Kader Hususu...(Ahkâm)

ebrar172

Well-known member
Her şey Allah için malumdur, ama insanlar için belli değildir.
Öyle ise insan açısından başı ve sonu belli olmayan
bir alemin içindeyiz.
İnsan, kaderin iradeye bakan boyutunu kendi çizer.
Bu çizilen boyutu Allah’ın önceden bilmesi
bu boyutu değersizleştirmiyor, sürprizini bozmuyor.
Öyle ise insan canibinden belli bir durum yoktur ki,
varlık manasız olsun.


Allah canibinden meseleye bakacak olursak,
Allah bu mahlukatı kendi isim ve sıfatlarını görmek
ve göstermek için yaratmıştır.
Allah’ın isim ve sıfatları içinde sadece ilim sıfatı yok,
diğer binlerce isim ve sıfatları da kendi mana ve hükmünü
gerçek ve mevcut bir alemde sergilemek istiyor.
Öyle ise Allah’ın her bir isim ve sıfatı
kendini ilan ve izhar etmek için
bu alemin yaratılmasını gerektiriyor.


Diğer bir husus; nasıl ki,
insanın mahiyetinde her bir duygunun ayrı bir lezzeti
ve ayrı bir keyfi varsa, tabirde hata olmasın-
Allah’ın şuunat denilen bir çok İlahi keyfiyetleri
ve sıfatları vardır ki bunların da kendi şanına
ve münezzehiyetine layık ve münasip bir şekilde
lezzeti kudsiyeleri vardır.
İşte bu keyfiyet ve sıfatlar
kainatın ve mahlukatın yaratılmasını iktiza ediyorlar
ve kainat içinde değişimi ve hareketi lüzumlu kılıyorlar,
her şeye sonsuz bir mana ve hikmet takıyorlar.

Nasıl ki, bir ressam,
kendi resimlerini sergilemek için bir sergi açar.
Bu sergide önce kendi aşina bakışı ile bir lezzet alması var,
sonra başkaların takdir ve tahsin etmesinde de ayrı bir lezzet var.
Her iki lezzet bu serginin açılmasını gerekli kılıyor.
Aynı şekilde Allah, şu kainat sergisini kendi mukaddes nazarına
ve sonra da başka nazarlara takdim etmek için
ihzar ediyor, yaratıyor.


İnsan, küçük hevası ve basit duygularını
şu kainatın yaratılış sebebi sayarsa ve öyle bakmaya çalışırsa
elbette abes ve hikmetsizlik karmaşasına saplanır.
Kainatın yaratılmasında ve sonrasında insana bakmayan
insanı ilgilendirmeyen milyarlarca sebepler hikmetler vardır.
Biz bunları nazara almadan,
sadece kendi basit hevamız eşliğinde
mevcudatın yaratılmasına bakacak olursak,
her şey çok abes ve saçma bir hale gelir.


Mesela bir deprem oluyor
insan bu afete kendi basit nazarıyla bakınca
o zaman sadece depremin yıkımını görür
daha ötesine geçemez..
oysa insan için afet olan o depreme
alem-i kainat boyutundan bakıldığında
birçok faidesi ve sebebleri vardır...
örneğin denizlerin temizlenmesini sağlamak gibi...
bizim için dünya nasıl bir alem ise
balıklar ve diğer bütün deniz canlıları için
denizler bir alemdir...
bizim için afet olan o alemin ahalisi için
bir nevi mükafattır...


yada dünyanın çeşitli yerlerinde volkanlar patlıyor
insanlar için dehşet verici korkunç manzaralar peydah oluyor
oysa o iklimde yaşayan insan dışında bir çok
gözle görülen görülmeyen organizmanın yaşamını sağlayan
dünyanın en zengin tarım arazileri ve minarelleri
o coğrafyalardadır...
ve diğer bir boyuttan bakarsak
kraterlerden büyük bir hararetle çıkan
oksijen ve hidrojen gazları su buharı haline gelmekte
ve suya dönüşmektedirler
hatta ilim adamları;
atmosferin ve suyun büyük bir bölümünün
volkan patlamaları neticesi ortaya çıktığını söylerler....
yani aslında bir volkan patladığında,
yer altındaki nimetler yeryüzüne çıkmış olur...
işte buda insana göre afet sayılan bir olayın
bambaşka bir zaviyeden bakıldığında
mükafat ve hayat vesilesi olduğunun kanıtıdır..

bu örnekler daha da artırılabilir
bilinmesi gereken gerek kainatın yaratılmasında
gerek yapılandırılmasında
insandan başka birçok sebeb ve hikmetler vardır...
insan sadece kendi nazarıyla ve kendi aleminden
basit bir şekilde bakmaya ve anlamaya çalışırsa
elbet yanılacaktır...


şimdi kader bahsiyle alakalı
çok kafalara takılan başka bir mevzuya bakalım...
"Başımıza gelen musibetler,
geçmişte işlediğimiz günah ve hataların karşılığı mıdır?"

İnsanın başına gelen sıkıntı ve musibetleri,
sadece işlenen günah ya da kusura bağlamak,
sadece ondan bilmek doğru olmaz.
Allah insana hiçbir günah ve kusur olmadan
sırf bir tecrübe ve imtihan olsun diye
musibet ve sıkıntı verebilir.


Mesela, musibet ve sıkıntılar noktasında
en ağır imtihana tabi tutulan peygamberler
ve ondan sonrada alim ve evliyalardır.
Halbuki peygamberler masum,
alim ve evliyalar ise müstakim insanlardır.
Demek musibetin tek sebebi günah ve kusurlar değildir.
İnsan Allah’ın mülkü olmasından dolayı
Allah’ın insan üstündeki tasarrufunda
bir haksızlık ve zulüm olması imkansızdır.
Üstad Hazretleri bu hususa şu şekilde işaret ediyor;


"Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücut libasını
san'atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış;
o vücut libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder,
tağyir eder, muhtelif esmâsının cilvesini gösterir.
Şâfî ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor,
ve hâkezâ...”Mülkün mâliki, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.”


İnsanının vücudu Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği
bir model ve mahaldir.
Allah’ın isim ve sıfatlarının manaları ve hükümleri
bir birlerinden başka ve farklı oldukları için
tecellileri de başka ve farklı olarak
insan vücudunda tezahür edecektir.


Mesela, Allah’ın Şafi ismi
kendini insan vücudunda göstermek için
hastalığı gerekli kılar ve insan hastalanır,
şifayı da Şafi isminden dilenir.
Mümit ismi de vücudun vakti gelince
ölmesini ister ve öldürür.
Musavvir ismi insan vücudunda
tasvir hakikati ile tebarüz etmek ister
ve her aza ve organa bir şekil bahşeder.


Bütün bu isimler tecelli ederken
insan vücudu sürekli hareket ve değişimlere maruz kalır,
yani zahmet ve sıkıntıya girer.
Ama Allah bu sıkıntı ve zahmetin karşılığını
insana varlık, hayat, ruh, insaniyet, İslamiyet, iman gibi
nimetleri vererek zaten ödemiştir.
Yani insan bir çeşit modellik ve mankenlik ücretini
peşinen aldığı için,
bu hareket ve sıkıntılardan şikayet etmeye hakkı yoktur.
Tıpkı terzinin ücret karşılığında tuttuğu model üzerinde
elbise provası yaparken modele verdiği zahmet gibidir.
Modelin terziye ;
"Neden beni oturtup kaldırmak ile zahmet veriyorsun?"
demeye hakkı yoktur.
Zira modelin görevi terzinin ustalığına
model ve prova olmaktır.

İnsan bu dünyaya istirahat etmek
ve lezzet takip etmek için değil,
ibadet ve kulluk için gönderilmiştir.
İbadet ve kulluk da iki türlüdür;
birisi müspet diğeri ise menfidir.
Müspet ibadet, Allah’ın kitabında bildirdiği
emir ve yasakların hepsine ittiba etmeye denir.
Menfi ibadet ise, insanın hayat yolculuğunda
karşılaşmış olduğu musibet ve sıkıntılardır.
İnsan bu musibet ve sıkıntıları sabır ve tevekkül ile karşılar ise,
hayatını büyük bir sevap ve ibadet kaynağına çevirmiş olur.
Zaten insanın dünyaya geliş gayesi de ibadet ve kulluk olmasından,
bu musibet ve hastalıklar insan için tam bir fırsat oluyor,
geliş gayesine kuvvet veriyor.


üstelik Bu menfi ibadetlere
riya ve gösteriş girmediği için halis bir ibadet oluyor.
Halbuki müspet ibadetlerde riya ve gösteriş tehlikesi sürekli vardır.
Bu musibetler insan için hem olgunlaşma vasıtası,
hem de sevap kaynağıdır.


Bir diğer soru ise cinayet intihar gibi
insanın işlediği birsürü günahlar hatalar var
birçok insan Allah yazdıysa ve herşeyi zaten biliyorsa
o zaman insan nasıl sorumlu tutulur diyor
işte bu sual kafaları bulandırıyor..


şimdi düşünelim ki ; bir öğretmen sınav yapacak
sınavı yapmadan evvel sınıfta kimlerin iyi
kimlerin kötü not alacağını bilir ve sınav yapıldığında
öğretmen bildiği için mi o öğrenciler kötü not alır
öğretmen elbet öğrencisini tanır
lakin sınava müdahale etmez..


veya bir anne düşünelim;evladının yüksek sesten
belirli hayvanlardan korktuğunu biliyor
birlikte dışarıya çıktılar,
çok ileriden köpeğini gezdiren bir adam geliyor
anne daha onları uzaktan gördüğü anda
çocuğun ağlayacağını biliyor..
sonra yanyana gelindiğinde çocuk ağlamaya başlıyor
şimdi o çocuk annesi istediği dilediği için mi ağlıyor ?
Annenin bunu bilmesi çocuğun ağlamasını murad ettiğini gösterir mi?
yada öğretmenin öğrencilerini bilmesi,
kötü not almalarını istediği sonucunumu çıkarır ?

şöyle bir soru sorulabilir bu noktada;
verdiğimiz örnekler her zaman yüzde yüz isabet etmez
yani öğretmen 10 kişi başarısız olacak der
ve kötü not alan 7 kişi çıkar.
burada öğretmenin yanılma payı olduğunu görürürüz
lakin bu örneklemeleri sınırlı kapasitesi olan
insan üzerinden yaptığımız için yanılma payları gayet doğaldır
Allah içinse yanılma payı diye birşey yoktur..!!
Allahın kulunu bilmesi;
haşa günah ve hatalarını murad etmesi demek değildir..
sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının
kulunu bilmemesi düşünülebilir mi...

Allahım bize esbabın hikmetlerini göster
İhlasın nuruyla nurlandır
İlminle kemale erdir isminle mağfirete
Eşref-i mahluk olmanın şerefine mazhar eyle
Mevkimizi yükselt takva sahibi bahtiyarlardan eyle...
Hamdımızı duamızı daim kıl...
Senin herşeye gücün yeter...
Elhamdülillâhi Rabbil Alemin...

El Fatiha Meas Sâlavât....












 
Üst