Ailede duygusal iletişim

GuLSerbeti

Well-known member

Ailede duygusal iletişim

Aile içi huzur ve mutlulukta duygusal iletişimin muhteşem bir etkisi vardır. Belki de çoğu kimsenin basit ve küçük görüp önemsemediği ayrıntılar eşsiz bir mutluluğun sırlarını taşıyabilir. Bir takdir, bir iltifat, duygu yüklü bir cep mesajı veya bir şiir, eşinizi memnun eden bir sürpriz, küçük bir jest, hayal bile etmediğiniz güzelliklere vesile olabilir.
Çoğu kimselerin ihmal ettiği duygusal iletişim, bedene canlılık veren bir ruh gibidir. Bazen karamsar ruh hâlini coşkuya dönüştürür, bazen bir hatayı affettirir. Neredeyse bedelsiz elde edeceğimiz bu kazançlar için yapacağımız, biraz duyarlı olmak, ayrıntılara dikkat etmek, fırsatları değerlendirmektir.
Evliliğimin ilk aylarında eşim ev eşyalarının yerini değiştirir ve benim fikrimi sorardı. İlk zamanlar pek önemsemez, ilgisiz cümlelerle geçiştirirdim.

Duygusal beklentilerine cevap verin
Kafamda başka şeyler vardı çünkü. İş yerinde aşırı derecede meşguldük. Çoğu kez akşam yemeğine geç geliyordum; bazen iş ve toplantılar gecelerimizi bile dolduruyordu. Hazırladığım yazılar, diziler, yetiştirmek zorunda olduğum araştırmalar beni başka bir şey düşünemez hâle getirmişti. Bir de kira ve taksitler yüzünden aylık masraflarımıza bile yetmeyen maaş olunca, sehpadan, vitrinden bana neydi?
Eşim birkaç ayda bir evde küçük değişiklikler yapıyor, hatta bazen ilk şekline çeviriyordu. Ama artık takdir ve iltifat etmeyi öğrenmiştim. Görüşümü sorduğunda verecek cevabım vardı:
- Ne kadar güzel olmuş, oda daha ferah bir görünüm kazanmış, diyordum.
Doğru; işim çoktu, zihnim meşguldü. Ama evde bunları düşünmek yerine ailemin duygusal beklentilerine cevap versem daha iyi olmaz mıydı? İlgimi gösteren bir davranış, iki kelimelik bir takdirle ne kaybederdim?
Belki ev eşyaları biz erkekleri kadınlar kadar ilgilendirmez. Zira ev daha çok hanımların ülkesidir. Erkeklere göre zamanlarının çoğunu evde geçirirler. Ev eşyaları, onların yerleştirilmeleri, ara sıra yapılan değişiklikler onlar için çok önemlidir. Bize düşen de, gelişmelere seyirci olmak değil, katılmak ve takdir etmekti.
Belki küçük ayrıntılardı, ama insanın huzurunu etkileyen her şey önemli değil midir?

Bir hanımefendinin romantizm yakınması
Samanyolu TV’de bir aile programına katılmıştım. Konumuz, ailede romantizm idi. Monoton giden, belki de bazen zevksizleşen hayatımızı bir anda cazip ve neşeli hâle getiren jestler, sürprizler, ilginçlikler ailemiz için gerekliydi. Hediyeleşen ve bunu bize tavsiye eden, hanımıyla koşu yarışı yapan bir Peygamberin (s.a.v.) ümmetiydik. Biz de eşlere, güneşin doğuşuyla batışını birlikte izlemekten, sahil kenarında dolaşmaya, mehtap altında sohbetten yağmurda ıslanmaya, hatta birlikte kartopu oynamaya kadar bir dizi tavsiyelerde bulunduk.
Derken bir hanımefendi telefonla canlı yayına katıldı. 35 yaşındaydı ve evleneli 20 yıl olmuştu. Dört çocuğu vardı. Kocasına romantik tekliflerde bulunduğundan, ancak hep olumsuz cevap aldığından yakındı.
- Meselâ bir gün kar yağıyordu, dedi. Eşime dışarıda el ele tutuşup kar altında yürüme teklifinde bulundum. “Yahu hanım, ben donuyorum, sen kar altında yürüyelim diyorsun” diyerek karşı çıktı. Bir gün kendisine, akşam sofrasına mumları dizsem ne diyeceğini sordum. “Hayrola, elektrikler mi kesilecek, derim” cevabını verdi. Söyler misiniz, ben ne yapayım?
Biz de eşinin uygun gördüğü ölçüde sürprizlere ve jestlere devam etmesini, belki zamanla onun da bu konuda gelişip ortak bir noktada buluşabileceklerini anlattık. Evet, aşırıya kaçmamak şartıyla romantizm güzel ve gerekliydi; ancak bu yüzden aileyi huzursuz etmek de yanlıştı. Sonuçta dört çocukları ve huzurlu bir yuvaları vardı.

Küçük jestleri önemseyin
O gün işten çıkınca tatlı alıp eve geldim. Karşılama faslından sonra salona girmeye niyet ettim, ama eşim ve iki çocuğum önümü kesti:
- Şimdi girme, az sonra, dediler.
Acaba az sonra ne olacaktı? Mutlaka bir sürpriz vardı.
Birkaç dakika sonra giriş izni çıktı. Kapıdan içeri girerken oğlum müzikli kartpostaldan “Aşk Hikâyesi”nin müziğini dinletiyordu. Yemek masası çiçeklerle süslenmişti. Teşekkür ederek masaya oturdum. Tam yemeğe başlayacaktım ki, hanım önceden yazdığı bir sayfalık sevgi ve duygu yüklü bir yazıyı okudu. Anlaşılan bizimkiler televizyon programından oldukça etkilenmişlerdi. Doğrusu, bu sürpriz benim de hoşuma gitmişti.
- Madem öyle, dedim, durun o zaman, önce bir dua edelim, sonra yemeğe başlayalım. Çünkü nimete şükretmeyi unutursak, Allah bizi unutmadığını bir musibet veya tatsızlıkla gösterebilir.
Gerçekten de, sevinçten uçarken şükrü unuttuğum zamanlar, bazı sorunlar çıkmış ve elimdeki nimet bana zehir olmuştu. Hemen dua edip, bizlere bu nimetleri ve şu mutluluğu veren Rabbimize hamd ettik.
Yemeğimizi afiyetle yiyip cemaatle namazımızı kıldık. O sürpriz yemeğin olumlu etkisi, günlerce devam etti. Demek küçük jestler bazen yeni mutluluklar getirebiliyor.

“Olan oldu” demeyin!
Psikolog bir arkadaşım anlatmıştı. Eşi de kendisi de çalışıyordu. Bir akşam eve birkaç saat erken gelmiş. Güzel yemekler pişirmiş. Masaya çiçekler koymuş, servis düzenini hazırlamış. Hanımı eve girdiğinde hiç beklemediği bir jestle karşılaşınca sevinçten çığlık atmış.
Eve yorgun gelirken “Acaba bu akşam ne pişirsem?” diye plânlar yapan bir kadının, hem bu zahmetten kurtulup hem de renkli bir sofrayla karşılaşmasının sevincini tahmin edebiliyor musunuz?
Tabiî duygusal iletişim bazen olumsuzlukları görmemeyi gerektirir. Bir arkadaşım anlatmıştı. Sabah basit bir tartışmadan sonra işe gitmiş. Az sonra eşinden sitem ve kahır dolu bir mesaj almış. Hak etmediği bu mesaja karşılık daha sitemkâr ve alıngan bir mesaj yazarken birden şöyle düşünmüş:
“Ben ne yapıyorum? Bu yaptığım yangına körükle gitmek değil mi? Pekâlâ geçici bir alınganlık bu. Eğer cevaplarsam kökleşir, iyi bir mesaj yazarsam düzelir.”
Hemen vazgeçip hiç olmamış gibi davranmış. Akşam eve gittiğinde gülümseyen bir çehre, sevinçli bir hal ve iltifat dolu cümlelerle mutfağa girmiş. Buna şaşıran eşi:
- Sen attığım mesajı almamışsın herhalde, demiş.
O da hiç bilmiyormuş gibi:
- Hangi mesajı, diye sormuş. Yine bana o sevgi dolu enfes mesajlarından mı yollamıştın? Zararı yok. Şimdi ezberden söylersin.
Hanımı açıklamış:
- Senin sandığın gibi değildi mesajım, olumsuzdu.
- Şaka yapma, sen olumsuz mesaj yazamazsın.
- Yani gelmedi mi mesajım?
- Galiba.
Sevinçten gözleri gülmüş:
- İyi ki ulaşmamış, demiş.
Böylece yuvalarını sarsacak bir fırtınayı kolayca atlatmışlar. Erkek:
- Beni öfkeden ve kalp kırmaktan koruyup sabır ve anlayışın yolunu gösteren Rabbime hamd olsun, diye dua etmiş.
Bazen de yoğun iş ortamında ihmallerimiz olur. Ancak asla “olan oldu” demeyip telâfi etmek gerekir. Bir yaz tatiliydi. İşe gittiğimde çocuğumdan bir cep mesajı aldım. “Seni bir yere sakladım. Bulsana” diye başlıyordu mesaj. Altında ne var diye devam ettikçe, “Ara, ara” diyor, ama epey bir aşağılara kadar boş bir ekran devam ediyordu. Neden sonra mesaj, “Babacığım, kendini neden telefonun içinde arıyorsun ki? Sen benim kalbimdesin” diye bitiyordu.
Güzel bir mesajdı. Vereceğim cevap da acele olmamalı ve güzel olmalıydı. Bu düşünceyle uygun bir zaman kollarken cevap vermeyi unutmuştum. Çocuğum sabah mesajı hatırlattı bana.
- Baba, dedi. Mesajıma niçin cevap vermedin?
Tam cevap vermeye hazırlanıyordum ki, devam etti:
- Biliyorum, çok yoğundun, işlerin çoktu ve fırsat bulamadın.
Fena bir şekilde köşeye sıkışmıştım.
- Ama gerçekten öyleydi. Cevap vereceğim, diyebildim.
Vedalaşıp işe doğru çıktım. Hemen otobüste mesaj yazmaya başladım. Öyle güzel olmalıydı ki, hem gecikmeyi telâfi etmeliydim, hem de birkaç adım öne geçmeliydim. Neredeyse yarım saat uğraşarak, şu şiiri yazdım:

Sen benim bebeğimsin, henüz bugün doğmuş gibi,
Sen benim meleğimsin, omzumdaki bir kuş gibi,
Ne uzakta ararım, ne kaybetmekten korkarım,
Sen benim meleğimsin, sensiz kanım donmuş gibi.

Mesajı alınca sevinçten uçmuş. Hemen bana yeni bir mesaj geldi. Cep telefonumda, eşim, çocuklarım ve bazı arkadaşlarım için ayrı ayrı mesaj klasörleri vardır. Önemli mesajlarını saklar, cevaplar yazarım. Kimi çok çalışan insanlar, “Bunca yoğun iş arasında zaman ayıramam” diyebilir. Bu itiraza vereceğim cevap uzundur. Ama şu kadarını söyleyebilirim: Onlar bana zaman ayırıyorlar da ben niçin ayırmayayım? Üstelik problemi az bir aile, size destek olurken, ihmal edilmiş ve duygusal ihtiyaçları karşılanmamış aile fertleri size sorun çıkarıp işinizi engeller. Onları kendi hedeflerinize yardımcı etmek varken, ihmallerinizle sorun çıkarmaya ne gerek var?

Ortak aile bilincini oluşturun
Duygularınızı bazen mektupla da anlatabilirsiniz. 20 Nisan doğum günümdü. Çocuklarım büyüyüp ilgi duyana kadar doğum günü kutlaması nedir, bilmezdim. Ama onlar isteyince, o günü diğerlerinden biraz farklı geçirmeye başladık. Kutlamalar hediye, ikram, farklı bir yemek tarzında olabiliyordu. Ben geçenki kutlamada, “Aileme Mektup” başlığıyla iki sayfalık bir yazı yazdım. İçinde hepsine yönelik ayrı ayrı iltifatlar, toplu bir durum değerlendirmesi, bir nefis muhasebesi, bir sorgulama vardı. Ayrıca cevabı uzun sorular, görevler, hedefler sıraladım. Zaman zaman hep birlikte okuyoruz.
Mektubuma yazılı ve sözlü cevaplar aldım. Gördüm ki, olumlu ifadelerim müthiş etkilemiş! “Bizim ailemiz”, bilincine katkıda bulunmuş.
Unutmayın! Ailece yapılan faaliyetler “ortak aile bilinci”nin oluşmasını sağlar. Birlikte yenen yemekler, kültürel faaliyetler, geziler, misafirlikler, hep “bizim ailemiz” anlayışını geliştirir ve aile fertlerini birbirine duygusal halatlarla bağlar.
Evet, ailedeki eşinizin ve çocuklarınızın bir duygu deposu vardır. Bu depoyu, sevgi, şefkat, ilgi, önem, değer, fedakârlık, af ve hoşgörü gibi duygularla doldurmanız gerekir. Kuracağınız duygusal iletişim, bazen söz, bazen yazı, bazen bir davranış olur. Tümü bir araya geldiğinde, sadece mutluluk ve huzur getirmekle kalmaz, sizi ve ailenizi vazgeçilmez yapar. Herkesin, “En güzel aile benim ailem, en iyi eş benim eşim, en iyi çocuk benim çocuğum, en iyi anne baba benim anne babam” demeye ihtiyacı var. Ama bunu diyebilmek, ömür boyu duygusal iletişimi canlı ve başarılı tutmak, sürekli doğru ve iyi davranışlar sergilemekle mümkündür.
Yılların, ilişkinizi yıpratmasına izin vermeyin.
Sanki bugün evlendiniz!
Sanki çocuğunuz bugün doğdu.
Ve siz evrensel bir yarışmaya katılmışsınız ailecek.
Hep birlikte dünyanın en güzel ailesini oluşturacaksınız.
Süreniz ömür boyu, sonuçlar ahirette açıklanacak, ödülü hem dünyada, hem ahirette mutluluk.
Var mısınız?


Cemil Tokpınar


.
 
Üst