Nazardan Nasıl Korunulur?

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Efendimiz’in (a.s.m.) “Nazar haktır, kader ile yarışan bir şey olsaydı, nazar değme işi yarışıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi)” dediği nazarın tesirini yaratan Cenab-ı Hak’tır. Her türlü derdi verirken meşru olarak dermanını da yaratan Cenab-ı Hak, nazardan kurtulmanın yollarını Efendimiz’in (a.s.m.) uygulamaları ile göstermiştir.

İnsanı tesir altına alan, hasta eden bazı vakalar vardır ki, tıp ilmi bunlar için kesin teşhise varamamıştır. Gerçek sebebi hakkında da açık bir bilgi verememektedir. İşte bunlardan birisi de “nazar etme” “göz değme”dir. Nazarın gerçek olduğu, nazar edilen kimsenin hastalanmasına, hatta ölümüne sebep olduğu da bilinen ve kabul edilen bir hakikattir.

Nazarın gerçek olduğunu ve insanın kaderiyle yakından alakasının bulunduğunu ifade eden Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmaktadır: “Nazar haktır, kader ile yarışan bir şey olsaydı, nazar değme işi yarışıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi).” (Müslim, Selâm: 42; İbni Mâce, Tıb: 3)

Nazarın kaderle her ne kadar alakası varsa da onun tesirini yaratan yine Cenab-ı Hak’tır. Yoksa bizzat nazar eden kişi o hadiseyi meydana getirmiş değildir. Nazarı keskin olan kimse bir şeye baktığı anda Cenab-ı Hak o şeyde zararı yaratmaktadır.

Çünkü iyiliği de kötülüğü de yaratan Allah’tır. Allah’ın iradesi dışında hiçbir şey meydana gelmez.

Nazar etmenin, ölümü, kişinin helak olmasını netice veren cihetini Peygamberimiz’den (a.s.m.) öğreniyoruz. Câbir bin Abdullah’ın rivayet ettiği hadiste şöyle buyurulmaktadır: “Göz değmesi haktır. Deveyi kazana, insanı da kabre girdirir.” (Keşfü’l-Hafâ, 2: 76)

Böylece, nazara uğrayan deve nasıl ki ölüp eti tencereye konuyorsa, aynı şekilde nazar edilen kişi de hayatından olup mezara girebilmektedir. Hadis-i şeriften nazarın tesirinin yalnız insana bağlı kalmadığı, bütün canlılara, hatta insanın dikkatini çeken her türlü şeye de zarar verebildiği anlaşılmaktadır.

Nazara karşı ne yapmalı?

Asr-ı Saadet’te geçen, nazarla ilgili bir hadiseden, müminin beğendiği bir şey karşısında nasıl davranması, neler söylemesi gerektiği, nazar etmenin din kardeşini öldürme sayılacağı, nazara uğrayan ve nazar eden kimsenin neler yapması gerektiği hususunda geniş bilgiler çıkarmak mümkündür.

Sahabilerden Amr bin Rebia, Sehl bin Huneyf’i yıkanırken görür, nazar eder. Sehl çarpılmış gibi yere yıkılır. Alıp Peygamberimiz’in (a.s.m.) bulunduğu yere götürürler. Durumu öğrenen Peygamberimiz “Kimden şüphe ediyorsunuz?” diye sorar. Sahabiler, Amr bin Rebia’nın ismini verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz Amr’ı azarlayarak “Sizden biriniz neden din kardeşini öldürüyor? Biriniz kardeşinde beğendiği, hoşuna gittiği bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için dua etsin (Maşaallah, Barekallah gibi sözler söylesin)” buyurur.

Daha sonra Peygamberimiz bir miktar su ister ve nazar eden Amr’ın abdest almasını emreder. (İbni Mâce, Tıb: 32, Müsned, 3: 447)

Bir nevi abdest olan bu tatbikatı fıkıh âlimlerimiz şöyle tarif ederler: Bir kabın içine su konur. Nazar eden kimse bir avuç alır, ağzını çalkalar, suyu kabın içine püskürtür. Sonra aynı sudan alarak yüzünü yıkar, sonra sol eliyle su alarak sağ elini yıkar, sağ eliyle de alarak sol elini bileklere kadar yıkar. Daha sonra sağ ve sol dirseklerini yıkar. Sonra dirseği ve omuzu arasını yıkar. Sonra ayaklarını, sağ ve sol dizini yıkar. Elini ve ayaklarını yıkarken, kolunu ve dizinden aşağısını yıkamaz. Daha sonra sağ böğrünü aşağı doğru yıkar. Bütün bu organlarını yıkadıktan sonra su aynı kapta biriktirilir. Nazar eden kişi bu işi tamamladıktan sonra su kabını alarak nazar ettiği şahsın arkasında durup başına döker. (Nevevî, Şerh-u Sahih-i Müslim, 14: 172-173.)

Kullanılan bu su pis sayılmamaktadır. Bunu Peygamberimiz’in (a.s.m.) bizzat kendi tatbikatından anlamaktayız.

Peygamberimizin kısaca tarif ettiği ve âlimler tarafından da genişçe izah edilen bu yıkamanın bilinmeyen pek çok hikmeti, şüphesiz vardır. En azından nazar şüphesini gidermek için bu sünneti yapmak gerekir. Bu yıkama ve dökme işi sahabiler tarafından da zaman zaman tatbik edilmiştir.
Bu iş yapıldıktan sonra nazar eden kimse bereket duasında bulunarak, “Maşaallah, La kuvvete illâ billah” derse, meydana gelebilecek zararı Allah’ın gidereceği bildirilmektedir. Zaten bu yıkama işinin yapılması bir nevi fiilî duadır. Tesir ve şifa ise Allah’tan beklenmelidir.

Nazara karşı dua

Nazardan ve ondan gelebilecek şerden Allah’a sığınmalıdır. Hz. Âişe’den öğrendiğimize göre, Peygamberimiz ona göz değmesine karşı rukye yapmasını (dua okumasını) emretmiştir. (İbni Mâce, Tıb: 34)

Başka bir hadiste “Nazardan Allah’a sığınınız” (İbni Mâce, Tıb: 32) buyurularak, şifayı Allah’tan istememiz tavsiye edilmektedir.

Peygamberimiz’in (s.a.v.) göz değmesi karşısında ondan korunmak için hangi duaları okuduğunu ve neler yaptığını Ebû Said el-Hudrî (r.a.) şöyle anlatmaktadır:

“Resulullah (a.s.m.) (Cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınırım, gibi dualarla) cinlerin nazarından, sonra da insanların nazarından Allah’a iltica ederdi. Sonra Muavvizetân (Felak ve Nas Sureleri) inince bu surelere devam etti. Diğer duaları terk etti.” (İbni Mâce, Tıb: 34)

Şu halde, nazar eden ve zarar verenler yalnız insanlar değildir. Aynı zamanda cinler de nazar edip insana zarar vermektedir. “Cinlerin nazarı oktan daha süratli geçer” diyen bazı âlimler göz değmesini, cinlerin çarpması ve nazar etmesi manasında da anlamaktadırlar.


Batıl yollara sapmamalı

Peygamberimiz’in (a.s.m.) tatbik ve tavsiye ettiği manevî ilaçlardan başka yollara başvurup şifa aramak mümine yakışmaz. Cahiliye devrinde Araplar bazı hastalıklardan dolayı boyunlarına ve kollarına çeşitli âlet ve boncuklar takarlardı. Deva ve şifayı da o taktıkları şeylerden beklerlerdi. Şirk kokan, inancına uymayan bu nevi işleri şiddetle yasaklayan Peygamberimiz, “Kim bir şey takarsa bütün işleri o taktığı şeye teslim edilir” (Tirmizi, Tıb: 24) buyurmuştur. Böylece takılan o şeyin bir fayda vermeyeceği, ayrıca kişinin bütün ümidini bizzat ona bağlamasıyla da inancına zarar geleceği anlaşılmış oluyor.

Nazardan korunmak için manası bilinmeyen bazı muskalar yazıp kullanmak veya “nazar boncukları” takmak İslam inancına uymayan batıl âdetlerdir. Bu gibi şeyleri insanın takınması caiz olmadığı gibi, bir hayvana veya bir eşya üzerine takmak da aynı şekilde meşru değildir.

Peygamberimizin haram saydığı bazı şeyler arasında nazarlık takınmak da sayılmaktadır. (Neseî, Zînet: 17)

Bu işlere benzeyen ve halk arasında mum eritmek, kurşun dökmek veya ot yakıp hastanın başının üzerinde gezdirmek gibi hiçbir manası olmayan tatbikatlara tevessül etmemek lazımdır. Çünkü Cenab-ı Hak her türlü derdi verirken meşru olarak dermanını da yaratmıştır. Mümin ölçü olarak sünneti almalı, o çizgiden çıkmamaya çalışmalıdır. İstikamet ancak bu yolla mümkündür.


Mehmet PAKSU
 
Üst