Şiir Gibi Eski Bir Şehir / Lirik Şehir Eskişehir

HAYA

Sevdam Davam
Yüzyıllar öncesinden geliyordu onun yavaşlığı. Yunus Emre’den beri, en çok onun ‘nefes’leri kadar sesi vardı şehrin. Ama hep yavaş, dipten, usulca ve neredeyse sessizliğin sesi gibi. Şiir gibi eski bir şehir. Lirik şehir, Eskişehir…



58_1500eskisehir01.jpg


58_1500eskisehir02.jpg


Kimi çocukluğunu yitirir, kimi şehrini. Sanki insan yitirmek için çocukluğundan ayrılıyormuş gibi. Yitirmek belki de çocukluğun bitimi ve yitimi. Fakat karşınıza bazen öyle bir şehir çıkar ki, siz onu çoktan terketmiş bile olsanız, o sizi ve çocukluğunuzu hiçbir zaman terketmez. Terketmediğini de her gidişinizde verdiği armağanlarla gösterir. Eskişehir’de ortaokula gittiğim yıllarda, Köprübaşı’nda Porsuk kıyısında yürürken bir düş kurardım. O zamanlarda Hayat Mecmuası’ndan okuduğum kimi festival yazılarının da etkisiyle, bu şehrin de sanatı, müziği, kültürü içtenlikle konuk edecek, ağırlayacak bir yapıya, ruha sahip olduğunu düşünürdüm. Neredeyse 45 yıl önce. Sonra o çocukluk rüyam gerçek oldu, Eskişehir’de yıllardır ekim sonu kasım başı müzik, sinema, dans, caz ve tiyatro festivali yapılıyor, ben orada değilim fakat ne gam!

Her dem lirik
Bologna’da ilk örneği görülen bir hareket, ‘yavaş şehir’ hareketi. ‘Yavaşlık’, fazladan tek bir ‘hareket’ bile gerektirmezken böyle bir şehir vardı ülkemizde de: Eskişehir, Yavaşşehir, Usulşehir, Sakinşehir. Yüzyıllar öncesinden geliyordu onun yavaşlığı. Yunus Emre’den beri, en çok onun ‘nefes’leri kadar bir sesi vardı şehrin. Sonraları bu sessizliği zaman zaman bölen tek ses jet üssünden kalkan jetlerin sesi oldu. O sese, 1965’ten başlayarak ortak bir sevginin sözcükleri eklendi, Eskişehirspor için üç kere Ole! “Es es es ki ki ki” nidaları Eskişehirspor’un rüzgâr gibi esmesi için, o sessiz şehrin kalp atışları gibi duyurdu kendini. İlkokul bahçelerinden yayılan çıngıraklı çocuk kahkahalarına ise üniversiteli abilerinin, ablalarının dirimi duyuran genç, taze sesleri eklendi. Şehir o seslerle yeniledi kendini. Ama hep yavaş, dipten, usulca ve neredeyse sessizliğin sesi gibi. Şiir gibi eski bir şehir. Lirik şehir. Şehir değil de adeta bir semt gibi. Bu sakinlik şehirle değil ancak bir semtle ölçülebilir. Ruh semti: İnsanlardan, geldikleri coğrafyalardan, kendilerini anlatmak ve birbirlerini anlamak üzere kurulmuş olan o dilden örülü. Çocukluğumda yaşadığım Hıdrellez kutlamaları, eğlenceleri o ruhun bahar haliydi. Kimse kimliğini şehrin kapısında bırakıp gölgesiyle girmedi bu şehre, herkes kendisi olarak geldi ama Eskişehirli olarak yaşıyor burada. Bugün İç Anadolu’da bir ‘iç mozaik şehir’ olmasını, hem modern hem mahrem kalmasını, kendini açarken geleneksel temellerini ve yapısını yeniliklerle zenginleştirmesini o semt duygusuna borçlu bir şehir Eskişehir. O nedenle bazen bir semt gibi, bazen de birçok şehir gibi duruyor, bir Balkan şehri gibi de duruyor, bir Orta Avrupa şehri gibi de. Doğuyla batının ‘iç’ten buluşması gibi… Sonsuz bir hoşgörü içinde durmadan gülümsüyor, kahkaha da attığı oluyor zaman zaman, ama kahkahasıyla meşhur değil o, gülümsemesiyle doğal.



58_1500eskisehir03.jpg


58_1500eskisehir04.jpg


İçinden nehir geçen...
Saraybosna, Granada, Prag, Venedik gibi kızkardeşlerine benzer içinden geçen yavaş akışlı sularıyla. Şimdi eskiden kayıklarla sefasına çıkılan Porsuk nehrini artık Amsterdam botları, Venedik gondollarıyla da dolaşmanın vaktidir. Prag ve Paris köprüleri gibi görkemli köprülerin altından geçerek Yalıman Adası’nı bir uçtan bir uca katetmek gerekir. Adalar’da suyun iki yanında ailelerin gençlerin oturduğu çay bahçelerini, kafeleri, çimenlere uzanmış sohbet eden öğrencileri görürsünüz.

Şehir tramvay ile de gezilir yürüyerek de. Doktorlar Caddesi gündüz ve gece, gençleri ağırlıyor eğlence mekânlarıyla. Haller Gençlik Merkezi, o güzelim tuğla yapı tiyatro, paten pisti, yeme-içme mekânlarıyla dolu. Şehrin çeşitli noktalarında çiğ börek dükkânlarına uğramayı unutmayın. Tatar Böreği olarak da bilinen bu böreğin aslını Eskişehir’de yiyeceğinizden emin olun, çünkü Kırım Tatarları getirmişler. Taşbaşı semti ise, içinde Osmanlı lonca düzenine göre sıralanmış dükkânların yer aldığı eski bir çarşı. Ayakkabıcılar, kuyumcular, baharatçılar ve de börekçiler. Burada yöreye özgü haşhaşlı çöreği de deneyebilirsiniz ki bana her seferinde çocukluğumu yaşatır. Şehir Tiyatroları’nın oyunlar ile Devlet Opera ve Balesi gösterileri dışında, kenti gezerken ilginç heykeller de çıkacaktır karşınıza. Yediler Parkı’ndan geçip dilerseniz Aladdin Parkı’na da uğrayarak, Cumhuriyet Mimarisi’nin izlerini taşıyan tarihi Atatürk Lisesi’nin ihtişamına hayran kalarak, Cumhuriyet Tarihi Müzesi’ni dolaşabilir, oradan da Bademlik tepesinde, ‘sana dün bir tepeden baktım aziz Eskişehir’ demek için yokuşu çıkmaya başlayabilirsiniz. Dikkatinizi hemen Kurşunlu Külliyesi çekecektir, 1525’te yaptırılan bu külliyenin çevresinde medrese ve kervansaray da vardır. Eskişehir’in üç evrensel bilgesinden biri olan, öğütleriyle insan olmanın erdemini dile getiren Şeyh Edebali’nin türbesini de Odunpazarı mezarlığındadır. İnişte yolunuz Odunpazarı evlerinden geçecek, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi ilginizi çekecektir.
58_1500eskisehir15.jpg

58_1500eskisehir06.jpg


58_1500eskisehir08.jpg


58_1500eskisehir10.jpg



Yunus Emre’den Nasreddin Hoca’ya
Yediler ya da Hamamyolu boyunca ise kentin ünlü hamamlarını görebilirsiniz, yolun bitiminde kendinizi Köprübaşı’nda bulacaksınız. Şehre ün katan lületaşından yapılma hediyelik eşya dükkânlarına uğramadan olmaz. Kent Park’taki 350 metrelik yapay plaj da tıpkı Paris örneğinde olduğu gibi yazın Porsuk kıyısında güneşlenmek için bire bir. Musaözü Barajı, Şelale, Fidanlık, Karataş, Çatacık, Hasırca ormaniçi, Kalabak Başı, doğal Kalabak suyunun çıktığı yer, Şoförler Çeşmesi mevkii, Regülatör şehrin piknik alanları arasında. Kızılinler, Sakar Ilıca kaplıcaları şehrin dışında şifalı su kaynakları ve hamamlarının bulunduğu yerler. Hava sporları yapmak için şehirden 36 kilometre uzaklıktaki Türk Hava Kurumu’na ait İnönü Eğitim Merkezi’ne gidebilirsiniz. Frig Vadisi’nde ise, şehre 80 kilometre mesafede, antik Frigya’nın kalbi sayılan ünlü Midas Anıtı’nı görüp büyülenmeye hazırlanın. Kapadokya’daki peribacalarını andıran birçok anıt ve doğal coğrafik yontu var bu alanda. Eskişehir’in üç bilgesinden Yunus Emre’yle hemşehrileri ne kadar övünse azdır. Adı bugün Yunus Emre olan beldeye bağlı Sarıköy’dendir, mezarı da oradadır. Doğduğu Sivrihisar Hortu köyünü ‘dünyanın merkezi’ ilan etmesiyle de meşhur Nasreddin Hoca da güler yüzlü hemşehrisidir kentimizin. Emeviler döneminde İslam ordularının başında Bizans’a karşı çarpışan Seyyid Battal Gazi adına yaptırılan külliye de Seyitgazi ilçesinde, bir türbe, adak yeri ve ziyarettir. Eskişehir konukseverliğiyle de öncü: Büyük şairimiz Nazım Hikmet’in mezarının Moskova’dan getirilmesi söz konusu olunca, bu konuda öncülüğü Doğançayır köyü yaptı. Anadolu’da bir çınar ağacının gölgesinde sonsuz uykusuna yatmak isteyen şaire gönlünü ve kapılarını açan Doğançayır’da, her yıl 3 Haziran’da Nazım Hikmet anması düzenleniyor. Eskişehir’e gitmek için öyle çok sebep var ki, bunlar yalnızca bir kaçı...



58_1500eskisehir11.jpg


58_1500eskisehir16.jpg


58_1500eskisehir12.jpg


NE YENİR?
Çiğ börek, haşhaşlı çörek, toyga çorbası, kıygaşa, cantık, harşıl, met helvası, nuga helva, bamya çorbası, kelem dolması, halkalı şeker ve simitçilerin “Eskişehir unundan/Kalabak suyundan/yeni çıktı fırından” diye sattıkları Eskişehir simidi.

NE ALINIR?

Sorkun çömleği, Alpu gümüşleri ve lületaşından yapılma kolye, bilezik, ağızlık ve pipoları Köprübaşı’nda ve Eskişehir Garı’ndaki dükkânlarda bulabilirsiniz.



58_1500eskisehir18.jpg


58_1500eskisehir13.jpg


58_1500eskisehir17.jpg
 
Üst