33. Söz - 31. Pencere

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

Üstadımız Kur'anı öyle güzel görmüş, öyle güzel okumuş ki
ve kainatı o gözlükle öyle güzel incelemiş ki insan tespitlerini okurken maşallah barekallah demekten alamıyor kendisini.

Üstad Lemaat namındaki risalede diyor ki;
Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli
Hakikî mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz
Hasbî verir ilmini
Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü
Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyını

Burayı okuyunca .. Ey mübarek dedim içimden .. Ben koyuna bakar ne görürüm
Sana ne gösterilmiş
İlmi hazmetmeden verme diyor.
Koyun yavrusuna sütünü nasıl veriyorsa öyle ver sen de
Kuş gibi ordan burdan toplayıp bulamaç yapma
Bunu kendi kitabına yazabilecek kadar mert ve dürüst ve böyle yazdırılacak kadar halis ..

Risale-i nur külliyatından okunan harfler adedince sevaplar yazılsın sevap hanesine inşallah ..


33. SÖZ OTUZ BİRİNCİ PENCERE

sozler_863_1.gif

"Muhakkak ki biz insanı en güzel şekilde yarattık" (Tin-94:4)

sozler_863_2.gif

"Kesin olarak iman edenler için yer yüzünde ve kendi nefislerinde deliller vardır .
Hala görmezmisiniz?" (Zariyat - 51:20,21)

Şu Pencere insan penceresidir ve enfüsîdir.
Ve enfüsî cihetinde şu pencerenin tafsilâtını binler muhakkıkîn-i evliyanın
mufassal kitaplarına havale ederek yalnız feyz-i Kur’ân’dan aldığımız
birkaç esasa işaret ederiz.

Şöyle ki:
On Birinci Sözde beyan edildiği gibi, insan öyle bir nüsha-i câmiadır ki,
Cenâb-ı Hak, bütün esmâsını, insanın nefsiyle insana ihsas ediyor.
Tafsilâtını başka Sözlere havale edip yalnız Üç Noktayı göstereceğiz.

BİRİNCİ NOKTA:
İnsan, üç cihetle esmâ-i İlâhiyeye bir âyinedir.

Birinci vecih:
Gecede zulümat nasıl nuru gösterir.
öyle de, insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla
bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor,
ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor.

Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz zaafında hadsiz a’dâsına karşı bir
nokta-i istinad aramakla, daima Vâcibü’l-Vücuda bakar.
Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde,
nihayetsiz maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur olduğundan,
daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîmin dergâhına dayanır.
Dua ile el açar.

Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere,
Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.

İkinci vecih âyinedarlık ise:
İnsana verilen nümuneler nev’inden
cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz’iyatla,
Kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem’ine, hâkimiyet-i rububiyetine
âyinedarlık eder, onları anlar, bildirir.

Meselâ, “Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum
ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum.
Öyle de, şu koca kâinat sarayının bir ustası var.
O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder,” ve hâkezâ...

Üçüncü vecih âyinedarlık ise:
İnsan, üstünde nakışları görünen esmâ-i İlâhiyeye âyinedarlık eder.
Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başında bir nebze izah edilen insanın
mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır.
Meselâ, yaratılışından Sâni, Hâlık ismini,
hüsn-ü takviminden Rahmân ve Rahîm isimlerini,
hüsn-ü terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini,
ve hâkezâ, bütün âzâ ve âlâtıyla, cihazat ve cevarihiyle,
letâif ve mâneviyâtıyla, havas ve hissiyatıyla ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor.

Demek nasıl esmâda bir İsm-i Âzam var;
öyle de, o esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki, o da insandır.

Ey kendini insan bilen insan!
Kendini oku.
Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var.

İKİNCİ NOKTA:
Mühim bir sırr-ı ehadiyete işaret eder.
Şöyle ki;
İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki,
bütün âzâsını ve eczasını birbirine yardım ettirir.
Yani, irade-i İlâhiye cilvesi olan evâmir-i tekvîniye ve
o evâmirden vücud-u hâricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve lâtife-i Rabbâniye olan ruh,
onların idaresinde, onların mânevî seslerini hissetmesinde ve hâcatlarını görmesinde
birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz.

Ruha nisbeten uzak, yakın, bir hükmünde; birbirine perde olmaz.
İsterse çoğunu birinin imdadına yetiştirir.
İsterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir.
Hattâ, çok nuraniyet kesb etmişse, herbir cüz’ü ile görebilir ve işitebilir.
Öyle de, "en yüce sıfatlar Allah'ındır"
madem Onun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan cisminde
ve âzâsında bu vaziyeti gösteriyor.

Elbette, âlem-i ekber olan kâinatta,
o Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun irade-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına,
hadsiz fiiller,
hadsiz sadâlar,
hadsiz dualar,
hadsiz işler,
hiçbir cihette Ona ağır gelmez, birbirine mâni olmaz,
o Hâlık-ı Zülcelâli meşgul etmez, şaşırtmaz.

Nasılki ruh aynı anda mideyi, kalbi , eli kolu aklı çalıştırıyor
ve bu kadar çok iş olması ruha ağır gelmiyor,
küçük kainat olan insan ı ruhu böyle idare ediyor.

Öyle de büyük kainatta hiç bir iş, O na haşa zor, ağır gelmez,
hiç birisini karıştırmadan şaşırmadan işletir.
Bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir.
Yakın, uzak birdir. İsterse bütününü birinin imdadına gönderir.
Herşey ile herşeyi görebilir, seslerini işitebilir.
Ve herşey ile herşeyi bilir, ve hâkezâ...

ÜÇÜNCÜ NOKTA:
Hayatın pek mühim bir mahiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var.
Fakat o bahis, Hayat Penceresinde ve Yirminci Mektubun Sekizinci Kelimesinde
tafsili geçtiğinden, ona havale edip yalnız bunu ihtar ederiz ki:

Hayatta hissiyat suretinde kaynayan memzuç nakışlar,
pek çok esmâ ve şuûnât-ı zâtiyeye işaret eder,
gayet parlak bir surette Hayy-ı Kayyûmun şuûnât-ı zâtiyesine âyinedarlık eder.

İnsan bir küçük kainat ve Cenabı Hak bu küçük kainata yetmiş esmasının
aynasını yerleştirmiş.
Belki daha da fazla
Üstad her birisini nasıl okuyacağımızı sair risalelerde ve bu sözde bize izah ediyor.

Okuyabilenlerden ve anlayabilerden olmak duası ile…

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30'da sohbet kanalında işlenen derstir...
Muhabbet-i Bakiye
 
Üst