Bediuzzaman ve Risale-i Nur Hizmeti-15-Risale-i Nur Kur'an'ın Manevi Bir Te

Zuhr

Talebe
Bismillâhirrahmânirrahîm,




15-Risale-i Nur Kur'an'ın Manevi Bir Tefsiridir


Tefsir ilmi kısaca, "Kur'anın gizli nüktelerini gizli manalarını keşf , beyan ve ızhar etmekdir." diye tarif edilmiştir. İmam-ı Azali ra. Kur'an'ı sahili olmayan bir denize benzetir. Bu denizin derinliklerinde ise inciler, yakutlar, mucevherler vardır. Tefsir ilmi işte bu gizli olan bu incileri bu hakikatları ortaya çıkaran ilimdir. Bu yönüyle Kur'anın inceliklerinden hakikatlerinden bahs eden her kitap bir nevi tefsirdir.

İslam aleminde şimdiye kadar bu sadedde pek çok eser telif edilmiştir. Bediuzzaman Hazretleri Risale-i Nurun tefsir olduğunu şu şekilde ifade eder.

"Risale-i Nur Kur'an'ın çok kuvvetli hakiki bir tefsiridir. Tekrarla dediğimizden bazı dikkatsizler tam manasını bilmediğindiklerinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur. Tefsir iki kısımdır. Birisi, malum tefsirlerdirki, Kur'an'ın ibaresini ve kelime ve cumlelerinin manalarını beyan ve izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kur'an'ın imani olan hakikatlerini kuvvetli huccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti vardır. Zahirdeki malum tefsirler bu kısmı bazan mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susduran bir manevi tefsirdir." (osm şualar 2 s.545)

Yine muellifinin tarifiyle;

"Ekseriyetle kur'anın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sunuhat ve istihracat-ı kur'aniye" (osm.s.t.gaybi s.81)

olan Risale-i Nur;

"Doğrudan doğruya kur'anın bahir bir burhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lema-i i'cazı-ı manevisi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuaı ve o maden-i ilm-i hakikatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i maneviyedir. " (osm.şualar 1 s. 1)

Risale-i Nurları telif ederken doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim'den istifade eden Bediuzzaman Hazretleri eserlerini nasıl kaleme aldığını şöyle ifade etmektedir.

"Yalnız imam (İmam-ı Rabbani) o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor; tevhid-i kıble et yani birini ustad tut, arkasından git başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar duşundum bunun arkasındanmı yoksa ötekininmi yoksa daha ötekininmi arkasından gideyim tahayyurde kaldım her birinde ayrı ayrı cazibedar hasiyetler var biriyle ikitifa edemiyordum.

O tahayyurde iken Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle kalbime geldiki bu mehtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi Kur'anı Hakim'dir. Hakiki tevhid-i kıble bunda olur.

Öyle ise en ala mürşid ve en mukaddes ustadda o dur. Ona yapıştım. Nakıs ve perişan istidadım elbette layıkıyla o mürşid-i hakikinin ab-ı hayat hükmündeki feyzini muss edib alamıyor fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi o ab-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur'an'dan gelen o sözler ve o nurlar yalnız akli mesail-i ilmiye değil belki kalbi,ruhi, hali mesail-i imaniyedir. Ve pek yüksek ve kıymetdar muarıf-i ilahiye hükmündedirler." (osm. mektubat s.204)

"Bütün sözlerde konuşan ben değilim belki işarat-ı kur'aniye namına hakikattir. hakikat ise hak söyler doğru konuşur. eğer yanlış bir şey gördunuz muhakkak bilinizki haberim olmadan fikrim karışmış karışdırmış yanlış etmiş." (osm. sözler 312)


سُبْحَانَكَلاَعِلْمَلَنَاۤاِلاَّمَاعَلَّمْتَنَااِنَّكَاَنْتَالْعَلِيمُالْحَكِيمُ
el Fatiha

 
Üst