Kur’an-ı Kerim Mealleri Hakkında Eleştiriler

sarýklý genç

Active member
[FONT=&quot]Tabiatıyla Kur'an'daki dil de yazı dili değil konuşma dilidir. Hatta denebilir ki birçok Mekkî suredeki dil adeta telgraf dili gibidir. İfade ve üslupta kelimelerin çok iktisatlı kullanılması, iletişimde artık bildirimin neredeyse sıfırlanması bu dilin belli başlı özellikleridir. Kur'an'ın bilhassa mucez ifadelerindeki vurguları kayıpsız olarak hedef dilin yazılı ortamına taşımak kesinlikle mümkün değildir. Hâl böyle iken, ilginçtir, mütedavil meallerin çok büyük bir kısmı lafzî tercüme standartlarına göre hazırlanmıştır. Kur'an çevirisinde lafzî tercüme tekniğinin kullanılması, aslında gayet sarih ve kolay anlaşılır ibarelerden müteşekkil birçok ayetin hedef dilde (Türkçe'de) çok kere muğlak, müphem ve hatta bilmecemsi sözlere dönüşmesine yol açmaktadır. Bu sebeple ayette kastedilen mananın okuyucu tarafından fark edilmesi çok zorlaşmaktadır.[/FONT]

[FONT=&quot]Yukarıda da girişi yapılmış olan yaklaşımın penceresinden bakıldığında okuyucunun ayetler arasındaki irtibatı ve işlenen konular arasındaki ilişkiyi görebilmesi, ince ayrıntılara dikkat edilmesi ile verilecek telkin çok önemlidir. Bu sebeple bazı hataları tespit edip aşağıda örnekleri verilmiştir.[/FONT]

[FONT=&quot]Anlatılmak istenene birkaç ayet mealinden örnekle bakalım:[/FONT]

[FONT=&quot]*2/25. İman eden ve iyi işler yapanlara, kendileri için zemininden ırmaklar akan cennetler bulunduğu müjdesini ver.[/FONT]

[FONT=&quot]Dikkat edilirse mealde “altından” dememiş zemininden denmiştir. Bu kelime anlatılmak istenen tasvire daha uygundur. Çünkü altından ırmaklar akan denilince cennetlerin altından akan ırmak gibi anlaşılmaktadır.[/FONT]


[FONT=&quot]*101/1, 2, 3. Kapı çalan! Nedir o kapı çalan? O kapı çalanın ne olduğunu bilir misin?[/FONT]

[FONT=&quot]Dikkat edilirse “Karia” kelimesinin anlamı konularak açıklama yoluna gidilmiştir. Oysaki ayetin devamında “ne olduğunu bilir misin?” diye soru sorulduktan sonra Kur’an kendi üslubu ile cevap vermiştir.[/FONT]

[FONT=&quot]*Öte yandan devamında 4, 5. İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu, dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)[/FONT]

[FONT=&quot]Mealen “etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu” anlamın yerine oturmasında yeterli değildir. Oysaki F. Razinin muhteşem açıklaması ile bu ifade “[/FONT][FONT=&quot]0 gün insanlar dağılmış kelebekler gibi olur. » denmesi daha uygundur.Çünkü kelebekler düz olarak uçamaz ve insanlarda kıyamet günü kelebekleri andırırcasına kaçışacaklar oraya buraya… [/FONT]

[FONT=&quot]Kıyamet gününde insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmektedir. İnsanlar o anda korku ve dehşet içerisinde dağınık bir halde bulunacaklarından Yüce Allah onları dağılmış kelebeklere benzetmiştir.[/FONT]

[FONT=&quot]*12/24-[/FONT][FONT=&quot]Buna rağmen gerçekten (kadın) ona meyletmişti. Ve Rabbinin delîlini görmeseydi, (o da) ona meyletmişti.[/FONT]
[FONT=&quot]Okuyucunun koyu yazılı yerdeki anlamı doğru anlayabilmesi için aşağıdaki dipnotlar gibi bir izahın yapılması zaruridir.[/FONT]
[FONT=&quot]Hz. Yusuf (a.s.) Rabbinin burhanını gördüğü, yani taate gayret ettiği ve babalarının edeplerine sarıldığı için o kadının arzusuna uymadı.[/FONT]
[FONT=&quot]"Levlâ" kelimesi "olmasaydı" manasındadır. Yani Rabbinin burhanı olduğu için onun arzusuna uymadı demektir. Meselâ bir ayette "Musa'nın annesinin gönlünde evladından başka bir şey yoktu. Eğer müminlerden olması için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse Musa'nın kendi çocuğu olduğunu açığa vuracaktı. " (Kasas, 28/10) buyuruluyor. Yani "kalbi pekiştirildiği" için onun kendi çocuğu olduğunu açıklamaktan çekindi demektir.[/FONT]
[FONT=&quot]Burada zikredilen “delil”den maksad: Bir kavle göre Hazret-i Yûsuf (as)’ın Ken‘an’da bulunan babasının timsâlini görmesidir.(İşârâtü’l-İ‘câz,257)
Âyet-i celîlede geçen meyiller arasında büyük fark vardır. Çünkü kadın, hislerini tatmîn için ona meylini fiiliyâta dökerek kâh teşvik, kâh korkutma çareleriyle cidden teşebbüste bulunmuştu. Yûsuf (as) ise, böyle bir hâlde iken dahi, helâli helâl, harâmı haram olarak görmüş ve bir insan olarak yaratılışının gereği olan meyline rağmen, onda tasarruf ederek hissiyâtına hâkim olmuştu. (Kurtubî, c. 5/9, 166–167)
[/FONT]
[FONT=&quot]*12/25-[/FONT][FONT=&quot]Nihâyet (Yûsuf önde, ikisi de) kapıya doğru koşuştular; (kadın) onun gömleğini arkadan yırttı ve (derken) kapının yanında (kadının) beyi ile karşılaştılar. (Kadın hemen:) “Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezâsı, zindana atılmaktan veya elemli bir azabdan başka ne olabilir?” dedi.[/FONT]
[FONT=&quot]Koyu yazılı parantez içi ve diğer parantez içlerinin ayeti mealen anlamaya ne kadar yardımcı olduğuna dikkat ediniz...[/FONT]
[FONT=&quot]*12/ 58. Yûsuf’un kardeşleri gelip huzuruna girdiler, Yûsuf onları tanıdı, onlar onu tanımıyorlardı.[/FONT]
[FONT=&quot]Neden “onlar onu tanımıyorlardı.”? [/FONT]
[FONT=&quot]Çünkü onu kuyuya attıkları zaman o çocuk denecek yaştaydı. Kardeşleri ise fizik yapılan tekâmül etmiş bir çağda bulunuyorlardı. Aradan geçen bu uzun süre, onlarda fazla bir değişiklik meydana getirmemişti. Buna karşılık Hz. Yûsuf'un fizikî yapısında değişiklikler meydana gelmişti. Ayrıca onlar kuyuya attıkları kardeşlerinin bir gün böyle bir makama geleceğini düşünemezlerdi.[/FONT]
[FONT=&quot]*2/ 41. Elinizdekini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin...[/FONT]
[FONT=&quot]Burada da yine açıklama şarttır. "Elinizdeki" ifadesinden maksat Tevrat, onu "tasdik edici" olan da Kur'ân-ı Kerîm'dir. Kur'an'in Tevrat'ı tasdik etmesinin anlamı, tevhid inancı, geçmiş peygamberlere iman, iyiliklerin yapılması, kötülüklerin terkedilmesi gibi Tevrat'ta yer alan temel öğretilerin Kur'an tarafından da tanınmasıdır.[/FONT]
[FONT=&quot]*2/ 43. Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.[/FONT]
[FONT=&quot]Buradaki namazın bir cümle ile izah edilmesi lazımdır. Keza bu ayet Yahudilere hitap etmektedir. Kastedilen namaz ibadet anlayışı ile yapılan ritüel bir takım davranışlar mıdır? Şayet anladığımız namaz ise önce iman sonra ibadet istenildiğinin gösterilmesi lazımdır.[/FONT]
[FONT=&quot]*2/ 47. Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.[/FONT]
[FONT=&quot]Koyu yazılı ifadeyi açmak lazımdır. Bundan kasıt nedir? Eğer açılmaz ise yanlış anlaşılmaya düşülür...[/FONT]
[FONT=&quot]*42/ 16. Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır. [/FONT]
[FONT=&quot]Bu ayetin anlaşılmasında aşağıdaki izahın önemine bakınız.... [/FONT]
[FONT=&quot]Âyette, açıkça gösterilen mucizelere veya kitaplara inandıktan sonra tartışmaya giren yahudilerin durumuna işaret edilerek, delillerinin geçersiz olduğu beyan edilmiştir.[/FONT]

[FONT=&quot]*26/ 142. Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?[/FONT]
[FONT=&quot]Burada bir inceliğin gösterilmesi ve ifadenin tercüme kokmaması için “Kardeşleri Salih” ten kasıt olarak Salih Peygamberin onlarla soydaş / aynı ırktan olduğu kast edilmektedir. Bunun vurgulanması ince bir ayrıntıdır.[/FONT]
 
Üst