Reddedilmeyen dualar

müdavim

Üye Sorumlusu
AHMED ŞAHİN
prayer.preview.jpg

Efendimiz (sas) Hazretleri redde uğramayacak dualardan üçünü şöyle sıralar:

-Ana babanın çocukları hakkındaki duası.

-Misafirin ev sahibi hakkındaki duası.

-Zulme uğrayan adamın zalim hakkındaki duası.

İşte bu üç duaya dikkat etmeli, bu duaların bedduaya dönüşmesine sebep olacak tutum ve tavırlardan önemle kaçınmalıdır. Çünkü redde uğramayan bu üç dua, kitapların tarifine göre namludan çıkan kurşun gibi hedefine varır, muhatabını bulur.

Özellikle zulme maruz kalan adamın yaptığı duadan ciddi şekilde korkulmalıdır.

Çünkü mazlumun yıkık gönülle yaptığı duasının Rabb’imizin manevi huzuruna engelle karşılaşmadan çıkacağı hadislerle haber verilmiştir.

Bu sebeple irşat kitapları mazlumun redde uğramayan dualarından örnekler verirler, ibret almamız için ikazlarda bulunurlar. İsterseniz ibret alınacak böyle bir beddua olayını birlikte okuyalım zalim ve mazlumların çoğaldığı devrimizde.

Horasan’ın meşhur valisi Abdullah bin Tahir, muhterem bir insandır. Ancak yönetime geçince ister istemez hatalar da yapar, öfkesine mağlup olarak zulüm de işler. Nitekim bir gece şehirde asayişi bozan başıboş kimseleri toparlayıp valinin huzuruna çıkarmak üzere önlerine katarak götüren bekçiler, bir ara sokakta işinden evine giden Heratlı masum bir demirciyi de suçlulardan biri diyerek yakalayıp valinin huzuruna çıkarırlar. Geceleri halkı rahatsız eden suçlulara olan kızgınlığı sebebiyle getirilenleri sorgulama gereği duymayan vali derhal emrini verir:

- Bunların hepsini de atın zindana. Akılları başlarına gelinceye kadar kalsınlar hapishane mahzenlerinde!..
Böylece bütün gün çoluk çocuk rızkı için çalışmaktan yorularak geç vakit evine dönmekte olan Heratlı demirci de suçlular arasında zindanı boylamaktan kurtulamaz.

Mazlum adam büyük bir teessür içinde hapishanede abdestini alıp namaza durur, gözyaşları içinde kıldığı namazının arkasından el açıp duasını yaparken:

-Rabb’im der, beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma. Sabahlara kadar evlerini başlarına salla!.

O sıralarda yatağına yeni uzanmış olan vali ise daha gözlerini kapar kapamaz müthiş bir sarsıntı ile evin sallandığını hissederek fırlar. Bakar ki deprem filan yok. Şükürler olsun, rüyaymış, diyerek tekrar uzanır. Ne var ki yine gözünü kapar kapamaz aynı sarsıntı başlar. Yine fırlayıp kalkarak sağa sola bakar.. derken sabahlara kadar mazlum demirci zindanda nasıl uyuyamazsa onu zindana atma emrini veren zalim vali de evinde öyle uyuyamaz, ev başına yıkılacak gibi sallanıp durur.

Ancak insaflı vali, sabah olunca bunda bir hikmet olabilir, birine bir zulüm mü yaptım acaba, diyerek hapishane müdürünü çağırtıp sorar.

-Bu gece sabaha kadar evimde uyuyamadım, ev başıma yıkılacak gibi sallanıp durdu. Bir mazlumun bedduasını mı aldım acaba? der.

Müdür bey kendisinin de hapishanede işittiği bir mahpusun duasını anlatır.

-Rabb’im beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma, sabaha kadar evlerini başlarına salla, diye dua eden bir demirci var hapishanede, der.

-Hemen o demirciyi çıkarıp getirin buraya, diyen Abdullah bin Tahir, huzuruna getirttiği demircinin işinden evine giderken yoldan çevrilip suçlular arasına karıştırıldığını öğrenince, özür dileyerek demirciyi serbest bırakırken tembihini de şöyle yapar:

-Bundan sonra başına böyle bir haksız iş gelirse hemen beni ara!

Demircinin bu teklife cevabı valiye gözyaşları döktürecek derinlikte olur. Der ki:

-Seni neden arayacağım? İşlemediğim suçtan dolayı beni zindana atan zalim sen değil misin? Ben seni değil, beni senin zulmünden kurtaranı arar, müracaatımı yine O’na yaparım. Zira O, mazlumun duasını hemen kabul ederek evini sabahlara kadar başına sallamasaydı sen yine beni huzuruna çağırmayacaktın, ben de hapishane mahzeninde inlemeye devam edecektim!

Horasan valisinin bu söze cevabı, pırıl pırıl gözyaşı dökmekten ibaret kalır


Alıntı
 

müdavim

Üye Sorumlusu
"Beş Yerde Tesiri Devam Eden 5 Duâ

Bazı duâların te’siri belli bir vakte kadar devam eder, kolay kolay redde uğramaz. İmam-ı Suyûtî Hazretleri, böyle beş duâ sayarken şu sıralamayı yapmaktadır:
1 – Zulme uğrayan mazlumun duâsı.
Mazlumun mağduriyeti devam ettiği müddetçe duâsının te’siri devam eder.
2 – Hacıların ihrama girdikten sonraki duâsı.
Hacı, evine gelinceye kadar duâsının te’siri devam eder:
3 – Cihadda yara alan mücahidin duâsı.
Mücahidin yarası iyi oluncaya kadar duâsı te’sirini kaybetmez.
4 – Hastanın duâsı.
Halinden şikâyet etmeyen hastanın duâsı, iyi oluncaya kadar makbûliyetini muhafaza eder.
5 – Bir mü’minin diğer mü’min hakkındaki gizli duâsı.
Arkasından duâ edilen mü’min liyakatini kaybetmediği müddetçe duânın makbûliyeti devam eder.
Bu beşinci duânın farklı bir ehemmiyeti vardır. Şöyle ki:
Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadîslerinde bir mü’minin diğer mü’min hakkındaki duâsını şöyle izah buyurmaktalar:
– Müslümanın diğer Müslüman hakkında yaptığı gıyabî duâsı makbûldür. O, diğer mü’min kardeşi için duâ yaparken başı ucunda vazifeli bulunan Melek “âmin” der ve “aynı iyilikler sana da olsun” diye ilâve eder.
Demek ki, mü’min kardeşlerimiz hakkında neler diler, neleri arzu edersek başucumuzda bir Melek “amin” diyerek aynı şeylerin bize de gelmesini, bizim de aynı şeylere nail olmamızı diler. Meleğin duâsı da bizim için makbûl olur, redde uğramaz.
İşte bundandır ki, mâneviyat büyükleri kendilerine yakınlık duyan mü’minlerden duâ istemiş, duâya muhtaç olduklarını ısrarla ifade etmişlerdir.
Demek onlar biliyorlardı ki, makbûl duâlardan biri de bir mü’minin diğer mümine yaptığı gıyabî duâdır. Hattâ bu duâya Melekler âmin derler, kabûl olması için Rabbimizden niyazda bulunurlar.
Anlaşılıyor ki, birbirlerine dindarlıklarından dolayı alâka duyup, yakınlık hisseden kimseler gıyabî duâ ederlerse, fevkalâde makbûl bir şirket-i mâneviye kurmuş olurlar. Bu şirket-i mâneviyeye girebilen kimseler devamlı olarak ortaklarından habersizce duâlar alırlar, yine habersizce duâlar yaparlar. Böylece dindarlıklarından doğan birlik ve yakınlıkları âhiret hesabına geçen hudutsuz bir kazanca vesile olur. Böyle düşünen, hayatını böyle yaşayan insanlar, ölümden de fazla korkmazlar. Ölseler de amel defterleri kapanmaz. Zira kendi ölse de kardeşleri yaşıyor, arkasından yaptıkları duâlarla kendisini mânen ihyâ ediyorlar, yâni şirket-i mâneviye kazancı devam ediyor, yapılan duâlar içinden nasiplerini alıyorlar.
Asıl mühim olan taraf da burasıdır. Öldüğü halde yaşamak, dünyadan göçtüğü halde amel defterine yaşıyormuş gibi sevaplar, duâlar yazılmak. İnsan dünyada böyle din kardeşliği kurar, böyle bir anlayışın içinde yerini aldıktan sonra ölürse, o kimse elbette ölümden de korkmaz, arkasından edilen duâlar hürmetine afva uğrar, huzura nâil olur.

ahmet şahin
 

nuriye

Well-known member
Demircinin bu teklife cevabı valiye gözyaşları döktürecek derinlikte olur. Der ki:

-Seni neden arayacağım? İşlemediğim suçtan dolayı beni zindana atan zalim sen değil misin? Ben seni değil, beni senin zulmünden kurtaranı arar, müracaatımı yine O’na yaparım. Zira O, mazlumun duasını hemen kabul ederek evini sabahlara kadar başına sallamasaydı sen yine beni huzuruna çağırmayacaktın, ben de hapishane mahzeninde inlemeye devam edecektim!

Horasan valisinin bu söze cevabı, pırıl pırıl gözyaşı dökmekten ibaret kalır
Allah razi olsun kardes .
Allah hatasini anlayipda ders alanlardan eylesin cümlemizi amin.
 

Muvahhid1

Well-known member
“Ya Rab, lekel hamdu kemâ yenbağî li celâli vechike
ve li azîmi sultânike”

'Ey Rabbim! Senin zâtının celaline ve senin hâkimiyetinin azametine layık şekilde sana hamd olsun'
İbn Mace, Beyhakî ve Taberanî’nin Abdullah b. Ömer’den yaptıkları rivayette Hz. Peygamber(a.s.m) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın kullarından bir kul;
- ‘Ya Rabb, lekel hamdu kemâ yenbeğî li celâli vechike ve li azîmi sultânike’ duasını okudu.
İki melek bunun sevabını yazmakta zorlandılar; nasıl yazacaklarını bilemediler.
Bu sebeple, göğe çıktılar ve dediler ki:
- ‘Ey Rabbimiz! Senin kulun öyle bir şey söyledi ki, onu nasıl yazacağımızı bilemiyoruz’
Allah -Kulunun ne dediğini bildiği halde;
- ‘Kulum ne dedi?’ diye sordu.
Melekler: ‘Ya Rab! O şöyle dedi:
‘Ya Rabb, lekel hamdu kema yenbağî li celâli vechike ve li azîmi sultânike’ diyerek cevap verdiler.
Bunun üzerine yüce Allah:
‘Kulum ne söylediyse, siz onu olduğu gibi yazın; zaten kulum sonunda bana gelecek ve ben onun mükâfatını vereceğim”
(bk. Kenzu’l-Ummal, h. No: 5127)
 
Üst