dördüncü lema ikinci nükte

bizar

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,



Birinci nüktede, Peygamber Efendimiz asv'ın, ümmetine olan şefkatinin azametinden, hizmetinin azametinden ve bunlara karşılık bir ücret istemediğinden; ancak âl-i beytine hürmet istediğinden bahsetmiştik. Buna da en çok ihtiyacı olan yine bizleriz. Âl-i beyte hürmet ve sevgi ve bağlılık bizi istikamette ve hidayette tutar. İstikamet ve hidayette bizi cennete götürür. Şimdi ikinci nükteye devam ediyoruz.



İkinci Nükte:

Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küllî ve umûmî vazîfe-i nübüvvet içinde, bazı hususî, cüz'î şahıslara karşı azîm bir şefkat göstermiştir.

Yani Efendimiz asv, sadece kendi kavminin değil tüm müslümanların peygaberidir; sadece muslumanlara değil, tüm insanlara gönderilmiş bir elçidir; sadece insanlara değil, cinlere de gönderilmiş bir elçidir. Tüm bu taifelere din-i İslam'ı tebliğ etmek üzere gönderilmiştir. Demek Efendimiz asv, vazifesi gereği ümmetine aynı yakınlıktadır. Sadece sahabelerine değil, kıyamete kadar gelen ümmetine aynı yakınlıktadır. Evet böyle olduğu halde, bazı hususi şahıslara, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin gibi zatlara, daha fazla şefkat göstermesini nasıl anlayacağız?



Zâhir hâle göre o azîm şefkati, o hususî ve cüz'î şahıslara sarfetmesi, vazîfe-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor.

Peygamber olması hasebiyle ümmetinin ferdlerini birini diğerinden ayırmaz. O halde bu hususi muamele nasıl anlaşılmalı?



Fakat hakîkatte o cüz'î şahıslar, küllî ve umûmî bir vazîfe-i nübüvvetin medârı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduklarından, o silsile-i azîmenin hesabına, onların mümessillerine fevkalâde ehemmiyet vermiş. Meselâ, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Hazret-i Hasan(ra) ve Hazret-i Hüseyin'e(ra) karşı küçüklüklerinde gösterdikleri şefkat ve ehemmiyet-i azîme, yalnız cibillî şefkatten ve hiss-i karâbetten gelen bir muhabbet değil, belki vazîfe-i nübüvvetin bir hayt-ı nûrânîsinin bir ucu ve verâset-i nebeviyenin ve gayet ehemmiyetli bir cemâatin menşei ve mümessili ve fihristi olmaları cihetiyledir.



Yani Efendimiz asv dan sonra ümmetin içinden öyle büyük zatlar çıkmışlar ki, milyonlar evliyalar, asfiyalar, sıddıklar, abidler, zahidler... biz bunların ekserisine seyyidler ordusu diyoruz. Bu ordu silsilesinin ucu, mumessili, pederleri, ustadları; Hz. Hasan ve Hz. Huseyin ra. huma hazretleridir.



Efendimiz asv nübüvvet nazarıyla istikbale bakmış; İslam dininin, bu seyyidler ordusunun hizmetiyle yüzyıllarca kıyamete kadar taşıyacağını görmüş, o seyyidler ordusunu tebrik ve tebşir ve memnuniyetini izhar ve ilan noktasında, tüm o ordunun namına onların pederleri olan Hz. Hasan ve Hz. Huseyin efendilerimizi sevmiş okşamış.



Evet, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan'ı(ra) kemâl-işefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle; Hazret-i Hasan'dan(ra) teselsül eden nûrânî nesl-i mübârekinden gelen Gavs-ı A'zam olan Şâh-ı Geylânî(ra) gibi, çok mehdî-misâl verese-i nübüvvet ve hamele-i şerîat-ı Ahmediye(asm) olan zâtların hesabına Hazret-i Hasan'ın(ra) başını öpmüş ve o zâtların istikbâlde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdîr ve istihsân etmiş. Ve takdîr ve teşvîke alâmet olarak Hazret-i Hasan'ın(ra) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin'e(ra) karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin'in(ra) silsile-i nûrâniyesinden gelen Zeynelâbidîn (ra) ve Ca'fer-i Sâdık(ra) gibi eimme-i âlîşân ve hakîkî verese-i nebeviye gibi, pek çok mehdî-misâl zevât-ı nûrâniyenin nâmına ve dîn-i İslâm ve vazîfe-i risâlet hesabına, Hazret-i Hüseyin'in(ra) boynunu öpmüş, kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.



Demek Efendimiz asv. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e gösteridi azim şefkat ve istediği hürmet, bu zatlar torunları olduğundan dolayı ve ya torunlarını daha fazla sevdiğinden dolayı değildir.



Evet, Zât-ı Ahmediye'nin(asm) gayb-âşinâ kalbiyle, dünyada asr-ı saadetten ebed tarafında olan meydân-ı haşri temâşâ eden; ve yerden cenneti gören; ve zeminden gökteki melâikeleri temâşâ eden; ve zaman-ı Âdem'den beri mâzî zulümâtı içinde gizlenmiş hâdisâtı gören; hatta Zât-ı Zülcelâl'in rü'yetine mazhar olan nazar-ı nûrânîsi ve çeşm-i istikbâl-bînîsi, elbette Hazret-i Hasan(ra) ve Hazret-i Hüseyin'in(ra) arkalarında tesel sül eden aktâbları ve eimmeleri ve vereseleri ve mehdîleri görmüş ve onların umumu nâmına Hazret-i Hasan(ra) ve Hazret-i Hüseyin'in(ra) başlarını öpm 2;ş. Evet Hazret-i Hasan'ın(ra) başını öpmesinde, Şâh-ı Geylânî Hazretleri'nin hisse-i azîmesi var.



Evet, Efendimiz asv., miraç ile tüm kainatı gezdi, gördü, ilmini bildi. Kainatın evvelini ve ahirini gördü ve bildi. Tüm kainatı arkasına aldı Allah'ın ru'yetine mazhar oldu. Yerde iken gökteki melekleri sinama gibi izledi. Daha bizim tarif edemediğmiz azim cepheleri var ki, tarifden aciziz. Hz Hasan ra. ve Hz Hüseyin ra. efendilerimizin silsilesinden kimler gelecek, nasıl bir hizmetleri olacak; bunları görmek ve bilmek; aklın haricinde değildir, akıl buna itiraz edemez.



Rabbim bizleri seyyidlere ve seyyidelere dost ve cihad arkadaşı hizmet arkadaşı eylesin inşallah, âmin.



b457.gif


el Fatiha







 
Üst