Peygamberimiz'le yaşamak nasıl olur?

Muvahhid1

Well-known member
Her gün Efendimiz’le (sas) birlikte olmak istiyorsak, onun sünnetlerini ihya etmeye çalışalım. Böylece onunla manevi bir irtibat kurabiliriz.
Her insan yaratılışı gereği önce kendi nefsini sever, sonra diğer sevdiklerini sıraya alır. Ancak bu sıralamadan, biri müstesnadır. O da, Allah’ın Resulü Efendimiz aleyhissalat-ü vesselam’dır. Bizler O’nu kendi nefsimizden de önce sever, nefsimizi O’ndan sonraya bırakırız. Bu, bizim Müslümanlığımızın da bir gereğidir aynı zamanda. Ancak O’nu savunmak için de O’nun şanına gölge düşürecek vurucu, kırıcı tutum ve tavırlara asla girmez, aleyhte kullanılacak istismar malzemeleri vererek, kurulan tuzaklara düşmeyi de meşru bulmayız...

İrşat kitaplarımızda, Peygamber sevgisinden şahısların davranışlarına akseden bazı tezahürler nakledilir. Bu sevgi tezahürlerinden örnekler arz etmek istiyorum burada sizlere.

Önce maneviyat büyüklerimizden Ebul Hasan Harkani’yi dinleyelim Harkan Camii’ndeki kürsüsünde.

Az fakat öz konuşmasıyla da bilinen Bistam’ın büyük velisi Harkani:

- Ey Müslümanlar! diyor, günlük hayatınızı Peygamberimizle birlikte yaşamayı arzular mısınız?

Bütün gün boyunca O’nunla beraber olmayı ister misiniz?

Hep birlikte feryat ediyorlar:

- İstemez olur muyuz? O’nunla birlikte olmak, bizim hayatımızın hedefidir. Ama nasıl olacak O’nunla birlikte olma? Bu mümkün olmaz ki?

Büyük veli şöyle açıklıyor gün boyu Peygamberimiz’le birlikte olmayı:

- Günlük hayatınızı herhangi bir günaha bulaşmadan tamamlarsanız, şükürler olsun bugün ben Peygamberimiz’le birlikte idim gün boyu, diyebilirsiniz. Çünkü Peygamberimiz de günlük hayatını günahsız tamamlıyor, günahsız tamamlayan insanlarla birlikte olacağını da bizlere haber veriyor! Öyle ise ilk meseleniz, günlük hayatınızı günahlara bulaşmadan tamamlamak olmalı, böylece gün boyu Peygamberimiz’le birlikte olmayı günün başında niyetlenerek hedef almalısınız...

* * *

Ebul Hasan Harkani Hazretleri’nden böyle ders alanların içinde, o günün Türk hükümdarı Sultan Mahmud Gaznevi de vardı (930). O da artık günlük hayatını Peygamberimiz’le birlikte yaşamayı esas alıyor, onun ismini dahi abdestsiz ağzına almaktan utanacak kadar Peygamberimiz’i yanında hissediyordu. Bu sebeple Muhammed adındaki hizmetçisine her defasında çok sevdiği Muhammed adıyla hitap ettiği halde, bir defasında onu Muhammed adıyla değil de babasının adıyla çağırmıştı. Alışık olmadığı bu hitap şeklinden endişeye kapılan hizmetçi:

- Sultanım, dedi, bir kusur mu işledim acaba ki çok sevdiğiniz Muhammed ismimle değil de babamın adıyla çağırdınız beni?.. Sultan şöyle açıkladı durumu:

- Seni Muhammed isminle çağırdığım sıralarda hep abdestli oluyordum. Bu defa ise abdestim yoktu. O yüce ismi abdestsiz ağzıma almaya gönlüm razı olmadığından, babanın ismiyle çağırdım seni.

İşte bu da günlük hayatı Peygamberimizle birlikte yaşama niyetinin, davranışlara akseden bir başka sevgi ve saygı tezahürü...

Şimdi bir de gündüz hayalinde, gece rüyasında Peygamberimiz’le birlikte olan yoksul bir kimseyle Hekim Ali Paşa’nın Peygamber sevgisine bakalım isterseniz.

Peygamber aşığı yoksul adam, rüyasında Peygamberimiz’i görür ve sıkıntı içindeki halini arz eder. Efendimiz buyurur ki:

- Sabah erkenden kalkıp Hekim Ali Paşa’ya git, Ben’den selam söyle, sana yüz altın versin. Rüyana inanmazsa, perşembe akşamları okuduğu Yasin-i Şerifi’ni geçen perşembe okumadı, onu da hatırlat, Yasin hediyesini beklediğimi de söyle.

Sabah namazdan sonra Hekim Ali Paşa’nın kapısını çalan yoksul adam rüyasını aynen anlatır:

- Paşam, der, bu gece rüyamda Efendimiz’i gördüm, ‘Ali Paşa’ya Ben’den selam söyle, sana yüz altın versin.’ dedi. ‘İnanmazsa, her perşembe okuduğu Yasin’i de geçen perşembe okumadı, onu da beklediğimi hatırlat.’ dedi.

Ali Paşa heyecanlanır. "Bir daha anlatır mısın?" der.

Adam: "Efendimiz’in selamı var..." diyerek bir daha anlatır. Ama paşanın eli cebine bir türlü gitmez de, "bir daha anlatır mısın?" diye tekrar eder. Efendimiz’in selamı var, diyerek bir daha anlatır yoksul adam.

Paşa bir daha, bir daha diye tekrarlayınca:

- Paşam der, vermeyeceksen verme, neden bir daha anlatır mısın? diye tekrarlatıp duruyorsun?..

- Evladım, der Paşa. Tekrarladığın her selam benim için o kadar kıymetli ki her bir selama 100 altın paha biçiyorum. O’nun selamının her birine 100 altın feda olsun. Yedi defa selamı var dedin, yedi yüz altın kazandın, var gönül hoşluğuyla harca yedi yüz altını.. diyerek altınları Peygamber’i rüyasında görecek kadar peygamber aşığı yoksulun avucu içine bir bir sayar, bundan sonra da ekler:

- Bir daha görüşecek olursan, yeni selamlarını ve emirlerini beklediğimi de söyle. Ne emrederse başım gözüm üstüne yerine getirmeye hazır bekliyorum burada...

* * *

Evet, biz Müslümanlar Peygamberimiz’i kendi nefsimizden de fazla severiz. O sevgi her birimizin davranışlarına işte böyle farklı güzelliklerle akseder. Ama O’nun şanına layık olmayan vurucu, kırıcı tepkilere girmez, sevgiyi değil düşmanlığı artıran korkutucu görüntülere yönelmeyiz. Böylece kurulan tuzaklara düşmeyecek kadar da basiret sahibi olduğumuzu ispat ederiz.
 
Üst