memluk
Hatim Sorumlusu
Bil ki, şu âlemin fenâsından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden mufarakat eden birşeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir..." Birinci Nota'yı izah eder misiniz?
Kalp, insana Allah’ı sevmek ve muhabbet etmek için takılmıştır. Kalbin helal ve meşru muhabbeti Allah muhabbetidir. Hal böyle olması gerekirken, insanlar kalplerini haram ve meşru olmayan dünya ve onun fani şeylerine açıyorlar ve ona muhabbet besliyorlar. Halbuki insanın kalbi ancak Allah ile tatmin olabilir. Allah, haram ve meşru olamayan muhabbetlerin içine azap ve adavet yerleştirmiş ki, insanlar ona yöneldikçe azaba ve adavete maruz kalıp akılları başlarına gelsin.
Bu azaplardan en önemlisi de firak ve ayrılık acısıdır. Şayet insan Allah’ı sevmek için verilen kalbini mecazi şeylere sarf eder kalbini onlara bağlayıp alıştırır ise, sonunda ayrılık vakti geldiği zaman sevdiği her bir mecazi sevgili ona müthiş azap ve acılar verir. Öyle ise bu azap ve acılardan kurtulmak için kalbi sadece Allah’a tahsis etmek gerekir. Dünyanın arkadaşlığı ve dostluğu ancak kabir kapısına kadardır, ondan sonra ıstırap ve çile başlıyor. Öyle ise o bizi terk etmeden biz onu terk etmeli ve Allah’a yönelmeliyiz.
Son olarak Allah insana, ancak kendi ile meşgul olup onun ile tatmin olabilecek mahiyette bir kalp vermiştir. Bu sebeple kalbin Allah’tan başka şeyler ile meşgul olup onlara aşık olması, zaten doğru olan bir şey değildir. Kalbin fani olan mahluklara aşık olması, kalbin manevi bir hastalığıdır, hatta kalbi bir şirktir. Zira Allah kalbi insana sadece kendisini sevmemiz için tahsis etmiştir. Biz bu tahsise ihanet ederek farklı şeylere aşık olursak, elbette bu Allah katında makbul ve caiz olmaz.
"Kalpler ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur." (Rad,13/ 28) ayetinde de ihtar ve ikaz edildiği gibi, insan kalbini tatmin edip doyuracak tek maşuk ve tek mahbub Allah’tır. Bu sebeple kalbimize giren bu kir ve pasları temizleyip Allah aşkına yanmamız gerekir. Yoksa insanın fani aşklar içinde boğulup imtihanı kaybetme riski çok fazla olur. Hazreti İbrahim (as) gibi “La uhubbül afilin” (Fani şeyleri sevemeye değmez) deyip mecazi aşklardan kalbimizi ve gönlümüzü arındırıp kurtarmalıyız.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zühre.
"BİRİNCİ NOTA
"Kendi nefsime hitaben demiştim: Ey gafil Said! Bil ki, şu âlemin fenâsından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden mufarakat eden birşeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir. Hususan senin asrının inkırazıyla seni terk edip arka çeviren ve bahusus berzah seferinde arkadaşlık etmeyen ve hususan seni kabir kapısına kadar teşyî etmeyen, hususan bir iki sene zarfında ebedî bir firakla senden ayrılıp günahını senin boynuna takan, hususan senin rağmına olarak husulü ânında seni terk eden fâni şeylerle kalbini bağlamak kâr-ı akıl değildir."
"Eğer aklın varsa, uhrevî inkılâbâtında, berzahî etvârında ve dünyevî inkılâbâtının müsâdemâtı altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevâlinden kederlenme."
"Sen kendi mahiyetine bak ki: Senin lâtifelerin içinde öyle bir lâtife var ki, ebedden ve Ebedî Zattan başkasına razı olamaz. Ondan başkasına teveccüh edemiyor. Mâsivâsına tenezzül etmez. Bütün dünyayı ona versen, o fıtrî ihtiyacı tatmin edemez. O şey ise, senin duygularının ve lâtifelerinin sultanıdır. Fâtır-ı Hakîmin emrine mutî olan o sultanına itaat et, kurtul."(1)
Bu notada dünya hayatının ve dünya içindeki şeylerin insan kalbine layık olmadığı ve hepsinin gelip geçici ve fenaya mahkum şeyler olduğu izah edilerek, kalb Allah’a ve ahirete yönlendiriliyor."Kendi nefsime hitaben demiştim: Ey gafil Said! Bil ki, şu âlemin fenâsından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden mufarakat eden birşeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir. Hususan senin asrının inkırazıyla seni terk edip arka çeviren ve bahusus berzah seferinde arkadaşlık etmeyen ve hususan seni kabir kapısına kadar teşyî etmeyen, hususan bir iki sene zarfında ebedî bir firakla senden ayrılıp günahını senin boynuna takan, hususan senin rağmına olarak husulü ânında seni terk eden fâni şeylerle kalbini bağlamak kâr-ı akıl değildir."
"Eğer aklın varsa, uhrevî inkılâbâtında, berzahî etvârında ve dünyevî inkılâbâtının müsâdemâtı altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevâlinden kederlenme."
"Sen kendi mahiyetine bak ki: Senin lâtifelerin içinde öyle bir lâtife var ki, ebedden ve Ebedî Zattan başkasına razı olamaz. Ondan başkasına teveccüh edemiyor. Mâsivâsına tenezzül etmez. Bütün dünyayı ona versen, o fıtrî ihtiyacı tatmin edemez. O şey ise, senin duygularının ve lâtifelerinin sultanıdır. Fâtır-ı Hakîmin emrine mutî olan o sultanına itaat et, kurtul."(1)
Kalp, insana Allah’ı sevmek ve muhabbet etmek için takılmıştır. Kalbin helal ve meşru muhabbeti Allah muhabbetidir. Hal böyle olması gerekirken, insanlar kalplerini haram ve meşru olmayan dünya ve onun fani şeylerine açıyorlar ve ona muhabbet besliyorlar. Halbuki insanın kalbi ancak Allah ile tatmin olabilir. Allah, haram ve meşru olamayan muhabbetlerin içine azap ve adavet yerleştirmiş ki, insanlar ona yöneldikçe azaba ve adavete maruz kalıp akılları başlarına gelsin.
Bu azaplardan en önemlisi de firak ve ayrılık acısıdır. Şayet insan Allah’ı sevmek için verilen kalbini mecazi şeylere sarf eder kalbini onlara bağlayıp alıştırır ise, sonunda ayrılık vakti geldiği zaman sevdiği her bir mecazi sevgili ona müthiş azap ve acılar verir. Öyle ise bu azap ve acılardan kurtulmak için kalbi sadece Allah’a tahsis etmek gerekir. Dünyanın arkadaşlığı ve dostluğu ancak kabir kapısına kadardır, ondan sonra ıstırap ve çile başlıyor. Öyle ise o bizi terk etmeden biz onu terk etmeli ve Allah’a yönelmeliyiz.
Son olarak Allah insana, ancak kendi ile meşgul olup onun ile tatmin olabilecek mahiyette bir kalp vermiştir. Bu sebeple kalbin Allah’tan başka şeyler ile meşgul olup onlara aşık olması, zaten doğru olan bir şey değildir. Kalbin fani olan mahluklara aşık olması, kalbin manevi bir hastalığıdır, hatta kalbi bir şirktir. Zira Allah kalbi insana sadece kendisini sevmemiz için tahsis etmiştir. Biz bu tahsise ihanet ederek farklı şeylere aşık olursak, elbette bu Allah katında makbul ve caiz olmaz.
"Kalpler ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur." (Rad,13/ 28) ayetinde de ihtar ve ikaz edildiği gibi, insan kalbini tatmin edip doyuracak tek maşuk ve tek mahbub Allah’tır. Bu sebeple kalbimize giren bu kir ve pasları temizleyip Allah aşkına yanmamız gerekir. Yoksa insanın fani aşklar içinde boğulup imtihanı kaybetme riski çok fazla olur. Hazreti İbrahim (as) gibi “La uhubbül afilin” (Fani şeyleri sevemeye değmez) deyip mecazi aşklardan kalbimizi ve gönlümüzü arındırıp kurtarmalıyız.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zühre.