Hayrın işlenmesine sebep olmak

İlim-irfan

Well-known member
Allahü teâlâ, birçok düzenler ve faydalar olması için, her şeyi belli bir sebeple yaratmaktadır. İyiliğe sebep olanlara iyi, kötülüğe vâsıta olanlara da kötü denmiştir. Resûlullah efendimiz;
(Bir kimse, İslâmda sünnet-i hasene yaparsa, bunun sevâbına ve bunu yapanların sevâblarına kavuşur. Bir kimse İslâmda bir sünnet-i seyyie çığırı açarsa, bunun günâhı ve bunu yapanların günâhları kendisine verilir) buyurmuştur.
Bir hayrın işlenmesine sebep olmak, o hayrı işlemek gibidir. Bir kişinin hidâyetine sebep olmak, yardımcı olmak, en kıymetli ibâdettir. Bazı insanlara Allahü teâlâ hususi kabiliyet vermiştir. Onları özel bir iş için yaratmıştır. Bu kıymetli insanlar, güler yüzle, tatlı dille, diğer insanların hidâyetine sebep olurlar, büyükleri tanıtırlar. Bunlar, sadece bir kişi daha ebedi ateşten nasıl kurtulur diye uğraşırlar. İnsanlara ehl-i sünnet itikâdını, doğru fıkıh, ilmihâl bilgilerini anlatmak için çalışırlar. Din Büyükleri buyuruyorki:
“Ehl-i sünnet itikâdı, çok kıymetli bir cevherdir. Allahü teâlâ bu kıymetli cevheri çöpe atmaz, kıymetli kalblere koyar.”

İMANIN KEMÂLE GELMESİ...
Allahü teâlânın dinini doğru olarak öğrenen bir kimsede; mutlaka öğrendiklerini öğretmek, hayra vesile olmak, hizmet etmek rûhu olmalıdır. Eğer doğru bilgilere ve itikâda sahip olan bir kimsede, bu biligileri yaymak, hizmet etmek düşüncesi yoksa, o kimsenin îmânında bir noksanlık vardır demektir. Çünkü îmânın kemâle gelmesi, tam olması veya olmaması onu tebliğe, anlatmaya bağlıdır. Meselâ hazret-i Ebu Bekr-i Sıdîdk, îmân nimeti ile şereflenince, ağzından çıkan ilk cümle;
“Ya Resûlallah, altı arkadaşım daha var, getireyim onlar da Müslüman olsunlar” oldu.
Îmân kemâle gelmiş ise, o kimseyi, Allahü teâlânın dinini yaymak konusunda durduramazsınız. İnsan neden zevk alırsa, herkesin de, o zevki almasını ister. İnsan neyi seviyorsa, herkesin de onu çok sevmesini ister. Allahü teâlâ, bir kimseye, sevdiklerini, ehl-i sünnet âlimlerini sevmeyi nasib etmiş ise, bu kimsenin de, Allahü teâlânın dininine hizmet etmesi ve bunları başkalarına da sevdirmesi esas görevi, hayra vesile olması lâzımdır. Bu hizmetin ecrini, sevâbını ölçmek ise, mümkün değildir.
Bir Müslümana ilk lâzım olan şey îmândır. Îmândan hemen sonra lâzım olan ise, ilmihâl bilgileridir. Kendisine lâzım olan ilmihâl bilgilerini öğrenmek, kadın, erkek her Müslümana farzdır. Bir kimsenin, kendisine lâzım olan din ve fen bilgilerinden, kendisini kurtaracak kadar öğrenmesi farzdır. Öğrendikten sonra, öğrendiğini tatbik etmek ve başkalarına öğretmek de farzdır. Bir Müslüman, herhangi bir ibâdeti yapmayınca günâha girer. Bu ibâdeti öğrenmemiş ise, öğrenmediği, bilmediği için, ikinci bir günâha daha girer. Bir kimsenin kendisine lâzım olan bilgileri öğrenmemesi, felâkettir. Öğrendikten sonra, bunlarla amel etmemek ve başkalarına öğretmemek de, ayrı bir felâkettir. Din Büyükleri buyuruyor ki:
“Dine ait bir meseleyi öğretmek veya öğretmeye sebep olmak, yüz umre sevâbından daha fazladır.”

PİS BORUDAN ŞİFA GELMEZ!
Ehl-i sünnet itikâdını ve doğru ilmihâl bilgilerini anlatan bir kitabı alıp başkalarına vermek çok kıymetli bir iştir. Kitab alırken ve okurken de çok dikkatli olmalıdır. Çünkü kitabın içindekilerden daha çok, o kitabı hazırlayanı, yazarı daha mühimdir. Zira kalbden çıkanlar, kalblere tesir eder. İtikâdı bozuk olan insanların yazdığı kitabları okuyanlar, yazarından etkilenip itikâdı bozulabilir. İslâm âlimleri;
“Pis borudan şifâ gelmez” buyurmuşlardır.
Netice olarak, hayra, iyiliğe sebep olanlar, o hayrı işlemiş gibi sevâb alırlar. Fitneye, anarşiye, bid’ate, harâma sebep olmak ise, büyük günâhtır. Günâha sebep olanlar, işleyenler gibi azâb görecektir. Bid’atlerden bir bid’atin ortadan kalkmasına sebep olmak ve unutulmuş sünnetlerden bir sünneti meydâna çıkarmak, pek büyük bir nimettir. Peygamber efendimiz;
(Unutulmuş bir sünnetimi meydâna çıkarana yüz şehît sevâbı vardır!) buyurmuşlardır.

Osman Ünlü & Gönül Pınarı -Türkiye
23/11/2009

 
Üst