Açıklamalı-13.MEKTUP-2.SUALİNİZ:Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun

FaKiR

Meþveret Bþk.
Bismillâhirrahmânirrahîm

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkibetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain,alê rasulüne salevât
On Üçüncü Mektup

İKİNCİ SUALİNİZ: Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun?

Ustadin burada vesile dedigi sey,
cesitli alis verisler eskiden vesikalara baglanmisti
hatta ekmek bile( tain )o yillarda bi vesikaya baglanmisti
cok lazim olan ekmek seker yag vs seyler
vesikayla alinabildigi icin
vesika verilmeyenler bu tip seyleri alamiyordu
neden vesika almak icin muracat etmiyorsun diyorlar ustada
soyle diyor

Elcevap: Şu meselede ben kaderin mahkûmuyum, ehl-i dünyanın mahkûmu değilim. Kadere müracaat ediyorum.

Ne vakit izin verirse, rızkımı buradan ne vakit keserse, o vakit giderim.

Şu mânânın hakikati şudur ki: Başa gelen her işte iki sebep var:
biri zâhirî, diğeri hakikî.
Ehl-i dünya zâhirî bir sebep oldu, beni buraya getirdi.
Kader-i İlâhî ise, sebeb-i hakikîdir; beni bu inzivâya mahkûm etti.

Sebeb-i zâhîrî zulmetti, sebeb-i hakikî ise adalet etti.

Zâhirîsi şöyle düşündü: "Şu adam ziyadesiyle ilme ve dine hizmet eder; belki dünyamıza karışır" ihtimaliyle beni nefyedip üç cihetle katmerli bir zulüm etti.
Kader-i İlâhî ise, benim için gördü ki, hakkıyla ve ihlâsla ilme ve dine hizmet edemiyorum; beni bu nefye mahkûm etti. Onların bu katmerli zulmünü muzaaf bir rahmete çevirdi.

Madem ki nefyimde kader hâkimdir ve o kader âdildir; ona müracaat ederim.
Zâhîrî sebep ise, zaten bahane nev’inden birşeyleri var.
Demek onlara müracaat mânâsızdır.
Eğer onların elinde bir hak veya kuvvetli bir esbab bulunsaydı, o vakit onlara karşı da müracaat olunurdu.

Başlarını yesin, dünyalarını tamamen bıraktığım ve ayaklarına dolaşsın, siyasetlerini büs bütün terk ettiğim halde, düşündükleri bahaneler, evhamlar elbette asılsız olduğundan, onlara müracaatla o evhamlara bir hakikat vermek istemiyorum.
Eğer uçları ecnebî elinde olan dünya siyasetine karışmak için bir iştiham olsaydı,
değil sekiz sene, belki sekiz saat kalmayacak, tereşşuh edecekti, kendini gösterecekti.
Halbuki sekiz senedir birtek gazete okumak arzum olmadı ve okumadım.
Dört senedir burada taht-ı nezarette bulunuyorum;
hiçbir tereşşuh görülmedi.
Demek, Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki,
çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.


Adem-i müracaatımın ikinci sebebi şudur ki: Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâvâ etmek, bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâp etmek istemem.


Subhâneke lâ ilmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de’vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin el fatiha me as salawat



21.30'da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye

 
Üst