Herkesi kucaklayan İslam ahlakından sevgi saygı örnekleri...

medine gülü

Well-known member
Başka türlü fikir ve felsefeye yönelen kimseler toplum içinde her türlü itici ve kaçırıcı tavrı tercih edebilirler. Bir kesimi başka bir kesim aleyhine yöneltecek sözleri çekinmeden söyleyebilirler. Ama İslam'ı temsil eden Müslümanlar toplumu cepheleştirecek üsluba yönelemezler, itici ve incitici tavrı tercih edemezler.
Çünkü Müslüman itici değil çekici olur. Kaçırıcı değil kucaklaştırıcı olur. Toplumla kucaklaşan, kaynaşan yapıcı insan olmayı hayatının vazgeçilmez vazifesi bilir.

Zira örnek aldığı Peygamber'i Müslüman'a, iticiliği değil çekiciliği, bölücülüğü değil birleştiriciliği, uzaklaştırıcılığı değil kucaklaştırıcılığı telkin ve tembih ediyor bizzat verdiği birlik beraberlik örnekleri, sevgi saygı misalleriyle...

Nitekim Efendimiz (sas)'in sevgi, saygı örneğine şahit olan sahabeler diyorlar ki:

- Resulüllah (sas) Hazretleri çevresine öylesine sevecen ve tebessümlü şekilde muhatap olurdu ki, kendisiyle bir defa görüşen adam, sanırdı ki, Peygamber kendisini herkesten çok seviyor!..

Evet, Peygamberimiz çevresine hep böyle tebessümle muhatap oluyor, "Müminin mümine karşı en güzel ikramı tebessümüdür." buyuruyordu.

Nitekim bazı ziyaretlerimde beni de aynı tebessümle karşılayan dostlarımın:

-Hocam ne emredersiniz, çay mı kahve mi ikram edelim? Tekliflerine cevabım aynı oluyordu:

-Beni tebessümle, tatlı sözlerle karşılıyorsunuz. Bundan daha güzel ikram olur mu? Müminin mümine karşı ikramı tebessümüdür, buyuran Peygamber'in sünnetini uyguluyorsunuz, bu da ikram olarak yetip de artıyor bile.. dememize rağmen dostlarımız yine de düşündükleri ikramdan geri kalmıyorlardı...

Sözü buraya getirmişken Peygamberimiz'den aldıkları tebessümlü sevgi, saygı ahlakını herkese uygulayan alimlerimizden bazı misaller vereyim isterseniz.

Merhum Şeyh Muzaffer Ozak'ın İstanbul-Beyazıt'taki kitapçı dükkanına bir papaz gelir. Hemen ayağa kalkan Şeyh efendi, misafire önce tebessümle muhatap olur, saygı ile yer gösterir. Çay-kahve ne emredersiniz, der. Müşterilerden biri bu tebessümlü, hürmetli tavrı pek yerinde bulmaz da papaz çıktıktan sonra:

-Hocaefendi, der, bir din adamının papaza karşı ayağa kalkıp tebessüm ve hürmetle muhatap olması uygun mu?

Tereddüt etmeden cevap verir Şeyh efendi:

-Uygun mu ne demek, şarttır şart!.. Adam itirazını sürdürünce o da cevabını sürdürür.

-Efendi dikkat et! der, Müslüman nezaketin, saygının, sevginin, tebessümün mirasçısıdır; kabalığın, hamlığın ve nefretin değil!..Bundan sonra da şu tarihî saygı örneğini anlatır:

Hazreti Mevlânâ der, Konya çarşısında giderken papazın biri yol kenarında kendisine karşı ayağa kalkıp aşağıya eğilerek saygı gösterir. Bunu gören Mevlânâ ise papazdan daha aşağıya eğilerek karşılık verir. Niçin papazdan daha aşağı eğildiğini soranlara ise şöyle cevap verir:

-Ben İslam'ın temsilcisiyim, tüm faziletlerde olduğu gibi tevazuda da papazı geçmem gerekirdi. Elhamdülillah tevazuda da papazı geçtim... Şöyle bağlar sözünü:

-Müslüman tevazuun, sevginin, saygının mirasçısıdır; kabalığın, hamlığın ve tekebbürün değil.

Ne dersiniz, birlik beraberliğe, kucaklaşıp kaynaşmaya en çok muhtaç olduğumuz şu devrede mizaçlarımızı bir gözden geçirsek mi? Çevremize karşı tevazuun mu temsilcisi oluyoruz, yoksa tekebbürün mü, bir düşünsek mi? Yani çekici Müslüman örneği mi veriyoruz, yoksa itici insan misali mi?..

Vefatının 48. yılında rahmetle ve minnetle andığımız Hazreti Bediüzzaman da bunu mu söylemek istiyor tüm Müslümanlara şu hatırlatmalarıyla:

-Eğer bizler yaşayışımızla İslam'ın güzelliğini gösterebilsek sair dinlerin tabileri gruplar halinde İslam'a girerler, bizde gördükleri özellik ve güzellikler karşısında daha fazla direnemezler. Yeter ki biz yaşayışımızla İslam'ın bu sevgi, saygı dolu güzelliklerini göstermeyi başaralım çevremize...

-Ne dersiniz?.. Düşünmeye değer mi?..

AHMED ŞAHİN
 
Üst