIMIZDA EHL-İ SÜNNET VELCEMAAT İTİKADİ VE AMELİ MİHENGLERİNE VURARAK SIHHATİNE BAKMAMIZ GEREKİR, YANİ RİSALE-İ NURDAN YANA SORUN YOKTUR..

SORUN MUHATAB OLANIN ANLADIĞINI,risale-i nurun mizan ve muvazenelerine ve mukayeselerine ve BİR MİHENGE VURMADAN kendi anladığını DOĞRUDUR DİYE, anlayıp,anlatması ve doğru diye savunması ile yaptığı yanlışlardan çıkmaktadır..

Bizler ise anlamalarımızı daim mizan ve muvazenelere ve mihenge vurarak giderizki sıhhati ve sağlığı yerinde olsun sağlam olsun..
 

aczmendi reþha

Well-known member
ve bihi nesteinu

Evvela imanı kurtarmaktan ne anlamak gerek bakalım..

Avamın imanını muhafaza eden örf ve an-ane ve hissimütevarrise olan şeairi islamiyyedir..

Ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat hükmetmişlerki iman ilm-el yakinden hakkel yakine yaklaştıkça daha selbedilemez, şeytanın o yerlere eli yetişmez..

Hem iman mahalli kalbdir, bediüzzaman değilmidirki,AKILLA VE HİKMET VE İLİM VE FELSEFE İLE GİDEN eski saidi HAKİM FEYLESOF İLAN EDİP, ONU BATAKLIK ÇAMURUNDA GÖRDÜĞÜNÜ İFADE EDER(TABİ KENDİNE GÖRE BİZE GÖRE DEĞİL) ve ordan kurtulmak için yol ararken HAKİKAT MESLEĞİNE KALB KUMANDASINDA AKIL ONUN İLE İTTİFAK EDEREK, nefs ve tüm cihazat vazifelerine sevk ile gidilir denmiyormu..
KALBİN KUMANDAN OLMADIĞI BİR HAKİKAT MESLEĞİ VARMIDIR ?
MÜRŞİDİ OLMAYAN BİR HAKİKAR TALEBESİ VEYA ERBABI VARMIDIR ?
YAKİNİN İLMEL YAKİNDEN, AYNEL YAKİNE GEÇMESİ İÇİN (mesleğimizde FENAFİLİHVAN) FENAfi......... HAKİKATİNİN YAŞANMASI ŞARTIR, YANİ İLMEL YAKİN AKIL DAMINDADIR, ONDAN YUKARISI KALB OLMADAN GİDİLMEZ, İSTE bediüzzaman r.a onun için kalb kumandasında bir akılla gitmiş..!!
İman kurtarmak kuru bir laf değil, imanını kurtaracağın muhatabına göre onun ihtiyacı ve yapılması gerekenler var..

Üstad r.a mana-i ismi noktasından, dediğiniz gibi ne makam nede kendine bir değer vermemiş, fakat zatten O VAZİFEDARDIR VARİSİ NEBİ R.A DIR diye etrafında toplanmış talebeleri,üstadına mana-i harfi ile bakan, nasıl hitab etmelidir o zata bir numune:
Bilirim değilsin enbiyadan bir nebi
lakin nedir elinde bu nuru muteber..

Hem sırrı kayyumuyet insana bakar, KİTABA değil, hem FENAFİLİHVAN İNSANLA İNSADA YAŞANIR kitapla değil..!!
 
Üst