ALTIN KaLeM YARISMASI BIRINCISINI SECIYORUZ........

ALTIN KALEM YARISMA BIRINCISI KIM OLSUN?

  • kürþat

    Kullanılan: 1 4.5%
  • figo102009

    Kullanılan: 7 31.8%
  • Tambur_

    Kullanılan: 3 13.6%
  • topraktoprak

    Kullanılan: 6 27.3%
  • carslan

    Kullanılan: 0 0.0%
  • nimet06

    Kullanılan: 5 22.7%

  • Kullanılan toplam oy
    22

FaKiR

Meþveret Bþk.
Es Selamu aleykum muhterem kardesler,
selam ve dua sizin ve sevdiklerinizin üzerine olsun...

Öncelikle "Altin Kalem Yarisma"miza gönüllerinden bir katre sunan kardeslerimize tesekkuru bir borç biliyoruz.

Yonetimdeki kardesler arasinda, profesyonelce yazmis oldugunuz, hissiyati yuksek olan bu makalelerini birbirinden ayird edip , birinciyi seçmekte zorlandigimiz için , bu isin ustesinden yine tevhid ailesi gelir dedik, ve arkadaslarin yazilari arasinda birinciyi sizlerin secmesi gerektigini uygun gorduk.

Yukardaki ankette yarismaya katilan kardeslerin kullanici isimleri yer aliyor .Konunun devaminda yazmis olduklari makaleri okuyarak oyunuzu kullabilirsiniz.

Yazilar her turlu elestiriye açiktir :) Gramatikal yonden, estetik veya icerik olarak goruslerinizi belirtebilirsiniz.

Oylama suresi 28 Kasim 2009 tarihine kadardir.

Kalemi en kuvvetli olan kazansin....:)

Selam ve dua ile....
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
kürşat kardesin yazisi


Es Selamu Aleykum... Çok kritik bir süreçten (tedirgin bir şekilde) geçerken ki bu süreç tam olarak kimse tarafından anlaşılabilmiş değil , dünya üzerindeki dengeler değişmeye başlamış ve Türkiye kendi bölgesinde bu defa gerçekten önemli rol almaya başlamıştır . Son günlerde bu siyasal gelişmelerden oldukca tedirgin olan ÜMMET-İ İSLAM'A bir müjdeyi hatırlatmak istedim . Hazreti ÜSTAD'ın bir asır evvel Şam'da verdiği CEMAHİR-İ MÜTTEFİKA-İ İSLAMİYE müjdesi Suriye'de vucut bulmuştur çok şükür... Ve İnşallah nesl-i cedid artık kendi yolunda yürümeye başlamıştır... Başta ilk olarak Suriye ve sonrasında diğer Ortadoğu ülkeleri ile (ki bu ülkelerin halklarının büyük çoğunluğu İSLAM veya İSLAM ahlak ve kültürüne yakın ve tanıyan insanlardan oluşmaktadır.) olan stratejik ve ekonomik olan bu yakınlaşmalarımız ve buna zıt olarak israil ve diğer ülkelere karşı olan net duruş ve tutumumuz çok şükür ki Hazreti ÜSTADIMIZIN müjdesinin kaçınılmaz neticesidir ... Neden diye sorarsanız Suriye'yle, Irak'la , İran'la ve Pakistan'la olan yakınlaşmalarımız ve stratejik anlaşmalarımız diğer safta bulunanlarla ister istemez araya mesafe koyacaktır ve ALEM-İ İSLAM'da bu büyük ve İSLAM hizmetkarı nesle sözcülük görevini verecektir... Dikkatinizi özellikle çekerim bunu söyleyen ben değilim... ALLAH'a emanet olunuz...
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
figo102009 kardesin yazisi:





Odanın ışıkları loş bir havada yanıyordu adeta…

Masada; yıllarını verdiği kitapları, 45’lik plaklarından birkaçı, kül tablası ve gözlüğü duruyordu.


Salih Bey, gene rutin geleneklerinden olan, -loş ışıkta kitap okuma- zevkine dalmıştı. Saatin akrep ve yelkovanı bir bir ilerliyor lakin Salih Beyin okuma zevkinden gram kadar azalma yaşanmıyordu. Ne buluyordu o kitaplarda? Neyi arıyordu da neyi bulma hevesindeydi? Bilinmez doğrusu…

Ancak bildiği bir şey vardı ki, o da yıllarını verdiği bu kitaplardan, öğrenim boyunca hiçbir surette sıkıntı, daralma vb. gibi hadiseler yaşamayıp aksine çok zevk aldığı aşikardı.

Artık zaman epey ilerlemiş ve gözlüğün arkasındaki gözler, artık iyice çökmeye başlamıştı Salih Beyin. Masasından kalkıp doğru odasına gitti ve tam yatağa uzanacağı sırada, komidinin üzerindeki, sol alt tarafında 1965-Stüdyo Kemal yazan fotoğrafı gördü. O fotoğraf Salih Bey’in HER ŞEYİ İDİ…

Her gece sessizce yatağa girdiğinde hep O hayalindeydi. Gündüzleri işe gittiğinde gene O hayalinde oluyor, eve geldiğindeyse O’nu görmekten haz aldığı biricik, yegane karıcığı, eşi, muhterem hanımı Mualla Hanımdı.


Mualla Hanım ile Salih Beyin tanışma anı okul yıllarında olmuştu.

Salih Bey; zengin, varlıklı ve soylu bir aileden yetişmiş idi. Ailesi bu durumdan ötürü, Salih Beyi özel bir okula vermişti. Ortaokul ve lise hayatı böyle varlık ve bolluk üzere geçen Salih Beyin, üniversite hayali de çok düşük değildi elbette. En çok okumayı istediği bölümse: kaliteli bir okulda Kimya Mühendisi olmaktı.

Nitekim böyle de oldu. Babasının canından çok sevdiği ve ailenin de tek çocuğu olması hasebiyle, Salih Bey üniversite hayatını yurtdışında sürdürmüş ve hem de Kimya Mühendisliği okuyarak…


Sene 1963 idi...

Salih Bey üniversite son sınıfa geçmiş ve bir gün kampüsün banklarından bir tanesine oturup keskin bakışlarla okulu süzdü. Düşündü bir ara: “Herkesin kolunda bir kız arkadaşı ve hepsi okumaya mı gelmiş yoksa arkadaşlığı başka boyuta taşımaya mı? Bilinmez?” dedi.

Banktan kalkıp öğleden önceki son dersine gitmeye karar verdi. Her ne kadar dersin hocasını sevmese de…

Salih Bey yurtdışında gayet iyi bir hayat sürüyordu, nitekim babası her ay yeteri miktarda oğluna para gönderiyor ve Salih Bey de bunu tasarruflu bir hal üzere kullanıyordu. Kaldığı ev ise, okula yaklaşık 2 km uzaklıkta ve şehrin en renkli yerlerindendi.

Gene bir gün okula yetişmek için alelacele otobüs durağına koştu ve otobüsün kaçtığını düşünen Salih Bey, duraktaki insanların üniversite otobüsünün hala gelmediğini söylemeleri üzerine, derin bir oh! Çekmişti. O gün yağmur geceden arta kalanlarını saydırıyor ve lap lap yere düşen yağmur damlaları bir anda çoğalmaya başladı.

Salih Beyin otobüsü ise, hala gelmemişti. Ancak o an durağa –biri- geldi?
Evet, dakikalardır beklediği otobüsü gelmemişti lakin belki de yıllardan beri gönül durağında beklediği HER ŞEYİ gelmişti.

Bir an içi pır pır etmiş ve heyecandan elindeki kitapları düşürmüştü Salih Bey…


Gelen bayan, başı örtülü, imkanları ölçüsünde tesettüre riayet eden, dinini azami ölçülerde yaşamaya muktedir, tevazu sahibi, hanım hanım ve gayet saygılı biriydi.

Bayanın elinde defter-kitap olduğunu gören Salih Bey, bir an aklından: “Allah’ım inşallah aynı okulda okuyoruzdur.” Tahayyülü geçirdi. Neticede beklenilen üniversite otobüsü de gelmişti ve Salih Bey, gördüğü bayanın otobüse binmesiyle sevinmesi bir olmuştu adeta…

Okula vardıklarında, Salih Beyin kafasında kurduğu ciddi düşünce, bu bayanla ilerisi adına izdivaç fikrini muhayyel etmesiydi. Bir şekilde görüşüldü ve tanışıldı. Bayanın ismi Mualla’ydı.

Hayatı boyunca hem nefsi, hem de yaşantısı üzerine zikzaklar çizen ve bir türlü tam olarak hayatından mutmain olamayan Salih Bey, Mualla Hanımın bilgilerine güveniyor ve onunla yaşayacağı bir ömrün, geride kalan ömrünün apansızca delete tuşuna basılması gibi bir şey sanıyordu. Evet, silmek kolay değildi amma velakin Mualla Hanım gibi bilgili biri varsa, silmekte kolay geliyordu Salih Beye…


Mualla Hanım ise, Konya’nın Meram ilçesinde doğmuş ve çocukluk yılları oldukça zor şartlar altında geçmiş ve de ailesinin maddi durumunun neredeyse onu okutamayacak kadar kötü olması nedeniyle, okuma hevesli biri olan Mualla Hanım içinse bu atmosfer fena olsa gerekti.

Bu durumsa tabiatıyla Mualla Hanımı her daim üzüntüye gark ediyordu. Ancak bir işte azim varsa o iş –inşallah- başarıyla sonuçlanacaktır. Nitekim de Mualla Hanım, didindi, çalıştı ve lise okulunun müdürü Yahya Beyin aracılığıyla İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile görüşüldü.

Mualla Hanımın derslerinin oldukça başarılı olması sebebiyle, il Milli Eğitim Müdürlüğü, zamanın Milli Eğitim Bakanlığı ile görüşüp onu yurtdışına, bir nevi hedefine kavuşmasına vesile olacaklardı. Zira çok istiyordu Mualla Hanım ve istediği bölümse, Fizik Mühendisi olmaktı. Alanında başarılı, bilgili biri olmaktı. Sonucunda da yurtdışında okumaya gidecekti.


Salih Bey ve Mualla Hanım; okulun hem son yılı olması hem de birbirlerinden bu yönden dolayı ayrı düşeceklerini mütalaa ederekten, tez elden evlenme yoluna gitmeye karar verdiler.


Sene 1965 idi.

Salih Beyin oturduğu semt olan Beykoz’da hareketlilik vardı. Çünkü artık Salih Bey ve Mualla Hanım, ömürlerini bir yastıkta kocatmaya ant içiyorlardı adeta…

Mualla hanım, Salih Beye her şeyiyle yardım ediyor, Kur’an penceresinden olaylara çözümler sunup kocasının doğru istikamette emin adımlarla ilerlemesini murat ediyordu.

Salih Bey, işe gittiğinde eşini düşünür, bir an önce akşam olmasını ister ve tekrardan sabahki gibi yine eşimi göreyim derdi. Çok kere fabrikada sırf bu uç noktadaki sevgisi yüzünden işleri aksattığı olmuştur. Ne yapsın, eşine tutkuyla aşıktı ve onun her yanını tasvip eden bir sevgi yapısıyla ona bağlıydı.

Mualla Hanımsa, akşamları işten gelen kocasını kapıda karşılar ve ona türlü türlü sevdiği yemeklerden yaptığını söyleyince, karısına olan sevgisinin kat be kat arttığını fikrederdi Salih bey…


Seneler geçiyor ve hayatı boyunca Salih Beye karşı dürüst olan Mualla Hanım, eşinden bir şey saklıyordu. Sakladığı bu şeyi ona söylerse belki de seneler boyunca güzel bir rayda giden ilişkilerinin artık hazan mevsiminde dökülen bir yaprak misali gibi olacağını düşünüyordu. Artık söylemeli miydi? Doğruları konuşmanın vakti gelmiş miydi?

Mualla Hanımın kafası iyice karışmıştı. Yıllar boyu mutlu bir beraberliğin, bu hazin haber neticesinde son bulmasına içi elvermiyordu. Ancak yapmalıydı.

Fakat nasıl söylerdi kocasına: “Salih Efendi, BEN AKCİĞER KANSERİYİM.” Diye…

Akşam işten gelen Salih Bey, Mualla Hanımın çehresinden ters giden bir şeylerin olduğunu sezmişti. Neler olduğunu sordu ilk önce. Mualla hanım: “Cuma günü, namazdan sonra parka gidelim, sana söyleyeceklerim var.” dedi.

Önceleri de bu parka sıklıkla giderlerdi, sessizdi, kafa dinlemeye birebirdi. Kocası Salih Bey, bunca zamandır kırmadığı eşinin bu isteğini de kıramazdı. İşimden birkaç saatlik izin alırım diye düşünerek ‘Tamam’ dedi ve Cuma günü için karara vardılar.

Perşembe gecesi, ikisinde de belirgin ama etrafa sezdirilmemeye çalışılan bir endişe havası hakimdi. Acaba yarın ne olacak ve ne anlatacaktı? Türlü türlü fikirleri daha şimdiden tasavvur eden Salih Bey, uyuyamıyor ve HER ŞEYİM dediği hanımı hakkında belki de o zamana kadar düşünmediği şeyleri düşünüyordu.

Bir sabah bu kadar mı uzun olurdu? Salih Bey için uzun olmuştu…

Sabahın ilerleyen vakitlerinde içerden bir ses: “Salih Efendi, haydi kalk, kahvaltı edelim.” Şeklinde Salih beyin kulaklarında çınlıyordu. Eşini kıramayan ve dün geceki hadiseyi unutmak isteyen Salih Bey, vakarlı bir biçimde eşine kahvaltıda eşlik etmişti.

Eşinin Cuma Namazı’ndan sonra kendisine söyleyecekleri olduğundan dolayı, işyerinden kısa süreli izin almıştı. Eve gelmişti ve karı-koca park için hazırlanmaya koyuldular.

Kıyafetlerini değiştirdiler. Salih Bey odadan hanımına: “Sen çıkadur, ben geliyorum.” Dedi ve dışarı için tam çıkmaya koyulacakken, beklenen olmuştu: Mualla Hanım, dairenin kapısının önünde bir çırpıda yere yığılmıştı ve son sözü “ALLAH’IM..!” olmuştu. Salih Beyin, üstünü değiştirmek için, odaya girmesiyle çıkması bir olmuştu adeta…

Kapıda, eşinin yerde yatmış halini görünce, “HAYATIM!” diye bağırdı ve ne yapacağını bilemeden sehpada duran kolonyayı eşine serpmişti fakat ne ala, Mualla Hanım buna tepki vermiyordu. Derhal paniklemeden kollarına aldığı eşini, arabasıyla en yakın hastaneye götürmüş ve güzel haberlerin gelmesi adına hastanede beklemeye koyulmuştu.

Eşini hastaneye getirdiği saatin üstünden tam 2 saat geçmişti fakat kimse net bir şey söylemiyor ve aleni bir izahat yapmıyordular. Sonunda odadan yaşlıca bir Doktor, Salih Beyin yanına vardı ve dudaklarından şunlar döküldü: “Nasıl söylesem Salih Bey bilmiyorum ki? Bu tür haberleri bizim söylememiz, mesleğimizin en zorlu yanı olsa gerek. Fakat hayatımızda bazı şeylerin açık surette gerçek olduğu da aşikardır.”

Salih Bey doktorun son cümlesi üzerine şaşkınca ve tasvip eden bir surette kafa sallamıştı.

Doktor sözlerine devam etti: “Bunda hemfikir olduğumuza göre, yaşantımızın bir gerçeği olan ölümü de kabullenmemiz gerekir.” Diyince, Salih beyin gözlerinde biriken damlalar, artık sonuna değin açılmış bir çeşme misali gibi durmuyor ve akıyordu. Salih Bey artık gözyaşları içinde dinliyor idi Doktoru…

Doktor: “öğleye doğru yaklaşık 10-11 sularında hastanemize getirdiğiniz eşinizi, erken teşhisin önceden konulamamış olması ve hastalığının evvelden bildirilememiş olması sebebiyle, arkadaşlarımla da yapmış olduğumuz müdahalelere rağmen maalesef ki kurtaramadık. Eşiniz Hakk Teala’nın rahmetine kavuşmuştur. Başınız sağ olsun.” Dediği anda;

Salih Beyin gözlerinin önüne adeta bir film şeridi gibi, Mualla Hanımı durakta ilk gördüğü an gelmişti. Sonra aynı otobüse bindiği andaki sevinci, sonraysa onun izdivaç teklifine “EVET!” diyişi.
Hele ki, akşamları eve geldiğinde: “Hoş geldin, Salih Efendi.” Diyişi yok muydu? Salih beyi bahtiyara gark ediyordu adeta…

Ancak Doktorun dediği gibi olan olmuştu ve kısa bir hayal döngüsünden sonra Salih Bey kendisine gelmiş ve yaşantımızın bir gerçeği-hakikati olan ÖLÜMÜ beyninin nöronlarına idrak ettirebilmişti.

Evet… Artık hayatında bundan böyle Mualla Hanım yoktu ve tabii ki Mualla Hanımın, kendisinin ayıplarını örten kıymettar bilgisi de…

Hayatını böyle sürdürecekti ve buna alışmalıydı. Onunlayken hep içi rahattı ve mutluydu da… Fakat bundan sonra eşi yoktu ve ondan öğrendiklerini hayata endeksleyebilirse, eşi varmış gibi veya eşinin bunca yıl kırmadığı isteklerinden birini daha yerine getireceğini düşünüyordu.

Mualla Hanım hayatta iken, her Cuma günü eşine Hadis-i Şerif ezberletirdi.

Salih Beyin, eşinin ölümünden sonra aklında kaldığı Hadis-i şeriflerden bazıları ise şunlardı:

1-) “(Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.)” [Tirmizi]

2-) “(Bir müminin kabrini ziyaret ederken, ‘Allahümme inni eselüke-bi-hürmeti Muhammed aleyhisselam en la tüazzibe hazelmeyyit’ denirse, o ölünün azabı kıyamete kadar kaldırılır.)” [Etfal-ül müslimin]

3-) “Kim kabristan'a girse ve Yasin suresini okusa, Allah oradaki yatanların yükünü hafifletir. Ve o ölüler sayısınca ona hasenat yazılır.” [İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar]

4-) “(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allah-ü Teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.)”[Deylemi]

Ancak Salih Beyin aklında en çok kaldığı hadis ise, 3. olandı.

Eşinin kendisine hayatı boyunca, hakkını ödeyemeyeceği yegane armağanı olan Kur’an-ı Kerim’i öğretmesi, Salih Bey için su götürmez bir gerçekti.
Onun kabristanı başında her Cuma günü Yasin-i Şerif okumak Salih Beyi azda olsa sevince gark edecekti. Hüzünlerden arta kalan duygu yoğunluğu, sevinç ile buluşacaktı..!

O anda apansızca Salih Beyin -ölmeden önce eşiyle BİR CUMA günü parkta buluşacakları- aklına geldi. Fakat bu Hadis-i Şerif’i ezberletmesi ve HER CUMA kabristanlığa gidip onun için dualarda bulunması, zaten beklenen bir BULUŞMA DEĞİL MİYDİ..?

Yaşarken bile bir kez olsun eşini kırmayan Salih Bey, bundan böyle, öldükten sonrada hanımının sözünü dinleyip her Cuma günü namazdan sonra, kabristana gidecek ve eşinin başı ucunda ona, O Kutlu Ayetleri okuyacak, dua ve istiğfar ile eşinin yanında olduğunu ona hissettirecekti…

|| SON || (figo102009)
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Tambur_ kardesin yazisi:





Fransız sokağında koca bir çocuk,neon ışıkları altında yürüyordu, siyah paltosu ve örgülü beresiyle adım adım.Hava soğuk,zemheri sabahın aydınlanmamış karanlığında
akşama vuruyordu...! Çocuk,elleri cebinde kaldırıma yanaştı,az ileride mis bir sokak vardı,istiklal'in!
Köşeye dizilmiş nostaljik tabureler,nargile kokusu ve yerde yatan sarhoş,ucuzcu şarapçılar!...Derken,endamıyla selam verdi çocuk:Merhaba! Yorulmuştu,ahşap bir tabure

çekti altına.Etrafına bakarken,avaze bir sesle bağırdı:Azizim bana demli bir çay! Sonra düşüncelere daldı koca çocuk,gözlerini hafiften kapatır gibiydi,demli çayı soğumaya
başlamışken,bir kadın seslendi aralardan,güzel bir kadındı!...Nedir sizi bu kadar düşüncelere sokan,deminden beri sizi izliyorum bir derdiniz mi var,gülümseyerek
müsaitseniz yanınıza oturabilirmiyim?Çocuk,tabiki buyurun bayan,herhangi bir mahsuru yok benim için.Sonra konuşmaya başladılar.Kadın,koca çocuğa ne iş yaptığını
sordu,öğrenci olduğunu söyledi çocuk! Çocuk ne iş yaptığını sordu kadına,kadın ise ressam'dı.
Aralardan,havalardan,müziklerden,resimlerden,İnsan lardan,derken bir muhabbet aldı başını gitti.Bir elektriklenme olmuştu çocukta,adını koyamadığı birşeydi bu,kadın ise

çocuğun gözlerine bakarken,ne kadar gençsin benim tuvallerim gibi boyadıkça,fırçayı vurdukça güzelleşirsin sen.Ve başladık kahkahaya!!! Kadın:sahi senin adın neydi,Çocuk
benim adım:Tambur! koca çocuk sormaya hazırlanırken,kadın ismini söylemişti.Benim adım:Frezya!
Zaman o kadar çok ilerlemişti ki aşık olduklarını bile anlamadan hergün buluşmaya başladılar.Çocuk,kadından oldukça küçüktü,yaşı yoktu sevmenin.Bir aşk başlamıştı

onlara...!
Yağmur yağıyordu,dışarıda otobüs durakları,Şemsiyeli eski İstanbullu amcalar,sefer taslı işçiler,süslenmiş tokalı bayanlar.kargaşanın ve koşusturmanın içinde yetişme

telaşlıydı her biri.Ve sevgilisine davet edilmiş bir çocuk!
Otobüs yanaştı.Sırayla içine girip oturuyordu İnsanlar,çocuğun atkısı sıkışı vermişti kapının kenar kısmına.Atkısını çekti,hadi kaptan gidelim,yine sıkılmaya başladım bu

yerden.Otobüsün kaptanı gözlüklü ince bir adamdı.Dürüst ve temiz bir beyefendiye benziyordu.Çocuk sıkılmaya başlıyordu bu hikayeden,bu senaryonun baş kahramanını
gözlüklü kaptanı mı yapsam diye düşünüyordu.Çocuk iyice sıkılmıştı,devam etmek istemiyordu,çok seviyordu yarım bırakmayı.Bir ses geldi kulağına.Bir fren,bir çığlık!
Herkes öldü!...Herkesi öldürmüştü!Çocuk can cekişiyordu yaptıkları için.Son bir nefesle yeni hayata;
Rabbim!
Yine bir baharın gelmiş İstanbul'a
O köşe güneş bu deniz bir başka,
Nisandan doğma topraktan olmayım!...
Yağmur gibi bu ayların çocuklarındanım.
Biliyorsun değil mi?
Ne acılar ne hüzünler yaşadık.
Eski Bahar.Yeni Bahar benzeyişleri.
Ateşim sönmüş.
Mahzunluğum kırılmış bu zamanlar.
Belki kırgınım yarattıklarına şirkten uzak yaşarım!...
Senin yolunda koşar senden başkasını tanımam.
Ellerim dua koruma nöbetçisi parmaklarım tekbir!...
Ya Rabbi!
Senden bir cömertlik isterim:
Sessiz bir gemi yap beni.Öyle yağdır ki içimi balina gibi ağırlaşsın bedenim!
Battıkça çırpınayım.''Battıkça sana olan İmanım Kuvvetlensin..''
Yeter ki gül gibi görünüp kaktüslü anılarla dolu bu bahardan kurtar!
Tambur
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
topraktoprak kardesin yazisi:




:037:GÖNLÜMÜN SULTANI HABİBİM:037:




:037:Yine gökler delindi ve bütün kalplere Nur yağıyor.:037:



:037:Dünya sevginin sıcaklığıyla çepeçevre sarıldı.:037:



:037:Sen bir yağmursun gökten indirilen:037:



:037:Ve tabiatın canlanmasına vesile olan bereketsin.:037:



:037:Yağmursun sen:037:



:037:Çisil çisil yağan ve kurumuş topraklara hayat verensin.:037:



:037:Sen bir bulutsun Ey NEBİ.:037:



:037:Nasıl ki bulutlar görevini yapınca bir koku bırakır ardında:037:



:037:Ve her rengi bir güzellik diyarı bir gök kuşağı,:037:



:037: Sen de öylesin Ey ALLAH’ ın Resulü.:037:



:037:Nurlu bir ışıksın, gazellerden gelen misk-i amber kokususun.:037:



:037:Yananlar yandı durdu, tıpkı ocaklar gibi…:037:



:037:Ben de o yananlardan biriydim.:037:



:037:Ateş çemberinin içinde tektim, çaresizdim, üşüyordu kalbim.:037:



:037:Ama benim yüreğimi sevginle kızgın çöllere çevirdin.:037:



:037:Bütün bunları yaparken gönlünde :037:
:037:Ne Cehennem korkusu ne de Cennet sevdası… :037:



:037:Yalnızca İlahi rıza vardı.:037:



:037:Çünkü sen gönderilmiş olan Peygamber'lerin en seçkiniydin.:037:



:037:Bizler incecik kıvrım kıvrımdık, yalnız tek bir harf idik koskocaman :037:bir kitapta. :037:



:037:Sen kitaplar yazdın bizlerle.:037:



:037:Yükseklere çıkarmak için bizleri, :037:



:037:Sevginden ve sabrından bir merdiven koydun gökyüzüne. :037:



:037:Karanlık gecelerime bir fener oldun.:037:



:037:Güz geldi sarardık, :037:



:037:Yeşerttin. :037:



:037:Kış oldu titredik, :037:



:037:Isıttın.:037:



:037:Aşamadık hırçın rüzgârları, :037:



:037:Rüzgârların önüne set oldun.:037:



:037:Kıramadık acıların zincirlerini, :037:



:037:Sevginle sen biledin yüreğimizdeki titrek Mevla ateşini.:037:



:037:Bizim için Ümmet'in için hazana çevirdin ömrünün baharını.:037:



:037:Terk ettin dünyanın bütün lezzetlerini ve zevklerini, tahtını.:037:



:037:Aç kaldın mübarek karnına taş bağlayacak derecede.:037:



:037:Gülmedin hep hüzünlendin.:037:



:037:Seni hep incittiler, ama sen gene de :037:



:037:“Onlara karışmayın, eğer gerçeği bilselerdi böyle yapmazlardı” :037:
dedin :037:



:037:Ey Gönlümün Sultanı.:037:



:037:Ben yüreğimin gergefinde çileleri dokurken :037:



:037:Sen parmaklarınla kanayan yaraları iyileştirdin.:037:



:037:Yüreğinde yüz binlerce sevgi fidanı, :037:



:037:Milyonlarca merhamet tohumu yeşerttin.:037:



:037:Sen Ümmet'ine daima iyiliği ve doğruluğu öğütledin.:037:



:037:Sen bize sadece sevginin ve merhametinin güzelliğini değil,:037:



:037:Bilginin ve ilmin aydınlığını da gösterdin.:037:



:037:Önüne çıkan bütün dikenleri ellerinle güle çevirdin.:037:



:037:Yıktın gönlümdeki bütün Küfür Dağlarını.:037:



:037:Bekle bizleri Ey Nebi… :037:



:037:Bir gün o Mübarek Beldelere geleceğiz.:037:



:037:Senin hep bizleri görmek istediğin gibi,:037:



:037:Emeğinin karşılığını verebilmek için, :037:



:037:İlmimizle, bilgimizle, sevgimizle… :037:



:037:Senin Ümmet'ine yakışır şekilde geleceğiz inşaALLAH.:037:



:037:Haydi, bütün güzel kelimeleri bir araya getirin:037:



:037:Ve kitaplar yazın sayfa sayfa.:037:



:037:Ben sözlükteki bütün güzel kelimeleri bir araya getirdim:037:



:037:GÖNLÜMÜN SULTANI HABİBİM:037:
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
carslan kardesin yazisi:





Altin kalem yarismasi
Etrafimizdaki hersey bizlere biseyler fisildiyor.Agaclar,kuslar,toprak,gokyuzu,yagmur,ru zgar,gok gurultusu...Hepsi ayni dili konusuyor.
Sonbahari bitirmek uzere oldugumuz su gunlerde gozume takiliyor yapraklar.Sararmis,ruzgarla yollarda savrulan yapraklar...
Yere egildim ve ruzgar alip goturmeden bi yaprak aldim elime.Ve kisa ama derin bi dusunceye daldim:
Bu elimde tuttugum sapsari olmus yaprak bi zamanlar yemyesildi degil mi?
Tipki benim gibi genc,canli,rengarenk,hayat doluydu.
Simdi ise solmus bi yaprak var avuclarimda,aynen aynaya baktigimda gordugum solmus yuzum gibi.

Elime aldigim sararmis yapraga tekrar tekrar baktim;Nasil da kurumussun dedim,oysa yemyesil sallaniyordun dallarda binbir edayla.Ve kurumus yaprak bu sefer de kirismis ellerimi hatira getirdi.

Sen degil miydin gokyuzune yakin agaclarin dallarinda bir o yana bir bu yana dans edip duran?Umar miydin ki birgun gelecek ve ayaklar altina duseceksin?Dondum kendime baktim:
Gencligimde makam,mansip icin tukettigim yillarim; ne arkama ne de ileriye bakmadan gecirdigim zamanlarim...Simdi ise kaybettigim degerlerim...Merdivenin en ust basamagindan yere cakilmak gibi bisey.

Sert bi ruzgar carpti yuzume ve elimde tuttugum sararmis yaprak da kaciverdi avuclarimdan.Kostum ardindan ama yetisemedim .Ayni o yapragin kacip gitmesi gibi genclik yillarim da boyle hizlica gecmisti iste.

Bi kac dakika once tuttugum yapragi simdi guclukle gorebiliyordum,gozden kaybolmak uzereydi.Sert bir ruzgar daha esti ve etraftaki tozu,topragi ile sararmis yapragin uzerini orttu.
Yapraga seslendim var gucumle:
Sen ki bi zamanlar yesilliginle goz kamastiriyorken simdilerde yerde bile gorunmez oldun.Bi avuc toprak orttu ustunu.
Ve olumun soguklugu carpti yuzume...
Bi gun sen de .... dedim.

Yagan yagmur beni kendime getirdi.Topragin kokusunu icime cektim.Ellerime,avuclarima tekrar baktim,yuzume dokundum.Henuz toprak altinda kalmis bi yaprak degildim,Sukredip yoluma devam ettim.
Biraz once kulagima fisildayan yapraklar simdi kulagimi catlacircasina haykiriordu.
''Olmeden once olun''
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Nimet06 kardesin yazisi :




16 ekim 1986 perşembe.İSKENDERUN' un varoş mahallesinden birisi.Okuldan eve hızlı adımlarla yürürken içinde tarifi imkansız bir hüzün,bir durgunluk var .Nedendir bilmiyordu ama eve yaklaşmışken adımları geri geri gidiyordu.Evin kapısına vardığında evin önünde,içeride bir kalabalık gördü..Çocukça duygularla ne olduğunu anlamaya çalıştı.Neden evleri böyle kalabalıktı.Kömür gözleri annesini aradı.Annesini bulduğunda gözleri kıpkırmızı olmuş, o güzel yüzü solmuştu.Anne ! Diye seslendi.Anne ne oldu neden komşularımız ,amcalar,teyzeler bizde .Neden herkes üzgün.Annesi cevap veremedi.Kelimeler boğazına düğümlenmişti sanki.Sadece gözlerini kaçırdı ondan.Saçlarını okşadı.Bahtsız yavrum.Kadersizim diyebildi.Kömür gözlü küçük kız bir anlam veremedi annesinin bu sözlerine.Ama anne neden böyle konuşuyorsun ne oldu söyle bana dedi.Yoksa babama birşey mi oldu! Annesi daha fazla dayanamadı.Gözlerinden akan yaşları gizlemeye çalışarak.Baban rahatsızlanmış.Babam! diyebildi sadece.Birşey yok dediler.Adana'ya kaldırmışlar dedi komşu teyze.Ama ama neden herkes başın sağolsun diyor anne! deyince artık annesi dayanamadı ve ağlayarak içeriye koştu.Komşu teyzelerden birisi babanı kaybettik yavrum dedi.O artık cennette.Seni oradan izliyor dedi.Küçük kızın kalbine bir bıçak saplandı.Ağlamak istedi ama hayret gözyaşı gelmedi gözünden ağlayamadı.Hayır inanmıyorum size yalan söylüyorsunuz dedi.Babam ölmüş olamaz daha dün onu hastanede ziyarete gittim.Çok iyiydi.Hatta beraber bulmaca bile çözdük.Bugün de ziyarete gidecektim ama ziyaret saatine yetişemedim.Hem benim babam beni bırakıp ta gitmez dedi.Hem doğumgünümde söz vermişti hastanaden çıkıp evimizde olacaktı.Babam verdiği sözü tutar dedi.İçeriye koştu yatağa girdi ve yorganı kafasına çekti.ağlayamadı bir türlü.kimseyle konuşmadı.Ertesi gün Cuma günü babasının cenazesini getirdiler eve .Son bir kez onu görmek istedi.Görmek .........
ama göstermediler.Küçüksün doğru olmaz dediler.Ne kadar yalvardıysa da dinlemediler.Sadece yeşil kefenine dokundu.İşte o zaman gözünden yaşlar aktı.Ağladı ağladı...o ağladıkça herkes ağlamaya başladı.Mezarlığa gittiler.Babasına dualar etti.Etti ama hala inanmıyordu.Zaten son günlerinde hep yanındaydı .sadece o yanındaydı.Hastaneye yatmadan önce o baktı babasına.Çok sevdiği çayını getirdi.Yemeğini yedirdi.Ölümünden sonra eşyalarını ihtiyacı olanlara dağıtmak istediler.Ama o babasıyla son çözdükleri bulmacayı.Babası bulmaca çözmeyi çok severdi.Son çözdükleri ve yarım kalan bulmacayı sakladı.Ona verdiği son harçlığı,gözlüğünü,işçi tulumunu sakladı .Büyük bir istekle aldığı ansiklopediyi sakladı.Araştırmaya,edebiyata çok meraklıydı .İlkokul mezunu olmasına rağmen kendini geliştirmişti.Annesine yazmış olduğu şiiri sakladı.Ona yapmış olduğu resimleri.Bir ressam kadar iyi resim yapardı .Gördüğü bir resmi,nesneyi,figürü resme dökerdi.


Seni çok özlüyorum baba.Tam 23 yıl oldu ama seni hiç unutmadım ve ölene kadar da unutmayacağım.Seni rüyamda gördüğüm zaman sanki yanımdasın gibi oluyor.Hiç gitmemiş gibi...RABBİM MEKANINI CENNET ETSİN.Günahlarını af etsin.NUR İÇİNDE YAT.Çok sevdiğin bu gül senin için.
 

Nûrolog

Well-known member
Yazarlara tesekkur ediyorum;burada paylasma cesareti gosterdiklerinden oturu.

Keske yarisma dallar arasinda duzenlense idi. Nitekim her birisinin de ayri bir guzelligi var.

Ornegin,nimet06 arkadasimiz bir hatira ile katilmis ve gayet guzel bir anlatim yapmis. Yine topraktoprak arkadasimiz da siir ile ifade etmis duygularini... kursat deneme ile carslan ve tambur ise bir nesir ile aktarmis bizlere duygularini... figo102009 da hos bir oyku ile...

Hepsini tebrik ediyorum. Ama ifade ettigim gibi; keske katilim fazla olsaydi da dallara ayrilsaydi yarisma.
:)
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Yazarlara tesekkur ediyorum;burada paylasma cesareti gosterdiklerinden oturu.

Keske yarisma dallar arasinda duzenlense idi. Nitekim her birisinin de ayri bir guzelligi var.

Ornegin,nimet06 arkadasimiz bir hatira ile katilmis ve gayet guzel bir anlatim yapmis. Yine topraktoprak arkadasimiz da siir ile ifade etmis duygularini... kursat deneme ile carslan ve tambur ise bir nesir ile aktarmis bizlere duygularini... figo102009 da hos bir oyku ile...

Hepsini tebrik ediyorum. Ama ifade ettigim gibi; keske katilim fazla olsaydi da dallara ayrilsaydi yarisma.
:)
bu sekilde de herkes kendi dalinda birinci olmus oldu :)
 

nimet06

Well-known member
şahsım adına yazımı beğenip teşekkür eden kardeşler ALLAH razı olsun.Ama ben bunu düşünerek tasarlayarak yazmadım.Sadece içimden geldi.O anda yazılan birşey.Yarışma yazısını okurken o anda babamı çok özlediğimi hissedince içimden gelenleri döktüm.Herhangi bir irdeleme yapamadım.Aslında düşünüp te yazmak istediğim yazı vardı ama zaman yetersizliğinden yapamadım.Yine de teşekkürler.Bende en çok Tambur ve figo kardeşin eserlerini beğendim.Selamün aleyküm.
 
Madem herkes bir şeyler söylemiş bende söyleyeyim : )

Roman yazmayı aslında romandan ziyade Peygamber Efendimiz (sav)'e dair bir şiir, naat tarzında bir şeyler yazmayı hep istemişimdir..

Gerek arkadaşlarımın, gereksede kendimin bana verdiği 'gazla' diyeyim :) Hep yazacam yazacam diye bekleyip durdum..

Kavilde faaliyet vardı ama fiiliyatta icraat yoktu : )

Bu kısa romanımı da, içeriğinin önce klasik-modern tipte olmasıyla yola çıkmıştım fakat sonra dinimize yönelik olması geçti içimden..

Nimet kardeşimizinde dediği gibi, bir gece açtım Microsof Word Belgesini ve döktüm içimdekiLeri..)

Eğer kardeşlerimi kırmaz isem, diğerleride elbette kendi çaplarında güzellikle eş-değer olmasına nazaran bende kendimce Nimet kardeşiminkini beğendim diyebilirim..)


Buradan herkese sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilirim..
 

Zuhr

Talebe
ve oylama süresi tamamlanmış,
kazanan kalemimiz belli olmuştur


17830514_3.jpg



yapılan oylama neticesinde

figo102009

yayınladığı kısa romanı ile

forumumuzun altın kalemi olmuştur
:047:


30.jpg




kendisini gönülden tebrik eder,
güzel ve akıcı anlatımının yeni meyvelerini merakla beklediğimizi belirtmek isteriz :)



495m98apwxdih47dt1.gif
 
Üst