Sırr-ı Kayyumiyet - Allah'ın kainattaki tasarrufu ve idaresi

Ukbaa

Well-known member
Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve Allah her şeye kadirdir.
Elbette o göklerin ve yerin yaratılışında , gece ile gündüzün peşpeşe gelişinde,
vicdanı temiz akıllılar için şüphesiz deliller vardır.
(Al-i İmran 189-190)

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) buyurdular ki
‘‘Bir saat tefekkür bazen bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.’’

Gökleri ve yeri , gece ve gündüzü birer sahife hükmünde yaratan Cenab-ı Hak
İnsanın nazar-ı dikkatini alem sahifesinde teşhir ettiği
hadsiz lütuf ve ihsanatına celb ediyor ve onu tefekküre davet ediyor.
Bu kainat kitabına dikkatle bakıp ibretle mütalaa etmemizi
suretten manaya, eserden müessire, fiilden faile
lütufdan lutfedene , ihsandan ihsan edene
intikal edilmesini istiyor.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de:
Efela te’kilun, Efela yetedabberun, Efela yetefekkerun gibi ayetlerle
Tefekkür ve teemmül etmez misiniz?
Bu kainat kitabını ve bu mevcudat sahifelerini mütalaa etmez misiniz?
Gibi manalarla insanı aklıyla düşünmeye, tefekküre davet ediyor.

Ta ki , o insan semavat ve zeminin mükemmel tedbirini,
gece ve gündüzün harika tanzimini,
semavi cisimlerin baş döndürücü tedvirini,
şu muhteşem tabloların hayret verici tasvirini,
şu rengarenk mevcudatın göz kamaştıran tezyinini,
ayrı ayrı düşünsün ve tefekkür etsin.
Ve onlarda tecelli eden nimet ve ihsanlara karşı
şükür ve hamd ile mukabelede bulunsun.

Şu kainattaki ecram-ı semaviyenin kıyamları, devamları, bekaları
Sırr-ı kayyumiyetle bağlıdır.
Sırr-ı kayyumiyet?
Mesala bizim hayatımız rızıkla ayaktadır.
Rızıklar ise toprak su hava ışık ile ayaktadır.
Bu silsile ile bakarsak herşey birçok şeylerin desteği ile ayaktadır.
Bu kayyumiyetin tecellisidir.
Zerreden yıldızlara kadar semavatın katlarına kadar böyledir.
Demek birşey kendini çekse kainat yıkılacak.

İşte kainatın her bir cüzü ve küllü
bir tek zerresi veya tüm kainat Allah’ın kudreti ile ayaktadır.
İnsan, cüz`i sıfatları ile, kainat Halık`ının sınırsız sıfatlarını tanır ve tanıtır.
Cüz`i iradesi, azıcık ilmi, küçücük kudreti ve geçici malikiyetiyle
bu kainat ustası`nın yüksek malikiyetini, eşsiz sanatını
irade-i külliyesini, sonsuz kudretini ve sınırsız ilmini
kainatın büyüklüğü nisbetinde anlar, tanır ve ayinedarlık eder.

İnsan, kainatın bir küçük fihristesi hükmündedir.
Allah`ın isimlerinin nakışlarını kendi üzerinde ayrı ayrı göstermektedir.
Misal kendi hayatıyla Zat-ı Hayy-ı Kayyum`un
hayatına işaret ettiği gibi hayatında inkişaf eden
işitmek, görmek, sevmek, iftihar etmek,
memnun olmak, mesrur olmak müferrah olmak gibi
duygular vasıtasıyla, Zat-ı Hayy-ı Kayyum`un
Sem` ve Basar gibi sıfatlarına ayinedarlık etmektedir.

İşte kayyumiyet sırrının kainat üzerindeki
ve insanın kayyumiyet sırrı ile ilgili vazifesi böyledir.
Eğer o cilve-i Kayyumiyet bir dakikada yüzünü çevirse
bir kısmı küre-i arzdan bin defa büyük milyonlarla küreler
feza-yı gayr-i mütenahi boşluğunda dağılacak.
Birbirine çarpacak, ademe dökülecekler.

Nasıl ki ; mesela havada tayyareler yerinde binler muhteşem kasırları
ve sarayları kemal-i intizamla durdurup seyahat ettiren
bir Zatın Kayyumiyet iktidarı , o havadaki sarayların
sebat ve nizam ve devamları ile ölçülür.

Öyle de; O Zat-ı Kayyum-u zül – Celalin madde-i esiriyye içinde
hadsiz ecram-ı semaviyeye nihayet derecede intizam ve mizan içinde
sırr-ı Kayyumiyetle bir kıyam, bir beka , bir devam vererek
bazısı küre-i arzdan bin ve bir kısmı bir milyon defa büyük
milyonlarla azim küreleri direksiz, istinadsız,
boşlukta durdurmakla beraber her birini bir vazife ile
tavzif edip gayet muhteşem bir ordu şeklinde
“Emr-i kün feyekün'' den gelen fermanlara
kemal-i itaatla itaat ettirmesi
İsm-i Kayyumun azami cilvesini gösteriyor.

Yani kainata ve varlıklara bakarak sırlara ulaşabiliyoruz.
Evet hayatlı-canlı her mahlukun cesedindeki zerreler
her bir azaya mahsus bir heyet ile
küme küme toplanıp dağılmadıkları sel gibi akan unsurların
yolunu şaşırmadan insanın, hayvanın ve ağaçların
vücutlarında muntazaman durdurulup
düzenli bir ordunun neferleri gibi çalıştırılması
san’atlı mahlukatın yeryüzünde ve yıldızların da feza aleminde,
gezdirilmesi her şeye kadir,
heryerde hazır sonsuz kudret sahibi
bir Allah’ın emriyle olur.

Bakınız Cenab-ı Hak , balarısının ismini verdiği Nahl suresinin68. ayetinde, şöyle der:
Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).
Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların)
kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.

Evet bal arısı öyle bir mucize-i kudrettir ki;
onun zerrecik başında küçücük beyninde
onun bütün hayat proğramını yazmak
ve karnında şifalı balı zehire de kendine de zarar vermeden tutmak
ancak sonsuz bir kudret sahibi bir Allah’ı gösterir, tanıttırır.

Bu tasarrufat-ı İlahiyenin bütün yer yüzünde
bir anda bütün arılarda ve benzeri hayvanlarda ihatası ve idaresi
Allah’ın ilim ve kudretiyle her an her yerde hazır ve nazır olduğunu isbat eder.

İkinci bir misal
Yine Nahl Suresinin 66 ayetinden
Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin lebenen hâlisen sâigan liş şâribîn(şâribîne).
Ki hayvanlarda, sizin için elbette bir ibret vardır.
Size, onların karnında, fers (sindirilmiş gıda) ile kan arasından oluşan,
tadanlar için boğazdan kolayca geçen halis (saf) süt içiriyoruz.

Evet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt fabrikaları olan
anne hayvanların memelerinde kırmızı kan içinden
barsaklardaki pisliklere de bulaştırmadan, bulandırmadan
halis, temiz, gıdalı, beyaz ve hoş sütü koymak
ve yavrularına karşı fedakarane bir şefkati kalblerine bırakmak
elbette Allah’ın hikmet rahmet ve iradesiyle
ve kudretiyle olur.
Başka sebeplerin işi olamaz.

İşte böyle bir sanat-ı İlahiyenin
ve fil-i Rabbaniyenin bütün yeryüzünde
bütün memeli hayvanlarda bir anda tasarrufu ve idaresi
Alah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu gösterir.

Yine Nahl Suresinde 67 ayetinde
Ve min semerâtin nahîli vel a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ(hasenen), inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
Hurma ve üzümden, şeker (hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra) ve güzel bir rızık edinirsiniz.
Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için elbette bir âyet vardır.

Bu ayet dikkatimizi hurma ve üzüme celbedip der ki
aklı bulunanlara bu iki meyvede tevhid için büyük bir ayet
bir delil ve bir hüccet vardır.


Evet bu iki meyve hem yaşı hem kurusu yenilen
hem kuvvet ve gıda olan meyvelerdir.
İşte bu hurma ve üzümün kuru bir kumda
ve susuz bir toprakta duran bu ağaçlarda
böyle helvalı bir şeker fabrikası ve ballı bir şurub makinası
gibi çalışıp meyve vermeleri ancak nihayetsiz kudret sahibi
Allah’ın ilim ve iradesiyle mümkündür.

Zerre kadar aklı olan ne demeli
Bunları böyle yapan elbette kainatı yaratan Allah olabilir.
Demeye mecburdur.

Ya Rabbi ve ya Rabbessemavati vel-aradin!

Ya Halıkı ve ya Halik-i külli şey!

Gökleri yıldızlarıyla , zemini müştemilatıyla
ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatıyla teshir eden kudretinin
ve iradesinin ve hikmetinin ve hakimiyetinin ve rahmetinin hakkı için
nefsimizi bize musahhar eyle ve matlubumuzu bize musahhar kıl

İnsanların kalblerini Kur’an ve iman hakikatlerine musahhar eyle.

Cümlemize iman-ı kamil ve son nefeste şehadet kelimesiyle hüsn-ü hatime ver.

Musa aleyhisslama denizi ve Hz. İbrahim aleyhisselama ateşi
ve Hz. Davut aleyhisselama dağı, demiri ve Hz. Süleyman aleyhisselama cini ve insi
ve Hz. Muhammed aleyhisselama şems ve kameri teshir ettiğin gibi
Nur-u Kur’an ‘a kalblerimizi ve akıllarımızı musahhar kıl.

Cümlemizi nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından
ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve cennetine layık eyle.

Subhâneke lâ ilmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de’vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin

21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 
Üst