21.Sözün 2.Makamı...(Birinci vecih-Birinci yara)

ebrar172

Well-known member
"Şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar.
Eğer kalp kabul etmezse, şüpheden şetm'e döner.
Hayale karşı şetme benzer bâzı pis hâtıraları
ve münâfi-i edeb çirkin halleri tasvir eder.
Kalbe 'Eyvah!' dedirtir; ye'se düşürtür.
Vesveseli adam zanneder ki;
kalbi Rabbine karşı sû-i edebde bulunuyor.
Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder.
Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar,
gaflete dalmak ister."



Varlık alemine gelen her insan
çetin bir imtihanla yüzleşmek üzere ruhen ve bedenen hazırlanır.
Bu hal aslında hayatın değişik safhalarında
farklı şekillerde işleyen bir seçme kanununun parçasıdır.
Mesela, bir insan bedenine dönüşmek meyli ile
binlerce hücre yola çıkar.
Bunlar çeşitli sağlamlık imtihanlarından geçirilirler.
Enzimlerin, mekanik etkilerin oluşturduğu
çeşitli zorlukları atlayabilen hücrelerden
yalnızca biri ya da birkaçı insan olabilmeye namzet konuma gelir.
Bu, hayattaki tekamül sırrının ve bu sır işlerken
ortaya çıkan seçiciliğin bir tezahürü olmalıdır.


Aynı şey ebede namzet olan ve bu amaçla dünya hayatını
bir imtihan şeklinde yaşayan insanlarda da gözlenir.
Varlık aleminin,
maddi boyutun önüne koyduğu zorlayıcı şartlar içinde
hem kabiliyetleri gelişen hem de zorluklara dayanma gücü artan
ve aynı zamanda ebedi bir hayata layık olduğunu
ortaya koyabilme imtihanı ile yüz yüze olan insan,
bu konumu gereği sürekli nefis ve şeytan gibi
maddi boyutun dışındaki varlıkların tasallutu altındadır.

Bu, insanın asıl yaratılış gayesi doğrultusunda
gelişimi ve sürekli teyakkuzu için
Rabb-ı Kerim'in rahmeti ve şefkati ile birlikte düşünüldüğünde
latif bir cilveleşme ve kul ve Halık arasında
incelikli bir haberleşmedir.
Halık-ı Kerim kulun sağlamlığı noktasında
latif bir muamele ile onu imtihan ederken,
kul da bu muamele içinde acziyetini anlayıp,
Rabb'ine sığınması gerektiğinin farkına varacak
ve varlığın aslını teşkil eden ,
Yaratan ve yaratılan arası muhabbet hali pekişecektir.


Bu hal, küçük bir çocuğun ilgisini çekmek
ve onunla diyalog kurmak isteyen bir yetişkinin
şaka mahiyetinde çocuğu korkutmasına benzer.
Maksat sıkıntı vermek değil, iletişim kurmaktır.
Problem çocuğun bu durumu algılamayıp
aşırı bir korkuya kapılması halinde yaşanır.
O durumda, kendini korkusuz, çaresiz
ve yalnız hissetmekle bunalımlar anaforu oluşur
ve baştaki maksadın çok uzağında
ve zıddı denebilecek bir hal ortaya çıkar.


Hayatımızda, nefis ve şeytan gibi unsurlar özünde,
yukarıdaki ifadelerin toplamından ortaya çıkan bir anlam taşırlar.
Ancak bu konumları bilinmediğinde
ve kul Rabb'i ile bağlantısını kopmuş algılayıp
bunlar karşısında benliğini yalnız ve çaresiz algıladığında,
hele de kendini Halık'ına karşı kusurlu zannedip
ondan kaçmaya yeltendiğinde
bunalımlar ve çözümsüzlükler bir örümcek ağı gibi
iç alemini sarmaya başlayacaktır.
Yaşanan her halde Alemlerin Rabbi'ne sığınmaktan
O'ndan yardım talep etmekten başka hiçbir çare yoktur
ve aramak abesle iştigaldir.
O halde, O'na karşı kusur işlenmişse bile yine sığınılacak,
af dilenecek ve tövbe ile yönelinecek olan O'dur.


Kulu bu noktada imtihan için musallat edilmiş olan şeytan
Halık-ı Kerim hakkında bir şüpheyi kalbe atar.
İmanı zayıf ve hemen etki altında kalabilecek kul,
bu noktada yenilip şüpheyi aleminde kesinleştirmekle
daha bu noktada imtihanı kaybeder...!!
Kalbin şüpheyi kabul etmemesi durumunda ikinci taktik,
küfür tarzı ve edep dışı sözleri fısıldamak
ve kalbine şüpheyi almayan kulun iman hassasiyeti ile
onu telaşa düşürüp, bu noktadan avlamaya çalışmaktır.



Burada dikkat edilmesi gereken husus,
şeytanın sizi iman noktasındaki hassasiyetinizle avlamak istiyor olduğudur.
Bu amaçla size ait olmayan ve Kadir-i Küll'i Şey'e karşı
büyük bir edepsizlik anlamına gelecek sözleri fısıldayarak
bu sözlerin size ait olduğunu hissetmenizi hedefler.
Bu sözleri benimseyip, kendinize ait kabul edip,
kalbinizden "Eyvah!" dediğiniz anda şeytan sizi ağına düşürmüştür.



Sizin hassas olduğunuz noktada
sizden kaynaklanmayan bir söz ya da düşünceyi
size mal ederek ümitsizliğe kapılmanız için attığı ilk adımda
başarılı olmuştur.
Bu başarı aynı yoldaki adımların devamına yol açacak
sıkıntılarınızı, heyecanlarınızı artırmak için sürekli bu tarz şeyleri
ve dozu artar tarzda fısıldamaya devam edecektir.
Bu fısıltılar zaman zaman zihinde ve hayalde
edep dışı manzaralara dönüşecektir.


Bunu takip eden safha ;
anlamsız ve gereksiz yere sahiplendiğiniz bu edep dışı sözlerden
ve manzaralardan dolayı kendinizden utanmanız,
hatta nefret etmenizdir.
Bu yanlışlar üzerine kurulmuş ilişkiler ağını
insanların en ilkel ve refleks tarzında bir sosyal davranışı olan
kaçış izler...!!
Kişi kendinden ve Halık'ından kaçmak ister.
Ancak kaçış için, sığınmak için başka hiçbir yer de yoktur.
Bu durumda akla gelen çözüm yolu intihardır.
Bu ise çözüm yolunda değil,
çözümsüzlük yolunda atılmış en büyük adım olacaktır.
Çünkü ebedi bir hayatın mahvı yönünde atılmış bir adımdır.
Düşünmemek, kaçmak, gaflete dalmak, unutmak...


Bunların hepsi yaşadığı olaylarla yüzleşme cesareti olmayan
zayıf kişilik yapılarının çözümden çok çözümsüzlük,
bunalım ve kargaşa üreten arayışlarıdır.
Hele Alemlerin Rabbi'nden kaçmayı istemek,
bunun mümkün olabileceğini düşünmek,
ancak yaşanan olayın şokundan kaynaklanan
şaşkınlıkla izah edilebilir.
Bu bunalımlar ve çözümsüzlükler girdabının ana nedeni
durup anlamak soğukkanlı, mantıklı çözümler üretmek yerine
şuursuzca kaçmak,
"biri kovalıyor mu?" diye geriye bakmadan,
biri yoksa bile hep kaçmaktır.
Üstelik büyük bir suçluluk duygusu ile kaçmaktır.
Bu duygu ise kendine ait olmayan bir suçu
kendi işlemiş gibi algılamaktan
ve gereksiz bir vehimden kaynaklanmaktadır.


Aslında kişi bu düştüğü durumun,
şeytan tarafından şeytanca hazırlanmış bir tuzak olduğunu bilse
ve içinde bulunduğu durumun gerçek görüntüsünü
algılar konuma gelse,
muhtemelen kendi haline gülecektir.
Karanlıkta hafif bir kıpırtı ya da bir hışırtı algılayıp
bununla birilerini ürküttüğünü anlayıp kaçmaya başlayan
ve sürekli kaçan,
ancak yorgunluktan bitkin düşünce geriye baktığında
hiç kimsenin kendini kovalamadığını,
kendi gölgesinden kaçtığını fark eden insanın düştüğü komik duruma benzer.


Kaçış her zaman Rabb-ı Rahim'e olmalı,
O'ndan olmamalıdır.
O'nun mülkünün dışına çıkabilmek,
O'nun görmediği bir yere gidebilmek mümkün olmadığına göre,
O'na sığınmalı,
O'ndan yardım istemeli,
tövbe ve istiğfar ile O'na yönelmelidir.
Şeytandan kaçıp Rahim-i Mutlak'a sığınılmalıdır.


El Fatiha Meas Salâvât....
Amin...


 

Hakikat

Well-known member
Arkadaslar bu yazidan hicbirsey anlamadim 21. sözün 2.makami tefsirmi edilmis cok degisik bir dil kullanilmis ,aciklamayi yapan kim yazarsaniz cok makbul gececek Allah c.c razi olsun..
 
Üst