Duâ, tesbih ve zikir sayısı

İlim-irfan

Well-known member
Bazı medyatik madrabazlar veya “âlim” diye geçinen “ulemâussu” (zekâsını ve ilmini yanlış yerde kullanan kötü âlimler) “Tesbihat, dua ve Esma-i Hüsna’yı şu kadar çekmek gerekmez, rakamlara bakmayın, ne kadar isterseniz o kadar çekin!” diyerek safi kalpli mü’minlerin zihinlerini bulandırıyor. Bu tutumları mü’minleri aşk, şevk, zikre mi teşvik ediyor, yoksa şevksizliğe mi?

Zikir ve duâlardaki “rakam” meselesinde evvelâ şu hakikate dikkat çekelim: Kur’ân ile onun en muhteşem, en kapsamlı, ilk ve en orijinal tefsiri olan hadis-i şerifler, sünnet-i seniyye hiçbir şeyi boşlukta bırakmamış, her şeyin ölçüsünü vermiştir. Ve hiçbir şeyi başkalarının keyfine bırakmamış, izah etmiş, bir ölçü getirmiştir.

Diğer taraftan, kâinatta muhteşem bir ölçü, denge ve âhenk vardır. Atomaltı parçacıklardan atomlara, hücrelere, yıldızlara, samanyollarına, galaksilere ve kâinatın bir ucundan diğer ucuna herşey bir ölçü iledir ve herşey rakamlara dayanır. Herşeyi ölçüyle yarattığının delillerinden birisi: “O'nun katında her şey ölçü iledir. O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir. Sizden, sözü gizleyenle onu açığa vuran, geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen O'nun ilminde eşittir.” 1

***

Meseleye bu perspektiften baktığımızda, nasıl ibadet, duâ ve zikredeceğimizin ölçülerinin getirildiğini ve onların da rakamlara dayandığını görürüz: Beş vakit namaz. Her namazın rekât sayısı… Bir ay oruç. Şu kadar zekât… Haccın tavaf gibi menasiki belli rakamlara ve vakitlere dayanır.

***

Namaz sonundaki tesbihat da, Peygamberimizin (asm) ifadesiyle belli rakamlara dayanır:

“Kim her namazın peşinden otuz üç defa Allah’ı tesbih eder, otuz üç defa Allah’a hamd eder ve otuz üç defa da Allah’ı tekbir eder, yüzü tamamlamak için de ‘Lâ ilâhe ill
Allah.gif
u vahdehu lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamd ve huve alâ külli şey’in kadîr’ derse, hata ve günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır” 2

Peygamberimizin (asm), “Ben günde 70 kez tevbe-i istiğfar ederim!” diye buyurduğunu biliyoruz.

***

Risâle-i Nur’da, Kur’ân’ın sûrelerinin, rivayetlerde gelen rakamlara dayalı faziletleri yorumlanırken, sayıların hikmetleri açıklanır. 3

Birinci Lem’a’nın başında, “Otuz Birinci Mektubun birinci kısmı, her zaman, hususan mağrib ve işâ ortasında (akşam-yatsı arasında) otuz üçer defa okunması çok faziletli bulunan mezkûr kelimât-ı mübarekenin herbirinin çok envârından birer nurunu gösterecek altı Lem’adır” notu düşülmüştür. Bu mübarek kelimeler, meâilini vereceğimiz şu âyetlerdir:

* Yunus, karanlıklar içinde niyaz etti: ’Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’

* Eyyub, Rabbine şöyle niyaz etmişti: ’Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.’

* Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: ‘Allah bana yeter. O'ndan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben O'na tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de O’dur.’

* Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.

* Havl ve kuvvet, ancak herşeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah’a aittir.

* Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.

* [Kur’ân] iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır. 4

Kezâ, Bediüzzaman’ın, Sünnet-i Seniyye’ye uygun ve hadislerden istihraç edilen tesbihatlardan süzerek düzenlediği tesbihatta bazı duâlar birkaç sefer tekrar edilir. Meselâ, sabah-akşam, Kelime-i Tevhidi ifade eden 11 kelimelik cümlesi, 10 defa okunur. Allahümme ecirnâ minennâr 3, 5 veya 7 defa tekrarlanır
nokta.gif
.



Dipnotlar:


1- Kur’ân, Ra’d Sûresi, 8-10.

2- Müslim, Mesacid, 144, 145, 146.

3- Sözler, s. 312.

4- Enbiyâ Sûresi, 87, 83.; Tevbe Sûresi, 129.; Âl-i İmrân Sûresi, 173.; Fussılet Sûresi, 44.


Ali Ferşadoğlu - Yeni Asya
18/02/2010
 

İlim-irfan

Well-known member
Duâ, tesbih ve zikir sayısı (2)


Neden Peygamberimiz (asm) günde 70 kez tevbe-i istiğfar etti? Neden 71 kez veya 171 kez değil! Neden esmâ-i hüsnâyı, belli duâları belli rakamlarda çekiyoruz?
Bunlar, taabbudî, ibadete dayalı meselelerdir. Hangi rakam olursa olsun, neden sorusu gelecektir zaten! Bunlar birer şifredir. Şifreyi herkesin bilmesi gerekmez. Sebze ve meyveleri yeriz, ama içinde kaç çeşit ve ne miktarda vitamin, kalori olduğunu bilmeyiz. Bunları sahanın otoriteleri daha iyi bilir. İşte, bazı âlimler, esma-i hüsnanın ve duâların bazılarının şifrelerini (kendi ilimleri, tefekkürleri, zikirleri, takvaları derecesinde) çözmüşlerdir.
***
Niçin duâ veya esmâ zikrinin sayısı farklıdır? Farklıdırlar, zira bakış açıları ve zaman farklıdır. Eskiden, anahtarların dişleri birkaç tane idi. Sonra gelişti. Şimdi büyük rakamlara dayanan şifreli anahtarlar çıkmıştır.
Elbette duâ ne kadar çok okunursa, o kadar makbuldür. Ancak, zaman ve zemine göre, şart ve imkânlara göre farklılık arz eder.
Şüphesiz ki, duâlarda önemli olan da ihlâstır. Yâni Allah rızasıdır. Yoksa, muradın yerine getirilmesi değildir. Yâni, nasılki güneş yükselip ortaya geldiğinde öğle, gölgesi iki kat olduğunda ikindi, battığında da akşam namazının vakti girmiş olur ve namaz kılınır. Aynen öyle de bir sıkıntı geldiğinde, bir musîbete hedef kalındığında veya bir hâcet zuhûr ettiğinde, meselâ “salât-ı tefriciye” duâsının vakti girmiş olur. Duâ ederiz, Allah dilerse kabul eder, dilerse daha iyisini verir.
Eğer muradımız yerine gelmezse, duâ etmenin vakti henüz bitmedi, duâya devam edilecek demektir. Çünkü, dünyevî işlerimizde bile, bir işi elde etmek için, bazı makam ve mevki sahiplerine bir, üç, beş sefer müracaat etmekteyiz. Kâinatın Sultanı olan Cenâb-ı Hakk’a her zaman duâ etmeli, yalvarmalı, herşeyi O'ndan istemelidir.
Rakamlara dayalı duâlarımızın kabul olmaması veya tesbihatlarımızın netice vermemesinin bütün sırrı “sayı”da değildir. Zira, bunların da imtihan boyutu var, ihlâs, samimiyet boyutu var, kader boyutu var, zaman, zemin ve şartlar boyutu var.
***
İşte, takva mertebelerinde mertebe kat eden geçmiş zamanın maneviyât büyükleri, yani âlimler, zahidler, zakirler, şakirler, kısaca evliyalar, Kur’ân’da ve hadis-i şeriflerde geçen duâ ve Esma-i İlâhiye’nin sayılarını kendi zaman, şart ve derecelerine göre, istihraç ederek belli rakamlara göre tasnif etmişlerdir.
Söz onlarındır. Yoksa, ne ibadetleri, ne de hâl ve hareketleri takvaya yaklaşmayan günümüz “bilginlerinin veya ulemâussû’”un değildir.
Çok silik söz ticarette geziyor, her sözün kalbe girmesine yol vermemeliyiz.
*** Kâinattaki her faaliyet, Esmâ-i Hüsna’dan birisine dayanır; yani o isimlerin tecellisidir. Her insanda da farklı İlâhî isim/isimler hâkim mânâda tecellî eder. Dolayısıyla her insan, Allah’ın farklı bir ismini veya isimlerini zikretmeye meyyal olabilir. Bütün isimler, belli miktarlarda da vird edinilebilir. Hiç şüphesiz, her Esma’nın zikri, ihlâs derecesine göre etki bırakır.


Ali Ferşadoğlu - Yeni Asya
19/02/2010
 
Üst