13.Söz "Hüve Nüktesi"...(Mutalâ)

ebrar172

Well-known member
Kur’ân, buyurur ki;
“Hiç bir şey yoktur ki, O’na hamd edip, O’nu tesbih ediyor olmasın.” (İsrâ Sûresi, 17:44)
Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri bu ayetten,
“Lâ İlâhe illâ hu” ve “Kul hüve’llahü ehad” kelimelerinde geçen
“Hüve” zamirine bir köprü kurar.
Hüve Nüktesi,
“Hüve” ile “hava” arasındaki kopmaz bağı
bizim anlayışımız çerçevesinde keşfeden
ve nazarlara sunan bir görgü tanığı notudur...



Bu mukaddes kelimelerde geçen
“Hu” veya “Hüve” lafızları zamirdir,
“O” demektir; Allah’a râcidir,
yani “Allah” lafzı yerine oraya gelmişlerdir,
yani “Hu” veya “Hüve” Allah demektir.
(“Hû”, “Hüve”nin kısa okunuşlu halidir.)


Bedîüzzaman Hazretleri,
havanın hakikatini yukarıdaki ayetin dürbünüyle müşahede ediyor.
Görüyor ki, her bir hava zerresi Allah diyor.
Yani “Hüve!” diyor. Yani her bir hava, “Hüve!” diyor.
Her bir hava zerresi Allah’ı zikrediyor, Allah’ı gösteriyor,
Allah’ın ilmini, iradesini, kudretini, hikmetini,
işitmesini, görmesini bildiriyor.
Yalnız hava sayfası okunduğunda bile görülecektir ki,
Allah’a iman etmek hadsiz derece kolay,
şirk ve dalâlette kalmak hadsiz derece zordur,
hatta imkânsızdır.



Nasıl ki bir avuç toprak nöbetle yüzlerce çiçeğe saksılık ediyor.
Bunu tabiata veya sebeplere havale etmek için,
ya o saksıda küçücük ölçülerde yüzlerce manevî makineler
ve fabrikalar bulunması lâzım gelecektir.
Ya o bir parça topraktaki her bir zerre,
bütün o yüzlerce çiçeği muhtelif özellikleriyle,
karakterleriyle, hayatî farklılıklarıyla,
dalıyla, budağıyla, rengiyle, kokusuyla,
yaşama ve büyüme şartlarıyla tanıması ve bilmesi lâzım gelecektir.
Âdeta her bir toprak zerresinin
bir ilah gibi ilim ve iktidar sahibi olması gerekecektir.
Bu ise imkânsızdır.



Buna ihtimal vereni en akılsız adam bile
akılsız, deli ve ebleh ilan eder.
Oysa toprak ile saksıdaki çiçekler arasında
veya toprak ile bitkiler arasındaki bu sıkı bağı ve birliği,
bu hayatî alış verişi,
Allah’ın ilmine, iktidarına, emrine ve iradesine verdiğimizde,
her şeyin kolayca ve mükemmel bir biçimde olup bitişindeki sırrı görmekte gecikmeyeceğiz.



Aynen bunun gibi,
Allah’ın emir ve irade sıfatlarının bir Arş’ı olan havanın her bir parçasında,
yani bir nefes veya bir tırnak kadar olan “Hüve” lafzını söylediğimiz miktardaki havada,
bütün dünyadaki mevcut telefonların, telgrafların, radyoların,
hadsiz ve muhtelif konuşmaların bulunabilmesi için;
ya küçücük ve hassas ölçekli,
harika alıcı ve verici istasyonlarının
her bir hava zerresine kurulmuş olduğunu kabul edeceğiz.
Çünkü her bir hava zerresinde tüm bu hadsiz işler
bir anda ve beraberce yapılmaktadır.

Ya da,
“Hüve” diyecek ölçüdeki havanın her bir parçasının
ve her bir zerresinin,
bütün telefoncular, telgrafçılar
ve radyo yayın frekansları kadar manevî şahsiyetleri
ve kabiliyetleri bulunduğuna,
onların hepsinin dillerini bildiğine, her konuşmayı anladığına
ve aynı zamanda diğer zerrelere de bildirdiğine ihtimal vereceğiz!
Her bir hava zerresinde hadsiz bir şuur,
ilim ve iktidar bulunduğunu söyleyeceğiz!
Nitekim havanın bütün cüzlerinde aynı derecede
ses ve görüntü nakil kabiliyeti ve eksiksiz görev yapma terbiyesi vardır.



İşte küfür ve dalâlet ehlinin mesleklerinde
değil bir imkânsızlık..!
hava zerreleri adedince imkânsızlıklar,
olumsuzluklar, mantıksızlıklar,
zorluklar, müşkülâtlar
ve çıkmaz sokaklar vardır!



Bu ince ve benzersiz işler Allah’a verilse,
havanın bütün zerreleri derhal Allah’ın emrini dinleyen
ve Allah’ın emrine kâmilen itaat eden birer asker hüviyetine girecektir.
Hadsiz ve kapsamlı vazifeler,
Allah’ın emriyle, izniyle, kuvvetiyle, kudretiyle,
Allah’a intisap ederek ve dayanarak,
bir tek zerrenin, bir tek vazifesi kadar kolayca, muntazaman,
bir anda, şimşek süratinde
ve “Hüve” telaffuzu ve havanın dalgalanması kolaylığında yapılacaktır!
Hava böylece kudret kaleminin
hadsiz, harika ve muntazam yazılarına birer sayfa olacak;
zerreleri o kalemin uçları, zerrelerin vazifeleri de
kader kaleminin noktaları hüviyetinde olacaktır.
Çünkü bir tek emirle, bütün hadsiz hava zerreleri,
bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışmaktadır.


Havanın her bir zerresinde bir birlik mührü vardır.
Her bir hava zerresi bu eşsiz mühürle
Allah’ın bir olduğunu herkese haykırmaktadır.
Hava zerreleri böyle orijinal sıfatlarıyla
“Hüve” zamirinin “Allah’a” baktığını göstermektedirler.
Demek ki;
Tevhid makamında “Hu” dediğimizde,
ağzımızdan çıkan hava zerreleri de “Hüve!”
yani “Allah” zikrini söylemektedirler.


***************

sohbetimizi yine 13.söz de Bediüzzaman hazretlerinin yapmış olduğu bir dua ile nihayetlendirelim inşaAllah


"Allah’a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine,
âhiret gününe, kadere,
hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inandım.
Hiç şüphesiz öldükten sonra diriliş haktır,
Cennet haktır, Cehennem haktır, şefaat haktır,
Münker ve Nekîr melekleri haktır.
Allah’ın kabirlerdeki ölüleri tekrar dirilteceğine İmân ettim.
Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh olmadığına
ve Muhammed’in (a.s.m.) Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet ederim.

Allahım!
Senin rahmet ağacının en latîf, en şerif,
en mükemmel ve en güzel meyvesi olan,
âlemlere rahmet olarak ve Senin rahmet ağacının
âhiret yurdu üzerine sarkan en süslü, en güzel,
en parlak ve en yüce meyvelerine,
yani Cennete ulaşmamıza vesîle olarak gönderdiğin zâta salât ve selâm eyle.

Allahım!
Seçtiğin Peygamberinin hürmetine,
bizi, anne ve babamızı Cehennem ateşinden koru.
Bizi, anne ve babamızı iyilerle beraber Cennete koy.
Duâmızı kabul buyur."

Âmin!

El Fatiha Meas Salavat....

 
Üst